24 Haziran Seçimleri Üzerine

Adayların birbirlerini hırsızlık, katillik, teröristlik, uşaklık ve zilletle suçladığı demokratik ve medeni (!) bir seçimi geride bıraktık. Seçim sonuçları, seçimle ilgilenen her kesimden insanı şaşırttı. Erdoğan’ın ilk turda kazanması dışında neredeyse tüm sonuçlar için sürpriz diyebiliriz. 

Seçime dair ilk sürpriz, erken seçim kararıydı. Erdoğan on altı yıldır erken seçime karşı olduğunu defaatle kamuoyuna açıklamıştı. Son seçimler için benzer söylentiler olduğunda “Gündemimizde erken seçim yok.” diyerek kestirip atmıştı. 

Bahçeli’nin erken seçim talebini dillendirmesiyle, Ak Parti ilk etapta “Haberimiz yok.” açıklamaları yapsa da zannımızca danışıklı olarak erken seçim kararına varılmıştı. Zira, ülke ciddi sorunlarla karşı karşıyaydı ve Erdoğan’ın erken seçim istemesi bu sorunları kabul etmek anlamına gelecekti. Tabiatı itibariyle, başarı dışında bir sonucu kabullenemeyen Erdoğan için, sorunları kabullenmek ve kendi hanesine yazdırmak pek mümkün değildi. Böylece orta bir yol bulunmuş, ülkenin karşı karşıya olduğu sorunlar değil, Bahçeli’nin talebi erken seçim gerekçesi olmuştu. 

Cumhurbaşkanı Ne Elde Etti?

İlk olarak, ciddi anlamda erimeye başlayan Ak Parti oylarını bir noktada durdurdu. Ki seçime bir buçuk yıl vardı, erken seçim kararı alınmasına rağmen Ak Parti bir önceki seçime göre yedi puan kaybetmişti. Bu süreç bir buçuk yıl devam edecek olsa ve Erdoğan’ın siyasetinden rahatsız olanların oyları erimeye devam etse bu rakam çok daha fazla olacaktı. 

Muhalefetin dört başı mamur bir ittifak kurmasını engellemiş oldu. Muhalif adayların oy toplamının %47 civarında olduğu düşünülürse Erdoğan açısından meselenin vehameti daha iyi anlaşılacaktır. Muhalefet, seçimlere hazırlıksız yakalandı. Şayet erken seçim olmamış olsa, muhalefet seçimlere hazırlansa ve Abdullah Gül gibi muhafazakâr kesimden oy alabilecek bir çatı aday çıkarmış olsa sonuç daha farklı olabilirdi. 

Özellikle Abdullah Gül’ün adaylığı üzerinde durmak gerekiyor. Bu girişim Erdoğan’ı nasıl rahatsız ettiyse danışmanıyla birlikte Genel Kurmay Başkanı’nı Gül’e gönderdi. Genel Kurmay Başkanı‘nın “nezaket kuralları çerçevesinde (!)” geçen ziyareti sonrasında Abdullah Gül adaylıktan vazgeçti. Erdoğan’ı asker göndertecek kadar korkutan şey neydi?

Ak Parti tabanında Erdoğan siyasetinden ciddi anlamda rahatsız olan bir kesim var. Ak Parti’nin milliyetçileşmesi, Avrupa Birliği’nden uzaklaşması, tek adam otoritesine evrilmesi ve bugün kurucu kadronun birçoğunun partiden uzaklaşmış olmasından rahatsızlık sebeplerinden bazıları. Ak Partinin 3Y (yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) diyerek hedef koyduğu ilkeler, bugün Ak Parti kadrolarınca çiğneniyor. Yargıda var olan keyfîlik ve hukuksuzluk üzerine beton dökülmüş vicdanları dahi sızlatıyor. İhalede fesat, iltimas, yandaşcılık, rantçılık inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda… Cumhurbaşkanı sorunları görmek ve kendi siyasetinin sebebiyet verdiği yanlışları düzeltmek yerine; metal yorgunluğu, dikey yapılaşma, dış güçler, üst akıl vb. günah keçileri arıyor. 

Gelişmelerden rahatsız olanlar, alternatif olmadığı için Ak Parti’yi bırakamıyor. Şayet güvenip bildikleri yeni bir oluşum olsa veya güvendikleri bir isim millet ittifakının başına geçse muhtemelen eriyen yedi puan iki katına çıkabilirdi. Erdoğan, erken seçim kararıyla yeni oluşumun önünü kapatmış oldu. Yeni bir parti kurulacak olsa dahi kanunen seçimlere katılamayacaktı. Genel Kurmay Başkanı’nın nazik (!) ziyaretiyle de Abdullah Gül’ü saf dışı bıraktı. 

Erken seçime etki eden bir diğer faktör ekonomi! Dış borç rekor seviyede, cari açık tavan yapmış, ülke kaynakları satılıyor vb. söylemler halk tarafından algılanmıyor. Ancak Dolar’ın beş liraya yaklaşması, patates ve soğanın altı lira olması halk açısından gayet anlaşılır veriler. Ekonomideki kötü gidişat bir buçuk yıl daha idare edilebilecek durumda değildi. Erdoğan ekonomik sorunların ne zaman düzeleceğini kestiremediğinden ve ufukta bir düzelme görünmediğinden erken seçim kararı aldı. Ek göstergeler, ek ikramiyeler ve zamların geçici süreliğine ertelenmesiyle vatandaş rahatlatıldı. Bir sonraki seçime kadar uzun bir dönem var. Erdoğan daha rahat davranabilecek, ekonomik sorunların ıslahı için daha esnek bir yol haritası çıkarabilecektir. 

Seçim Sonuçları ve Muvahhidler!

Mevcut tabloya dair söylenecek en öncelikli şey şudur: Bizler, Rabbimizin indireceği hayra muhtacız ve O’na karşı her daim hüsnüzan beslemekle yükümlüyüz. Başımıza gelen iyilikler de kötülükler de yüce Allah’ın dilemesi ve izin vermesiyledir. Seçimi şu veya bu partinin kazanması, kalp ibremizde oynama yapmamalıdır. Ak Parti’nin seçimi kazanmış olması hayır mıdır; yoksa şer midir bunu bilecek tek merci âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. CHP veya başka bir parti kazanmış olsa bu düşüncemizde bir değişiklik olmayacaktı. Sonuçta Ak Parti veya CHP sistem partisidir. Rejimin bekası neyi gerektiriyorsa onu yapacaktır. Gönlünü şahıs veya partilere kaptıranlar, ahiretten önce dünyada hüsrana uğrayacak, ümit ve korkularını beşere hasretmenin kötü akıbetini tadacaklardır. 

Hayrın tamamını elinde bulunduran Rabbimizden dünya ve ahirette iyilik istedikten sonra, seçim sonuçlarına dair biz muvahhidleri ilgilendiren bazı konulara temas edebiliriz. 

1. Milliyetçi Politikalara Hazır Olmalıyız

Erdoğan, uzun zamandır MHP’ye mahkûm ve mecbur bir siyaset izlemektedir. Zira yeni sistemde tek başına %51 üzeri oy almak zor, partiler arası koalisyon bir zarurettir. Erdoğan, koalisyon tercihini MHP’den yana kullanmıştır. Mevcut tabloda Ak Parti MHP’siz yok hükmündedir. FETÖ’den temizlenen bürokrasi MHP’ye emanet edildiği gibi; bu saatten sonra siyaseti de MHP domine edecektir. Ki Bahçeli’nin seçim sonuçlarını “Halk bize denetleme görevi verdi.” olarak okuması yeni süreci anlamamız için önemli bir veridir. 

Rejim milliyetçi kodlarına döndükçe tevhid akidesine olan rahatsızlığı artacaktır. Ulusu değil ümmeti, türklüğü değil İslamiyeti, vatanı değil Allah’ın ipi olan Kur’an’ı, bayrağı değil tevhid akidesini kimlik ve birleştirici unsur kabul eden her muvahhid düşman kabul edilecek, sözlü ve fiilî eziyetlere maruz kalacaktır. 

Zannımızca yeni dönemde muvahhidlere baskılar artacak, davet için kullandıkları araçlar engellenecektir. Baskı, zulüm ve engellemeler karşısında Allah Rasûlü’nün (sav) ümmeti olarak, beslendiğimiz vahye benzemeliyiz. Akarsu misali çağlamalı, akmaya devam etmeliyiz. Aktıkça arınmalı, geçtiğimiz yerleri arıtmalı ve insanlara faydalı olacak bitkiler bitirmeliyiz. 

Önümüze set çekilirse seti aşmalı, olmuyorsa alttan veya yanlardan yol bulmalı, o da olmuyorsa geri dönüp yeni yollar oluşturmalı ve akmaya devam etmeliyiz. Olumsuz şartlar davetimizi etkilememelidir. Her şart ve durumda, öncümüz olan hidayet rehberlerinin örneklerini güncellemeli meşru ve münasip araçlarla tevhide olan davetimizi sürdürmeliyiz. Çünkü davet bizim için bir lüks veya hobi değil Allah’ın (cc) uluhiyetine şahitliğimizin bir parçasıdır. Bizler yaşadığımız dönemin şahitleri/tanıklarıyız. Allah’ın nasıl birleneceğine, şirkten nasıl sakınılacağına, iyilik ve adaletin ne olduğuna, zulüm ve haddi aşmanın keyfiyetine dair şahitliğimizi yerine getirmekle mükellefiz. Tarihin tozlu sayfalarında dolanmakla, bu çağı atlayıp Firavun ve Nemrud’u eleştirmekle, çağın Musalarını yardımsız bırakıp İsrailoğlulları’na sövmekle şahitlik vazifemizi yerine getirmiş olmayız. Olsa olsa kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve Allah’la aldatılmış, şeytanın dostlarından oluruz. Hidayetten sonra delalete düşmekten Allah’a sığınmalıyız. 

2. Seçim Sonuçları Davet Üslubumuzu ve Önceliklerini Belirlemelidir

Seçim toplum röntgeni çeken sosyal bir olgudur. Seçim sonuçlarına bakarak bölgesel eğilimleri, toplumu etkileyen eylem ve söylemleri, toplumun motivasyon kaynaklarını; dinî, milli, etnik ve mezhebî dağılımı tespit edebilir ve davetimizde kullanabiliriz. Şöyle ki:

Davet iki esas üzere kuruludur:

a. Davetin konu ve mesajı.

b. Davet üslubu.

İlk nebiden sonra Rasûl’e kadar davetin konusu sabittir, değişmez: Allah’ı (cc) birlemek, şirkten sakınmak ve tağutlardan ictinab etmek. 

Ancak üslup muhataba göre değişmektedir. Mekki ayetler ve Medeni ayetler incelendiğinde tevhid mesajının sabit, üslubun ise değiştiği görülecektir. Çünkü muhatap değişmiştir. Ümmi, kitabı olmayan, risalete uzak Mekkelilerin yerine okuyan, kitap sahibi, risalete intisab eden Yahudiler gelmiştir. Zamanın ilerlemesi ve Hristiyanların davete muhatap olmasıyla üslubun yine değiştiğini, Yahudilere karşı çok sert olan Kur’an ayetlerinin, Hristiyanlara karşı yumuşadığını görürüz. Bu özet bilgiye binaen muvahhid davetçi, muhatabının farkında olarak davetini yapmalıdır. Tevhid mesajını bir A partili ile B partiliye aynı uslupla anlatmamalıdır. Kimi Allah’ın rahmetiyle müjdeleyip kimi Allah’ın azabıyla korkutacağını iyi bilmelidir. Hangi topluluğa atalarının nankörlüğünü hatırlatıp, hangi topluluğa atalarının ahlaki güzelliklerini hatırlatarak yanaşacağını belirlemelidir. Ta ki Kur’an’ın ve elçilerin davet metoduna bağlı kalsın ve davet imamlarının izinde yürümüş olsun. 

Geçmişte davet gündemi ve üslubunu Kur’an belirliyordu. Muhatap kitleye ayetler iniyor, Nebi (sav) ayetleri sahabiye tebliğ ediyor ve gündem belirlenmiş oluyordu. 

Bugün ise davet, basiret ve hikmet sahibi davetçilere ve davet konusunda uzmanlaşmış cemaatlere ayarlı olmalıdır. Toplumu tanıyan, gündemi takip eden, muhataba uygun üslup belirleyen, sözü yerinde ve zamanında söyleyerek mesaja dikkat çekebilen kişiler davetin temsilciliğini üstlenmeli, biz muvahhidler ise davetin yayılmasına katkıda bulunmalıyız. Şayet uygulamada bir aksaklık yaşanıyorsa yapıcı öneri ve eleştirilerimizle düzeltmeler yapmalı, düşüncelerimizi kardeşlerimizle paylaşmalıyız. 

Türkiye’de her geçen gün yayılan, yüce Allah’ın lütuf ve keremiyle ülke sınırlarını da aşan tevhid daveti iki temel problemden ivedilikle arınmalıdır. İlki, davetin bir gündeminin olmaması ve davet adına her kafadan bir ses çıkması. İkincisi, davetin muhataba göre öncelikleri ve üslubunun değişmemesi. 

Açıklayacak olursak davetin varlığı güzeldir; fakat tek başına yeterli değildir. Davetçilerin sesleri arasında uyum şarttır. Davete yabancı kitleler, basit nüans farklarını dahi ciddi bir ihtilaf ve farklılık olarak algılayabilirler. Davet gündemi belirlenir ve Allah’a davet eden sesler arasında uyum sağlanırsa tevhid daveti çok daha etkili olacaktır. 

Ayrıca on yıllık muvahhide anlatılan bir konu, İslam’ı yeni duyan birine anlatılmamalıdır. Laik-seküler bir yaşam tarzını benimseyen kimseyle muhafazakâr demokrat birine yapılan davette, üslup ve kullanılan argümanlar farklı olmalıdır. 

3. Saptırıcı Tekliflere Dikkat!

Seçimi muhafazakâr demokratların kazanması on altı yıldır İslami yapıları öğütme vazifesi görüyor. İslami yapılar, siyasetin kısa ve ayartıcı, kolay ve müreffeh yolu karşısında yalpalıyor, kolay/dünyevi olanı zor/uhrevi olana tercih ediyorlar. Her seçim örtülü bir teklife dönüşüyor ve demokrasi dinini reddeden İslami yapılara göz kırpıyor. Maalesef Türkiye’de bulunan cemaatler -Allah’ın rahmet ettikleri müstesna- bu sınavı kaybediyorlar. Aslında bu durum yalnızca Türkiye’de değil, küresel bazda yaşanan bir sorun. Dünyaya hükmeden küresel tuğyan, muvahhidlere iki seçenek sunuyor. İlki demokratlaşmak ikincisi silahlanmak.

Demokratlaşan yapılar, kontrol altına alınmış ve vahyin ikliminden koparılmış oluyor. Demokratlarla aynı havayı teneffüs eden, onlarla aynı yol ve metodu benimseyen, sisteme entegre bir yapıya dönüşüyorlar. 

Silahlananlar ise tevhidin sesini silah ve bomba sesleriyle boğuyorlar. Oysa yolunu kaybetmiş insanlığın silah ve bomba sesine değil, tevhidin akla ve vicdana hitap eden berrak sesine ihtiyacı vardır. Kaldı ki dünyada oluşturulmuş bir terör endüstrisi vardır. Siz o yola girdiğinizde farkında olsanız da olmasanız da o endüstrinin parçası oluyor, İslam’a ve tevhid davetine zarar veriyorsunuz. 

Türkiye’de on altı yıldır yaşananlar İslami yapılara demokratlaşmayı, İslam coğrafyasında yaşanan bilinçli işgal ve katliamlar ise silahlanmayı teklif ediyor. Bizler, tevhid daveti için öğütme vazifesi gören demokratlaşmaya/müşrikleşmeye ve silahlanmaya/menheci sapmaya karşı teyakkuzda olmalı, vahyi çokça tilavet edip, hakkı ve sabrı birbirimize tavsiye ederek korunmaya çalışmalıyız. 

Allah’tan (cc) ayaklarımızı sabit kılmasını, kalplerimize sekinet indirmesini, ilim, hikmet ve basiretle yolumuzu aydınlatmasını niyaz ediyoruz. 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver