İtaate Göre İnsanlar – 1

‘Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlulukları’ başlıklı konumuzda bir kısım sorumlulukları Rabbimizin izniyle zikrettik. Zikrettiğimiz sorumluluklar içerisinde en çok vurgu yaptığımız konu, itaat meselesiydi. Emiri, ismen emirlikten çıkarıp hakiki anlamda emir yapacak şey, kendisine itaat edilmesiydi. Bu konuların içerisinde bizi hayretlere düşüren münafık vasıflı insanları tasvir ederek, konunun ehemmiyetini elimizden geldiğince ortaya koymaya çalıştık.

İtaat meselesi, mümin ile münafığı birbirinden ayıran turnusol olarak niteleyebileceğimiz bir meseledir. Nasıl ki turnusol kağıdı, renk değiştirerek kimyevi maddelerin içeriğini açığa çıkarıyorsa itaat meselesi de, safların içerisindeki münafıkları açığa çıkarıp, onların sahteliklerini ortaya koymaktadır.

Nifak, basit bir konum değildir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ Kur’an’da en çok vurgu yaptığı ve ‘asıl düşman’ olarak isimlendirdiği zümre, münafıklar zümresidir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem nifağın alametlerini zikrederek bizleri nifaktan sakındırmış, sahabe ise kendileri için en fazla nifaktan korkmuşlardır. İbni Ebi Muleyke rahimehullah diyor ki: “Ben Rasûlullah’ın otuz tane sahabesini gördüm. Hepsi de kendisinin münafık olduğundan endişe ediyordu.”

İtaat meselesi, nifağın tezahür ettiği meselelerdendir. Üzerimizde nifak alameti bulunup bulunmadığını anlayabilmek için itaat meselesi bizim için ölçüdür. İtaat ile ilgili birtakım maddeler zikredip, mümin ile münafık ayrımını yapabiliriz.

1. Emirlere Misli Misline İtaat Etmek

Verilen emirlerin üzerine bir şey eklemeden ve bir şey çıkarmadan misli misline yerine getirilmesidir. Bu, Müslümanın özelliklerindendir. Sahabe bu konuda son derece titiz davranmıştır. Hatta Ömer radıyallahu anh kendi döneminde Ebu Ubeyde’ye radıyallahu anh şöyle haber gönderiyor: “Halid b. Velid’i görevden alıp onun malının yarısını da al.” Bunun üzerine Ebu Ubeyde, Halid’den radıyallahu anh görevi devralıp, malının da yarısını alırken: “Ayakkabının tekini de ver” deyince Halid tereddüt etmeksizin itaat ediyor ve bunu: “Şüphesiz ki ben müminlerin emirine itaat ettim” diyerek belirtiyor.

Misli misline itaat etmek konusunda içerisine düşülen iki yanlış vardır: memur ya kendisine verilen emirleri farklı farklı saiklerle/amaçlarla olması gerektiğinden fazlası ile yerine getirmeye çalışır ya da eksik bırakır.

İki durum da kendisi içerisinde birtakım yanlışlar barındırmaktadır. Verilen emrin eksik bir şekilde yerine getirilmesinin getireceği zarar aşikârdır. Fazlasını yapmanın da getirdiği birçok zarar vardır. İşler konusunda emirler memurlardan daha bilgi sahibidir, memur resmin bir parçasını görürken, emirler ise resmin tamamını gören insanlardır. Buna rağmen memur kendisine verilen emrin gerektirdiğini yaptıktan sonra, bir de ‘daha güzel olsun’ düşüncesiyle fazlasını yapmaya çalışırsa kısıtlı bilgiye sahip olduğu bir işi eline yüzüne bulaştırabilir, geri dönülemez hatalara sebebiyet verebilir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah b. Cahş’ı radıyallahu anh bir seriyye ile müşriklerin üzerine gönderirken ona bir mektup verip bu mektubu ulaştığı yere varmadan açmaması gerektiğini söylüyor. Abdullah b. Cahş, bu emrin gereği gibi davranarak gideceği yere varmadan mektubu açmıyor.

Hâlbuki durum: ‘İki gün sonra açacağım zaten; ha şimdi açmışım, ha sonra ne fark eder ki?’, ‘Beni ölüme gönderiyor ama mektubu sonra açmamı istiyor, bu nasıl iş?’ diye düşünmeye müsait bir durumdur. Ancak sahabe her şeyin hakkını verdiği gibi memuriyetin de hakkını veriyor ve misli misline itaat ediyor.  

2. Emirlere hem Zahiren hem de Batınen İtaat Etmek

 Emire itaat ederken, hem zahiren hem de batınen itaat edilmesi gerekir. Bu, mümin ile münafığı birbirinden ayıran özelliklerdendir.

Müminlerin emirlerine iç dünyalarında da itaat etmelerinin sebebi, emire itaat etmenin Allah’ı razı etmenin yollarından bir yol olduğunu bildiklerindendir. Verilen emrin içeriği hoşlanmadıkları bir şey dahi olsa, müminlerin içleri ile dışları birdir. Münafıklar için ise bu durumun tam aksi söz konusudur. Onlar zahiren itaat ediyor gibi görünseler de, iç dünyalarında verilen emre muhalif olan birçok fikirleri vardır. Allah subhanehu ve teâlâ bu durumu şöyle anlatıyor:

“Onlar itaat edeceklerini söylüyorlar. Ama senin yanından çıktıkları zaman onlardan bir taife senin söylediğin şeylerin dışında bir şeyleri söylemeye başlarlar.”

Müslümanın kendisine verilen emirlere bakış açısı sadece ‘Masiyet mi, masiyet değil mi?’ şeklinde olmalıdır.

3. Her Meselede Emirden İzin Almak

İzin almak meselesi de mümin ile münafığı birbirinden ayıran meselelerdendir. Müminlerin ahlakı izin almaktır. Sıvışmak, izin almadan iş yapmak ise münafığın ahlakıdır.

Hendek Savaşı bunun en güzel örneklerindendir. Bilindiği gibi Hendek, Müslümanların daha önce karşılaştığı günlerin en zoruydu. Düşman bütün cahiliye taassuplarını bir kenara bırakıp, bir yumruk halinde Müslümanları yok etmeye gelirken; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı hendek kazmak gibi meşakkatli olan bir iş ile meşgullerdi. Müslümanlar yapacakları herhangi bir işte Rasûlullah’tan izin alıyorlardı. Münafıklar ise sıvışıp kaçıyorlardı. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Müminler ancak o kimselerdir ki Allah’a ve Rasûlü’ne iman ederler. Peygamberle beraber toplu bir iş üzerinde bulundukları zaman ondan izin almadan asla gitmezler. İşte bunlar Allah’a ve Rasûlü’ne iman edenlerdir.”

İzin almak, özellikle bizler gibi cahiliyenin başıboşluğunda ömürlerini heder etmiş insanlar için elde edilmesi zor bir ahlaktır. Bunu elde etmek için önemli önemsiz ayrımı yapmadan her meselede emirlerden izin alınması, bu ahlakın yerleşmesine yardımcı olacaktır.

Mümin ve münafığı tanıyabilmek ve kendimizi bu konuda muhasebe edebilmek için birtakım ölçüleri zikrettik. Bir sonraki yazımızda, Allah izin verirse kalan maddeleri zikretmeye çalışacağız.

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver