Güneşli bir gündü Medine’de. Çocuklar sokaklarda neşe içinde oynuyordu. Sesleri kuş cıvıltısını andırıyordu. Ezanın okunması ile her yer sessizliğe büründü. Tek duyulan ses Bilal’inki idi. Yerde ve semada ne kadar canlı varsa sanki herkes nefesini tutmuş Allahu ekber sedasına dikkat kesilmişti. Bilal okudukça eşlik ediyordu herkes söylediği sözlere.
Allahu ekber
Allahu ekber
Allahu ekber
Allahu ekber
Eşhedu en la ilahe illallah
Eşhedu en la ilahe illallah
Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah
Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah
Hayyale’s salah
Hayyale’s salah
Hayyale’l felah
Hayyale’l felah
Allahu ekber
Allahu ekber
La ilahe ilallah
Sesi duyan işini bırakıp Mescid-i Nebevi’ye yöneliyordu. Öğle ezanıydı okunan. Rafi de duymuştu ezanı. Ama nedense uzandığı sedirden kalkamadı bir türlü. Evde kılarım diye düşündü. Nitekim uyumuş kalmıştı oracıkta. Ta ki arkadaşı Salim onu dürtene kadar:
– Kalk Rafi kalk… Çabuk kalk! Mekke’ye gidiyoruz.
Rafi uyku sersemliği ile doğruldu yerinden:
– Ne Mekke’si kardeşim ya!
– Tabi namaza gelmezsen bilmezsin.
– Neyi?
– Mekke’ye gidiyoruz. Umreye…
– Kureyş İslam’ı kabul mü etmiş?
– Yok henüz değil.
– E nasıl gideceğiz?
– Develerle.
– Onu sormadım. Daha Hendek harbinden yeni çıktık sayılır. Kureyş bizi alır mı ki Mekke’ye?
– Bilmem. Rasûl gidiyoruz dedi.
– Rasûl mü dedi gidiyoruz diye?
– Evet. Kulaklarımla duydum.
– Kulaklarınla duydun ama doğru düzgün dinlememişsin.
– Şey… Mekke’ye gidiyoruz dediğini duyar duymaz sana haber vermek için çıktım. Gerisini dinleyemedim.
– Neyse akşam babamdan öğrenirim.
– Ben gidiyorum.
– Tamam görüşürüz.
– Selamun aleykum.
– Aleykum selam.
Rafi çok heyecanlanmıştı. Mekke’ye gitmek onun için bir hayaldi sadece. Sonunda gerçekleşecekti. Nihayet Kabe’yi görecek, umre yapacaktı. En önemlisi de geleceğin ünlü tarihçisi olarak şimdiye kadar dinlediği tüm kıssaların yaşandığı mekanları görebilecekti. Belki yeni kıssalar dahi dinleyebilirdi.
Kapının önünde babasını beklemeye başladı. Ama nafile.
Mescide gitsem, orada konu hakkında bilgi sahibi olanlar vardır belki diye düşündü…
Mekke’ye gidecek olmak onu heyecanlandırmıştı ama bir yandan da korkmuyor değildi. Ya onları götürmezlerse! Bunu düşünmek bile istemiyordu.
Koşar adımlarla mescide gelmişti. Fakat orada kimseyi göremedi. Rasûl’ün eşlerinin kaldığı odalara doğru ilerledi. O tarafta da kimsecikler yoktu. Nereye kaybolmuştu herkes? Offf… Meraktan ölecekti.
Eve dönüp babasını beklemekten başka çare yoktu.
Babası gelince ona tüm olanları ayrıntısı ile anlattı.
Rasûl bir rüya görmüştü. Rüyasında Kabe’ye girmiş, tavaf yapmış, kurbanlıklarını da getirmişti. Sabah namazına gittiğinde rüyasını ashabına anlattı. Herkes çok mutlu olmuştu. Rasûl ashabına hazırlanmalarını söyledi. Bu mutluluğa büyük bir heyecan da eklenmişti. Tam bin beş yüz kişi umre yapacaktı.
Rafi ve arkadaşları da bu kafilenin içinde idi. Babaları ile kafileye katılmışlardı.
Tüm hazırlıklar bitmişti. Artık yola çıkılabilirdi.
Rasûl Kusva’ya bindi. Kusva onun devesi idi. Medine’ye bu deve ile gelmişti. Şimdi Mekke’ye doğru uzanan bu yolda aynı deve ile yolculuk yapıyordu. Zu’l Huleyfe denilen yere vardılar. Rasûl oradan umre için bir kurbanlık satın aldı. Ve boya ile işaretledi. Herkes Rasûl’ü takip ediyor, ne yaparsa aynısını yapıyordu. Rafi ve arkadaşları da bir kurbanlık edinmek istediler. Ancak babalarını ikna edemediler. Her biri harçlıklarını har vurup harman savurduklarına pişman olmuştu. Paralarını biriktirmiş olsalardı şimdi güzel bir kurbanlık alıp Allah adına kesebilirlerdi.
Rasûl Mekkelilere güven vermek, amacının yalnızca umre yapmak olduğunu kanıtlamak için telbiye getirmeye başlamıştı. Tüm cemaat ona eşlik ediyordu.
Lebbeyk Allahumme lebbeyk…
Lebbeyke la şerike leke lebbeyk…
İnne’l hamde
Ve’n nimete
Leke ve’l mülk
La şerike leke
Buyur Allah’ım buyur…
Senin ortağın yoktur…
Muhakkak hamd ve nimet sanadır
Mülk senindir
Senin ortağın yoktur…
Yer gök inliyordu sanki… Rafi’nin tüyleri diken diken olmuştu. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Gizli saklı Medine’ye kaçmak zorunda kalan Canım Peygamber’im şu an telbiyeler getirerek Mekke’ye doğru ilerliyordu.
Rasûl bir gözcü yolladı Kureyş’e. Onların durumunu soruşturup gelecekti. Çok geçmedi ki haberci döndü. Gelen habere göre Mekke’ye Rasûl’ü sokmayacaklar, gerekirse savaşacaklardı.
Rasûl bu habere rağmen ilerlemeye devam etti. Fakat o da ne? Kusva hiç âdeti olmamasına rağmen durdu. Ne yaptılarsa hareket etmedi.
Kafilede bulunanlar ‘Kusva direniyor’ demeye başladı.
Rasûl ise ashabına:
”Filin yürümesine engel olan Allah, onun gitmesine de engel oluyor. Allah’a yemin olsun ki; Allah’ın haramlarını kabul etmek ve ona değer vermek kaydıyla Kureyş benden ne istese veririm.” dedi. Ve Kusva ayaklandı.
Rafi ve arkadaşları olanları hayretler içinde izliyordu. Allah’ın muradı ne idi ki Kusva’nın yürümesine engel oldu? Onları neler bekliyordu acaba? Rafi’nin kafasında bir soru daha vardı: Allah hangi fillerin yürümesine engel olmuştu? Bu olayı dönüşte mutlaka soruşturmalı ve tarih defterine kaydetmeliydi.
Kafile Hudeybiye’ye vardı…
Devam edecek
İlk Yorumu Sen Yap