Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Allah nasip ederse bu yazıyla birlikte yeni bir konuya başlamış bulunuyoruz. Rabbim bereketli kılsın, faydalanmayı nasip etsin. İnsan beyni, vücuttaki organlar içerisinde beni en çok etkileyen organ; aklım, beynimin yaptıklarını kavramaya çalışırken her seferinde hayrete düşüyor… Ne kadar büyük bir Rabbimiz var, neler yaratmış, nasıl inceliklerle donatmış; bir hücreye, bir vücuda neler sığdırmış; incelemeye çalışacağız, inşallah. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).
İnsan beyni, kemikten kafatasının içerisinde üç zarla çevrili bir hâlde beyin suyunun içinde bulunur. Oldukça korunaklı bir bölgeden tüm vücudu kontrol eder ve pek çok vücut sistemini yönetir.
Rabbimiz insanın yaratılışında, organların yaşamasında ve korunmasında, vücuttaki birçok işlevin yerine getirilmesinde suya özel bir görev vermiştir, Allah (cc) en doğrusunu bilir. Örneğin bir bebek anne karnındayken içerisinde bulunduğu su hayati öneme sahiptir. Bebeği koruyup kolladığı gibi bebeğin büyümesinde, organlarının güzel bir şekilde gelişmesinde, vücut fonksiyonlarını yerine getirmesinde çok önemlidir. Kalbimiz zarla çevrili organlardandır ve zarların içerisinde bulunan belirli miktardaki kalp suyu, kalp için çok önemlidir. Göz küremizin içerisinde de su bulunur ve daha net görebilmemizi sağlar. Eklemlerin içerisinde bulunan eklem suyu, insanın hareketleri esnasında kemikte oluşacak aşınmayı ve yıpranmayı engeller, hareketi kolaylaştırır; estetik, hız ve beceri katar. Akciğerlerimiz de zarla çevrili hâldedir ve bu zarların içerisinde az miktarda bulunan akciğer suyu nefes alıp vermemizde hayati öneme sahiptir…
Çoğu organımız için önemli rollere sahip olan su, beyin için de çok önemlidir. Beyin suyu kafatasının içerisinde belli bir basınç oluşturur. Hem baş bölgesine gelebilecek bir darbenin enerjisini emerek beyinde oluşabilecek hasarı azaltır hem de beynin çalışmasını kolaylaştırır.
Rabbimiz sinir sisteminin merkezini baş bölgesine konumlandırdığı gibi aynı zamanda vücutta emredici ve denetleyici organ olarak belirlemiştir. Sinir sisteminin görevlerinden birisi bedensel aktiviteleri kontrol etmektir. Kas ve iskelet sistemlerinin durumu ve hareketleri, organların çalışma düzeni, vücutta salgılanan hormonlar ve kimyasalların miktarı, duygu ve düşünceler gibi işleyişle ilgili pek çok komut verir. Vücudun sinir sisteminin gönderdiği komutları yerine getirip getirmediğini de denetler.
Beynin önemli görevlerinden biri kendisine gelen bilgiyi işlemek ve değerlendirmektir.
Beynimizde yüz milyardan fazla beyin hücresi bulunduğu tahmin ediliyor, ki bu sayı gökyüzündeki yıldızlar kadar bile olabilir. Her bir beyin hücresinin iki yüz binden fazla bağlantısı olduğu düşünülüyor. Bir han düşünün ki milyarlarca odası ve kapısı var. Her bir kapıya binlerce yol bağlanıyor. Her bir yoldan da yüzlerce yolcu handa konaklamak için geliyor. Bu handa öyle bir düzen var ki hiçbir yolcu kaybolmuyor, hepsinin konaklayacağı oda belli, hanın içerisinde odalar karışmıyor, odaların içerisindeki eşyalar bile dağılmıyor. Rabbimizin beyne yarattığı eşsiz düzen sayesinde insan ömrü boyunca milim şaşmadan çalışmaya devam ediyor… Milyarlarca insanın kafasının içerisinde bu düzen aynı ânda işliyor ve Rabbimiz (cc) hepsinden haberdar.
Beyin her dakika kendisine gelen milyonlarca bilgiyi ayıklar. Vücudun iç işleyişi, vücut dışı uyaranlar, vücudun durumu, duygu ve düşünce dünyasıyla ilgili milyonlarca bilgi alır ve analiz sürecinden geçirir. Beyne gelen bilgilerin kaynağı ya haktır ya da nefsin arzuları, şeytanın aldatmaları, heva ve heves gibi batıldır.
Beyin gün içerisinde kendisine gelen bilginin %90’ını uygun bulmadığı veya önemsemediği için işlemez ve çöpe atar. Böylece kendisine gelen bilgide önemli ve önemsiz ayrımı yapar.
Beyin aldığı bilgileri işledikçe bir süre sonra “normal” sınırlarını oluşturur. Yani sürekli maruz kaldığı ve alıştığı bilgileri normal kabul eder; alıştığı bilgilerin dışında bir şeyle karşılaştığında bu farklılık dikkatini çeker ve olağanın dışında olduğu için tepki verir.
Beynin elde ettiği bilgilere normal sınırı belirlemesi ve bilgilerde önemli önemsiz ayrımı yapması büyük bir nimet olmasının yanında beyne konfor alanı da sağlar. Büyük bir nimettir; çünkü bilgilerde önem sırası belirlenmesi insanın hedeflerinde, elde etmek istediklerinde kişiye istikamet kazandırır ve önemsiz meselelere enerji harcamasının, beyinde ekstra bir yer vermesinin önüne geçer. Fakat aynı zamanda bir konfor alanı da sağlar; sürekli tecrübe ettiği bilgilere alışkanlık kazanmasına, tecrübesinin dışında kalanları “normal dışı” olarak değerlendirmesine de sebep olur. Bu da insanı öğrendiği bilginin/tecrübelerinin sınırlarına hapsedebilir.
Rabbimiz (cc) Kur’ân’da zaman zaman insanın en bildiği, aşina olduğu, alıştığı şeyler hakkında misaller verir. İnsanın misaller üzerinde düşünmesini, öğüt almasını ve bu süreç sonunda imanının artmasını ister:
“Allah, bir dişi sivrisineği ya da ondan daha üstün/aşağı bir şeyi örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler (örneği duyunca) onun, Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Kâfirler ise: ‘Allah bu örneği vermekle ne murat etti?’ derler. (Allah) o (örnekle) birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayet eder. (Hakikatte) onunla sadece fasıkları saptırır.”[1]
Rabbimiz (cc), Kur’ân ayetleri üzerinde beynin konfor alanının dışına çıkacak şekilde zorlanarak, ağır ağır düşünmesi için de telkinde bulunur ve bu düşünme sürecini de en önemli meselelerle birbirine bağlar:
“Kur’ân’ı (iyice bellemek ve derin düşünebilmek için) tertil üzere (tane tane, ağır ağır) oku. Şüphesiz ki sana (yükümlülüğü) ağır olan bir söz vahyedeceğiz.”[2]
Beyin gündelik bilgilerin %90’ını çöpe atıp %10’unu işlerken aynı zamanda kendisine odak noktası belirlemiş olur. Dikkat kesildiği, ilgilendiği, önemsediği bilgileri diğerlerinden ayırarak konsantre olur.
Beynin kendisine gelen bilgiyi önemli önemsiz olarak ayırmasının, normal sınırları oluşturmasının ve odak noktalarını belirlemesinin sebebi uygun tepkiyi oluşturabilmektir. Çünkü beynin önemli görevlerinden diğeri de gelen bilgiye en uygun cevabı oluşturabilmektir.
Beynimiz elde ettiği bilgiyle temelde iki tip tepki meydana getirir:
Birincisi refleks yanıtlardır. Örneğin bir kişi elini sıcak sobaya değdirdiğinde hem elini hem de bedenini bir saniyeden kısa bir sürede sıcaktan uzaklaştıracak refleks bir tepki verir. Sobanın sıcak olduğu ve sıcak olan şeylerin bedeni yakarak insana zarar verdiği bilgisini işlemesiyle bedeni korumak için uzaklaşma tepkisini oluşturmuş olur. Refleks yanıtların oluşması detaylı bir düşünce sürecinden geçmez. Bir ânda meydana gelen bir duruma beyin ânlık olarak tepki verir.
İkinci tepki, beynin düşünerek, hesap ederek oluşturduğu yanıtlardır. Beyin bilgiyi işlemden geçirir ve işlemden geçirdiği bilgileri depolar. İleride kullanmak üzere hafıza sistemine kaydeder. Böylece bilgiyi biriktirir, elde ettiği bilgileri kıyaslar, karşılaştırır, bilgiler arasında bağlantı kurar, bu bağlantılardan yeni sonuçlar elde eder, öğrenme süreci yaşar; tüm bu işlemleri gelecekte karşılaştığı durumlar karşısında doğru tepkiyi verebilmek adına yapar.
Gözümüz gördükleriyle, kulağımız duyduklarıyla, burnumuz kokladıklarıyla, dilimiz tattıklarıyla, cildimiz dokunduklarıyla beyne sürekli bilgi sağlar. Beyin bu bilgileri süzgeçlerden geçirir ve tecrübe elde eder. Beyne gelen bilgilerden süzgeçten geçen ne varsa tecrübe de onları yoğurur. Mutfakta ne malzeme varsa yemekte o pişer…
Uzuvlarımızı neyle meşgul ediyorsak, hangi verileri beyne bolca gönderiyorsak bir süre sonra beyin onları önemli kabul eder, dikkat kesilir, ona yönelir ve ona göre yaşamaya başlar. Böylece insanın davranışlarını/amellerini öğrendikleri belirler.
Allah (cc) ilah olmasının bir gereği olarak yarattığı gibi Er-Rabb ismiyle yarattıklarına bir düzen de getirmiş, yarattıktan sonra başıboş amaçsız bırakmamıştır:
“Yoksa insan (emredilmeden, nehyedilmeden, bir şeriata tabi tutulmadan) başıboş bırakılacağını mı sandı?”[3]
Beynin işleyerek elde edebileceği ve öğrendiğinde vücudu yönlendirerek amel edebileceği en önemli bilgi varlık amacımızdır. İnsan beyninin hatırlayıp öğüt alabileceği en önemli meseledir:
“Hatırlat/öğüt ver! Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir. Ben cinler ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.”[4]
Allah (cc) kulluğu; sadece ve sadece bir olan Allah’a ibadet etmeyi insanın yaratılma amacı kılmasıyla en değerli bilgi olarak hayatımızda konumlandırır. Fıtratımız da bu bilgiye meyyal yaratılmıştır. İnsan, yaratılış amacı üzerinde düşünüp, fıtratının gereğini yerine getirerek Allah’ın yarattığı ve emrettiği şekilde önemli önemsiz ayrımı yaptığında vücuttaki tüm sistemlerinde taşlar yerli yerine oturur. Fakat fıtratını örttüğünde, öğrenmesi gerekeni öğrenmeyip hevasının istek ve arzularına, şeytanın vesveselerine göre önemli önemsiz ayrımına gittiğinde tüm sistem birbirine girer, kaos ve çelişki yaşanır:
“Şayet hak, onların hevalarına/arzularına uysaydı kuşkusuz gökler, yer ve ikisi içindekiler fesada uğrardı. (Hayır, öyle değil!) Bilakis biz, onlara zikirlerini (onlara kendilerini tanıtan ve izzete ulaştıracak Kitab’ı) verdik. (Fakat) onlar zikirlerinden yüz çevirmektelerdir.”[5]
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Bir sonraki yazıda görüşmek duasıyla…
[1]. 2/Bakara, 26
[2]. 73/Müzzemmil, 4-5
[3]. 75/Kıyâmet, 36
[4]. 51/Zâriyat, 55-56
[5]. 23/Mü’minûn, 71
İlk Yorumu Sen Yap