Kusursuz Din Kusursuz Sistem

İbni Mes’ûd’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Müslim olan kimsenin kanı şu üç kişi dışında helal olmaz: Zina eden dul, cana karşılık can, dinini terk edip cemaati terk eden.”[1]

Allah’ın adıyla,

İslam hukukunda korunması ve muhafazası zorunlu görülen din, can, akıl, namus ve mal olmak üzere beş maslahat/fayda vardır. Başta din olmak üzere bu beş maddenin her birinin korunması hayatidir. İnsanların dünya ve ahiret kazanımları, güvenli ve adil bir toplumun oluşması bu beş maddeyle direkt bağlantılıdır. Allah’ın (cc) ve Resûl’ünün (sav) sınırlarını çizdiği İslam hukukunun her bir hükmü bu esaslara hizmet eder. Yukarıda zikrettiğimiz ve şerh edeceğimiz hadis, bahsettiğimiz bu mühim hususun pratik bir örneğidir. Sadece bu örnek üzerinde doğru bir analiz ve değerlendirme yapılacak olsa İslam hukukunun İlahi oluşu ve mükemmelliği görülecektir.

İslam toplumu adaletin, güvenin, kardeşlik ve birliğin yurdudur. İslam; bu birlik, kardeşlik, güven ve adalete yönelik her bir saldırıyı kendine yapılmış bir saldırı olarak kabul eder. Bu nedenle ıslah faaliyetleri, eğitim çalışmaları ve ahlaki gelişim üzerinde ısrarla durulur. Günahları, dinin ve toplumun temelini sarsan isyan ve itirazları gidermek için ilmî faaliyetler ortaya konulur, şüpheler izale edilir. Fitne ve fesada açılan her bir kapı hassasiyetle tek tek kapatılır. Açan olursa müdahale edilir, engellenir, yaptırım uygulanır. Bütün toplumun din, ahlak ve güven esaslı yapısının temeline dinamit koyacak hiçbir oluşuma -bu kadar ıslah girişiminden sonra- asla müsaade edilmez. Allah’ın (cc), cezasını bire bir belirlediği günahlara ilişkin hadler, haddi aşmadan ve şefkat tuzağına düşmeden yerine getirilir.[2] Kısas cezaları canın dokunulmazlığı için zaruridir. Velinin affetmesi durumu haricinde kısas yerine getirilir.[3] Bunlar dışında kalan her bir günah ve hata konusunda yöneticiye -bazı irşad ve sınırlarla beraber- cezalandırma yetkisi verilir. Yukarıda zikrettiğimiz hadise bu pencereden bakmak gerekir. Temel ilke “elinden ve dilinden emin olunan” bir Müslim toplum inşasıdır.

Hadis bağlamında zikredilen suçlar ve cezalarına ilişkin hikmetlere, bireysel ve toplumsal yansımalarına ve faydalarına eğilmeye gayret edeceğiz. Zira “İslam ahkâmı yüzeysel bir okumaya tabi tutulur, içindeki hikmet ve gayeler açığa çıkarılmazsa onun aklı ve ruhu tatmin eden mükemmelliği anlaşılmaz. İslam ahkâmının kalbe dokunan, ruhsal tatmine eriştiren, kişiyi arındıran, iyiliğe eriştirip kötülükten alıkoyan bir yönü vardır.”[4] El-Hakîm olan Rabbimizin her hükmü, haramı ve helaliyle beraber tüm cezalandırmaları O’nun (cc) hikmetinden sadır olmuştur. Şer’i ahkâma yönelik yapacağımız araştırmalar, incelemeler ve okumalar bizi bu açık hakikate ulaştıracaktır. Hiçbir ceza veya mükâfat, serbest veya yasak abes ve yersiz değildir.

Burada hemen belirtelim ki bu karanlık çağda İslam; sürekli kaos, kargaşa, yobazlık gibi kabul edilmesi imkânsız haksız ithamlara maruz kalmıştır. Oysa temeli kendisinden başka tüm ilahları inkâr ve iman ettiğimiz Allah’a (cc) davet olan bu dinin iki ayağı varsa bunlardan birisi doğruluk, diğeri de adalettir. Şer’i ahkâm babından indirilen her bir ayet, Nebi’nin söz veya yaşamında vücut bulan her bir hüküm bu iki ayağa hizmet eder.[5] Bu cahilî dönemin her bir insanının özlemini çektiği iki kilit kavramdır, doğruluk ve adalet. En doğru ve en adil sistemi kurma adına şu zamana kadar ortaya çıkan her bir akım, din veya ideoloji başarısız olmuştur. Bunun tek istisnası, düşmanlarının dahi itiraf etmekten kendilerini alıkoyamadıkları Şeriat-i Garra-i Muhammediye’dir. Zira İlahidir, her bir hükmü isabetli, her bir hükmü yerindedir.

İslam ile aydınlık/nur, ayrılmaz bir bütündür. Zira İslam’ın fert ve toplumun selameti için ortaya koyduğu sistem kusursuzdur. Bu kusursuzluk, subhan olan Allah’ın sistemi olmasından kaynaklanır.[6] Nebi’nin (sav) gönderilişiyle başlayan süreci incelediğimizde bu söylediğimizin kesinliği gayet açık anlaşılacaktır. Cahilî karanlıklarda boğulmak üzere olan bir toplumu Allah (cc) nura eriştirmiş, böylece hakiki manada Allah’ın nuruyla aydınlanan münevverler ortaya çıkmıştır. Dün, taassup ve kabilecilik için göz kırpmadan kan döken, çocuğunu rızık endişesiyle öldüren, utanç verici gördüğü için kızlarını diri diri gömen bir toplumdan hassas kalplere sahip insanlar neşet etmiştir. Gücü ele geçirdiğinde ezen insanlardan kudret sahibi olduğunda şeriatı daha çok gözeten, gözleri yaşlı, kalpleri huşulu insanlar peyda olmuştur. Bu; İslam’ın gücüdür, İlahi oluşundan kaynaklıdır. Bu mübarek dinin mensubu olduğumuz için Allah’a (cc) hamdolsun.

Bir girizgâh olarak kabul edebileceğimiz bu yazımızdan sonra hadisi incelemeye ve her bir hükmün üzerinde özel olarak durmaya gayret edeceğiz. Başarı Allah’tandır (cc).


[1] Buhari, 6878; Müslim, 1676

[2] “Zina yapan kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara Allah’ın dinini/yasasını uygularken, o ikisine acıyacağınız tutmasın. Onların cezasına müminlerden bir topluluk şahitlik etsin.” (24/Nûr, 2)

[3] “Ey iman edenler! Öldürme vakaları için size kısas hükmü farz kılındı. Hür olana karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın (olmak üzere kısası yapın). Fakat kime de kardeşi tarafından (kısastan vazgeçilerek) bir şey bağışlanırsa artık (maktul yakınları diyeti) örfe uygun istesin. (Katil de) iyilikle ödesin. Bu, Rabbiniz tarafından (sizin için) bir hafifletme ve rahmettir. Kim de bundan sonra haddi aşacak olursa, onun için can yakıcı bir azap vardır.” (2/Bakara, 178)

           “Sizin için kısasta hayat vardır ey akıl sahipleri! Umulur ki sakınıp korkarsınız.” (2/Bakara, 179)

[4] bk. Fıkhu’l Hadis – Sünnet İlmihâli, 1/67

[5] “Rabbinin kelimesi (Kur’ân), doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’ ve (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” (6/En’âm, 115)

[6] Kusursuz olan İslam’ın yasaması Allah’a (cc) ait olsa da yürütmesi Allah’ın sınırları içerisindeki İslam yönetimine aittir. İnsanın uygulamasından yana bazı hata ve kusurların ortaya çıkabileceği açıktır. Bu İslam’ın değil, insanın kusurudur.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver