Havaric/Haricilerin Hükmü – 7

 

Ehli Sünnet alimleri Haricilerin itikadi hükümlerinde ihtilaf etmişlerdir

Birinci Görüş

Bu görüş azınlık alimin görüşüdür. Onların yanında Hariciler, İslam milletinden olmayan, kafir olan bir taifedir. Haricilerin kafir olduğuna inanan bazı alimler şunlardır:

Hafız b. Hacer rahimehullah ‘Fethu’l-Bari’de İmam Buhari’nin rahimehullah bu görüşte olduğunu söylemekte. İmam Buhari Haricilerle ilgili hadisleri ‘Bab: Hüccet ikamesinden sonra Haricilerin ve Mulhidlerin öldürülmeleri’ babı altında zikretmiştir. Hafız b. Hacer, bab isminden yola çıkarak İmam Buhari’nin Haricileri kafirlerden kabul ettiğini söylemektedir.

Kadı İbnu’l Arabi El-Maliki rahimehullah ‘Aridetu’l-Ahvezi’ isimli kitabında diyor ki: ‘Sahih ve racih olan Haricilerin kafir olmasıdır.’

İmam Kurtubi rahimehullah ‘El-Mufhim ala Şerhi Sahih Müslim’ kitabında: ‘Racih olan Haricilerin kafir olması yönündedir.’ demektedir.

Haricilerin sarih bir şekilde kafir olduklarını söyleyen alimlerin delilileri şunlardır:

1. Delil: İmam Buhari’de geçen rivayette Ebu Said El-Hudri radıyallahu anh diyor ki:

“Biz Huneyn savaşında Rasûlullah’la beraberdik. Allah Rasûlü ganimetleri dağıtıyordu. Zu’l Huveysira denilen adam Peygamberimizin yanına geldi. Dedi ki:

__ Adaletli ol! Ey Muhammed.

Rasûlullah:

__ Allah’tan kork! Eğer ben adaletli değilsem kim adaletli olacak?

(Bu adam küfür sözü söyleyerek İslam’ını bozdu.) Bunun üzerine Ömer:

__ Ey Allah’ın Rasûlü! Beni bırak şu münafığın kafasını vurayım, dedi.

Rasûlullah ise:

__ Bırak onu! Ta ki insanlar Muhammed ashabını öldürüyor demesinler, dedi.

Allah Rasûlü devamında şöyle dedi:

__ Bunun ardından buna bağlı insanlar çıkacak. Siz namazlarınızı, onların namazlarının yanında küçümseyeceksiniz. Oruçlarınızı, onların oruçlarının yanında küçümseyeceksiniz. Onlar Kur’an’ı okuyacaklar, fakat boğazlarından aşağıya inmeyecek. Onlar okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar ve bir daha dine geri dönmezler. Müslümanlardan iki taifenin savaştığı bir zamanda ortaya çıkacaklar.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açık bir şekilde: “Onlar okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar ve bir daha dine geri dönmezler.” sözü ile onların dinden çıktığını ifade etmiştir. Daha sonra “Onlar okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar” sözü ile teşbih yaparak Haricilerin kafir olduğunu pekiştirmiştir.

2. Delil: İmam Buhari ve Müslim’in rahimehumullah Ebu Said El-Hudri’den radıyallahu anh rivayet ettiği hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlar hakkında şöyle demekte:

“Bu adamın soyundan veya arkasından öyle kavimler gelecek ki, onlar Kur’an okuyacaklar ancak onların Kur’an okuyuşları boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Onlar Müslümanları öldürürler de putperestlere dokunmazlar. Şayet ben onlara yetişirsem, Ad kavminin öldürülüşü gibi onlardan kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm.”

Yine İmam Ali’den radıyallahu anh gelen başka bir rivayette ise, Rasûlullah:

“Ahir zamanda bir topluluk olacaktır. Onların yaşları küçük, akılları zayıftır. Onlar Kur’an’dan konuşacaklardır. Kur’an okuyacaklar, ancak boğazlarından aşağı inmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Onları nerede bulursanız öldürün. Onları öldürmenizde size kıyamet günü Allah katında sevap vardır.” (Buhari, Müslim)

Bu hadislerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onların öldürülmesini hem emrediyor hem de teşvik ediyor. Bir insanın öldürülmesi küfür veya işlediği kötülük sebebiyle olabilir. Rasûlullah’ın “…Onları öldürün” emri iki ihtimali kendisinde bulundurmaktadır. Yani Haricilerin kafir olmaları veya haddi aşmalarından dolayı öldürülme ihtimali olabilir. Fakat Rasûlullah’ın onların öldürülmesini Ad kavminin helak edilmesine benzetmesinde onların kafir oldukları anlaşılır. Çünkü Ad kavmi sadece küfürlerinden dolayı helak edilmiştir.

3. Delil: Haricilerin üzerinde bulunduğu itikadları icma ile küfür olan itikadlardır. Yani Hariciler hakkında Rasûlullah’tan sallallahu aleyhi ve sellem sarih rivayetler olmasaydı bile izhar ettikleri itikadları küfre girmelerine yeterlidir.

Haricilerin izhar ettikleri küfür itikadlarından bazıları şunlardır;

Sahabenin a’lamını/bilinenlerini tekfir etmişlerdir. Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem cennetle müjdelediği Osman ve Ali radıyallahu anhuma gibi ümmetin faziletinde icma ettiği sahabeleri tekfir etmişlerdir. (Sahabeye sövmenin hükmü hakkında tafsilatlı bilgi edinmek isteyen kardeşlerimiz www.tevhiddersleri.com sitesinde Ebu Hanzala Hoca’mızın ‘Sahabeye Sövmenin Hükmü’ ders silsilesini dinleyebilirler.)

Ortaya koydukları itikadla bütün ümmeti küfre nispet etmişler. Kadı İyad rahimehullah ‘Şifa’ kitabında üzerinde icma edilen küfürleri sayarken diyor ki: ‘Biz kat’en inanırız ki, birinin ortaya attığı görüş bütün ümmetin kafir olmasını gerektirirse biz bunu da tekfir ederiz. Çünkü bu görüş, ümmetten bir taifenin hak üzere sebat edeceği vb. kat’i olan nassları yalanlamaktır.’

Recmi inkar etmişlerdir. Recim mütevatir hadislerle bu ümmette karar bulan bir esastır.

Kıyamet gününde Peygamberlerin ve Allah’ın subhanehu ve teâlâ izin verdiği kimselerin şefaat edeceğini inkar etmişlerdir. Şefaat ta aynı şekilde mütevatir hadislerle sabit olmuştur.

Kıyamet gününde Allah’ın subhanehu ve teâlâ görüleceğini inkar etmişlerdir.

İkinci Görüş

Ümmetin cumhurunun yanında Haricilerin hükmü şudur: Hariciler bu ümmetten fasık ve bidat ehli olan insanlardır. Kafir olmayan, Müslüman olan insanlardır.

Haricileri tekfir etmeyen alimler kendi görüşlerine şunları delil almışlar;

1. Delil: Bu alimler, Hariciler hakkında varid olan hadisleri tevil etmişler. ‘Her ne kadar rivayetlerin zahirleri Haricilerin kafir oldukları anlaşılsa da yan karineler kafir olmadıklarını gösterir.’ demektedirler.

“Onlar okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar.”

Arap lugatında din kelimesi hem İslam dini hem de itaat manasına gelir. Rasûlullah’ın ‘dinden çıkarlar’ sözü ihtimallidir. Yani ‘İslam dininden çıkarlar’ veya ‘itaatten çıkarlar’ ikisi de olabilir. İhtimalin olduğu yerde tekfir kesinlikle caiz değildir. Bu kaideden dolayı buradaki din kelimesini itaat manasına hamledilmesi lazım. Gelen hadisler bu şekilde anlaşılırsa Haricilerin kafir olduğuna delalet etmez. Yani Haricilerin ortaya koydukları mezhep, emirlere karşı ayaklanmaya götürür. Emirlere karşı huruç ettikleri zaman da bu şekilde itaatten el çekmiş olurlar.

“Onları nerede bulursanız öldürün.” Burada hangi sebeple öldürülmeleri ihtimallidir. Çünkü öldürme iki sebepten dolayı olur. Had ve dinden dönme. Burası kapalıdır. Bundan dolayı öldürülmelerini sadece küfre hamledilmesi doğru değildir.

“Ad kavminin öldürülüşü gibi onlardan kimse kalmayıncaya kadar onları öldürürdüm.” Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem Ad kavmini zikretmesi onların kafir olduğuna sarih bir delil değildir. Bu hazar/sakındırma babından dolayı olabilir. Nitekim Rasûlullah bazen insanları sakındırmak amacıyla küfür olmayan bazı fiillere küfür ismini ıtlak etmiş veya kafirlerin fiiline benzetmiştir.

Buna örnek olarak Zat-u Envat kıssasını buna örnek verebiliriz. Tirmizi’de Ebu Vakid El-Leysi radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Huneyn günü Peygamberle beraber savaşa çıktık. Biz daha küfürden yeni çıkmıştık. Yolda Peygamberimize dedik ki:

__ Ey Allah’ın Rasûlü, şu müşriklerin kılıçlarını asıp kendisinden bereket umdukları (Zat-u Envat) ağaç gibi bize de bir Zat-u Envat yapsan?

Peygamber şöyle buyurdu:

__ Allahu ekber! Siz Ben-i İsrail’in Musa’dan ilah istediği gibi benden ilah istediniz. Fakat sizler cahil bir toplumsunuz.”

Bu kıssada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabesinin isteklerini Musa’nın aleyhisselam kavminin put istemesine benzetmiştir. Fakat bu benzetme sahabeyi küfre sokmadı. Çünkü Rasûlullah bunu sakındırmak amacıyla söylemiştir.

Haricilerin küfrü hakkında getirilen deliller kendilerinde ihtimali bulundurdukları için sarih değildir. Sarih olmayan ve ihtimalli olan delillerle Haricileri tekfir etmek doğru olmaz. Bu delillerin hepsi olanların bidatçi ve asi Müslümanlar olduğunu gösterir.

Tenbih

Cumhurun delillerde izahata gitmeleri zahiren mantıklı ve tutarlı görünmektedir. Fakat rivayetleri tevil etmeleri yani zahirinden sarf etmeleri İslam inancının asıllarında sakatlığa götürecek bir takım hataları barındırmaktadır.

Haricileri küfre nispet edenlere verilen cevaplar yanlış metotla verilmiştir. Asıl olan ayetleri ve hadisleri zahiri manalarına hamletmektir. Aynı şekilde iman, küfür, şirk, din vb. lafızları asıl olan gerektirici bir delil olmadığı müddetçe zahiri manasında anlamak gerekir. Bu, herkesin üzerinde ittifak ettiği bir kaidedir.

Hadislerdeki “Din” lafzının itaat manasına sarf edilmesine dair hiçbir delil yoktur. Bununla beraber “Din” kelimesi Elif-Lam takısı ile birlikte gelmiştir. Yani bilinen din manasındadır. O da İslam dinidir. Cumhur ilk olarak din lafzını itaat manasına hamledince, diğer delilleri buna dayanarak tevil ettiler. Bu şekilde bozuk bir aslın üzerine nassları bina ettiler.

2. Delil: Haricilerle alakalı rivayetleri aktaran sahabe onları tekfir etmedi. Bu da Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hadislerin zahirini kastetmediğini gösterir. Çünkü sahabe iman ve amelde ümmete ölçüdür. Sahabe hadislerden bunu anlamamışsa doğru olan Haricilerin kafir olmamalarıdır.

Şeyhu’l İslam İbni Teymiye rahimehullah sahabeden şu delilleri zikretmekte:

‘Ali’ye radıyallahu anh ‘Bunlar kafir midir?’ diye sorulduğunda, Ali: ‘Onlar bize baği olan kardeşlerimizdir.’ demektedir.

Abdullah b. Zübeyr döneminde Mekke muhasara altındayken Haricilerden olan Necde b. Amir El-Hanefi belli bir süre insanlara namaz kıldırdı. Abdullah b. Ömer, o adam namaz kıldırdığında arkasında namaz kılmıştır.

Haricilerden olan Nafi b. Ezrak, İbni Abbas’ın ilim meclislerine katıldı. Fakat İbni Abbas’ın ona kafir dediğine veya kafir muamelesi yaptığına dair bir rivayet gelmemiştir.’

Ümmetin cumhuru bu ve benzeri rivayetlerden dolayı Haricilerin kafir olmadıkları söylemişlerdir.

Cumhurun sahabeden getirdikleri nakillerin hepsi ihtimallidir. Bu nakilleri ele alacak olursak:

İmam Ali’nin Haricileri tekfir etmemesi fitne çıkmasından korktuğu için olabilir. Yani onların kafir olduklarına itikad etse bile fitne çıkma ihtimalinden dolayı bunu izhar etmemiştir. İnsan bir şeye inanır fakat daha büyük bir maslahat nedeniyle onu izhar etmeyebilir. Bunun en büyük delili bizzat Rasûlullah’ın Haricilerle muamelesinde görmekteyiz.

“Huneyn savaşında adamın biri:

__ Adaletli ol Ey Muhammed!

Dediğinde sahabe bu sözün küfür olduğuna kanaat getirdi.

Ömer:

__ Bırak şu münafığın boynunu vurayım, dediğinde ise Rasûlullah:

__ Bırak onu. Muhammed ashabını öldürüyor demesinler, diyor.”

Burada bunun küfür olmadığından dolayı değil, daha büyük maslahat ve Müslümanların birliği için ona kafir muamelesi yapmadı. Çünkü Huneyn savaşında yeni Müslüman olmuş insanlar vardı. Rasûlullah adamın öldürülmesinde fitne çıkma ihtimali olduğunu bildiği için serbest bıraktı.

Ali radıyallahu anh, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem öğrencisidir. Onun dizinin dibinde yetişmiştir. Bundan dolayı Ali radıyallahu anh aynı tehlikeyi kendi halifeliğinde hissedince Rasûlullah’tan gördüğünü tatbik etmiş olabilir. Ki Ali bunun öncesinde Osman’ın radıyallahu anh katillerine kısas uygulamamıştı. Onun için Ali, kısası yapmadığında ‘kısasa inanmıyor’ anlamına gelmediği gibi ‘onlar kafir değildir’ dediğinde de kafir olmadığına inandığı anlamına gelmez.

Ayrıca Ali radıyallahu anh, Allah’ın subhanehu ve teâlâ kafirlerle ilgili indirdiği ayetleri Haricilere yorumlamıştır.

“De ki: ‘Size amel bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.’ ” (18/Kehf, 103-104)

Sonuç olarak Ali’nin radıyallahu anh Haricileri tekfir etmemesi, savaştan sonra onların çocuk ve kadınlarını esir almaması ve yaralıların peşine düşmemesi Haricilerin kafir olmadığına inandığı anlamına gelmez. Şer’i siyaseti gözeterek İslam ümmetinde fitne daha fazla alevlenmemesi için bunları yapmış olabilir.

Sahabenin onların arkasında namaz kılması sarih değildir. Maslahat gereği kılmış olabilirler. Kişinin birinin arkasında namaz kılması onun Müslüman olduğuna inanmasını gerektirmez. Nitekim selef, daha fazla kan dökülmemesi ve fitne çıkmaması için kafir olduklarına inandıkları insanların arkalarında namaz kılmıştır. Daha sonra namazlarını iade etmişlerdir.

Haricilerin itikadları sahabe döneminde net değildi. Sahabeler onların sadece yönetime huruç etmelerine şahit olmuşlardı. Doğal olarak buna göre onlara muamele ettiler. Haricilerin diğer itikadları zaman içerisinde belirgin hale geldi. Herhangi bir fırka ne itikad ne de menhec anlamında net bir şekilde kendini ortaya koymamışken, bir alimin onları tekfir etmemesi o fırkanın kafir olmadığı anlamına gelmez. (Fırkaların tatavvur/gelişimi Tevhid Dergisi 22. Sayıda: ‘Bidat taifeleri – 2’ yazı dizisinde tafsilatlı olarak ele alınmıştır.)

Üçüncü Görüş

Bazı alimler, tahkike giderek Haricileri kısımlara ayırmışdır. Umumen Haricileri tekfir etmeseler de bazı fırkalarını muayyen bir takım itikadlarından dolayı tekfir etmişlerdir.

Haricilerin Bid’iyye kolu:

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” (4/Nisa, 101)

Ayetine dayanarak bütün vakit namazların kısalacağına inanırlar. Yani sabah namazını ve akşam namazını da bir rekat olarak kılarlar. Ümmetin icması ile seferde sabah ve akşam namazları kısaltılmaz. Bid’iyye icmaya muhalefet etmesinden dolayı tekfir edilir.

Yine Bağdadi ‘El-Farku beyne’l Firak’ kitabında ve İbni Hazm ‘Fisal’ kitabında Meymuniyye fırkasının kafir olduklarını söylemekteler. Meymuniyye fırkasına göre Yusuf suresi Kuran’dan bir sure değildir. Sonradan uydurulmuştur. Sebep olarak Yusuf suresinin aşkı konu almasını öne sürerler. Aşkın Kuran’da anlatılması imkansızdır. Meymuniyye fırkası Kuran’dan bir sureyi inkar etmesinden dolayı tekfir edilmiştir.

Bu görüş, tahkiki bir görüş olarak isimlendirilmiştir. Fakat Hariciler hakkında yaptıkları tahkik, ayakları yere basan bir tahkik değildir. Çünkü Haricilerin izhar ettikleri itikadların hepsi dinde bilinmesi zaruri olan meseleleri inkar etmeyi kapsamaktadır. Sahabenin tekfir edilmesi, şefaat ve recmin inkar edilmesi gibi.

Görüşler Arasında Racih Olan

Allah en doğrusunu bilmekle beraber racih olan Haricilerin kafir olmalarıdır. Haricilerin ortaya koydukları mezhepleri İslam’da bilinmesi zorunlu olan meselelerin inkârını kapsamaktadır.

Haricileri tekfir etmeyenlerin nedeni fasit de olsa tevilleri olmasından dolayıdır. Örnek olarak, büyük günah işleyenleri tekfir ederken kendilerine Maide suresi 44. ayeti delil almışlar. Onlara göre sahabe tahkimi kabul edip büyük günah işlemelerinden dolayı kafir olmuşlar.

Bu alimlerin bu şekilde Haricileri temize çıkarmaları doğru değildir. Nitekim yeryüzünde her batıl ehli nasları tevil ederek batıllarını meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Hristiyanlar dahi İsa’nın aleyhisselam ilah olduğunu söylerken Kur’an ayetini tevil etmişlerdir.

“Ey Kitap ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur.” (4/Nisa, 171)

Hristiyanlar ayetteki “…Kendisinden bir ruhtur” lafzına dayanarak İsa’nın Allah olduğunu iddia ettiler.

Yine Hululiyye taifesi (Allah’ın insanların bedenine hulul ettiğini inanmak.) Ümmet bu taifenin küfründe icma etmiştir. Bununla beraber bu taife hulul inancına

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.” (57/Hadid, 4) ayetini ve bu manadaki nasları tevil ederek delil alırlar. İslam alimleri bu tevillerin hiçbirini kabul etmemiştir.

Tevilin geçerli olması için kendinde şu şartları bulundurması gerekir:

1. Konu ile alakalı olması lazım.

2. Kendinden daha muhkem olan bir nassa muhalif olmaması lazım.

3. Arap lugatında bu tevilin bir vechi olması lazım.

4. İslam’da sabit olan asıllardan birine muhalif olmaması lazım.

Hululiyye, bu nassları hulula ve ittihada tevil ederek delil alınca İslam alimleri buna karşı çıkmışlardır. Çünkü hulul inancı İslam’ın en temel aslına (Allah, Allah’tır. Kul, kuldur. Allah, yaratan kul ise yaratılandır.) muhaliftir. Bundan dolayı tevilleri reddedilmiştir.

Haricilerin de ortaya koydukları bütün inançları, İslam’da sabit olan asıllara aykırıdır. Bu konuda tevilleri olsa da yaptıkları ile küfre girmiş oldular.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver