2. Ünite: Kur’an’ın Senedine Dönen Meseleler – 2

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selam Allah Resûlü’ne, onun ehli beytine, ashabına ve kıyamet gününe kadar onlara ihsan üzere tabi olanların üzerine olsun.

Ulumu’l Kur’an notlarında en son kıraat farklılıklarının faydalarına ve fıkhi ihtilaflardaki etkilerine değinmiştik. Bu sayımızda ise “Kıraat” babına yapacağımız üçüncü ek konu olan “Kur’an’ın yedi harf üzere inmesinin kıraatlerle alakası” konusunu işlemeye gayret edeceğiz. Çaba bizden, başarı Allah’tandır…

Kur’an’ın Yedi Harf Üzere İnmesinin Kıraatlerle Alakası

Harf nedir?[1]

Arap lügatinde [حَرْف] birçok anlamda kullanılmaktadır. Bu anlamlardan bazıları şöyledir:

a.

 Bazen [حَرْف] kelimesiyle [ا] [ب] [ت] gibi hicai harfler kast edilir.

b.

 Bazen [حَرْف] kelimesiyle lügat veya şive kastedilir. Mesela, ‘Kureyş lügati/şivesi’ anlamında [حرف قريش] denilir.

c.

 Bazen bir şeyin ucu, kıyısı veya yön ve cihet anlamında kullanılır. Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍ

“İnsanlardan kimi Allah’a bir yönden/bir ucundan kulluk eder.” [2]

Kur’an’ın yedi harf üzere inmesi, yedi farklı vecihle inmesi demektir. Birçok rivayette Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an’ın yedi harf/yön üzere indiğini belirtmiştir. Bu manadaki hadisler yirmi bir ayrı sahabiden gelmiştir.[3] Bundan dolayı bazı alimler bu hadislerin mütevatir rivayetler olduğunu belirtmişlerdir.

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah şöyle der: “Semura’dan rivayet edilen bir hadis hariç, bu hadislerin tamamı Kur’an’ın yedi harf üzere inmesi hakkında tevatür seviyesine ulaşmıştır.” [4]

Bu hadislerden bazıları şöyledir:[5]

İbni Abbas Hadisi

İbni Abbas’tan rivayetle, Allah Resûlü şöyle buyurdu:

أَقْرَأَنِي جِبْرِيلُ عَلَى حَرْفٍ، فَلَمْ أَزَلْ أَسْتَزِيدُهُ حَتَّى انْتَهَى إِلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ

“Cibril bana bir harf üzere Kur’an okuttu. Ben ondan sürekli arttırmasını istedim. O da yedi harfe ulaşıncaya kadar arttırdı.” [6]

Ubeyy b. Ka’b Hadisi

Ubeyy b. Ka’b’tan rivayetle, demiştir ki:

كُنْتُ فِي الْمَسْجِدِ، فَدَخَلَ رَجُلٌ يُصَلِّي، فَقَرَأَ قِرَاءَةً أَنْكَرْتُهَا عَلَيْهِ، ثُمَّ دَخَلَ آخَرُ فَقَرَأَ قِرَاءَةً سِوَى قَرَاءَةِ صَاحِبِهِ، فَلَمَّا قَضَيْنَا الصَّلَاةَ دَخَلْنَا جَمِيعًا عَلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقُلْتُ: إِنَّ هَذَا قَرَأَ قِرَاءَةً أَنْكَرْتُهَا عَلَيْهِ، وَدَخَلَ آخَرُ فَقَرَأَ سِوَى قِرَاءَةِ صَاحِبِهِ، فَأَمَرَهُمَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَرَآ، فَحَسَّنَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شَأْنَهُمَا، فَسَقَطَ فِي نَفْسِي مِنَ التَّكْذِيبِ، وَلَا إِذْ كُنْتُ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، فَلَمَّا رَأَى رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا قَدْ غَشِيَنِي، ضَرَبَ فِي صَدْرِي، فَفِضْتُ عَرَقًا وَكَأَنَّمَا أَنْظُرُ إِلَى اللهِ عَزَّ وَجَلَّ فَرَقًا، فَقَالَ لِي: ” يَا أُبَيُّ أُرْسِلَ إِلَيَّ أَنِ اقْرَأِ الْقُرْآنَ عَلَى حَرْفٍ، فَرَدَدْتُ إِلَيْهِ أَنْ هَوِّنْ عَلَى أُمَّتِي، فَرَدَّ إِلَيَّ الثَّانِيَةَ اقْرَأْهُ عَلَى حَرْفَيْنِ، فَرَدَدْتُ إِلَيْهِ أَنْ هَوِّنْ عَلَى أُمَّتِي، فَرَدَّ إِلَيَّ الثَّالِثَةَ اقْرَأْهُ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، فَلَكَ بِكُلِّ رَدَّةٍ رَدَدْتُكَهَا مَسْأَلَةٌ تَسْأَلُنِيهَا، فَقُلْتُ: اللهُمَّ اغْفِرْ لِأُمَّتِي، اللهُمَّ اغْفِرْ لِأُمَّتِي، وَأَخَّرْتُ الثَّالِثَةَ لِيَوْمٍ يَرْغَبُ إِلَيَّ الْخَلْقُ كُلُّهُمْ، حَتَّى إِبْرَاهِيمُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

“Ben mescitte idim. Bir adam içeri girdi. Namaza başladı ve hiç bilmediğim bir kıraatle Kur’an okudu. Sonra bir başkası girdi ve o da arkadaşının kıraatından başka bir kıraatle Kur’an okudu. Namazı bitirdik ve hepimiz Allah Resûlü’nün yanına girdik. Ben dedim ki: ‘Hiç şüphesiz bu kişi benim tanımadığım bir kıraatle Kur’an okudu. Sonra diğeri girdi ve o da arkadaşının kıraatinden farklı bir kıraatle Kur’an okudu.’ Bunun üzerine Allah Resûlü ikisine de emretti, onlar da Kur’an okudular. Allah Resûlü her ikisinin de okuyuşlarını beğendi ve doğruladı. Bunun üzerine benim içime cahiliyede dahi hissetmediğim bir yalanlama hissi düştü.[7] Allah Resûlü beni saran bu durumu görünce, göğsüme vurdu.[8] Birden terlemeye başladım ve korku içinde Allah’ı görüyormuş gibi oldum. Allah Resûlü bana dedi ki: ‘Ey Ubeyy! Kur’an’ı tek harf/vecih üzere okumam için Cibril bana gönderildi. Ben: ‘Ümmetime kolaylık kıl.’ diye Cibril’i tekrar gönderdim. Cibril bana ikinci gelişinde: ‘Onu iki harf/vecih üzere oku.’ dedi. Ben: ‘Ümmetime kolaylık kıl.’ diye Cibril’i tekrar gönderdim. Cibril üçüncü defa geldi ve: ‘Onu yedi harf/vecih üzere oku. Sana verdiğim her cevap kadar, senin benden isteyeceğin duan kabul edilecek.’ mesajını iletti. Ben: ‘Allah’ım ümmetimi bağışla! Allah’ım ümmetimi bağışla!’ dedim. Üçüncü duamı ise İbrahim dahil, tüm insanların bana yönelecekleri güne sakladım.” [9]

Ömer b. Hattab Hadisi

Ömer radiyallahu anh anlatıyor:

سَمِعْتُ هِشَامَ بْنَ حَكِيمِ بْنِ حِزَامٍ، يَقْرَأُ سُورَةَ الفُرْقَانِ فِي حَيَاةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَاسْتَمَعْتُ لِقِرَاءَتِهِ، فَإِذَا هُوَ يَقْرَأُ عَلَى حُرُوفٍ كَثِيرَةٍ، لَمْ يُقْرِئْنِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَكِدْتُ أُسَاوِرُهُ فِي الصَّلاَةِ، فَتَصَبَّرْتُ حَتَّى سَلَّمَ، فَلَبَّبْتُهُ بِرِدَائِهِ، فَقُلْتُ: مَنْ أَقْرَأَكَ هَذِهِ السُّورَةَ الَّتِي سَمِعْتُكَ تَقْرَأُ؟ قَالَ: أَقْرَأَنِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقُلْتُ: كَذَبْتَ، فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ أَقْرَأَنِيهَا عَلَى غَيْرِ مَا قَرَأْتَ، فَانْطَلَقْتُ بِهِ أَقُودُهُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقُلْتُ: إِنِّي سَمِعْتُ هَذَا يَقْرَأُ بِسُورَةِ الفُرْقَانِ عَلَى حُرُوفٍ لَمْ تُقْرِئْنِيهَا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَرْسِلْهُ، اقْرَأْ يَا هِشَامُ» فَقَرَأَ عَلَيْهِ القِرَاءَةَ الَّتِي سَمِعْتُهُ يَقْرَأُ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «كَذَلِكَ أُنْزِلَتْ»، ثُمَّ قَالَ: «اقْرَأْ يَا عُمَرُ» فَقَرَأْتُ القِرَاءَةَ الَّتِي أَقْرَأَنِي، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «كَذَلِكَ أُنْزِلَتْ إِنَّ هَذَا القُرْآنَ أُنْزِلَ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ»

“Allah Resûlü hayatta iken Hişam b. Hakim b. Hizam’ı Furkan Suresini okurken işittim. O’nun kıraatine kulak veridim. Bir de baktım ki o, Allah Resûlü’nün bana okutmadığı şekilde çok harf üzere okuyor. Neredeyse namazda onun üzere atılacaktım. Selam verinceye kadar sabrettim. Sonra onun yakasına yapıştım ve: ‘Senden işittiğim bu kıraati sana kim öğretti?’ dedim. O: ‘Bu kıraati Allah Resûlü bana öğretti.’ dedi. Ben: ‘Yalan söylüyorsun. Allah Resûlü bana bu süreyi senin okuttuğundan başka bir şekilde öğretti.’ dedim ve Onu önüme alıp Allah Resûlü’ne götürdüm. Dedim ki: ‘Ben bunu senin bana öğrettiğinden başka bir şekilde Furkan Suresini okurken işittim.’ Allah Resûlü: ‘Onu bırak. Oku ey Hişam!’ dedi. Hişam’da benim kendisinden dinlediğim gibi okudu. Allah Resûlü: ‘Bu şekilde nazil oldu.’ dedi. Sonra: ‘Oku Ey Ömer!’ dedi. Ben de bana öğrettiği şekilde okudum. Allah Resûlü buyurdu ki: ‘Bu şekilde nazil oldu. Şüphesiz ki bu Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Ondan size kolay geleni okuyun.’ ” [10]

■■■

Âlimler Kur’an’ın yedi harf üzere inmesinden kastedilenin ne olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. İhtilafın sebebi İbnu’l Arabi’nin belirttiği üzere Kur’an’ın yedi harf üzere inmesinin manası hakkında herhangi bir nas veya eserin sabit olmamasıdır.[11] Konu çokça tartışılmış ve bu konuda hakkında müstakil eser hazırlayanlar dahi olmuştur.[12] Bu konuda İbni Hibban otuz beş görüşün bulunduğunu belirtmiştir.[13] Suyuti, “El-İtkan” isimli eserinde İbni Hibban’ın bahsettiği görüşlerin üzerine beş görüş daha ekleyerek toplamda kırk görüş zikretmiştir.[14]

Bu görüşlerin birçoğu delile dayanmamaktadır. Bu görüşler arasında İslam Tarihi’nde dillendirilen ve diğerlerine kıyasla daha tutarlı olan yedi görüş vardır. Biz sadece bu görüşleri zikretmekle iktifa edeceğiz ve bu görüşlerden tercih edilmeye şayan olan üç görüşü sona erteleyeceğiz.

1. Görüş

Bazı âlimler bu hadislerin müteşabih[15] veya müşkil[16] olduğunu belirtmişlerdir.

İmam Suyuti “Zehru’r Riba Şerhu’l Mucteba” isimli eserinde şöyle der:

“Yedi harf ile kastedilenin ne olduğu konusunda otuzu aşkın görüş vardır. Bunları ‘El-İtkan’ isimli eserimde zikrettim. Benim seçilmesini uygun gördüğüm görüş, bu konunun tevili bilinmeyen müteşabih kapsamında olmasıdır.” [17]

Zerkeşi “El-Burhan” isimli eserinde Muhammed b. Sa’dan en-Nahvi’nin[18] bu konudaki hadisler hakkında “Manası bilinmeyen Müşkil hadislerdendir.” dediğini nakleder.[19]

Kanaatimizce konunun geniş, görüşlerin ve reddiyelerin fazla olması ve İslam düşmanlarının bu hadislere dayanarak şüphe üretmeye çalışması, âlimlerin bu tercihi yapmasına sebep olmuştur. Ayrıca sahabi radiyallahu anhum dahi bu meseleyi anlamakta zorlanmışsa insanların doğal olarak zorlanacağını ve şüpheye düşebileceğini değerlendirmiş olmalılar.

Bu görüşe şu şekilde cevap verilmiştir:

Bu konu hakkındaki rivayetler incelendiğinde Allah Resûlü’nün sahabi arasındaki okuyuş farklılıklarına “Kur’an’ın yedi harf üzere inmesi” şeklinde bir açıklama yaptığı görülür. Yukarıda aktardığımız Ubeyy b. Ka’b ve Ömer radiyallahu anhuma hadisleri buna işaret etmektedir. Bu da yedi harf konusunun kapalı bir konu olmadığını gösterir. Zira Allah Resûlü açık olarak gerçekleşen bu vakıayı Kur’an’ın yedi harf üzere inmesine bağlayarak netleşmiştir.

2. Görüş

Bazı âlimler hadislerde zikredilen “yedi” sayısının mecazi olduğunu, rakamsal bir anlam ifade etmediğini ve çoğluğa delalet ettiğini iddia etmişlerdir. Bu görüş Kadı İyad ve ona tabi olan bir grup âlimin görüşüdür. Arap lügatinde yedi, yetmiş, yedi yüz ve katlarının mecazi anlamda kullanılmasına örnek olarak:

اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعٖينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ

“Onlar için ister bağışlanma dile ister dileme! Onlar için yetmiş defa da bağışlanma dilesen Allah onları bağışlamayacaktır.” [20]

Ayette kastedilen yetmiş birinci defa yapılacak istiğfarda Allah’ın onları bağışlayacağı yani sayının bizzat kendi anlamı değil, ne kadar istiğfar yapılırsa yapılsın, onların bağışlanmayacağıdır. Yani ayetteki yetmiş sayısı çokluk anlamında kullanılmıştır.

Bu görüşe şöyle cevap verilmiştir:

“Bu konu hakkındaki rivayetler yedi sayısının mecazi anlamda değil, hakikat anlamında kullanıldığını göstermektedir. Yukarıda zikrettiğimiz İbni Abbas ve Ubeyy b. Ka’b radiyallahu anhuma hadislerini tekrar hatırlayalım. Bu rivayetlerde Allah Resûlü’ne tek harf üzere Kur’an’ı okuması emredildiğinde, Allah Resûlü sayıca bunun arttırılmasını talep ediyor ve yediye ulaşıncaya kadar arttırılıyor ve yedide duruluyor. Şayet buradan sayının hakiki anlamı değil, çokluk anlamı kastedilseydi, yediye varıldığında durulmazdı.

İmam Ahmed’in Ubeyy’den rivayet ettiği hadis, yedi sayısının hakikat anlamında olduğunu daha net bir şekilde ifade etmektedir:

يَا أُبَيُّ، إِنَّ مَلَكَيْنِ أَتَيَانِي، فَقَالَ أَحَدُهُمَا: اقْرَأْ عَلَى حَرْفٍ، فَقَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، فَقُلْتُ: زِدْنِي، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى حَرْفَيْنِ، فَقَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، فَقُلْتُ: زِدْنِي، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى ثَلَاثَةٍ، فَقَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، فَقُلْتُ: زِدْنِي، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى أَرْبَعَةِ أَحْرُفٍ، قَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، قُلْتُ: زِدْنِي، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى خَمْسَةِ أَحْرُفٍ، قَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، قُلْتُ: زِدْنِي، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى سِتَّةٍ، قَالَ الْآخَرُ: زِدْهُ، قَالَ: اقْرَأْ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، فَالْقُرْآنُ أُنْزِلَ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ

‘… Ey Ubeyy! İki melek bana geldi. Onlardan birisi dedi ki: ‘Bir harf üzere oku.’ Diğeri dedi ki: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘İki harf üzere oku.’ Diğeri: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ dedi. Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘Üç harf üzere oku.’ Diğeri: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ dedi. Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘Dört harf üzere oku.’ Diğeri: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ dedi. Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘Beş harf üzere oku.’ Diğeri: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ dedi. Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘Altı harf üzere oku.’ Diğeri: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ dedi. Ben: ‘Benim için bunu arttır.’ dedim. O dedi ki: ‘Yedi harf üzere oku. Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir.’ [21] “

Sonuç olarak bu görüş rivayetlere aykırıdır.

3. Görüş

Bazı âlimler yedi harften kastedilenin yedi mütevatir kıraat[22] olduğunu iddia etmişlerdir. Zerkeşi’nin belirttiği üzere bu görüş Halil b. Ahmed El-Ferahidi’ye[23] nispet edilmiştir.[24]

Bu âlimleri böyle düşünmeye sevk eden, yedi mütevatir kıraatın insanlar arasında ittifakla kabul görmesi, şöhret bulmasıdır.

Bu görüş en fazla eleştiri alan görüşlerden biridir.

Zerkeşi “El-Burhan fi Ulumi’l Kur’an” isimli eserinde bu görüşten bahsederken “En zayıf görüş” teşhisini yapar.[25]

İbnu’l Cezeri şöyle der: “Biz bu faslı uzattık. Çünkü bize Kıraat ilmine dair ilme sahip olmayanların sahih kıraatlerin sadece yedi imamdan geldiğini, Allah Resûlü’nün yedi harf diye bu kıraatlere işaret ettiğini söyledikleri ulaştı.” [26]

Ebu Şame ise bu görüşten “Bu ilmin asılları hakkında bir paya sahip olmayan bir topluluk zannetti ki…” diye bahseder.[27]

Bu görüşe şu şekilde cevap verilmiştir:

Kur’an’ın yedi harf üzere nüzulü ile yedi kıraat birbirinden farklı şeylerdir. Kur’an’ın yedi harf üzere olması Allah Resûlü döneminde vardı. Ancak yedi mütevatir kıraat mefhumu Allah Resûlü döneminde sabit değildi. Şöyle ki: Günümüze ulaşan ve ulaşmayan birçok kıraat vardır. Bu kıraatlerin tümü yedi harfe dahildir. Bu konuda ilk eser veren Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah yirmi beş kıraat toplamıştır. Kıraatler hakkında birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan birisi de birçok kıraat arasından sadece yedi kıraati toplayan İbni Mucahid’in (H. 324) çalışmasıdır. İbni Mücahid bu yedi kıraatin gerekli şartları topladığına kanaat edip toplayıcı bir kitap yazmıştır. Yani Kur’an, yedi mütevatir kıraat sabit olmadan önce inmiştir. Doğal olarak Allah Resûlü döneminde sabit olmayan ve İbni Mücahid’in belirlediği bir şeyle bu hadisleri açıklamaya çalışmak hatalıdır.

İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der:

“Allah Resûlü’nün: ‘Kur’an’ın onun üzerine indirildi.’ diye zikrettiği yedi harfin, meşhur yedi kıraat imamının kıraatleri olmadığı konusunda muteber alimlerin arasında bir tartışma yoktur. Bilakis yedi kıraati ilk toplayan İbni Mücahid’tir.” [28]

4. Görüş

Bazı âlimler yedi harf hususunu Kur’an’ın yedi konu veya yedi anlamda indirilmesi olarak izah etmişlerdir. Ancak bu yedi konunun ne olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Her ilmin erbabı kendi dallarına göre bu yedi sınıfın altını doldurmuşlardır. Hatta bu konuda yirmi yedi görüş aktarılmıştır.[29]

Onlardan bazıları bunu; emir, nehiy, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller olarak açıklamışlardır.

Bazıları emir, nehiy, va’d, vaid, cedel, kıssalar ve misaller olarak açıklamıştır.

Bu görüşe sahip olan alimler, Ebu Seleme’nin İbni Mes’ud’tan aktardığı şu sözüne dayanmışlardır:

كَانَ الْكِتَابُ الْأَوَّلُ نَزَلَ مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ عَلَى حَرْفٍ وَاحِدٍ، وَنَزَلَ الْقُرْآنُ مِنْ سَبْعَةِ أَبْوَابٍ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، زَاجِرٍ، وَآمِرٍ، وَحَلَالٍ، وَحَرَامٍ، وَمُحْكَمٍ، وَمُتَشَابِهٍ، وَأَمْثَالٍ، فَأَحِلُّوا حَلَالَهُ، وَحَرِّمُوا حَرَامَهُ، وَافْعَلُوا مَا أُمِرْتُمْ بِهِ، وَانْتَهُوا عَمَّا نُهِيتُمْ عَنْهُ، وَاعْتَبِرُوا بِأَمْثَالِهِ، وَاعْمَلُوا بِمُحْكَمِهِ، وَآمَنُوا بِمُتَشَابِهِهِ، وَقُولُوا: آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا، وَمَا يَذَّكَرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

“Önceki kitaplar bir bab/konu ve bir harf üzere inerdi. Kur’an ise yedi bab/konu ve yedi harf üzere inmiştir. Bunlar: Nehiy, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misallerdir. Onun helalini helal bilin, haramını haram bilin. Size emredilen şeyi yapın. Kendisinden nehyolunduğunuza son verin. Misallerinden ibret alın. Muhkemiyle amel edin. Müteşabihine iman edin ve deyin ki: ‘Biz ona iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır. Ancak akıl sahipleri öğüt alır.’ ” [30]

Bu görüşe verilen cevaplar şu şekildedir:

a.

 Bu konudaki hadislerin geneli, yedi harfin Kur’an’ın manası hakkında değil, okuyuş farklılıkları hakkında olduğunu göstermektedir. Yukarıda zikrettiğimiz rivayetlerde sahabiler Kur’an’ın helalinde haramında, emir ve nehiylerinde… değil, bilakis okuyuş şekillerinde ihtilaf etmişlerdir. Bundan dolayı bu görüş doğru değildir.

b.

 Şayet sahabi helal haram gibi konularda ihtilaf etseydi, Allah Resûlü kendisine gelen bu sahabilerden mutlaka birinin hata yaptığını söyler ve her ikisini doğru bulmazdı. Çünkü bir şey hem helal hem de haram ya da hem emredilmiş hem de nehyedilmiş olamaz.

c.

 Bu görüşün dayanağı olan rivayet zayıf olan bir rivayettir. İbni Hacer, İmam Zehebi, İbni Abdilberr gibi âlimler bu hadisin zayıf olduğunu belirtir. İbni Hacer şöyle der:

“İbni Abdilberr bu hadisin sabit olmadığını belirtmiştir. Çünkü bu rivayet Ebu Seleme b. Abdurrahman’ın İbni Mesud’tan rivayetidir. Ebu Seleme ise İbni Mesud’la karşılaşmamıştır… Zikredilen bu hadisi İbni Hibban ve Hakim sahih saymışlardır. Onların bu hadisi sahih sayması Ebu Seleme ve İbni Mesud arasında inkita’ olmasından ötürü doğru değildir.” [31]

d.

 Hadis sahih kabul edilse bile, İbni Mesud burada Kur’an’ın yedi harf üzerine inmesinden değil, Kur’an’ın konularından bahsetmektedir.

■■■

Buradan sonra zikredeceğimiz son üç görüş konu hakkında zikredilen en tutarlı ve tercihe şayan görüşlerdir.

5. Görüş

Kıraat âlimleri, bu ilme dair yaptıkları araştırmalarda kıraat ilmi ihtilaflarının yedi sınıf olduğunu tespit etmişlerdir. Bu tespite dayanarak yedi harfin, kıraat ilmi iç ihtilafları anlamına geldiğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe sahip olan alimlerden bazıları şunlardır: Ebu Hatim Es-Sicistani, İbni Kuteybe, Ebu Bekir El-Bakıllani, Ebu’l Fadl Er-Razi, Ebu’l Hasen Es-Sahavi, İbnu’l Cezeri, son dönem âlimlerinden Menahilu’l İrfan kitabının müellifi Zurkani…

İbnu’l Cezeri şöyle der:

“Ben otuz küsür sene bu hadisi müşkil görüyor, onun hakkında düşünüyor ve iyice gözden geçiyordum. Ta ki Allah bana -inşallah- isabetli olması mümkün olan görüşü açıncaya kadar. Şöyle ki, ben kıraatlerin sahihini, şazzını, zayıfını ve münkeri araştırdım. Gördüm ki kıraat ihtilafları yedi farklı veçhe dönmekte ve bunun dışına çıkmamaktadır.” [32]

İbni Kuteybe şöyle der:

“Ben kıraatlerdeki ihtilaf yönleri konusunda derince yaptığım araştırmalar sonucu, bu ihtilafların yedi yönden oluştuğunu buldum.” [33]

Yedi harfi kıraat farklılıkları ile açıklayan âlimler, yaptıkları araştırmaların akabinde birbirinden farklı tasnifler yapmışlar ve hâliyle farklı örnekler vermişlerdir. İbni Hacer[34] ve Zürkani[35] gibi bazı alimler en iyi tasnifin Ebu’l Fadl Er-Razi[36] tarafından yapıldığını belirttikleri için biz onun tasnifini ilgili misalleri de ekleyerek aktarmakla iktifa edeceğiz.[37]

a.

 İsimlerde müfred, müsenna, cemi, müzekker, müennes

[38]

 gibi açılardan kaynaklanan farklılıklar.

Misal, [وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ] “Yine onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” [39] ayetindeki [لِأَمَانَاتِهِمْ]  kelimesini İbni Kesir [لأِمَانَتِهِم] şeklinde okumuştur. [لِأَمَانَاتِهِمْ] kelimesi cemi/çoğul, İbni Kesir’in kıraatindeki [لأِمَانَتِهِم] kelimesi ise müfrettir/tekildir.

b.

 Mazi, muzari, emir

[40]

 gibi fiillerin tasrifleri ile kıraat farklılıkları.

Misal, [فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا] “Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır.” [41] ayetindeki [بَاعِدْ] kelimesini İbni Kesir ve Ebu Amr  [بَعِّدْ] şeklinde; Yakub ise [باعَدَ] şeklinde okumuşlardır. [بَاعِدْ] ve [بَعِّدْ]  kelimeleri emir fiildir. [باعَدَ]  kelimesi ise mazi fiildir.

c.

 İ’rab

[42]

 vecihlerine dayanan kıraat farklılıkları.

Misal, [ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ][43] ayetindeki [الْمَجِيدُ] kelimesini Hamza Kisai ve Halef [الْمَجِيدِ]  şeklinde okumuşlardır. Ayeti [الْمَجِيدُ] şeklinde okuyan alimlere göre bu kelime [ذُو] kelimesinin sıfatıdır. [ذُو] kelimesi merfu olduğu için [الْمَجِيدُ] kelimesi de merfu kılınmıştır. Bu kıraate göre mana: “(Allah) Arşın sahibidir, pek yücedir.” şeklindedir. Ayeti [الْمَجِيدِ] şeklinde okuyan alimlere göre bu kelime [الْعَرْشِ] kelimesinin sıfatıdır. [الْعَرْشِ] kelimesi mudaf ileyh ve mecrur olduğu için [الْمَجِيدِ]  kelimesi de mecrur olmuştur. Bu durumda mana: “(Allah) yüce arşın sahibidir.” şeklinde olur.

d.

 Eksik veya fazla kelime barındırması ile gerçekleşen kıraat farklılıkları.

Misal, [وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى] “Erkeği ve dişiyi yaratana yemin olsun.” [44] ayetini Ebu’d Derda ve İbni Mesud radiyallahu anh: [وَالذَّكَرِ وَالْأُنْثَى] şeklinde okumuşlardır.

e.

 Kelimenin öne veya geriye alınmasıyla oluşan kıraat farklılıkları.

Misal, [وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ] “Ölüm sarhoşluğu hak ile geldi.” [45] ayetini Ebu Bekir radiyallahu anh: [وجاءت سكرة الحق بالموت] şeklinde okumuştur.

f.

 Bir kelimenin veya harfin yerine bir başkasının konulmasıyla gerçekleşen kıraat ihtilafları.

Misal, [وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا] “Bak kemiklere! Onu nasıl da bir araya getiriyor.” [46] ayetini Nafi, İbni Kesir, Ebu Amr Ebu Cafer ve Yakub: [نُنْشِرُهَا]  şeklinde okumuşlardır.

Misal, [وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ] “Salkım salkım muz ağaçlarında” [47] ayetini Ali radiyallahu anh: [وطلْعٍ مَنْضُودٍ] şeklinde okumuştur.

g.

 Şive farklılıklarının kıraatlerde oluşturduğu ihtilaflar.

Misal, [وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى] “Sana Musa’nın haberi geldi mi?” [48] ayetini Hamza Kisai ve Halef imale[49] yaparak okumuşlardır. Bu alimlerin dışındakiler ise imale yapmamışlardır.

Bu görüşe şöyle cevap verilmiştir:

a.

 Hadislerde geçen yedi harfin bu şekilde açıklanması İbnu’l Cezeri, İbni Kuteybe gibi âlimlerin belirttiği gibi istikra/araştırma yoluyla olmuştur. Hadislerde geçen yedi harfi yedi kıraat farklılıkları ile açıklamak şer’i delile dayalı olmalıdır. İstikra/araştırma sonucu oluşan kanaat şer’i delil değildir.

b.

 Bu görüşün sahibi olan âlimler yaptıkları araştırmalar neticesinde yedi harfi birbirinden farklı sonuçlarla açıklamışlardır. Bu kıraatlerdeki ihtilafların sadece yedi yönle sınırlı olmadığını ve yedi harfi böyle açıklamanın isabetli olmadığını gösterir.

c.

 Bu görüşün sahibi olan alimler -kendi ifadelerinden de anlaşılacağı üzere- yedi harfi bu şekilde açıklarken zayıf, münker ve şaz kıraatlere de itimad etmişlerdir. Bu nevi kıraatler delil olarak gösterilemez.

6. Görüş

Bazı âlimler yedi harfin Kur’an’daki bir kelimenin eş anlamlı yedi farklı kelimeyle okunması olduğunu söylemişlerdir. Süfyan b. Uyeyne, İbni Cerir et-Taberi, İbni Abdilberr ve Tahavi gibi âlimler bu görüşü tercih etmişlerdir.

İbni Cerir Et-Taberi rahimehullah şöyle der: “Yedi harf bir kelimenin aynı anlamda olan ancak lafız olarak farklı yedi ayrı kelimeyle ifade edilmesidir. Bu kişinin ‘gel, yönel’ anlamında [هَلُمَّ] [أَقْبِلْ] [تَعَالَ] [إِلَيَّ] [قَصْدِي] [نَحْوِي] [قُرْبِي] kelimelerini kullanması gibidir. Ancak bu lügatlerin tümü kalmamıştır. Osman, Müslümanları bir harf ve bir mushaf üzerinde toplamıştır. Üzerinde icma ettikleri mushafın dışındaki mushafları yaktırmış, yanında böyle bir mushaf bulunanlara bunu imha etmelerini emretmiştir. Ümmet bu işte ona uyum sağlayarak itaat ettiler ve bunda doğruluk ve isabet olduğuna inandılar. Adaletli imamlarına itaat ederek diğer altı harfle okumayı terk ettiler.” [50]

Bu görüşün dayanakları şunlardır:

• Ebu Bekre’den rivayetle, Allah Resûlü şöyle buyurdu:

أَتَانِي جِبْرِيلُ، وَمِيكَائِيلُ، فَقَالَ جِبْرِيلُ: اقْرَأِ الْقُرْآنَ عَلَى حَرْفٍ وَاحِدٍ، فَقَالَ مِيكَائِيلُ: اسْتَزِدْهُ، قَالَ: اقْرَأْهُ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، كُلِّهَا شَافٍ كَافٍ، مَا لَمْ تُخْتَمْ آيَةُ رَحْمَةٍ بِعَذَابٍ، أَوْ آيَةُ عَذَابٍ بِرَحْمَةٍ

“Cibril ve Mikail bana geldiler. Cibril dedi ki: ‘Kur’an’ı bir harf üzere oku.’ Mikail dedi ki: ‘Ondan arttırılmasını iste.’ Cibril dedi ki: ‘Onu yedi harf üzere oku. O yedi harfin hepsi rahmet ayetini azapla ya da azap ayetini rahmetle bitirmediğin sürece kâfidir.’ ” [51]

• Ubeyy b. Ka’b’tan gelen bir rivayette Allah Resûlü yedi harften bahsettikten sonra şöyle buyurur:

لَيْسَ مِنْهَا إِلَّا شَافٍ كَافٍ، إِنْ قُلْتَ: غَفُورًا رَحِيمًا، أَوْ قُلْتَ: سَمِيعًا عَلِيمًا، أَوْ عَلِيمًا سَمِيعًا فَاللَّهُ كَذَلِكَ، مَا لَمْ تَخْتِمْ آيَةَ عَذَابٍ بِرَحْمَةٍ، أَوْ آيَةَ رَحْمَةٍ بِعَذَابٍ

“O yedi harfin hepsi açıktır ve kâfidir. Azap ayetini rahmet ile ya da rahmet ayetini azapla sonlandırmadığın sürece, Gafur Rahim veya Semi’ Alîm veya Alîm Semi’ dersen, Allah bu sıfatlara sahiptir. ” [52]

• Abdullah b. Utbe anlatıyor:

“İbni Mesud’un kendisine Kur’an okuttuğu bir kişi vardı. Adam Acemlerdendi. İbni Mesud: [إِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِ طَعَامُ الْأَثِيمِ] ‘Hiç şüphesiz zakkum ağacı günahkârların yemeğidir.’ [53] ayetini ona okuttu. O ise: [طَعَامُ الْيَتِيمِ] ‘/… yetimlerin yemeğidir.’ şeklinde okudu. İbni Mesud adamın yaptığı bu yanlışı düzeltmek için çokça tekrar etse de adamın dilinin bu kelimeye dönmediğini fark etti. En son: ‘O zaman sen [طَعَامُ الْفَاجِرِ] ‘/… facirlerin yemeğidir.’ şeklinde söyle’ dedi.” [54]

Bu görüşe şöyle cevap verilmiştir:

a.

 Allah Resûlü farklı harflerle okuyan sahabilerin okuyuşunu onaylamıştır. Harflerin hepsinin açık ve tam olduğunu belirtmiştir. Kur’an ümmete kolaylık olsun diye yedi harf üzere indirildikten sonra Osman’ın radiyallahu anh bunlardan altısını iptal etmesi düşünülemez.

b.

 Bu görüş mana ile Kur’an okumanın kapısını açar. Herkes Kur’an’ı mana ile okumaya kalkışır ve eş anlamlı kelimelerle Kur’an kelimelerini değiştirirse bu tahrifin yolunu açar. Ayrıca bunu yapabilmek mümkün de değildir. Arap lügatinde birbirine müradif olduğu söylenen kelimeler arasında çok ince farklılıklar olduğu belirtilmiştir.

c.

 Ebu Bekre ve Ubeyy’den rivayet edilen hadisler ise, hataen Kur’an’daki kelimelerin yerini değiştirenler hakkındadır.

7. Görüş

Bazı âlimler yedi harften kastedilenin fasih şive farklılıkları olduğunu söylemişlerdir. Ki bu da lafız ve manada ihtilafa sebebiyet vermemekte, okuyuşta ses farklığına neden olmaktadır. Med, imale gibi… Ebu Ubeyd Kasım b. Selam, İmam Zühri, İbn Atiyye ve Beyhaki gibi alimler bu görüşü tercih etmişlerdir.

Mesela, bazı Araplar [وَالضُّحى] ayetini “ve’d Duheyy” şeklinde imale yaparak okurlar. Huzeliler [حَتَّى حِينٍ] ayetini [عَتَّى حِينٍ] şeklinde okumuşlardır. Esediler [يَعْلَمُونَ] [نَعْلَمَ] [تَسْوَدُّ] gibi kelimeleri [يِعْلَمُونَ] [نِعْلَمَ] [تِسْوَدُّ] şeklinde okurlar. Bazı kabileler [عَلَيْهِمْ] kelimesini [عَلَيْهُمْ] şeklinde bazıları ise [عليهُمُو] şeklinde telaffuz ederler…[55]

Türkiye’de bölge farklılıklarından kaynaklı şive ve ağız farklılıkları olduğu gibi; Arap toplumunda da benzer bir durum vardı. Kur’an’ı okuyan her kabile, okuma esnasında kendi şivesiyle okurdu. Lafza ve manaya aykırı olmayan, sadece ses farklılıklarına neden olan bu durum İslam tarafından bir problem olarak görülmedi.

Racih Olan Görüş

Konunun geniş olması, her görüşün eleştiriye açık yanının olması bir görüşü cezmetmeye engeldir. Elbette burada zikrettiğimiz görüşler arasında zayıflığı belli olan görüşler vardır. Ancak özellikle son üç görüş kuvvetli görüşlerdir. Bizim konu hakkındaki tercih ettiğimiz görüş, 7. görüştür. Çünkü hem Kur’an’ın lafzına hem de manasına zarar vermeyen ve Allah Resûlü döneminde kesin olarak var olduğunu bildiğimiz şey şivedir.[56]

Ulumu’l Kur’an notlarında bu bilgilerle yetinelim. Bir sonraki makalemizde Allah Resûlü’nden aktarılan bazı kıraatlerle konumuza devam edeceğiz…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun…

 

[1]        .     Bk. Dirasat fi Ulumi’l Kur’an, Fehd er-Rumi, s. 371.

[2]        .     22/Hac, 11

[3]        .     Ubeyy b. Ka’b, Enes, Huzeyfe b. Yeman, Zeyd b. Erkam, Semura b. Cundeb, Süleyman b. Surad, İbni Abbas, İbni Mesud, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Ömer b. Hattab, Ömer b. Ebu Seleme, Amr b. El-As, Muaz b. Cebel, Hişam b. Hakim, Ebu Bekre, Ebu Cehm, Ebu Said el-Hudri, Ebu Talha el-Ensari, Ebu Hureyre ve Ebu Eyyüb (r anhum).

[4]        .     Fedailu’l Kur’an, s. 339.

[5]        .     Bu konu hakkındaki diğer hadisler için bk. Hadis el-Ehruf es-Seb’a, Dr. Abdulaziz el-Kari, Müessesetu’r Risale, s. 9-41.

[6]        .     Buhari, 819; Müslim, 3219.

[7]        .     Kadı İyad şöyle der: “Kişi üzerinde devam edip, itikad edinmediği sürece aklına gelen bu gibi düşüncelerden dolayı sorumlu olmaz.” (Bk. Şerh Sahih Müslim, ilgili hadisin şerhi)

[8]        .     İmam Ahmed’de geçen rivayette (no: 21152) şu ziyade vardır: “Allah Resûlü göğsüme vurdu ve ‘Allah’ım Ubeyy’den şüpheyi defet.’ dedi.”

[9]        .     Müslim, 820. Aynı anlamda Ubeyy b. Kab’tan başka rivayetlerde gelmiştir. Bk. Müslim, 821; Ebu Davud, 1477, 1478.

[10]       .     Buhari, 4992; Müslim, 818; Ebu Davud, 1475; Tirmizi, 2943; Nesai, 936.

[11]       .     El-Burhan fi Ulumi’l Kur’an, 1/212.

[12]       .     Bu konuda en meşhur eserlerden bazıları şunlardır:

• Nuzul El-Kur’an ala Seb’ati Ehruf, Menna’ Halil el-Kattan

• Hadis El-Ehruf es-Seb’a, Dr. Abdulaziz el-Kari,

[13]       .     Age, 1/212.

[14]       .     El-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, 16. bölüm.

[15]       .     Birden fazla anlama gelen naslar.

[16]       .     Anlamı kapalı olan.

[17]       .     El-Kıraat El-Kur’aniyye Tarihuha Subutuha Hucciyyetuha ve Ahkamuha, s. 105,

[18]       .     H. 231 yılında vefat eden Kufeli Nahiv ve Kıraat âlimidir. Kıraat ilmini Mekke, Medine, Şam, Kufe ve Basra’da öğrenmiştir.

[19]       .     El-Burhan fi Ulumi’l Kur’an, 1/213.

[20]       .     9/Tevbe, 80

[21]       .     Ahmed, 21152.

[22]       .     Nafi, İbni Kesir, Ebu Amr, İbni Amir, Asım, Hamza, Kisai.

[23]       .     Hicri 100-170 yılları arasında yaşamış Arap lügatinede Basra ekolünün öncüsü meşhur lügat âlimidir. Sibeveyhi, El-İsmai gibi lügat alimleri ondan ders almışlardır. “Kitabu’l Ayn” isminde harflerin mahreçlerine göre tertiplediği bir sözlüğü vardır. Kitabının ismi [ع] harfiyle başlamasından gelmektedir.

[24]       .     El-Burhan fi Ulumi’l Kur’an, 1/214.

[25]       .     Age.

[26]       .     En-Neşr fi’l Kıraat El-Aşr, 1/36.

[27]       .     El-Murşidu’l Veciz, Daru Sadır baskısı, s. 146.

[28]       .     Mecmu’u’l Fetava, 13/190.

[29]       .     Görüşler için bk. el-Kıraat el-Kur’aniyye Tarihuha Subutuha Hucciyyetuha ve Ahkamuha, s. 135.

[30]       .     Hakim, Müstedrek, 3144; İbni Hiban, 745; Tefsiru’t Taberi, 1/62.

[31]       .     Fethu’l Bari, 4990. Hadisin şerhinde.

[32]       .     En-Neşr fi’l Kıraat el-Aşr, 1/26.

[33]       .     Te’vil Muşkili’l Kur’an, Daru’l Kutub el-İlmiyye, s. 31.

[34]       .     Fethu’l Bari, 4990. Hadisin şerhinde.

[35]       .     Menahilu’l İrfan, 1/139.

[36]       .     Abdurrahman b. Ahmed b. Bündar El-İcli. H. 371-454 yılları arasında yaşamış kıraat âlimi ve sika bir hadisçidir. El-Levamih isminde kıraatlerle alâkalı bir kitabı vardır. Eser matbu olmayıp, mahtuttur. İbni Hacer “Fethu’l Bari”de, Suyuti “El-İtkan” isimli eserinde bu kitabı El-Levaih ismiyle anmıştır. Bazı alimler doğru olanın El-Levamih şeklinde olduğunu söylemişlerdir.

[37]       .     Diğer âlimlerin tasniflerini toplu olarak tek kaynaktan incelemek için bk. El-Kıraat El-Kur’aniyye Tarihuha Subutuha Hucciyyetuha ve Ahkamuha s.112; Menahilu’l İrfan, 1/135.

[38]       .     Müfred, tekil; Müsenna veya bir başka adıyla tesniye, ikil; cemi, çoğul; müzekker, eril; müennes ise, dişi demektir.

[39]       .     23/Müminun, 8

[40]       .     Mazi, geçmiş zamanı ifade eden fiil; Muzari, şimdiki ve gelecek zamanı ifade eden fiil; Emir, bir fiilin gelecek zamanda taleb edilmesini ifade eden fiil demektir.

[41]       .     34/Sebe, 19

[42]       .     Amillerin tesiriyle kelimenin sonunda cümle içerisindeki konumun açık veya gizli olarak belirginleşmesidir.

[43]       .     85/Buruc, 15

[44]       .     92/Leyl, 3

[45]       .     50/Kaf, 19

[46]       .     2/Bakara, 259

[47]       .     56/Vakıa, 29

[48]       .     20/Taha, 9

[49]       .     İmale, aslı  [ي] harfi olan elif harflerini ya harfine çekerek okumaktır.

               [والضُّحَى] ayetini “ve’d duheyy” şeklinde okumak gibi. Bu genelde Necd ehline ait olan bir şivedir. İmale hakkında tafsilatlı bilgi ileride gelecektir inşallah…

[50]       .     Tefsiru’t Taberi, 1/49, -özetle-.

[51]       .     Ahmed, 20425

[52]       .     Ebu Davud, 1477; Ahmed, 21149.

[53]       .     44/Duhan, 44

[54]       .     Fedailu’l Kur’an, s. 311; Kurtubi, 16/149. Benzer bir kıssa Ebu’d Derda’dan da nakledilmiştir. Hakim, Müstedrek, 3684.

[55]       .     Menahilu’l İrfan, 1/138.

[56]       .     Şiveden kastımız son zamanlarda zuhur eden ve içinde İsrail’in parmağı olan ammice değildir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver