Alacağın Karşılık Niyetinde Saklıdır!

 

Hadisin Türkçe anlamı:

Ömer b. Hattab dedi ki: “Ben Resûlullah’ı şöyle söylerken işittim: ‘Ameller ancak niyetlerledir. Her kişi için niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah’a ve Resûlü’ne olursa, onun hicreti Allah’a ve Resûlü’nedir. Kimin hicreti elde edeceği dünyalığa veya evleneceği bir kadına olursa, onun hicreti kendisine hicret etmiş olduğu şeye olur.’ ” [1]

•••

“Herkes için niyet ettiği şey vardır.”

Bu kısımda Nebi, amel ve ibadetlerimiz konusunda karşılaşacağımız sonuçtan bahsetmiştir. Kim, hangi ameli, nasıl bir gaye için yaptıysa karşılaşacağı şey bizzat niyetidir. Hadisin bu kısmını fikhi ve amelî olmak üzere iki yönden değerlendirebiliriz:

Fıkhi boyutu şudur: Yapılan ameller Allah katında niyetleri ile beraber kabul edildiği için niyet varsa amel sahihtir. Niyet yoksa amel batıldır. Bir namazı niyetsiz olarak, niçin kıldığını düşünmeden kılan bir kimse, sair şartların tümünü yerine getirse de amelini batıl kılmıştır. Amellerin sıhhati ve fesadı Allah katında niyetin varlığına ve doğruluğuna göre ölçülür. Bu kısmı hadisin ilk bölümünde anlatmıştık.

Amelî boyutu ise: Salih olan bir amelin değerini artıran, yalnızca amelin nitelik ve niceliği değil aynı zamanda niyetinin nitelik ve niceliğidir. Bir ameli yaparken niyeti taaddüt edenlerin/çok olanların ecirleri de taaddüt eder. Ecirlerin taaddüdü ise takvayı direkt etkiler. Bir yetimin başını okşayıp basit sayılabilecek bir hediye veren her müminin ecri aynı değildir. Çünkü verilen metanın niteliği aynı olsa da niyetler farklılık arzeder. Takvada zirveye ulaşmak isteyen bir kul şu niyetleri barındırabilir bu küçük sadakasında:

“Ben bu infakı vererek yetimi sevindiriyorum. Allah da beni sevindirecek.”

“Kardeşimin emaneti olan yetimi ben gözettim. Allah da beni gözetecek.”

“Bir zayıf kulun ihtiyacını giderdim. Ğaniy olan Rabbim de benim ihtiyaçlarımı giderecek.”

“Ben yetime kefalet ediyorum. Böylece cennette sevgili Nebi ile komşu olacağım.”

“İnfak ediyorum. Ecrimi Eş-Şekur olan Rabbimden fazlası ile bekliyorum.”

“Emaneti koruyorum. Rabbim de dara düştüğümde beni koruyacak.”

“Sadakam küçük. Ama Rabbim sağ eline alıp büyütecek.”

“Sadaka malı ve müminin nefsini kötülüklerden arındırır. Bu sadakanın beni ve malımı arındırmasını umuyorum.”

“…”

Niyetlerin taaddüdü ile ecrin ve mükâfatın da taaddüt etmesi Allah’tan bir nimettir mümin kul için. Her amelinin öncesinde durup biraz düşün niçin yaptığını. Gücün nispetinde Rabbi razı edecek niyetlerini çoğalt. Göreceksin, o zaman amellerin daha değerli olacak hem senin gözünde hem Rabbin katında.

Abdurrahman b. Avf ve Halid b. Velid arasında bir tartışma çıkar. Halid, Abdurrahman’a söver. Bunun üzerine durum Allah Resûlü’ne intikal edince şöyle yanıt verir:

“Benim ashabıma sövmeyin! Benim ashabıma sövmeyin! Nefsimi elinde bulundurana yemin olsun ki sizden birisi Uhud dağı kadar altın infak edecek olsa, ashabımın infak ettiği bir avuç veya yarım avuca denk olamaz!” [2]

Resûl’ün yakın ashabının infakını bu kadar değerli kılan ihlasın fazlalığı, sadık niyet ve -bu ikisi ile beraber- yokluk, ihtiyaç ve zaruret hâlinde infak ediyor olmalarıydı.[3]

Yaptığı biricik amelini, güzel niyetler ile bezeyen bir muvahhid olmayı bir kenara bırakalım. Öyle “mahrum” olacak tavırlar sergiliyoruz ki yıllarımızın emeğini, mevsimimizin harmanını, gönlümüzün meyveleri olan ibadetlerimizi bir kibrit çöpü ile kökünden ateşliyoruz. İki elimizi başımızın arasına alıp yanan hasadımıza gözyaşlarımız ile müdahale etmeliyken “şuursuz” bedbahtlar olabiliyoruz. İnsanların yanında değer görmenin hakiki değer olduğunu düşünüyoruz. Yine zannediyoruz ki anlattıkça insanlar katında değerli olacağız. Allah katında değerli olmadan insanlar yanında hakiki anlamda değerli olmak mümkün değildir. Allah katında değerli olan insanlar ise O’nun yanındakilere özlem duyup geçici övgü, sevgi, değer ve değerlilikten yüz çeviren bahtiyarlardır.

Niyet, Kötü Ameli Dönüştüremez!

Bir nassı bütün naslardan bağımsız, bütün kayıtlardan azade olarak okumak usule aykırıdır. Usule aykırı davrananların da sonlarının dalalet ve hüsran ile sonuçlanacağını izaha hacet yok. Nasları bağlamından koparmak, söylendiği vakayı göz ardı ederek değerlendirmede bulunmak, dilediğince nassı yorumlamak isteyen heva ehlinin tutumudur. Kalplerinde eğrilik olan heva ehli kimseler batıllarına delil bulabilmek için kendilerini paralarlar. Ama çareleri ya müteşabihi dayanak edinmektir ya da muhkemi bağlamından koparmak.

Hadisin değerlendirdiğimiz kısmını, itikadi veya amelî anlamda kendi batıllarına delil alan belli çevreler bulunmaktadır. Ancak zahmet edip nasların üzerine yeterince eğilmekten imtina ederler.

Derler ki: “Hedefimiz, İslam davasını yeryüzünün doğusuna, batısına yaymaktır. Ama ‘tamam’ demekle İslam gelmiyor. Mücadele etmemiz lazım. Mücadele ederken gerekirse kâfirlerin tanıdıkları bazı imkânlardan faydalanmalıyız. Eh, zaten Peygamberimiz amellerin niyetlere göre olduğunu buyurmamışlar mı? Bizim de niyetimiz iyi olduktan sonra Demokrasi yolu ile İslam’a hizmet etmemize ne mani ola ki?”

Derler ki: “Demokrasi bir dindir. Demokrasinin bazı gerekleri/ibadet ve ritüelleri vardır. Bunlardan kaçınmak gerekir. Ama her kaçınmayan insana, oy kullanan insana müşrik demek de insaf ehlinin yapacağı iş değildir. Bizim insanlarımız şeriat gelsin diye oy kullanıyorlar!”

Derler ki: “Allah’ın arzında Allah’ın sözü geçmeli. Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. Amenna ve saddakna! Lakin başımızdaki yönetici olan Müslümanların (!) kalplerini bilmiyoruz ki. Niyetlerinin kötü olduğu size ne malum ey tekfirciler!”

Derler ki: “Bakmayın öyle haramlar ile hemhâl olduğumuza. Bizim kalbimiz temiz, kalbimiz!”

Deriz ki:

Kim size kötü amellerin iyi ve güzel niyetler ile iyiye dönüşeceğini söyledi? Hangi nastan bunu çıkardınız! Bir amel kötü ise niyetin iyi olması ameli güzelleştirmez. Bu hadisin sonunda hicret gibi “meşru” olan bir amelin örnek verilmesi, “meşru” işlerde niyetin önemli olduğunu gösterir.

İnsanların arasında hakem olsun diye indirilen kitapta Rabbimiz buyurur ki:

“Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmına da sapıklık hak oldu. (Çünkü) onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler ve doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” [4]

Bu ayette Rabbimiz, yaptıkları gayrimeşru (şirk, küfür, fuhşiyat, bidat…) bazı amelleri iyi niyetler ile yapan, doğru yolda oldukları kanaatinde olan, her dönemde mevcut bir topluluktan bahsediyor.

İmam Ebu Cafer Et-Taberi ayeti tefsir ederken der ki: “Bu, ‘Allah’ın, işlediği hiçbir günah veya itikad ettiği hiçbir sapık fikirden dolayı hiç kimseye azap etmeyeceğini, sadece hakikati öğrendikten sonra Rabbine inatla onu işleyenlere azap edeceğini’ iddia edenlerin hatalı olduklarının en açık delillerindendir. Çünkü durum onların söylediği gibi olsaydı kendisinin hidayet üzere olduğunu sandığı hâlde sapıtmış olan dalalet ehli ile hidayet üzere olanlar arasında hiçbir fark olmazdı. Oysa Allah bu ayet-i kerimede onları hem isim hem hüküm bakımından birbirinden ayırmıştır.” [5]

Kehf Suresi’nden bir ayet-i kerime vereceğiz. Bu ayet ile Allah, hak üzere olduğunu zanneden, iyi niyetle kötülük yapan, bununla beraber niyetinin kendisini kurtarmadığı bir zümre insandan bahsedecektir.

“De ki: ‘Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi? Onlar ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gittiği hâlde, gerçekte iyi şeyler yaptıklarını sanarlar.’ ” [6]

Bu ayet, küfürlerinin doğru ve hak olduğunu düşünen ve onun ile Rablerini razı edeceklerini düşünen kâfirler hakkında indirilmiştir. Bu ayetin kâfirler hakkında indirildiğinin delili ise: “Bunlar; Rablerinin ayetlerini ve onunla karşılaşmayı inkâr etmiş, (böylece) amelleri boşa gitmiş kimselerdir.” [7] ayet-i kerimesidir.[8]

Bir insanın, yaptığı batıl amelini, niyeti ile hakka çeviremediğini nakillerden sonra daha net olarak görmekteyiz. Yukarıda zikrettiğimiz iddia sahipleri kendi şirklerine veya başkalarının şirklerine dair zikrettikleri “Biz iyi niyet ile bunları yapıyoruz. Müşrik olmak için değil.” sözlerinin bir saçma, dayanaksız iddiadan öteye geçmediğini görmekteyiz. Tarihin hangi sayfasında kendisini İslam’a nispet etmek ile beraber kâfir ve müşrik olmayı kastederek amel yapan insanlar gördünüz? Kimse dinden çıkmak için amel yapmaz. Amel yaptıktan sonra dinden çıktığına hükmedilir.

Allah’a hamd olsun…

 

 

[1]       .   Buhari, Müslim

[2]       .   Ebu Davud, 4658; Tirmizi 3861.

[3]       .   Avnu’l Ma’bud

[4]       .   7/A’râf, 30

[5]       .   Taberi Tefsiri’nde İmam Ebu Cafer et-Taberi’nin sözleri aynen alıntılanmıştır.

[6]       .   18/Kehf, 103-104

[7]       .   18/Kehf, 105

[8]       .   Edvau’l Beyan

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver