İstiğfarın Faydaları

بسم الله الرحمن الرحيم

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam O’nun Nebisine, pak âline, ashabına ve etbaının üzerine olsun.

İstiğfarın faydaları ile ilgili konuya giriş yapmadan önce istiğfarın ne olduğunu kısaca açıklayalım:

İstiğfar, ‘ر-ف-غ’ kökünden türemiş olup Arap lugatında ‘bir şeyin üzerini örtmek, bir şeyi örtü altında saklamak ve onu örtü altına alıp korumak’ anlamlarına gelmektedir. Bundan dolayı Araplar savaş esnasında kafalarını örtmesi ve düşman darbelerinden koruması için giydikleri zırha bu kökten türeyen مغفر miğfer kelimesini kullanmışlardır.

Yine Allah subhanehu ve teâla kendisine bu kökten bir isim edinmiş olup Kur’an’da ‘El-Ğafur, El-Ğafir ve El-Ğaffar’ olmak üzere bu ismi üç farklı formatta kendisi için zikretmiştir. Bu isim ise, Allah’ın kulların günahlarını örtmesi ve Allah’ın kulu günahın zararlarından ve karşılıklarından muhafaza etmesi manalarına gelmektedir.

İstiğfarın ıstılah manasına gelince: İstiğfar, kulun işlediği günahların dünya ve ahiretteki olumsuzluğundan korunmayı Allah’tan talep etmesidir.

İstiğfarın Faydaları

1. Faydası: İstiğfar, Kulu Allah’ın Mağfiretine Eriştirir ve Günahların Bağışlanmasını Sağlar

Allah subhanehu ve teâla Kur’an’da, genişliği yer ve gökler kadar olan cennetlerin kendileri için hazırlandığı muttaki kulları, onların özelliklerini ve sıfatlarını anlatırken şöyle buyurmuştur:

﴿ وَالَّذٖينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴾

 “O takva sahipleri ki, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (3/Âl-i İmran, 135)

Bu ayetten anladığımız kadarıyla, Müslüman bir kul, bir kötülük yaptığında veya kendi nefsine zulmettiğinde hemen onun akabinde Allah’ı hatırlayıp “estağfirullah” derse bunun karşılığında Allah’ın mağfiretini elde eder.

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh:

“Peygamberimiz, Allah şöyle buyurduğunu aktardı:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ ﷺ فِيمَا يَحْكِى عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ قَالَ أَذْنَبَ عَبْدٌ ذَنْبًا فَقَالَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى. فَقَالَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَذْنَبَ عَبْدِى ذَنْبًا فَعَلِمَ أَنَّ لَهُ رَبًّا يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأْخُذُ بِالذَّنْبِ. ثُمَّ عَادَ فَأَذْنَبَ فَقَالَ أَىْ رَبِّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى. فَقَالَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى عَبْدِى أَذْنَبَ ذَنْبًا فَعَلِمَ أَنَّ لَهُ رَبًّا يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأْخُذُ بِالذَّنْبِ. ثُمَّ عَادَ فَأَذْنَبَ فَقَالَ أَىْ رَبِّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى. فَقَالَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَذْنَبَ عَبْدِى ذَنْبًا فَعَلِمَ أَنَّ لَهُ رَبًّا يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأْخُذُ بِالذَّنْبِ وَاعْمَلْ مَا شِئْتَ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكَ. قَالَ عَبْدُ الأَعْلَى لاَ أَدْرِى أَقَالَ فِى الثَّالِثَةِ أَوِ الرَّابِعَةِ اعْمَلْ مَا شِئْتَ.

“Bir kul günah işledi ve ‘Allah’ım günahımı bağışla!’ dedi. Allah ise: ‘Kulum bir günah işledi. Kendisinin günahı bağışlayan ve günahtan dolayı da sorumlu tutan bir Rabbinin olduğunu bildi.’ buyurur. Sonra kul bir daha dönüp günah işledi ve: ‘Rabbim, günahımı bağışla!’ dedi. Allah ise ‘Kulum bir günah işledi ve kendisinin günahı bağışlayan ve günahtan dolayı sorumlu tutan bir Rabbinin olduğunu bildi’ buyurdu. Sonra kul bir daha dönüp günah işledi ve: ‘Rabbim, günahımı bağışla!’ dedi. Allah ise, ‘Kulum bir günah işledi ve kendisinin günahı bağışlayan ve günahtan dolayı sorumlu tutan bir Rabbinin olduğunu bildi. İstediğin ameli yap, Ben sana mağfiret ettim, senin günahlarını bağışladım’ buyurdu.” ” (Müslim, 6920.)

İbni Mesud’un radıyallahu anh rivayet ettiği diğer bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَالَ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ غُفِرَ لَهُ وَإِنْ كَانَ فَرَّ مِنَ الزَّحْفِ.

“Her kim gönülden inanarak ‘Kendisinden başka hak ilah bulunmayan, sonsuz hayat sahibi, her şeyin varlığı ve idaresi kendisine bağlı olan Allah’tan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederim.’ derse, savaştan kaçmış olsa bile günahları bağışlanır.” (Ebu Davud, 1519; Tirmizi, 3577. Tirmizi 3397’de şu rivayete de yer vermiştir:

مَنْ قَالَ حِينَ يَأْوِي إِلَى فِرَاشِهِ: أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ الَّذِي لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الحَيَّ القَيُّومَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ ، ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ، غَفَرَ اللَّهُ ذُنُوبَهُ وَإِنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ البَحْرِ ، وَإِنْ كَانَتْ عَدَدَ وَرَقِ الشَّجَرِ ، وَإِنْ كَانَتْ عَدَدَ رَمْلِ عَالِجٍ ، وَإِنْ كَانَتْ عَدَدَ أَيَّامِ الدُّنْيَا “Kim yatağına girdiği zaman üç kere şunu söylerse günahları deniz köpüğü kadar, yıldızların sayısı kadar, kumsal yerin kumları kadar ve dünya günleri kadar dahi olsa Allah onun günahlarını bağışlar/mağfiret eder.”)

Enes b. Malik’ten radıyallahu anh rivayet edilen şu hadis de istiğfarın, kulun günahlarının bağışlanmasını sağladığının delillerindendir:

سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ ﷺ يَقُولُ : قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى : يَا ابْنَ آدَمَ إِنَّكَ مَا دَعَوْتَنِي وَرَجَوْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ عَلَى مَا كَانَ فِيكَ وَلاَ أُبَالِي ، يَا ابْنَ آدَمَ لَوْ بَلَغَتْ ذُنُوبُكَ عَنَانَ السَّمَاءِ ثُمَّ اسْتَغْفَرْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ ، وَلاَ أُبَالِي ، يَا ابْنَ آدَمَ إِنَّكَ لَوْ أَتَيْتَنِي بِقُرَابِ الأَرْضِ خَطَايَا ثُمَّ لَقِيتَنِي لاَ تُشْرِكُ بِي شَيْئًا لأَتَيْتُكَ بِقُرَابِهَا مَغْفِرَةً.

“Allah şöyle buyurdu: ‘Ey Ademoğlu! Sen bana (bağışlanman için) dua ettiğin ve benden (bağışlanmanı) ümit ettiğin sürece, günahlarının ne kadar çok olduğuna bakmam, seni bağışlarım. Ey Ademoğlu! Günahların gökyüzünü dolduracak kadar çok olsa, sonra da benden bağışlanmanı dilesen, günahının ne olduğuna bakmam, seni bağışlarım. Ey Ademoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar çok günahla huzuruma gelsen, ancak bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, ben de yeryüzü dolusu mağfiretle seni karşılarım.’ ” (Tirmizi, 3540.)

Bu hadislerden anlıyoruz ki, kişi ne kadar büyük bir günah işlemiş olursa olsun günahı kendisini korkutmamalı ve günahının altında ezilmemeli, bilakis Allah’tan istiğfar talebinde bulunup, Allah’ın işlemiş olduğu günahları bağışlamasını istemelidir.

2. Faydası: İstiğfar Çokça Hayır ve Bereket Getirip Allah’ın Maddi ve Manevi Sıkıntıları Kaldırmasını Sağlar

İstiğfarın en büyük faydası, her türlü maddî ve manevî sıkıntıları silip götürmesidir. Çünkü, Müslüman bireyin hayatındaki maddî ve manevî olan her türlü sıkıntı, işlemiş olduğu günahların eseridir.( وَمَا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصٖيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدٖيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍ ﴾”Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (42/Şura, 30)) Kul günah işledikçe Allah’ın merhameti, affı ve keremi ile kendisi arasına bir perde gerer. Fakat kulun yapmış olduğu her istiğfarla birlikte o perde kalkmaya başlar ve perde kalktığı oranda Allah’ın rahmeti, affı ve keremi Müslüman kişinin üzerine inmeye başlar.

İbni Abbas’tan radıyallahu anh rivayetle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ لَزِمَ الاِسْتِغْفَارَ جَعَلَ اللَّهُ لَهُ مِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجًا وَمِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجًا وَرَزَقَهُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ

“Kim sürekli istiğfarda bulunursa (istiğfarı dilinden düşürmezse) Allah onun her türlü sıkıntısına çıkış yolu gösterir, onu her türlü dert ve endişeden feraha eriştirir ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.” (Ebu Davud, 1520; İbn Mace, 3819.)

Hadiste de görüldüğü üzere Peygamberimiz, kişinin sürekli olarak istiğfar yapmasının karşılığı olarak Allah’ın onun maddî ve manevî her türlü sıkıntısını gidereceğini ve onu beklemediği bir yerden rızıklandıracağını belirtmiştir.

O zaman diyebiliriz ki; uykumuzu kaçıran ve bizi çokça üzüp perişan eden her türlü maddî ve manevî sıkıntıların çözümü, istiğfardır.

Hem sahabe hem de seleften örnekler vererek meselemizi daha güzel bir şekilde izah edelim:

1. Misal:

 Ensar’dan bir adam ile Peygamberimiz arasındaki şu olay, Allah’a sürekli istiğfar etmenin maddi dertleri giderdiğinin delillerindendir:

جاء رجل من الأنصار إلى النبي ﷺ فقال يا رسول الله ما رزقت ولدا قط ولا ولد لي قال فأين أنت عن كثرة الاستغفار والصدقة يرزق الله بها الولد قال فكان الرجل يكثر الصدقة ويكثر الاستغفار فولد له تسعة من الذكور.

“Ensardan bir adam Peygamberimizin yanına gelerek ona şöyle serzenişte bulundu: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Henüz bir çocukla rızıklandırılmadım ve benim bir çocuğum olmadı.’ Bunu duyan Peygamberimiz adama: ‘Sen neden çokça istiğfarda bulunmuyor ve bolca sadaka vermiyorsun? Allah bunlar sayesinde sana çocuk ihsan eder.’ buyurdu. Adam bu olaydan sonra çokça istiğfarda bulunmaya ve bolca sadaka vermeye koyuldu. Ardından tam dokuz erkek çocuğu oldu.” (Müsned’u Ebi Hanife, 51.)

Peygamberimiz, Ensardan olup da çocuğu olmayan bu adama tedavi görmesini veya çeşitli bitkiler kullanmasını tavsiye etmedi. Bilakis ondan çokça istiğfar yapmasını ve bolca sadaka vermesini istedi ve adam bunu yapınca Allah ona dokuz çocuk ihsan etti. Demek ki, bu adamın çocuklarının olmaması günahlarının eseriydi ve bu ortadan kalktığında çocuğunun olmama problemi de ortadan kalkmış oldu.

2. Misal:

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile Huzeyfe radıyallahu anh arasında geçen şu konuşma, istiğfarın terk edilemeyen alışkanlıkları bırakmada çok etkili bir ilaç olduğunu gösteren delillerdendir:

أَنَّ حُذَيْفَةَ قَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ ، إِنِّي ذَرِبُ اللِّسَانِ ، وَإِنَّ عَامَّةَ ذَلِكَ عَلَى أَهْلِي ؟ فَقَالَ : أَيْنَ أَنْتَ مِنَ الاِسْتِغْفَارِ ؟ إِنِّي لأَسْتَغْفِرُ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِي الْيَوْمِ مِئَةَ مَرَّةٍ.

“Huzeyfe, Peygamberimize gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, ben dili çok keskin olan bir adamım. Fakat ben genel olarak sadece evimde böyleyim.’ ” (Ahmed, 23410)

Diğer bir rivayette Huzeyfe radıyallahu anh şöyle demektedir:

وفي رواية: كُنْتُ رَجُلاً ذَرِبَ اللِّسَانِ عَلَى أَهْلِي ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللهِ ، إِنِّي قَدْ خَشِيتُ أَنْ يُدْخِلَنِي لِسَانِيَ النَّارَ؟

“Ben aileme karşı dili keskin olan bir adamdım. Peygamberimize şöyle dedim: ‘Ben dilimin beni cehennem ateşine götürmesinden korkuyorum.’ ” (Ahmed, 23419)

فَقَالَ : أَيْنَ أَنْتَ مِنَ الاِسْتِغْفَارِ ؟ إِنِّي لأَسْتَغْفِرُ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِي الْيَوْمِ مِئَةَ مَرَّةٍ.

Peygamberimiz ise ona şöyle buyurdu:

“Senin istiğfarla aran nasıl? Muhakkak ki ben günde yüz defa Allah’a istiğfar ediyorum.”

Bu hadisten istiğfarın alışkanlık ve bağımlılıklardan kurtulmanın yollarından biri olduğunu anlıyoruz.

Bazen kişilerin İslam öncesinden, çocukluktan kalan alışkanlıkları olur ve İslam’ı öğrenip bunun doğru bir şey olmadığını, dinine zararının olduğunu öğrenir, fakat ne yaparsa yapsın onu değiştiremez. İşte böyle Müslümanlara Peygamberimiz nebevi bir reçete sunuyor ve onların çokça istiğfar talebinde bulunmalarını tavsiye ediyor.

Bunun pratik örnekleri bizim hayatımızda da mevcuttur. Bir Müslüman, bilinen tüm yolları denediği halde sigarayı bırakamadığından fırsat bulduğunda ise tekrar sigara içtiğinden şikayetlenince ona çokça istiğfar etmesi tavsiye ediliyor. O da bu tavsiyeye uyarak çokça istiğfar etmeye başlıyor. Ardından Allah ona bir musibet veriyor. Allah’ın izniyle musibetten kurtulduğunda ise, Allah onu sigara bağımlığından tamamen kurtarıyor.

Dolayısıyla buradan, hayatımızda değiştirmek istediğimiz fakat değiştiremediğimiz ve dinimize zarar veren herhangi bir şey varsa çokça istiğfar etmemiz gerektiğini anlıyoruz.

İnsanın en zayıf olduğu ve en az hakim olabildiği alan olan düşünce de böyledir. Düşüncenin kaynağı insan değil, vesvas olan şeytandır. Şeytan, kişinin aklına bazı düşünceler getirir. Eğer kişi en başından şeytanın vesveseleriyle nasıl mücadele edileceğini öğrenmişse, o düşüncenin kendisinde oturmasına engel olabilir. Fakat bunu öğrenmemiş, buna mukavemet etmemiş ve alışkanlık hâline getirmişse çevresindeki her canlı onun için cehennem vesilesi olur. Çünkü o kişi her şey hakkında su-i zanda bulunur. Hatta bu o kadar ileriye gider ki, yaprak bile yerinden kıpırdasa, kişi onu kötüye yorar. Bu halde olan kişi Allah’tan yardım diler, nasihat dinler, kitap okur, ‘dikkat edeyim.’ der fakat yine de bundan kurtulamaz. İşte bu duruma düşen bir kişi, su-i zan denilen bu hastalıktan ancak Allah’a çokça istiğfar etmekle kurtulabilir. Çünkü bir günah bir insanda alışkanlık hâline gelmişse, içinde bulunduğu hâl, kendisinde var olan günahların eseri ve etkisidir; bundan kurtulmasının yolu da çokça istiğfarda bulunmaktır.

3. Misal:

 Hasan-ı Basri’nin kendisine soru soran dört farklı adama aynı tavsiyeyi yaptığı kıssa da selefin yanında istiğfarın maddi sıkıntıları giderdiğinin delillerinden bir tanesidir:

Bir mescid ortamında otururken Hasan-ı Basri’nin yanına bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey Hasan, benim memleketimde kıtlık var.’ Hasan-ı Basri ona: ‘Git, çokça istiğfar et’ dedi. Biraz sonra başka bir adam gelip şöyle dedi: ‘Ey Hasan, benim çocuğum olmuyor.’ Hasan-ı Basri ona: ‘Çözümü kolay, git ve çokça istiğfar et.’ dedi. Biraz sonra başka bir adam gelip şöyle dedi: ‘Ey Hasan, benim fakirlikle ilgili çok ciddi sıkıntılarım var. Allah benim rızkımı bir türlü genişletmiyor, ne yaparsam yapayım bir türlü işlerim rast gitmiyor.’ Hasan-ı Basri ona ‘Git, çokça istiğfar et’ dedi. Biraz sonra başka bir adam gelip şöyle dedi: ‘Ey Hasan, benim bostanım her sene kuruyor, bu sene de kurudu. Herkesin bostanı yemyeşil, fakat benim bostanım yine kurudu.’ dedi. Hasan-ı Basri ona da ‘Git, çokça istiğfar et.’ Adamlar gittikten sonra Hasan-ı Basri’ye: ‘Ey İmam, sana dört farklı şikayet gelmesine rağmen sen hepsine aynı reçeteyi verip ‘gidin ve istiğfarda bulunun’ dedin’ deyip böyle yapmasının sebebi sorulunca, Hasan-ı Basri bunu Allah’ın kitabından istinbat ettiğini söyleyip şu ayeti okudu:

﴿ فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَنٖينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَارًا ﴾

“Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin, Çünkü O, çok bağışlayıcıdır. Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.” (71/Nuh, 10-12)

Nuh aleyhisselam bunu söyledikten sonra da kavmi Allah’a istiğfar etmeyip şirk ve masiyete devam edince şöyle diyor:

﴿ مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَارًا ﴾

“Size ne oluyor da Allah’a gerektiği gibi saygı göstermiyorsunuz?” (71/Nuh, 13)

Bu ayetlerden Hasan-ı Basri’nin rahimehullah yapmış olduğu istidlalin dışında şunu da anlıyoruz: Bir insanın Allah’a gösterdiği saygı, Allah’a yaptığı istiğfar oranındadır. Çünkü Nuh aleyhisselam yukarıdaki ayette istiğfarı terk eden kavmini Allah’a saygısızlıkla suçlamıştır.

İstiğfar ve Allah’a saygı arasındaki alâkayı şöyle açıklayabiliriz: İstiğfar, kulun kendi küçüklüğünü, Allah’ın büyüklüğünü kabul etmesidir. Yani kul, ‘estağfirullah’ dediği zaman ‘Ya Rabbi! Sen bütün eksikliklerden münezzehsin ve sen subhan olan Allah’sın. Eksiklik ve günah bendendir. Ben büyük olan Allah’tan küçük olan kul olarak bağışlanma diliyorum.’ demiş olur. Bu da Allah’a gösterilebilecek en büyük saygıdır.

İstiğfarı terk eden insanlara gelince, onlar kabul etseler de etmeseler de Nuh’un aleyhisselam toplumu gibi Allah’a saygısızlık yapmışlardır. Çünkü istiğfarın terki, kibir demektir ve Allah’a kibirden daha büyük yapılacak bir saygısızlık yoktur. Kibir, bir tek Allah’a yakışır ve Allah’ın dışındaki bütün kibirler saygısızlıktır.

Bundan dolayı Allah’a saygı göstermek ve hakkıyla tazim etmek için Allah’a bol bol istiğfarda bulunup mağfiret talep etmek gereklidir.

3. Faydası: İstiğfar Allah’ın Rıza, Sevgi ve Rahmetini Kazandırır

İstiğfar, kula Allah’ın rızasını ve sevgisini kazandıran önemli bir unsurdur. Aynı zamanda Allah’ın rahmetini de kula kazandırır:

﴿ قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴾

“Salih, onlara şöyle dedi: “‘Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!’ ” (27/Neml, 46)

Salih aleyhisselam, bu ayette kavmine nasihatte bulunmuş ve Allah’tan mağfiret talep etmeleri hâlinde Allah’ın onlara merhamet edeceğini ifade etmiştir. Buradan istiğfarın, Allah’ın rahmetini kazanmanın yollarından biri olduğunu anlıyoruz.

4. Faydası: İstiğfar Azabın Kalkmasını Sağlar

İstiğfar, azabı kaldırılmasını gerektiren en önemli unsurlardan bir tanesidir. Allah subhanehu ve teâla şöyle buyuruyor:

﴿ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴾

“Onlar mağfiret dilerken de Allah onlara azap edici değildir.” (8/Enfal, 33)

Allah subhanehu ve teâlâ, bu ayette istiğfar ettiklerinde bir topluluğa azap etmeyeceğini bildirmiştir.

5. Faydası: İstiğfar Kalbi Cilalı Hale Getirir ve Onun Kararmasını Engeller

İstiğfar, günahları ve onun eserlerini yok eder. Dolayısıyla kalp, günah ve isyanların kirinden kurtularak cilalı hâle gelir:

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle:

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا أَذْنَبَ كَانَتْ نُكْتَةٌ سَوْدَاءُ فِي قَلْبِهِ، فَإِنْ تَابَ وَنَزَعَ وَاسْتَغْفَرَ، صُقِلَ قَلْبُهُ ، فَإِنْ زَادَ، زَادَتْ، فَذَلِكَ الرَّانُ الَّذِي ذَكَرَهُ اللَّهُ فِي كِتَابِهِ: ﴿كَلاَّ بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ.

“Mümin bir günah işlediğinde onun kalbine siyah bir nokta konur. O tevbe eder, günahtan el çeker, istiğfarda bulunursa Allah, onun kalbindeki siyah noktayı götürür. Kalbini parlatır. Eğer tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve kalbi istila eder. İşte Allah’ın Kur’an’da zikrettiği kalp kirlenmesi budur. (Peygamberimiz daha sonra şu ayeti okudu:) ‘Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.’ (83/Mutaffifin, 14) ” (İbn Mace, 4244; Ahmed, 7939)

6. Faydası: İstiğfar Dünyada Zühd ve İbadetin Çoğalmasını Sağlar

İstiğfar, pişmanlık ve tevbeye ihtiyaç duyar. Bu pişmanlık ve tevbe de beraberinde ibadetlerin artmasını getirir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّپَاتِ ﴾

“Muhakkak ki iyilikler, kötülükleri (günahları) giderir.” (11/Hud, 114)

7. Faydası: Çokça Yapılan İstiğfar Sahibini Peygamberimizin Müjdesine Nail Kılar:

Peygamberimiz kıyamet gününde sahifesinde çokça istiğfar olan kulları müjdelemiş ve şöyle buyurmuştur:

طُوبَى لِمَنْ وَجَدَ فِي صَحِيفَتِهِ اسْتِغْفَارًا كَثِيرًا.

“Kıyamet gününde amel sahifesinde çokça istiğfar bulanlara müjdeler olsun.” (İbn Mace, 3818)

Kul, eğer dünyadayken Allah’a çokça istiğfar etmiş ve mağfiret talebinde bulunmuşsa, kıyamet gününde kendisine sayfası verildiğinde yüzü aydınlanır, müjdelenir ve Rabbinden sürekli bir biçimde istiğfar talebinde bulunduğu için hamd eder.

İbn Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: ‘Ben İbni Teymiyye’ye rahimehullah: ‘Bazı âlimlere çokça istiğfarda mı bulunmalıyız yoksa Allah’ı çokça tesbih mi etmeliyiz? diye soruluyor. Biz hangisini yapmalıyız?’ diye sordum. Şöyle cevap verdi: ‘İnsanın elbisesi temiz olduğunda elbiseye koku ve süs yakışır, fakat insanın elbisesi kirli olduğunda ona sabun ve su yakışır.’ ‘

İbn Teymiyye bu sözüyle şunu kastetmiştir: Eğer insanoğlu günahsız olsaydı ve onun eksikleri fazlalarından daha az olsaydı ona yakışan Allah’ı tesbih ve tekbir etmesiydi. Fakat insanoğlu eksik ve günahkâr olduğu için ona düşen kendisini yıkayıp temizleyecek şeylere yapışmasıdır ki bu da istiğfardan başkası değildir. Yani bir kula en fazla düşen şey, Allah’a istiğfar etmesidir.

8. Faydası: İstiğfar İnanılarak Yapıldığında Sahibini Cennete Götürür

Şeddad b. Evs’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

سَيِّدُ الاِسْتِغْفَارِ أَنْ تَقُولَ اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِي اغْفِرْ لِي فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ قَالَ ، وَمَنْ قَالَهَا مِنَ النَّهَارِ مُوقِنًا بِهَا فَمَاتَ مِنْ يَوْمِهِ قَبْلَ أَنْ يُمْسِيَ فَهُوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ، وَمَنْ قَالَهَا مِنَ اللَّيْلِ وَهْوَ مُوقِنٌ بِهَا فَمَاتَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ فَهْوَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ.

“İstiğfarın efendisi, kulun şöyle demesidir: ‘Allah’ım, sen benim Rabbimsin. Senden başka hak ilah yoktur. Beni, sen yarattın, ben de senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim sözümde ve vaadimde durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri de günahlarımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla. Çünkü günahları senden başka bağışlayacak yoktur.’ Her kim bu istiğfarı gündüz vakti bütün kalbiyle inanarak okur da o gün akşam olmadan ölürse cennet ehlinden olur. Yine her kim de bu istiğfarı gece vakti ona bütün kalbiyle inanarak okur da sabah olmadan ölürse cennet ehlinden olur.” (Buhari, 6306.)

Bu hadisten kişinin tüm kalbiyle inanarak yapmış olduğu istiğfarın onu cennet ehlinden kılacağını anlıyoruz.

9. Faydası: Salih Amellerin Akabinde Yapılan İstiğfar, Yapılan Amelin Eksikliğini Giderir

Bir Müslüman ne kadar amel yaparsa yapsın onun yaptığı hiçbir amel kendisini yaratan, rızık veren ve hidayet eden Allah’ın subhanehu ve teâlâ şanına yakışmaz. Müslümanın amelinde mutlaka bir eksiklik vardır. İşte bu eksikliğin giderilmesi için yapmış olduğumuz salih amellerin akabinde istiğfar talebinde bulunmamız gerekir.

Said b. Cübeyr şöyle demiştir: ‘Mümin, günahını gözünün önüne koyar ve sürekli ondan istiğfar edip Allah’a yönelir. Günahın sebebiyet verdiği tevbe, istiğfar ve Allah’a yöneliş onu cennete götürür. Facir ise, yaptığı iyilik ve taati gözünün önüne koyar. Amelini beğenir ve ameli gözünde büyür. Taatinin sebebiyet verdiği kibir, ucub/nefsini beğenme ve Allah’ın fazlını unutma onu cehenneme götürür.’

Said b. Cübeyr, bu sözlerle bizlere nasihatte bulunmuş ve kurtuluşun yolunu göstermiştir. Kurtuluşun yolu, acziyetimizi ve Allah’a olan ihtiyacımızı hissederek, içtenlikle Allah’a yönelmek, O’na sığınmaktır. O’nun sayısız nimetlerini hatırlamak ve nefse ikrar ettirmek, bunun yanında eksiklik ve nankörlüklerimizi göz önünde tutup dilimizi ve kalbimizi tevbe ve istiğfarla canlı ve ıslak tutmaktır.

Said b. Cübeyr’in nasihatinde bu mana vardır. Mümin sürekli günahını göz önünde bulunurmalı ve o günahlardan bağışlanma dilemelidir.

Kurtuluş/felah, taatleri ve hizmetleri değil, ondaki eksikliği görmekte gizlidir. İnsanın yaptığı tüm salih ameller Allah’ın muvaffak kılmasıyla olduğundan dolayı insanın onda payı yoktur. Allah’ın rahmet ettiği azınlık bir zümre müstesna, insanların geneli muvaffak oldukları hayırları da hakkıyla yerine getirmez, Rabblerinin hoşnut olmadığı şeylerle amellerini kirletirler. Bundan ötürü Rabbimiz, her salih amelin akabinden/peşinden bağışlanma/istiğfar dilemeyi emreder:

• Allah, hac vazifesini tamamlayan Müslümanlara kendisinden istiğfar talebinde bulunmalarını emretmiştir:

( ثُمَّ اَفٖيضُوا مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ )

“Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (2/Bakara, 199)

İslam’da bazı ameller vardır ki, yapıldığı zaman sahibini annesinden doğduğu gün gibi tertemiz yapar. İşte bunlardan biri de hac ibadetidir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

مَنْ حَجَّ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ، رَجَعَ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ.

“Kim hacceder, hac sırasında kötü söz söylemez ve günah işlemez ise, hacdan annesinden doğduğu günkü gibi (tertemiz ve günahsız olarak evine) döner.” (Ahmed, 7136; Tirmizi, 811. Tirmizi şu lafızla:)

Düşünün ki, bir adam tertemiz olduğu hâlde Allah ondan yine de istiğfar talebinde bulunmasını istemektedir. Bunun sebebi, yapılan amelin eksikliğini gidermek ve sahibini amelin kibrinden alıkoymak içindir.

• Allah subhanehu ve teâlâ, seçkin insanların muvaffak olduğu gece namazı gibi bir amelin akabinde Allah’a istiğfar edilmesini talep eder:

( كَانُوا قَلٖيلًا مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ. وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ)

“Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.” (51/Zariyat, 17-18)

Gecesini ihya eden ehlullah, sabah oldu mu hamd edip amellerini görmek yerine, istiğfarla eksiklerini Allah’a arz ederler.

Yine gece namazıyla ilgili meselelerin anlatıldığı Müzzemmil suresinde Allah, gece namazıyla alâkalı tüm meseleyi bitirdikten sonra onlardan istiğfar talep etmelerini istemiştir:

( وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ )

“Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allahü, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (73/Müzzemmil, 20)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, namazını bitirdiğinde üç defa ‘estağfirullah’ derdi:

عَنْ ثَوْبَانَ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلاَتِهِ اسْتَغْفَرَ ثَلاَثًا وَقَالَ . اللَّهُمَّ أَنْتَ السَّلاَمُ وَمِنْكَ السَّلاَمُ تَبَارَكْتَ ذَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ “. قَالَ الْوَلِيدُ فَقُلْتُ لِلأَوْزَاعِىِّ كَيْفَ الاِسْتِغْفَارُ قَالَ تَقُولُ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ.

Sevban radıyallahu anh şöyle dedi:

“Peygamberimiz, namazını bitirdikten sonra üç defa istiğfarda bulunur ve: ‘Allah’ım selam sensin, selamete sen erdirirsin. Ey celal ve ikram sahibi, şanın yüce ve mübarektir’ derdi.

Velid dedi ki: Evzai’ye, ‘İstiğfar nasıl olur?’ deyince o: ‘Estağfirullah, estağfirullah.’ dersin, dedi.” (Müslim, 1333.)

Dolayısıyla diyebiliriz ki: Kurtuluşun yolu, amellerimizi ve hizmetlerimizi gözümüzün önünde büyütüp nefsi beğenmek, kendini insanlardan üstün görmek ya da beklenti içerisine girmek değildir. Bilakis kurtuluş, amellerimizdeki eksik yönleri ve günahlarımızı göz önünde bulundurup ihtiyaç, acziyet ve kulluğumuzu hissederek Allah’tan istiğfar dilemektedir. (Bu kısım, Tevhid Dergisi’nin 43. sayısında yayımlanan ve Ebu Hanzala Hoca’mızın kaleme almış olduğu ‘Masiyetiyle Cennete, Taatiyle Cehenneme Gidenler’ adlı yazıdan alınmıştır.)

10. Faydası: İstiğfar, Amelin Kibrini Kırarak Sahibini Kibirden Alıkoyar

İnsanı kibre götüren şeylerden biri kendisinin yapmış olduğu ibadetlerdir. İnsan ibadet ettikçe onu ibadete muvaffak kılanın, ibadeti ona kolaylaştıranın kim olduğunu unutur ve bunun kendinden olduğunu zannedebilir. Bu da kişiyi kibre götürür. İstiğfar ise, kişinin kendi eksikliğini ve günahkâr oluşunu kabul etmesidir. Bundan dolayı kibre düşmemek için bol bol istiğfar talebinde bulunmalıyız.

İki şey vardır ki, bu ikisinin kibri çok tehlikelidir. Bunlardan ilki ilmin kibri iken, diğeri ise amelin kibridir.

İlmin kibrine misal olarak Allah’ın subhanehu ve teâlâ Kur’an’da bahsettiği şu kişinin kıssasını verebiliriz:

﴿ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّذٖى اٰتَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَاَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوٖينَ. وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوٰیهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ﴾

“Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o ayetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Kıssayı anlat, belki düşünürler.” (7/A’raf, 175-176)

İlim, burada anlatılan kişide bir kibir oluşturduğu için o kişi yaptığı fiilleri, söylediği sözleri sanki her yaptığı ve söylediği doğruymuşçasına gözden geçirme gereği duymadı. Bundan dolayı da Allah subhanehu ve teâlâ onu helak etti ve bize kıssasını anlattı.

Amelin kibrine misal olarak ise, Cündeb’den radıyallahu anh rivayet edilen şu hadisi verebiliriz:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ حَدَّثَ أَنَّ رَجُلاً قَالَ وَاللَّهِ لاَ يَغْفِرُ اللَّهُ لِفُلاَنٍ وَإِنَّ اللَّهَ تَعَالَى قَالَ مَنْ ذَا الَّذِى يَتَأَلَّى عَلَىَّ أَنْ لاَ أَغْفِرَ لِفُلاَنٍ فَإِنِّى قَدْ غَفَرْتُ لِفُلاَنٍ وَأَحْبَطْتُ عَمَلَكَ.”

“Bir adam: ‘Allah’a yemin olsun ki, Allah falana mağfiret etmeyecek’ dedi. Allah da: ‘Falanca kişiye mağfiret etmeyeceğime dair benim adıma yemin eden kimdir? Gerçek şu ki, ben (o adama) mağfiret buyurdum ve senin amelini boşa çıkardım.’ buyurdu.” (Müslim, 6624.)

Hadiste zikri geçen kişinin böyle düşünmesinin nedeni, yapmış olduğu amelle kendisini bir şey zannetmesinden ve yapmış olduğu amellerin ona vermiş olduğu kibirdir. Hâl böyle olunca başkalarının amellerine hükmetmeye başladı ve bu da yapmış olduğu amellerin boşa gitmesine sebebiyet verdi.

Hadiste Allah’ın kendisine mağfiret etmeyeceği söylenen kişi belki de zahirî olarak helak olacak kadar günaha sahipti. Fakat onun günahları için içten istiğfar edip etmediğini kim bilebilir ki? Belki de Allah onu bu hâliyle bağışlayacaktır.

Hadiste falan kişinin helak olduğunu söyleyen adam, bunu söylemek yerine karşısındakine nasihat edip uyarabilirdi. Bu, onun hakkıydı. Fakat karşıdaki insanın Allah tarafından asla affedilmeyeceğini söylemekle çok büyük bir cürüm işlemiş oldu. Çünkü Allah’ın rahmetine kota koyabilecek olan kimse yoktur.

Bundan dolayı Müslümanlar olarak bizlerin hem ilmin hem de amelin kibrine çokça dikkat etmemiz gerekir.

İlmin kibrini kırmanın yolu şudur: Kişinin ilimde ne kadar ayağı sağlamlaşırsa sağlamlaşsın, bütün dünya kendisine âlim dese bile mutlaka kendisinden daha iyi bilen birilerine kulak vermesi gerekir.

Misal, fıkıh dalında kendisini çok iyi geliştirmiş olan bir ilim adamı, kibre kapıldığını hissettiğinde eksik olduğu bir alanı seçmeli ve o konuda kendisini çok güzel bir biçimde geliştirmiş olan bir âlime kulak vermelidir. Böylece kendisinin ne kadar cahil olduğunu ve önünde kat etmesi gereken büyük mesafelerin olduğunu anlar.

Dolayısıyla diyebiliriz ki: İlmin kibrini kırmanın en güzel yolu, kişinin kendisinden daha iyi olan insanların var olduğunu bilmesi ve onlara kulak vermesidir.

Amelin kibrini kırmanın yolu ise, çokça istiğfar yapmaktır. Kişi amelin kibrini kırmak istiyorsa yapamadıklarını gözünün önüne getirmeli ve kendi kendine ‘Ey nefsim, sen yaptığın amellerle övünüyorsun, fakat senin yapamadıkların yaptıklarından çok daha fazladır’ demelidir. Bu da ancak günahları bilip onlardan bağışlanma dilemekle yani istiğfarla olur.

Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.( 1. Esmau’l-Husna Şerhi, Ebu Hanzala Hoca, 22. Ders: El-Ğafur, El-Ğaffar, El-Ğâfir; 23. Ders: Allah’ın Mağfiretini Elde Etmenin Yolları.

2. Bakara Suresi Tefsiri, 198 ve 203. Ayetlerin Tefsiri, Ebu Hanzala Hoca.

3. Tevhid Dergisi, Sayı 43, ‘Masiyetiyle Cennete, Taatiyle Cehenneme Gidenler,’ Ebu Hanzala Hoca; Tevhid Dergisi, Sayı 16, ‘Çocuğu Olmayanlar Bu Yazıyı Mutlaka Okuyun,’ Faruk Furkan

4. İstiğfar, Önemi ve Kulun Ona İhtiyacı, Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye.)

Önerilen makaleler

1 Yorum

  • Selçuk A. 4 ay önce Cevapla

    Selamlar… İstiğfar okumaya devam eden mutlaka bu dünyada faydasını görür mü yoksa bazen sadece ahirette mi görür?

Cevap Ver