İkinci Özellik: Ehli Sünnet’in Telakki Kaynakları Sadece Kur’an ve Sünnettir
Ehli Sünnet’i kendi dışındaki muhaliflerinden ayıran, dinlerinde selamet üzere olmalarını sağlayan en önemli ve en belirgin özelliği dinin bütün meselelerinde (akaid, teşri ve süluk vs.) telakki ve istidlal metodunda benimsedikleri menhecleridir. Telakki ve istidlal menheci genel olarak dinin, özellikle de itikadın en önemli ve hassas meselesidir. Çünkü buradaki bozuk anlayış umumen dinde, husus olarak da itikatta bir bozukluğa sebebiyet vereceği gibi; yine telakki ve istidlaldeki istikamet insanın dininde ve itikadında istikamet üzere olmasını da sağlar.
Telakki, insanın dini anlarken kabul ettiği ve kendine başvurduğu kaynaklara denir. İstidlal ise bu kaynakları anlarken uyulan ölçüler ve istifade edilen metotlara denir.
Ehli Sünnet; dinin hem asıllarında hem de fürularında yani dinin bütün meselelerinde kaynak olarak Kur’an ve Sünnet’i tek telakki kaynağı olarak kabul etmişlerdir. İstidlal metodu olarak ise selefin anlayışını kabul etmişlerdir. Yani kitap ve sünneti, ümmetin selefinin fehmi üzere anlar ve o şekilde yaşarlar. (Bu konu geçen sayıda tafsilatlı olarak anlatıldı. Dileyen oraya bakabilir.)
Kur’an’ın kaynak olmasında kendini İslam’a nispet eden taifeler arasında sadece birkaç şaz görüş dışında sıkıntı yaşayan olmamıştır. Kitabın teşrî özelliğini yitirdiğini söyleyen şaz görüşler ise kendi aralarında kısım kısımdır. Kimisi, kendisine vahiy geldiğini iddia edip Kur’an’ın hükmünü iptal etmiştir. Kimisi, şeriatı zahir ve batini olarak iki kısma ayırarak Kur’an’ı teşrilikten çıkarmışlar. Bâtıniler bu gruba örnek verilebilir. Kimisi de -ki asrımızın en büyük sıkıntılarından biri olan- yorumcul anlayışı benimseyip Kur’an’ı yorumlamışlardır. Yorumcul (hermonotif) anlayışına sahip olanlar, Kur’an’ı teşri kaynağı olarak kabul ediyor ama Kur’an’ın zahir olan lafızlarıyla değil içerisinden çıkan manalarla hükmedileceğini ve bunun da zamana ve duruma göre değişebileceğini söylüyorlar. Mesela, Allah zani olan insanı, evli ise recm edilmesini, bekâr ise sopa vurulmasını teşri kılmıştır. Yorumculara göre burada kastedilen recm değil Allah’ın subhanehu ve teâlâ burada istediği sadece zinanın çok kötü bir şey olduğu ve mutlaka bir cezasının olmasıdır. ‘Bu ceza da o zamanın şartı ve durumu neyi gerektiriyorsa ona göre verilir. Rasûlullah döneminde bu cezalar caydırırcı olduğu için bunlar yapılıyordu. Ama bu, bu asırda değişmeli ve caydırıcı olan başka cezalar uygulanmalıdır’ derler. Bu taifelerin hepsi şirk ve küfür taifeleridir. Hem de küfürleri dinde zaruri bilinmesi gerekenleri inkar sebebiyledir.
Muhaliflerin asıl sorun yaşadıkları yer, Sünnet’in telakki kaynağı olmasıdır. Bunlar ya sünneti tamamen redderek, tek telakki kaynağı olarak Kur’an’ı kabul ediyor ya da Sünnet’i telakki kaynağı olarak kabul ediyorlar ama Ehli Sünnet gibi mutlak değil bir takım kayıtlarla sınırlandırıyorlar. Kayıtlı kabul edenler de kendi arasında kısımlara ayrılıyor. Bunlardan kimisi Kur’an’a muvafık olan Sünnetleri, kimisi mütevatir olan hadisleri, kimisi de akla uygun olan hadisleri teşri olarak kabul etmişlerdir. Bunların hiçbiri kabul edilmeyen, dalalet ve sapık olan fikirlerdir.
Ehli Sünnet’in telakki kaynağı olarak Kur’an ve Sünnet’i kabul etmelerinin sebebi, her ikisinin de vahiy olmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’in Teşri Kaynağı Olmasının Delilleri
Ehli Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in Müslümanlara kaynak olmasını, Kur’an’daki ayetleri delil alarak iki şekilde ispat etmiştir.
1. Sarih olan ayetler: Ayetlerde geçen Kur’an’a tabi olmayı emreden sarih ifadeler, kitabın telakki kaynağı olduğunun delilleridir.
“Biz aralarında hükmedesin diye sana bu kitabı indirdik.” (4/Nisa, 105)
“Rabbinizden size indirilmiş olana (kitaba) uyun. O’ndan başka velilere uymayın.” (7/Araf, 3)
“Ey Rabbim! Benim kavmim Kur’an’ı terk ettiler.” (25/Furkan, 30)
2. Zımmen olan ayetler: Zimmî olan ayetler, ayetlerin konuya sarih bir şekilde değil içerdiği manalarla delil olması demektir. Bu ayetler ise genel olarak Kur’an’ın nur, korunmuş, apaçık olduğunu söyleyen, Kur’an’a dönülmesini emreden ayetlerdir. Bu ayetlerde Kur’an’ın telakki kaynağı olduğunu gösterir. Çünkü bir şeyin düşünülmesi çıkan sonuçla amel etmek içindir, yine bir şeyin koruma altına alınması onunla muamele etmek içindir.
Sünnet’in Teşri Kaynağı Olmasının Delilleri
Sahih olan Sünnet, Ehli Sünnet’in menhecinde telakki kaynağıdır. Ehli Sünnet’in menhecinde hem ahkâmda hem de usulde sahih olan Sünnet’i teşri olarak kabul etmesinin sebebi, sünnetin vahiy olmasıdır. Çünkü sünnet, ya başlangıç olarak ya da netice itibarıyla vahiydir. Yani yapıldıktan sonra Allah’ın düzeltmesi veya inkâr etmesi itibarıyla Sünnet vahiydir. Sünnet’in vahiy olmasının delilerini Ehli Sünnet şöyle belirtmiştir.
Kur’an’dan Deliller
■ Allah Kur’an da, kendi kitabına itaatle beraber Rasûlullah’a itaati bir arada zikretmiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:
“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (33/Ahzab, 36)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlü’ne götürün. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (4/Nisa, 59)
“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (4/Nisa, 80)
Ehli Sünnet bu ve benzeri delillere dayanarak şöyle demişlerdir: ‘Biz Kur’an’a baktığımız zaman Allah çok sarih bir şekilde kendine itaatle Rasûl’e itaati denk tutmuştur. Yine çekişme anında meseleyi sadece kendine değil Rasûlü’ne de götürmeyi emretmiştir. Bunların hepsi sünnetin vahiy olduğunun delilidir. Nasıl ki Allah’a itaat veya Allah’a götürmek bizzat Allah’ın zatına değil kitabına ise; Rasûl’e itaat de onun sünnetine başvurmaktır.’
■ Allah Kur’an-ı Kerim’de kitapla beraber hikmeti (Sünnet’i) de indirmiştir. Allah kendi kitabında birçok yerde kitapla birlikte hikmeti, ölçüyü ve mizanı indirdiğini zikrediyor.
“Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın ve Allah’ın sizin üzerinize indirdiği kitabı ve hikmeti de…” (2/Bakara, 231)
“Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi ve senin bilmediğin şeyleri sana öğretti.” (4/Nisa, 113)
Yine Allah, Rasûl’ün hanımlarına hitaben şöyle der:
“Sizin üzerinize inen ayeti ve hikmeti hatırlayın.”
Bu ve benzeri birçok ayette Allah sadece kitabı indirmemiş, bununla beraber hikmet denen şeyi de indirmiştir. Hikmet ise Kur’an’ın açıklaması olan Rasûlullah’ın sünnetidir. Çünkü bize iki şey ulaşmıştır. Biri Allah’ın kitabı, diğeri ise Rasûlullah’ın sünnetidir. Bu da Sünnet’in teşri kaynağı olduğunun delidir.
■ Allah Kur’an ile beraber Sünnet’i de koruma altına almıştır. Allah kitabını korumaya aldığını bizzat beyan etmiştir.
“Biz Kur’an’ı indirdik ve onu biz koruyacağız.” (15/Hicr, 9)
Allah bununla beraber Kur’an’ın beyanı (açıklaması) olan Sünnet’i de koruma altına almıştır. Nitekim ayette:
“(Rasûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.” (75/Kıyame, 16-17)
“… Şüphesiz onu, toplamak ve onu okutmak bize aittir.” denilerek Kur’an’ın beyanı olan Sünnet de Allah’ın koruması altına alınmıştır.
■ Allah, Kur’an’ın dışında Rasûlullah’a vahiy yoluyla bir takım şeyleri bildirmiş veya hüküm getirmiştir. Ehli Sünnet Kur’an’ın dışında Allah’la ve Rasûlü arasında bir irtibat olduğunu, yani vahiy geldiğini göstermek için bir takım vakaları zikrederek Sünnet’in de vahiy olduğunu belirtmişler. Bu olaylardan bazıları şunlardır: Allah kıbleyi Mescid-i Aksa’dan, Mescid-i Haram’a doğru değiştiriyor.
“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.” (2/Bakara, 144)
Lakin bu ayetin öncesinde Kur’an’da ‘Mescid-i Aksa’ya yönelin’ diye bir ayet yok. Bu da Allah’ın daha önce kitabın dışında Rasûlullah’a vahiy yoluyla bunu bildirmiş olduğunu göstermektedir. Yine Allah Enfal suresinde Bedir ehli için şunu der:
“Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye vadediyordu.” (8/Enfal, 7)
Bununla alakalı olarak Kur’an’a bakıldığında böyle vaad yoktur. O zaman Allah, Rasûlü’ne Kur’an olmadan bunu bildirmiştir.
Bu sayılan delillerin hepsi umumi olarak Ehli Sünnet’in yanında Sünnet’in vahiy ve bu sebeple telakki kaynağı olduğunun delilleridir. Bu konuda en sarih olarak istidlal etmiş oldukları ayet Necm suresinde geçmektedir:
“O hevasından konuşmaz. O’nun konuştuğu vahiyden başka bir şey değildir.” (53/Necm, 3-4)
Bu ayet de çok sarih bir şekilde Sünnet’in de vahiy olduğunun delilidir.
Sünnetten Deliller
Rasûlullah şöyle der:
“Size iki şey bıraktım. Onlara sarılırsanız asla sapmazsınız. Allah’ın kitabı ve benim sünnetim.” (Müslim, Tirmizi)
Başka bir hadiste:
“Benden sonra sizden kim yaşarsa muhakkak ki ihtilaf görecektir. Bu ihtilaflarda benim ve raşid halifelerimin sünnetine azı dişinizle sarılın.” (Ebu Davud, Tirmizi)
Başka bir hadiste:
“Şunu iyi bilin ki bana Kur’an ve onun bir misli verilmiştir. Dikkat edin, koltuğuna kurulan tok bir adamın: ‘Size sadece şu Kur’an yeter; onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul edin’ diyeceği günler yakındır. Dikkat edin, Allah Rasûlü’nün haram kıldığı şeyler, Allah’ın haram kıldığı şeyler gibidir.” (İmam Ahmed)
Rasûlullah şöyle der:
“Allah, benden bir hadisi işitip de onu güzelce ezberleyip, başkasına eksiksizce aktaran kimsenin yüzünü ak etsin. Nice fıkıh ilmine sahip olup da anlayışlı olmayan kimseler vardır (yani hadisleri biliyor ama inceliklerine nufüz edemeyen). Nice fıkıh ilmine sahip olup da onu kendisinden daha anlayışlı bir kişiye aktaran kimseler vardır.” (Tirmizi)
İmam Şafii rahimehullah bu hadis hakkında şöyle der: ‘Rasûlullah kendi sözlerine iyi kulak verilmesini ve onun güzelce muhafaza edilmesini emretti… Bu, onun sadece nakledecek kimseye, hüccet olacak şeyleri kendisinden alıp nakletmesine işarettir. Çünkü ondan ya yerine getirilecek bir helal veya sakınılacak bir haram veya uygulanacak bir ceza veya alınıp verilecek bir mal ya da din ve dünya hakkında bir nasihat alınır, aktarılır.’ (Er-Risale)
Sonuç olarak bir insanın Ehli Sünnet’ten olabilmesi için hem telakkide hem de istidlal menhecinde onlara muvafakat etmesi gerekir.
Devam edecek inşallah…
İlk Yorumu Sen Yap