İtikadi ve Amelî Vesvese

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Hamd, insanı yoktan var eden, ona hidayet yollarını gösteren, insi ve cinni şeytanların tuzaklarına karşı insana korunma yollarını öğreten Allah’a aittir. Salât ve selam, O’nun Nebisine, pak âline, ashabına ve kıyamete kadar onun yoluna tabi olanların üzerine olsun.

İnsanı yaratan Allah subhanehu ve teâlâ, hayatın imtihan olması hakikati gereğince, ona düşman olarak insi ve cinni şeytanlar kılmıştır. Âdem’e aleyhisselam secde olayıyla başlayan bu düşmanlık, insanoğlunun imtihanının ana meselesidir. İnsana düşman olan İblis henüz Allah’ın katında iken, insana nasıl düşmanlık edeceğini belirtmiş, Allah da ona izin ve mühlet vermiştir.

“İblis dedi ki: ‘Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!’ dedi. Allah buyurdu: ‘Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!’ ” (7/A’raf, 16-18)

Bu ayetlerden anlıyoruz ki şeytanın insana yapacağı düşmanlık kesintisizdir. Gayesi insanı Rabbinden uzaklaştırıp ayağını kaydırmaktır. Açıkçası şeytan, insandan intikam peşindedir. Kendinin Allah’ın katından kovulmasına sebep olarak gördüğü insanı neticede Allah’ın katında kovulmuş bir duruma düşürmek istemektedir.

Bu mücadelede insanın aleyhinde olan şey, şeytanın görünmüyor olması ve insanı vesvese ile/düşünceyle can evinden vurabiliyor olmasıdır.

“Şüphesiz o (İblis) ve taraftarları sizin onları görmediğiniz halde sizi görür.” (7/A’raf, 28)

“O, insanların göğüslerine vesvese verir.” (114/Nas, 5)

İnsanın düşmanını göremiyor olması, onun tehlikesinin büyüklüğüne işarettir. Ayrıca bu düşmanın, insanın kontrol edemediği ve amellerinin temeli sayılan düşünceye nüfuz ediyor oluşu; onu daha da tehlikeli hâle getirmektedir.

Bu imtihanda insanın lehine olansa, Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendine sığınanları koruması, şeytanın tasarruflarından, sadık müminleri muhafaza etmesidir.

“Eğer şeytanın bu fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (7/A’raf, 200-201)

“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın! Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rabblerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hâkimiyeti yoktur. Onun hâkimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır.” (16/Nahl, 98-100)

Şeytanın, mümin kula her cihetten yaklaşıp ayağını kaydırdığı alanlardan biri ‘vesvese’dir. Kimi zaman itikadi konularda, bazen de amelî hususlarda insanı vesveseye/şüpheye düşürür. Şeytanın bu imtihan tarihinde öğrenmiş ve tecrübe etmiş olduğu hakikatlerin başında, yakinin insanın kulluğuna olumlu etkisi olduğudur. Vesvese/şüphe yakini zedeleyip, insanı belirsizliğin dipsiz kuyularına sürüklediği için şeytanın insan aleyhine en fazla kullandığı silahlardan biridir.

İtikadi ve amelî vesvese hususunda birçok Müslüman kardeşimizin muzdarip olduğunu bilmekteyiz. Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım isteyerek itikadi ve amelî konularda Müslümanlara fayda sağlayacağını umut ettiğimiz bu yazıyı kaleme almaya niyet ettik. Çaba bizden, başarı Allah’tandır.

İtikadi Vesvese

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem itikadi vesveselere dair ümmetini uyarmış ve şeytanın oyunlarına dair onları bilgilendirmiştir.

“Şeytan sizden birine gelir:

__ Bunu kim yarattı, der.

Kul:

__ Allah, der.

Şeytan sorusunu yeniler:

__ Peki şunu kim yarattı, diye.

Kul:

__ Allah, der.

Ta ki:

__ Allah’ı kim yarattı, der…” (Buhari, Müslim)

Yine insi şeytanların cinni şeytanlardan yardım alarak Müslümanları itikadi vesveseye/şüpheye düşürdüğüne pratik bir örnek verebiliriz:

Bildiğimiz gibi Müslümanlar meyte/leş yemezler. Allah subhanehu ve teâlâ kendiliğinden ölen hayvanları kesin bir dille haram kılmıştır. Müşrikler; ‘Muhammed kendi eliyle kestiği/öldürdüğü hayvanı yiyor, Allah’ın altın kılıcıyla kestiği/öldürdüğü hayvanaysa meyte/leş diyerek yemiyor.’ diyerek Müslümanların kafasını karıştırdılar. Bu konuda vesveseye kapılan Müslümanlara Allah şöyle cevap verdi:

“Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlar olursunuz.” (6/En’am, 121)

Bu ayet insi şeytanların vesvese ve şüpheleri hususunda aydınlatıcıdır. Cinni şeytanların Âdemoğlu cinsinden dostlarına ara ara şüpheler vahyettiğini anlıyoruz. Böylece muvahhidlerin kafası karışacak ve bu tartışmalardan olumsuz etkileneceklerdir. Asıl dikkat çeken husus; Allah’ın subhanehu ve teâlâ bu şüpheye cevap vermemesi, sadece sahabeyi: “onlara itaat ederseniz, siz de müşriklerden olursunuz” diyerek uyarmasıdır.

Evet, gerek insanın damarlarında kan misali dolaşan cinni şeytanlar, gerek de onların dostu olan insi şeytanlar Müslümanı akidesinde şüpheye ve vesveseye düşürmek için ellerinden gelen gayreti sarf ederler.

Bu bazen Allah’ın varlığına, bazen Allah’ın dışındaki gaybi kabullere, kimi zaman kesin tasdik isteyen bir konuda, kimi zaman da insanın üzerinde olduğu yolun hak olup olmadığına dair şüpheler olabilir.

İtikadi Vesveselerden Korunma Yolu

İtikadi vesveseyi iki kısma ayırabiliriz:

1. Bilgiden kaynaklı ve şüpheye dayalı vesveseler: Herhangi bir konuda bir delilin yanlış anlaşılması veya inanılması gereken bir delil hakkında şüphe edilmesinden, insanda vesvese oluşmasıdır.

2. Belli bir asla sahip olmayan, insanın aklına gelip Allah’ın varlığı, ahiret, Peygamberlerin doğruluğu gibi hususlardaki vesveselerdir.

Bu ayrımı yapmamızın nedeni İmam Nevevi’nin kendisinden nakilde bulunduğu İmam Mazeri’nin rahimehumullah ayrımıdır. Buna göre şüpheden korunması gereken şahıs şu adımları izlemelidir:

1. Şayet vesvese bilgiden kaynaklıysa mutlaka bunu izale etmeli, doğru olanı öğrenmeli, olması gereken zorunlu bilginin etrafındaki evhamı def etmelidir. Bunun en güzel yolu, Rabbani ilim adamlarına soru sormak ve deliller ışığında şüphenin/vesvesenin izalesine çalışmaktır. Bu tip durumlarda, çoğunlukla okumaya dönük çalışmalar, sadra şifa sonuç vermezler. Ehil olan insanlarla özellikle meselenin düğümlendiği kilit nokta konuşulursa, sonuç elde etme bakımından daha verimli bir yol olduğu tecrübe edilmiştir. Okumaya ve düşünmeye yönelik faaliyetler şüphe/vesveseyi kendi başına çözmeye yönelik girişimlerdir. Vesveseyi üreten zihnin, vesveseyi çözmesini beklemek beyhude bir çabadır. Bu, bizi zehirleyen ilaçtan daha fazla dozda alarak, bizi iyileştirmesini beklemek gibidir.

2. Bilgiye dayalı olmayan şüphelerde ise:

Şeytandan Allah’a sığınmak,

Bu düşünceyi terk edip başka düşüncelere dalmak,

Allah’a ve Rasûlü’ne iman ettim, demek,

İhlas suresini okumak tavsiye edilmiştir.

Bazı zamanlarda insanın aklına gelen ve çoğunlukla Allah’a taalluk eden vesveselerde, Allah Rasûlü müminlere bu adımları tavsiye etmiştir.

“Şeytan sizden birine gelir:

__ Bunu kim yarattı, der.

Kul:

__ Allah, der.

Şeytan sorusunu yeniler:

__ Peki şunu kim yarattı, der.

Kul:

__ Allah, der.

Ta ki:

__ Öyleyse Allah’ı kim yarattı, sorusunu soruncaya dek böyle devam eder.

Sizden biri bu duruma ulaşırsa Allah’a sığınsın ve bu düşünceyi bıraksın.” (Buhari, Müslim)

İmam Müslim rahimehullah bir rivayetinde:

“Kim bu tarz vesveseler hissederse ‘Allah’a iman ettim’ desin…”

İmam Ebu Davud rivayetinde:

“…’Allah’ı kim yarattı?’ dediğinde İhlas suresini okuyunuz. Sonra solunuza üç defa tükürün ve şeytanın şerrinden Allah’a sığının…”

Bu tarz vesveselere düşen kardeşlerimizi bekleyen asıl sorun, şeytanın vesvese sonrası telkinleridir. Kişiyi imanında şüpheye düşürecek tarzda düşünceleri zihnine boca etmeye başlar. ‘Sen gerçek anlamda iman etmiş olsaydın böyle düşüncelere kapılmazdın’ ya da ‘Senin aklına gelen bu tarz vesveseler seni dinden çıkarmıştır.’

Bazı insanları o denli avucuna alır ki; bu durumdan dolayı yaptıkları tevbeyi dahi onların aleyhine kullanır.

‘Sen her seferinde bu düşüncelerinle dinden çıkıyor, tekrar tevbeyle geri dönüyorsun. Oysa Allah şöyle buyuruyor:

‘İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.’ (3/Âl-i İmran, 90)

‘İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.’ (4/Nisa, 137) ‘ Diyerek kişiyi içinden çıkamayacağı bir kuyuya itmeye çalışır.

Vesvesede bu boyuta ulaşan kardeşlerin bilmesi gerekir ki; bu sorunu sahabe de yaşamıştır. Gerek Allah Rasûlü döneminde gerek de sonrasında insanlar bu tip vesveseleri yaşadılar.

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

“Sahabeden olan bazıları Allah Rasûlü’ne geldiler. Ona sordular:

__ Biz öyle şeyler düşünüyoruz ki onu zikredemeyiz, dediler.

Allah Rasûlü:

__ Gerçekten onu hissettiniz mi?

__ Evet, dediler.

__ Bu imanın en açık halidir, diye cevap verdi.” (Müslim)

İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:

“Bazıları Allah Rasûlü’ne geldiler:

__ Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim aklımıza öyle şeyler geliyor ki onu söylemektense kül olmayı tercih ederiz.

Allah Rasûlü:

__ Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber… Onun tuzağını vesveseye çeviren Allah’a hamd olsun, buyurdu.” (Ebu Davud)

Görüldüğü gibi yeryüzünün en seçkin insanları da aynı durumu yaşamıştır. Mertebe ve fazilet yönünden onlardan daha aşağılarda olduğunu ikrar eden bir Müslümanın, bu hali normal karşılaması gerekir. Asıl müjdelenmeleri gereken nokta, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem tepkisidir, bu halin imanın en açık hali olduğunu beyan etmiş ve bu durumu hamd edilesi bir nimet olarak algılamıştır. Çünkü şeytanın asıl hedefi insanı imansızlaştırmaktır. Bunu beceremediği ve bu hususta ümit kestiği Müslümanı vesveselerle meşgul etmek ister. Kişinin aklına gelen ve ciddi anlamda rahatsızlık duyduğu bu vesveseler, onun imandan kaynaklı bir hassasiyete sahip olduğunun ve Allah’ın ona yardım ederek şeytanın tuzağını boşa çıkardığının alametidir. Bu da kendisine hamd edilesi bir nimettir.

 Vesveseyle karşı karşıya kalıp sonrasında şeytanın ‘Sen Müslüman olsan bunları düşünmezdin’ tarzında saldırılarına muhatap olan kardeşlerimizin, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem bu bakış açısıyla olaya bakmaları gerekir. Yine kulları için kolaylık dileyen ve kolaylaştıran Rabblerinin şu nimetini de hatırda tutmaları gerekir:

“Allah benim ümmetimi düşüncelerinde; onunla konuşup amel etmedikleri müddetçe sorumlu tutmaz…” (Buhari, Müslim)

Rabbimizin bizleri sorumlu tutmadığı vesveselerden muzdarip olmak, bunu sürekli bir problem haline getirip şeytana yeni kapılar açmak, en basitinden Rabbimizin bu lütfuna nankörlük olur.

Amelî Vesvese

Şeytanın insana vesvese verdiği alanlardan biri de amelî olandır. Kulun inancının dışa yansıması olan ameller vesveseyle kuşatıldı mı, kul için yok hükmündedir. Bedenî olarak yerine getirip yorgunluğunu hissetse de, amellerin lezzetini almak bir yana her amel bir işkence seansına dönüşür.

Amelî sahada vesvese dediğimizde bu, tüm amelleri kapsar. Her bir amelin vesvese boyutunu baştan sona ele almak bu yazının sınırlarını aşar. Özellikle çokça yaygın olduğunu müşahede ettiğimiz temizlik/taharet ile ilgili vesveseyi ele alacağız.

Temizlik Hususunda Vesvese

Gerek ibadetler için yapılan manevi temizlik (abdest, gusül) gerek de hijyen amaçlı yapılan temizliklerde vesvese, insanın şeytanın avucuna düştüğü ve hayatı kendine zindan ettiği alanlardan biridir. Bu durumda olan kişiler, kendilerine eziyet etmelerinin yanında aynı ortamı paylaştıkları insanlar için de eziyet kaynağıdırlar. Genelde abdest/guslün tam olmadığına, uzuvların ıslanmadığına, farzın hakkını eda etmediklerine inandıkları için aynı fiili defalarca tekrarlarlar. Ya da bir şeyin temiz olmadığına inandıkları için saatlerce onu paklamakla meşgul olurlar.

İleride geleceği gibi bütünüyle şeytanın projesi olan vesvese, yerinde saymaz. Bu hassasiyet ve şüphe hali her geçen gün daha fazla ilerler. Çoğu zaman da amelin terki ya da ağır psikolojik rahatsızlıklarla neticelenir.

Şimdi vesveseli insanın içine düştüğü şer’i, akli ve örfi muhalefetleri maddeler halinde inceleyecek, Allah’ın yardımıyla bundan korunmaya dair bazı tavsiyelerde bulunacağız.

Vesveseli kişi sürekli Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem muhalefet halindedir.

Enes radıyallahu anh anlatıyor:

“Allah Rasûlü bir mud ile abdest, bir sa’ ile de guslünü alırdı.” (Muttefekun Aleyh)

Mud; bir avuç su demektir. Sa’; dört avuç su.

İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:

“Allah Rasûlü abdest uzuvlarını birer defa yıkadı.” (Buhari)

Aişe radıyallahu anh annemiz anlatıyor:

“Ben ve Allah Rasûlü üç sa’ olan bir kaptan beraberce gusül alırdık.” (Muttefekun Aleyh)

Burada vesveseli kardeşimize sormak istiyoruz:

Bir avuç suyla alınan abdest sizce sahih midir?

Dört avuç suyla alınan gusül yerine gelmiş midir?

Sizin temizlik ve hijyen ölçünüze göre Allah Rasûlü’nün durumu nedir?

Temizliğin imanın yarısı olduğunu söyleyen bir Peygamber acaba bu öğretisine muhalefet mi etmiştir?

Temizlik anlayışı bu seviyede olan insanlardan tiksiniyor beraber yaşayamıyorsunuz! Acaba Allah Rasûlü ile aynı ortamı paylaşmak durumunda kalsaydınız ondan da tiksinecek miydiniz? (Haşa)

Bu sorulara muhatap olmak dahi; temizlik konusunda kendini hassas zanneden vesveseli insanların, durumunun vehametini kavramaları ve Rabblerinden yardım isteyerek tedavi olmaları gerektiğini anlamaları için kâfidir.

“Onun emrine muhalefet edenler kendilerine bir fitnenin ya da elem verici azabın isabet etmesinden sakınsınlar.” (24/Nur, 63)

Bir grup sahabe, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ibadetlerini sordular. Kendilerine haber verilince de azımsadılar. ‘Onun gelmiş ve geçmiş günahları affedilmiştir. Biz onun gibi değiliz.’ dediler. Biri sürekli oruç tutacağını, diğeri geceleri uyumadan namaz kılacağını, biri de evlenmeyeceğine dair söz verdi. Bu durumdan haberdar edilen Allah Rasûlü, onları yanına çağırdı. “Bu sözlerin sahibi siz misiniz?” diye sordu. ‘Evet’ cevabını alınca da onlara:

“Ben oruç tutar, iftar ederim. Bazen namaz kılar bazen de uyurum. Kadınlarla evlenirim. Allah’a yemin olsun ki, sizin Allah’tan en korkanınız ve Allah’ı en iyi bileniniz de benim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buhari)

Temizlik hususunda Allah Rasûlü’nü aşan, onun sünnetine muhalefet eden, onun sünneti seviyesinde yaşayanlardan tiksinen kardeşlerimiz bu tehdite birinci dereceden muhatap olduklarını bilmeli ve şeytanın şerinden Allah’a sığınmalıdırlar.

Vesveseli İnsan İsrafa Düşer

Vesveseli insanlar israf içerisindedir. Kullandıkları su miktarı, harcadıkları temizlik malzemeleri ve en önemlisi vakit ziyanından dolayı her amellerinde müsriflerden kabul edilirler.

“…Muhakkak Allah israf edenleri sevmez…” (7/A’raf, 31)

“…Saçıp savurma/israfçı olma! Çünkü israf edenler şeytanın kardeşleridir…” (17/İsra, 26-27)

“Abdullah bin Muğaffel isimli sahabe oğlunu işitti, şöyle dua ediyordu:

__ Allah’ım, ben cennete girersem cennetin sağ tarafından beyaz bir saray istiyorum.

Oğlunu uyardı:

__ Oğulcuğum! Allah’tan sadece cenneti istemen yeterlidir. Ben Allah Rasûlü’nü: ‘Bu ümmette dua ve temizlik hususunda haddi aşanlar olacaktır.’ derken işittim.” (Ebu Davud, İbni Mace)

Vesveseli kardeşimiz, abdest ve temizlik hususunda haddi aşmıştır. Bu da önceki milletleri helak eden aşırılık/ğuluv ahlakından başka bir şey değildir.

“Aşırılıktan sakınınız. Şüphesiz sizden öncekileri helak eden, aşırılıktan başka bir şey değildir.” (İmam Ahmed)

İnsanlara Eziyet Edip Zarar Verir

Müslümanın temel özelliği; başkalarına faydalı olması, müminlerin sıkıntılarını gidermesi, hayatı onlara kolaylaştırmasıdır. Bunun zıddı ise zulümdür ve Allah, zulmü haram kılmıştır.

“Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim zor durumda olana kolaylık sağlarsa, Allah da ona dünyasında ve ahiretinde kolaylık sağlar. Kim Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünyada ve ahirette ayıplarını örter. Kul kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır.” (Müslim, Ebu Davud)

“Ey kullarım! Ben zulmü nefsime haram kıldım. Sizlerin arasında zulmü haram kıldım. Birbirinize zulmetmeyiniz.” (Müslim)

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün minbere çıktı ve yüksek sesle şunları söyledi:

“Ey dilleriyle iman edip, iman henüz kalplerine yol bulmamış olanlar! Müslümanlara eziyet etmeyin…” (Tirmizi)

“Abdullah bin Mübarek’e İslam’da en hayırlı ve mizanda en ağır, kıyamet gününde kişiyi Allah Rasûlü’ne en sevimli ve yakın kılacak güzel ahlakın ne olduğunu sordular. Cevap olarak şöyle dedi:

‘Güleryüz, iyilik saçmak ve insanlara eziyet etmemektir.’ ” (Tirmizi)

Vesveseli insan bu soruyu kendine sormalıdır. Ben çevremdekilere faydalı, onlara hayatı kolaylaştıran bir insan mıyım?

Yoksa onlara zulmeden, eziyette bulunan, hayatı çekilmez kılanlardan mı?

Vesveseli insan hayatı kendine daraltıp, zehir ettiği gibi; çevresindekilere eziyeti çok daha büyüktür. Kendisi temizlik hususunda bu denli bir hassasiyete(!) sahipken, hayat onun için yorucuysa; bu hassasiyeti taşımayan ve haklı olarak aşırılık görenler için nasıl olsun?

Onurunu ve Karakterini Çiğner

Yaptığı davranışlarla kendisini küçük düşürür. Aklı kemale ermemiş bir çocuğun dahi güleceği durumlara düşürür kendini.

İbnu’l Cevzi rahimehullah Hanbeli âlimlerinden şu olayı aktarır:

‘Adamın biri İbni Akil’e gelip sordu:

__ Ey imam! Ben defalarca suya dalıp çıkmama rağmen guslümün sahih olup olmadığında şüphem vardır. Bu durumda ne yapmalıyım?

İbni Akil, adama der ki:

__ Sizin bir şey yapmanıza gerek yoktur. Çünkü gusül ve namaz size vacip değildir.

Adam aldığı cevaptan bir şey anlamayınca İmam durumu izah etti:

__ Allah Rasûlü bir hadisinde şöyle buyurur: ‘Uyanıncaya kadar uyuyandan, büluğa erene dek çocuktan, akıllanana dek deliden kalem/sorumluluk kaldırılmıştır.’ Tekrar tekrar suya girdiği halde vücudunun tam ıslanıp ıslanmadığından şüphede olan ancak delidir.’

Gazali rahimehullah şöyle der:

‘Vesveseli insan ya sünneti bilmiyordur ya da onun aklında kusuru vardır. Her ikisi de kul için büyük ayıplardandır.’

Amelin Terki Tehlikesi

Çoğu vesveseli insan zamanla amelleri terk eder. Bu, tecrübeyle sabit bir durumdur. Nasıl ki, vesvese ilk başladığında çok basit endişelerle başlıyor ve bir yıkama, iki, üç… artarak ilerliyorsa bu durum zamanla ilerlemeye devam eder. Öyle bir boyuta ulaşır ki ne yaparsa yapsın amelin olmadığına inanmaya başlar. İşte bu nokta amellerin terk edildiği ve şeytanın zafer ilan ettiği noktadır.

Saydığımız maddelerde de görüldüğü gibi müvesvis hem dinen, hem de sosyal anlamda din, akıl ve mürüvvet sahiplerinin kabul etmeyeceği bir konumdadır. Özellikle dinini ifsad etmesini, hayatı kendine zindan etmesini önemsemese dahi; başkalarına eziyet etme hakkına sahip olmadığını bilmeli ve her anının kul hakkına girmeyle büyük bir vebale dönüştüğünü idrak etmelidir.

Vesveseden Korunma Yolu

Kişinin Hastalığını Kabul Etmesi

Vesveseden korunmanın ilk adımı; müvesvisin hasta olduğunu kabul etmesidir. Özellikle şer’i naslar, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ve selefin uygulamaları kendisine gösterilerek, üzerinde olduğu hâlin İslam’ın razı olmadığı bir hâl olduğu müvesvise kabul ettirilmelidir.

Vesveseye kapılmış olanların çoğu kendi aşırılıklarını görmek yerine başkalarını gevşeklikle suçladıklarından tedaviye yanaşmazlar. Hastalıklarını kabul ettikleri zaman da çok ilerlemiş olduğundan genelde netice elde edemezler.

Zikir ve Rukyeye Sarılmak

Vesvese şeytanın kulu saptırma yollarından biridir. Başlangıcı, ilerleyişi ve içinden çıkılmaz bir hâle gelmesi süreçlerinde hep şeytan vardır. Kaynağını kurutmadan, vesveseden kurtulmak neredeyse mümkün değildir.

Öyleyse vesveseden korunmak, ancak şeytandan korunmakla mümkündür.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, Yahya’ya kendisiyle amel etmesi ve kavmine amel etmelerini emretmesi için beş şey emretti. Yahya, kavmini Mescid-i Aksa’ya toplayıp onlara bu emirleri bildirdi: ‘…Ve size Allah’ı zikretmenizi emrediyorum. Allah’ı zikreden kişinin misali, arkasında kuvvetli ve süratli bir düşman topluluğunun kendini kovaladığı adamın misali gibidir. Adam düşmanından kaçar. Ta ki çok korunaklı bir kaleye gelince düşmandan kendini korur. İşte insan da böyledir. Şeytandan ancak zikirle korunabilir…’ ” (Tirmizi)

Şeytanın vesveselerinden korunmak, vesvesenin kul üzerindeki etkisini azaltmak için kişinin bolca Rabbini zikretmesi gerekir.

Özellikle sünnette varid olan sabah-akşam zikirlerine devam etmesi, şeytanı insandan uzaklaştıran Ayete’l Kursi, Bakara’nın son iki ayeti ve insanı şeytandan koruyan Muavvizeteyn surelerini sürekli okuması gerekir. (“Bakara suresinde bir ayet vardır ki Kur’an ayetlerinin efendisidir. Şeytan olan herhangi bir evde okunursa (şeytan) o evden çıkar. (O ayet) Ayete’l Kursi’dir.” (Beyhaki)

“Kuran’da iki ayet vardır ki, müminler için şifadır ve Allah’ın sevdiği şeylerdendir. O iki ayet Bakara suresinin son iki ayeti (olan Amenerrasûlü)’dür.”  (Deylemi, Camiu’s Sağir)

“Her kim Bakara suresinin başından dört ayet, Ayete’l Kursi ve ondan sonraki iki ayet, surenin sonundan da 3 ayet olmak üzere, bir gece içinde Bakara suresinden 10 ayet okursa, o gece o eve şeytan giremez.” (Darimi, Mecmau’z Zevaid)

“Sabah akşam İhlas ve Muavvizeteyn surelerini üçer defa oku! Bunlar, bütün belaları, afetleri, sıkıntıları ve istemediğin kötü şeyleri giderir.” (Nesai, Tirmizi)

Ebu Said El Hudri radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah cin ve nazardan korunmak için çeşitli dualar okurdu. Nas ve Felak sureleri inince, diğerlerini terk edip, bu iki sureyi okurdu.” (Tirmizi, İbni Mace))

Üstüne Gitme

Vesveseli insanların çoğu; vesveseli oldukları konularda bazı anlamsız duygulara sahiptirler. Bunu aşmanın tek yolu o duygu ve düşüncelerin üzerine gitmek, zorlanarak da olsa onları yenmeye çalışmaktır. Temizlik hassasiyete sahip insan için bu durum zor olsa da, başkalarına eziyet ederek kulların; şeytana hizmet ederek Rabbinin hukukunu çiğnemesinden daha iyidir.

Örneğin; abdest hususunda vesveseli olan biri Allah Rasûlü’nü sallallahu aleyhi ve sellem örnek alarak bir avuç suyla abdest almaya nefsini zorlamalı ve abdest uzuvlarını birer defa yıkamalıdır.

Bir şeye yıkamadan dokunamayan veya herhangi bir şeyle teması olduktan sonra mutlaka vücut azalarını dezenfekteye ihtiyaç duyan, bunu yapmayanlardan rahatsız olan kardeşlerimiz nefislerini zorlamalıdırlar. Allah Rasûlü’yle yaşayacak olsa, ona sallallahu aleyhi ve sellem burun kıvıracak, belki dokunduğu şeyi yıkamadan yemeyecek veya dokunamayacak olmanın çirkin halini tahayyül etmelidirler.

Birçok samimi Müslüman, vesvesenin üzerine giderek onu yendiler. Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım isteyerek, üzerine gidecek her kardeşimizin netice alacağını Rabbimizden temenni ediyoruz.

Psikolojik Destek Alma

Temizlik ve hijyen konusunda vesveseli olan insanların bazıları yaşadıkları birtakım olayların yıpratıcı etkisinden sıyrılmak için bir şeylere yönelirler. Belli bir zaman sonra unutturması için yöneldikleri şey onlarda takıntı haline gelir. Ayrılık, ölüm, ihanete uğrama gibi insanın hazırlıksız olduğu ve yaşamını derinden sarsan, bir an akıldan çıkmayan hadiselerin çoğu böyle bir tehlike barındırır içinde.

Bu süreci atlatmak için aklın ve nefsin meşgul edildiği şeyler ise ilerde hayatı derinden etkileyen takıntılara dönüşür.

Bu işi para tuzağına çevirmeyen, tanınan ve kendisine güvenilen bir uzmandan bu konuda yardım alınabilir. Özellikle de temizlik ve benzeri vesveselerin, belli bir olaydan sonra başladığı insanlar, bu yardımı almalıdırlar. Burada altını çizmek istediğimiz nokta, konuşarak vesveseyi tetikleyen unsuru bulmak ve onun yıkıcı etkisini, nasihat/öğüt/terapi yoluyla hafifletmek, böylece vesveseyi oluşturan etkeni ortadan kaldırmaktır. İlaç tedavisi olarak isimlendirilen antidepresan (zehir/uyuşturucu) tarzı ilaçların kullanımı şer’an caiz olmamakla beraber insan fıtratına da uygun değildir.

Konumuzun başında zikrettiğimiz gibi amelî vesvese dediğimizde bu çok geniş bir alanı kapsar. Her amelin kendine göre bir vesvese biçimi vardır. Lakin vesvesenin kaynağı ve mantığı bir olduğundan zikrettiğimiz maddeler tüm amelî vesveseler için uygulanabilir. (Buna namazı örnek verebiliriz. Sürekli rekât sayısında şüphe eden, abdestli olup olmadığını unutan, namazda yellendiğini düşünerek namazdan çıkan, fazla niyet getirme bid’atının cezası olarak defalarca niyetini yenileyen de amelî vesveseye düşenlerdir…

Temizlik için zikrettiğimiz maddeler burada da geçerlidir.

Kişi, öncelikle hastalığını kabul etmek zorundadır. Bu haline hassasiyet dediği müddetçe, şeytana hizmetini ihtiyat diye isimlendirdikçe bundan kurtulması mümkün değildir. Hastalığını kabul etmesinin yolu Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem namazına dair hadis kitaplarının ilgili bölümlerini okumalıdır. Üzerinde olduğu hâlin, onun genişliğiyle uyuşmadığını görecektir.

Hususen namazla ilgilenen bir şeytan vardır. İmam Müslim’in naklettiği hadiste:

“Sahabelerden biri Allah Rasûlü’ne gelir:

__ Şeytan benimle namazım arasına giriyor, diye şikâyette bulunur.

 Allah Rasûlü:

__ O Hinzeb adında bir şeytandır. Onu hissettiğinde ondan Allah’a sığın ve soluna üç defa tükür, diyerek sahabeye yol gösterdi.”

Namazda vesveseli insan öncelikle ihtiyat, namaza değer vermek gibi kendini kandırdığı kavramları bir kenara koymalı ve Hinzeb adlı şeytanın avucunda olduğunu kabul etmelidir. Birçok vesveseli, bu hadisi duyduğunda takıldıkları ilk nokta insanın üç defa soluna tükürecek olmasıdır. ‘Bu, namazı bozmasın?’ diye sorarlar genelde. Bu endişeleri dahi; durumun vehametini göstermesi açısından yeterlidir. Haşa, Allah Rasûlü ümmetine namazla bağdaşmayan bir tavsiyede bulunmuş olur müvesvisin yanında!

Bu hastalıkla muzdarip olanların İmam Buhari’nin Sahih’inde 21. Kitap olan ‘Namazda amel’ bölümünü okumaları faydalı olacaktır.

Hastalığının şeytandan kaynaklandığını kabul ettikten sonraki adım; sürekli Allah’ı zikir ve koruyucu dualarla şeytandan korunmadır.

Sonraki adım üstüne gitmedir. Vesvese noktasına takılmadan, olmadığını düşünse dahi amelini geçerli saymasıdır.

“Şeytan namazda sizden birine gelir. Ona yellendiğini hayal ettirir. Sizden biri koku ve ses duymadıkça namazından ayrılmasın.”

Özellikle bu hadisi göz önünde bulundurup yakinî bir durum olmadıkça sırf vesveseden dolayı amelini terk etmemelidir.

Hakeza mükemmeliyetçilik hastalığına yakalanan ve bundan dolayı hiçbir ameli yapamayan, başladıklarını ‘olmuyor’ diyerek terk eden, en iyisini yapacağım derken hiçbir şey yapmayanlar da bunun hastalık olduğunu bilecek, Allah’ı zikrederek bu problemin kaynağı şeytanı uzaklaştıracak ve üzerine giderek bu vesveseyi yenecektir Allah’ın izniyle.)

Rabbimizden temennimiz bu yazıyı vesvese ile müptela kardeşlerimize faydalı kılması, bu tuzağa düşme tehlikesiyle karşı karşıya olanlara uyarıcı olmasıdır.

Rabbimiz! Bizlere Ramazan’ı idrak etmeyi nasip ettiğin gibi bu aydan mağfiret olunmuş bir şekilde çıkmayı da nasip eyle. Bizlere ve Müslümanlara idrak edeceğimiz bayramı mübarek kıl. Amellerimizi kabul buyur. Bayramla beraber gelecek sevinci daimi ve hakiki bir sevinç olarak bize ihsan et…

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver