HUDEYBİYE SULHÜ’NÜN İMZALANMASI

Hamd, Allah’a; salât ve selam, Resûl’üne olsun.

Allah Resûlü (sav) ve ashâbı umre yapma niyetiyle geldikleri Mekke’de müşriklerin engellemeleriyle karşılaştılar. Birçok elçi geldi ve neticede Kureyş, Ben-i Amr ibni Luay’ın kardeşi Suheyl ibni Amr’ı elçi olarak gönderdi. Suheyl’in gelişini sulh için bir fırsat olarak yorumlayan Allah Resûlü (sav), ashâbın farklı itirazlarına rağmen anlaşma yapmakta kararlı idi. Anlaşma henüz imzalanmadan ortaya çıkan krizler ashâbı çok zorlasa da asıl imtihan, anlaşma maddeleri açığa çıkınca başladı.

“Barış maddeleri şöyleydi:

1. On sene insanlardan savaşı kaldırma üzerine anlaşmaya varılmıştır. O seneler içinde insanlar emin olacaklar, birbirlerinden ellerini çekeceklerdir.

2. Kureyş’ten kim velisinin izni olmaksızın Muhammed’e gelirse o, ailesine iade edilecektir.

3. Muhammed’in yanında olan kimselerden kim Kureyş’e gelirse o, ona iade edilmeyecektir.

4. Taraflar birbirlerine tuzak kurmayacak ve ne gizli ne de açık hıyanet olmayacaktır.

5. Kim Muhammed’in tarafına geçmek isterse geçer, kim de Kureyş’in tarafına geçmek isterse geçer.

6. Muhammed ve ashâbı bu yıl geri dönecek, gelecek yıl yanlarında yalnız yolcu silahı olarak, sadece kınında kılıçlarla Mekke’ye girip orada üç gün kalacaklardır.

7. Muhammed’in ashâbından hac ve umre yapmak veya Yemen’e yahut Tâif’e geçmek ya da Allah’ın fazlından kazanç aramak maksadıyla Mekke’ye gelen kimsenin can ve malı emniyet ve selamette olacaktır.

8. Müşriklerden Şam’a veya Mısır’a geçmek için Medine’ye gelen kimsenin de canı ve malı emniyet ve selamette olacaktır.”[1]

Ömer (ra) Allah Resûlü’ne, “Ey Allah’ın Resûlü! Bu şartı (ikinci şartı kastediyor) kabul edecek misin?” diye sordu.

Resûlullah (sav), “Evet, bizden onlara gidecek olanları Allah bizden uzak etmiştir. Onların yanından bize gelip geri çevirdiğimiz kimselere gelince; Allah kendilerini biliyordur. Onlar için de elbette bir genişlik ve bir çıkar yol yaratacaktır.” buyurdu.[2]

“Müslimler bu şartı istemeyip öfkelendiler ve şart aleyhinde konuştular. Suheyl, Resûlullah (sav) ile ancak bu şart üzerine antlaşma yapmakta dayatınca Resûlullah (sav) o şartı kabul etti ve böylece antlaşma yapıldı.

Bu madde uyarınca daha o gün Resûlullah (sav) Suheyl ibni Amr’ın oğlu Ebû Cendel’i babasına geri verdi. O antlaşma müddeti içerisinde Resûlullah’a (sav) gelen her bir erkeği, Müslim olarak gelmiş de olsa muhakkak geri çevirdi. Bu arada mümin kadınlar da muhacir olarak geldiler. Resûlullah (sav) Allah’ın emri gereği onları iade etmedi.”[3]

“Resûlullah (sav) Suheyl ibni Amr ile antlaşmayı yazarken Ebû Cendel ibni Suheyl ibni Amr (ra) zincire vurulmuş olarak geldi. O, Resûlullah’a (sav) kaçıp kurtulmuştu. Suheyl, Ebû Cendel’i gördüğü zaman ona doğru kalktı, yüzüne vurdu ve yakasını tuttu. Sonra şöyle dedi:

‘İşte, ey Muhammed! Üzerinde seninle yaptığım antlaşma gereğince, bana geri çevireceğin kişilerin ilki.’

Resûlullah (sav), ‘Biz, barış ve antlaşma yazısını daha imzalamadık.’ buyurdu.

Suheyl ibni Amr, ‘Ey Muhammed! Aramızdaki antlaşma hükümleri, bu oğlum senin yanına gelmeden önce kararlaştırılmış ve tamamlanmıştır. Vallahi, ben de seninle hiçbir madde üzerinde barış yapmam.’ dedi.

Resûlullah (sav), ‘Onu, benim için antlaşma hükmünün dışında tut ve yazıyı imzala.’ buyurdu.

Suheyl, ‘Ben onu, asla antlaşma dışında tutamam ve sana bırakmam.’ dedi.

Resûlullah (sav), ‘Hayır! Benim için bunu yapacaksın.’ buyurdu.

Suheyl, ‘Yapamam.’ dedi.”[4]

“Bunun üzerine Suheyl, Ebû Cendel’i Kureyş’e geri vermek için yakasını şiddetli bir şekilde çekmeye başladı.

Ebû Cendel de en yüksek sesiyle bağırmaya başladı: ‘Ey Müslimler topluluğu ben dinimden saptırılmak için müşriklere geri mi veriliyorum?’ Bu hâl Müslimlerin içinde oldukları sıkıntıyı iyice arttırdı.

Resûlullah da (sav) dedi ki: ‘Ey Ebû Cendel! Sabret ve ecrini Allah’tan iste, çünkü Allah sen ve seninle birlikte olan zayıf kimseler için bir kapı açacaktır. Biz Kureyş ile aramızda bir barış antlaşması yaptık ve onlara söz verdik. Onlar da bize Allah ahdiyle söz verdiler. Biz onlara hıyanet edemeyiz.’

Bunun üzerine Ömer (ra) ayağa kalkıp Ebû Cendel’in yanına geldi. Onun yanı sıra yürüyordu ve şöyle diyordu:

‘Ey Ebû Cendel! Sabret; onlar ancak müşriktirler, kanları ancak köpeğin kanı gibidir (hükmündedir).’ Kılıcın kabzasını da kendisine yaklaştırıyordu. Ömer şöyle diyordu: ‘Ebû Cendel’in kılıcı almasını ve onunla babasına vurmasını umut ettim. Fakat Ebû Cendel çekindi ve artık antlaşma geçerli hâle geldi.’ ”[5]

“(Antlaşma tamamlanıp Kureyş elçileri gittikten sonra) Resûlullah (sav) Hudeybiye’de ayağa kalkarak, ‘Ey insanlar! Kalkınız, kurbanlarınızı kesiniz! Sonra da başlarınızı tıraş ediniz ve ihramdan çıkınız!’ diyerek ashâbına seslendi.

Onlardan hiçbiri yerinden kımıldamadı. Resûlullah (sav) bu emrini iki kere daha tekrarladı. Yine kalkan olmadı. Resûlullah (sav) çok kızmış bir vaziyette zevcesi Ummu Seleme’nin (r.anha) yanına gitti.

Ummu Seleme, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Neyin var?’ diye sordu.

Resûlullah (sav), ‘(Ey Ummu Seleme! Halkın bu tutumu nedir böyle?) Şaşılacak şey doğrusu! Onlara kurbanlarınızı kesiniz, başlarınızı tıraş edip ihramdan çıkınız, diye tekrar tekrar söylüyorum. Onlar sözlerimi işitiyor, yüzüme bakıyorlar da içlerinden hiçbiri benim emrimi yerime getirmeye kalkmıyor!’ buyurdu.

Ummu Seleme, ‘Ya Resûlallah! Görmüş olduğunuz hâl, halka her nasılsa gelmiş çatmış bulunuyor. Ey Allah’ın Resûlü! Sen bu işi yapmak istiyor musun? Yapmak istiyorsan hemen git, kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırıp tıraş oluncaya kadar ashâbından hiçbir kimseye hiçbir şey söyleme. Sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan, halk da öyle yapar, muhakkak sana uyar.’ dedi.”[6]

“Resûlullah (sav) ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omzuna attı. Eline bir harbe alıp yüksek sesle ‘Bismillahi Allahu Ekber’ diyerek kurbanlık develerini kesti. Resûlullah’ın (sav) kurbanını kestiğini görür görmez ashâb da kalkıp kurbanlık develerini kesmeye koyuldu.

Ummu Seleme der ki: ‘Kurbanlıklara doğru öyle sıçradılar ve öyle yığıldılar ki birbirlerini ezmelerinden korktum.’

Ebû Cehil’in, Bedir’de ganimet malları arasında ele geçirilen, burnunda gümüş halka takılı, cins, soylu devesi de kurbanlıklar arasında bulunuyordu. (Onun kurban edilmesi Kureyş müşriklerini kızdırmıştı.)”[7]

Hudeybiye Günü ashâb için oldukça ağır geçiyordu. Sanki imtihanların hepsi o âna kadar beklemiş, sonra da bir ânda peşi sıra gelmeye başlamıştı. Kişiler imanları oranınca imtihan olundukları gibi aynı zamanda imtihanların art arda gelmesi de yine imanlarının seviyesinin bir karşılığıdır.

Ashâbın yaşadığı bu hayal kırıklığı ve çıkmaz Allah Resûlü’nün (sav) emirlerine karşı kayıtsız kalmaya onları götürmüştü. Çözümü ise Ummu Seleme Annemiz (r.anha) buldu. Bu örnek bize insanların eğitimindeki çok önemli bir hakikati hatırlatmış oldu: İnsanlara örneklik yaparak onları eğitmek.

Bir bilgi, davranış ya da değeri çocuklarımıza, kardeşlerimize, çalışma arkadaşlarımıza, topluma, öğrencilerimize… aşılamak çok aşamalı bir eğitim ve ilgilenmenin neticesinde gerçekleşen bir süreçtir. Bahsi geçen konuyu anlatabiliriz, konu hakkında kitaplar okutabilir, görsellerle bunu destekleyebiliriz. Nasihatlerimizi sıklıkla yapıp olaylar üzerinden değerlendirmeler yapabiliriz. Fakat bunların belki de en etkilisi aynı zamanda diğerlerini kemale erdirecek şey örnek olmaktır. Anlattığımızı amele dökmektir.

Aslında siyerin birçok yerinde buna dair örneklere rastlamak mümkün. Başka bir yönüyle değerlendirdiğimizde zaten İslam’ın emirleri ilk başta Peygamberimizi (sav) bağladığından ve onun evinde hayat bulduğundan ötürü zaten örnekliklerle sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu sebeple İslam, koyduğu kurallara ilk başta belli bir zümreyi dokunulmazlık zırhlarıyla muaf tutan batıl sistemlerden ayrılmakta.

Ancak burada Allah Resûlü (sav) yaşanan olayın ağırlığıyla eşine dert yanıyor ve zaten sürekli olarak uygulanmakta olan yöntem Ummu Seleme (r.anha) tarafından Allah Resûlü’ne hatırlatılıyor. Sonuç da çok kısa bir sürede alınmış oluyor.

Ummu Seleme’nin müdahalesi İslam düşmanlarının asırlardır ağızlarında geveledikleri bir yanlışı da tekrardan onların yüzlerine çarpmakta. İslam, diri diri toprağa gömülmekten başka çok fazla alternatifi olmayan, bir eşya muamelesi görüp değeri olmayan kadını bambaşka bir seviyeye getirdi. Ancak buna rağmen batıl, kadının tesettürünü, evinde çocuklarını eğitmesinin öncelik olmasını, eşine sadakatini, iffetini muhafaza etmesini… hedef alarak sürekli bir biçimde İslam’ı kadın düşmanı olarak lanse etmeye çalıştı.

Hâlbuki burada da örneği görüldüğü üzere Allah Resûlü’ne yolculukta eşlik ediyor ve ona rahatlıkla görüşünü beyan edebiliyor. Akabinde bir küçümseme ya da terslemeyle karşılaşmadan fikri hayata geçiriliyor. Doğal olarak kadın haklarını asıl muhafaza yolu; onu et parçasından ibaret görmeyip de aksine koruyup, muhafaza edip sonra da hak ettiği değeri vermekten geçer.

Peygamberimizin (sav), yaşadığı ruh hâlini eşine aktardığında Ummu Seleme Annemizin (r.anha) gösterdiği tavır hem ailevi ilişkilerde hem de beraber yapılan birçok çalışmada taraflardan birisinin alması gereken pozisyon konusunda güzel bir örnektir. Allah Resûlü gayet tabii bir şekilde yaşanan hadiselerden etkilenmiş ve üstüne de ashâbının tavrı nedeniyle de üzüntülü bir şekilde eşine serzenişte bulunmuştu. Ummu Seleme de bu ruh hâlini destekleyip Peygamberimizin (sav) belki daha da kızmasına zemin hazırlayabilirdi. Bunun yerine sekinetini muhafaza etti ve dışarıdan bir göz gibi olayı değerlendirerek tavsiyede bulundu. Nitekim netice de güzel oldu.

Aile içi problemlerde veya karı ya da kocadan birisinin dışarıdan eve taşıdığı sorunlarda da çözüm için bir tarafın bu rolünü muhafaza etmesi elzemdir. Bunu bir iş ortaklığında ortaklardan birisi için de söyleyebiliriz. Veya yapılan bir hizmet var ise aynı şey orada da geçerlidir.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1] Rasûlullah (s.a.s)’ın Hayatı İle İslâm’ın Hareket Metodu, 2/42; Sîretu İbni Hişâm ve Tefsîru’t Taberî naklen

[2] bk. Müslim, 1874

[3] bk. Buhari, 2733

[4] bk. Buhari, 2731-2732

[5] Sîretu İbni Hişâm, 2/318-319

[6] Ahmed, 18928

[7] Meğâzi’l Vâkidî, Dâru’l A’lemî, 2/613

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver