Siyer kitaplarında ‘Nuh kavminin putları’ diye bilinen birtakım putlar mevcuttur. Allah subhanehu ve teâlâ Nuh Suresi 25. ayette bunların isimlerini zikretmektedir.
Bir rivayette ise şöyle geçer: ‘Nuh’un aleyhisselam kavminin putlarının gömülü olduğu yeri, cinler Amr Bin Luhayy’a haber vermiş; o da onları oradan çıkartmıştır. Daha sonra da hac mevsiminde Mekke’ye gelen Arap kabilelerine bu putları dağıtmıştır.’
Ortaya çıkış şekli nasıl olursa olsun, sonuç itibari ile Araplar, İbrahim’in aleyhisselam davetinden yüz çevirmişler ve her geçen gün sapıklıklarına sapıklık ekleyip tevhitten uzaklaşmışlardı.
Allah’ın subhanehu ve teâlâ dini ile aralarına mesafe girdikçe de, taptıkları şeylere niye taptıklarını bilmez bir halde hayatlarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Tarih boyunca insanoğlu hep bir ilaha yönelme ihtiyacı hissetmiştir. Sıkıntılı anlarında başvuracağı, sevinçli anlarında hatırlayacağı, insanlara ‘İşte ben bu ilaha inanıyorum’ diyeceği bir varlığı sürekli aramıştır.
Bu arayışta kullandığı araçların farklılığı onu değişik birçok ilaha ibadet etmeye sevketmiştir. Aklını, heva ve hevesinin ölçü yapıp da mabud arayanlar ancak kendi akıllarına ve nefislerine uygun ilahları bularak tatmin olmuşlardır.
Yerin ve göğün Rabbi olan Allah’ın Peygamberlerine, onun risaletine tabi olan topluluklar ise gerçek ilaha kulluğun lezzetini tatmışlardır.
Müşrik toplumların Adem’den aleyhisselam beri yöneldikleri ilahlar farklı farklı ölçülere göre belirlendiği için oldukça geniş bir halkayı kapsar. Bazı zamanlarda tabiat varlıklarına, bazen ağaca taşa, bazen de hayvanlara ilah gözüyle bakılmış, ibadet edilmiştir. Fakat bu genişliğe rağmen biz şu soruyu sorduğumuzda cevap çok kısa olacaktır.
İnsanları Allah’ı bırakıpta bu ilahlara yönelten şey nedir?
Bu soruya verilebilecek en temel cevap ‘taklitçilik’ ve ‘heva ve hevese tabi olmak’tır.
Geçen yazılarımızda taklitçiliğin ne demek olduğunu, insanların neden taklitçiliğe sürüklendiğini, taklitçiliğin sonuçlarını ve ondan kurtulma yolların anlatmaya çalıştık. İnşallah bu yazımızda da ‘Heva ve hevese tabi olma’ başlığını anlatmaya çalışacağız.
İnsan dünya nimetlerini süslü gösteren ve onları isteyen bir nefis ile yaratılmıştır. Bu özeliği ile meleklerden ayrılır. Çünkü melekler nefis taşımazlar. Aynı şekilde insan gibi iradeleri de yoktur.
Kimi insan nefsinin arzularına boyun eğer ve istekleri onu kuşatır, günah onu sarmalar. Bu insan heva ve hevese tabi olmuş, nefsine zulmetmiş demektir.
Kimi de bazen nefsinin arzularına yenik düşmekle beraber Allah’a subhanehu ve teâlâ tevbe etmeyi bilip kendini sürekli temizler.
Allah’tan başka ilahlara ibadet etme de insanın nefsine zulmetmesinin bir çeşididir. Kendinden hiçbir fayda ve zarar umulmayan ilahlara tapanlar, aslında kendi heva ve heveslerine uygun davranmışlar demektir.
Peki, neden böyledir?
Çünkü Allah’tan subhanehu ve teâlâ başka ilah edinenler heva ve heveslerine uygun kural ve kaideleri tabiri caizse sahte ilahlarına söylettiriler. Mesela Amr b. Luhay’ı düşünelim. Bu adam Mekke’ye elinde bir takım taşlar ile geldiğinde Mekkelilere ‘Bunlar sizin ilahlarınızdır’ dedi. Orada bulunanlar bunu kabul edince otomatikmen şu soruyu sorma ihtiyacı hissettiler:
‘Peki bunlar bizim ilahımız ise, bizden ne istiyorlar? Hangi fiilleri yapmamızı, hangilerinden kaçınmamızı emrediyorlar?’
İşte bu sorunun altını dolduracak cevap listesinin hepsinin çıktığı yer heva ve hevestir.
Bu meseleyi izah ederken sadece taştan yapılan putları söyleyerek konuyu sınırlandırmamız doğru olmaz. Aklını ilah edinen insanlarda aslında aynı konumdadırlar ve heva ve hevese tabi olmuşlardır.
Aklını ilah edinen ilk varlıkta şeytandır. Allah ona Adem’e aleyhisselam secde etmesini emrettiğinde o aklını kullanmış ve zelil bir şekilde Allah’ın subhanehu ve teâlâ huzurundan ebediyyen kovulmuştur.
“Allah buyurdu: ‘Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis): ‘Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. Allah: ‘Öyle ise, in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın!’ buyurdu. ” (7/Araf, 12-13)
Allah başka bir ayette ise sadece şeytana değil, onun bu usülüne tabi olanlara da aynı hitap ile seslenmiştir.
“Allah buyurdu: ‘Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!’ ” (7/Araf, 18)
Günümüzden bunun en güzel örneği hadis inkarcılarıdır. Bu zatlar ilk önce insanlara hadislerin zayıf olduğunu, Kur’an’a muhalefet ettiğini vb. şeyleri söylerler. İnsanlardan bu söylemlere kulak verenler:
‘Tamam. Dediğiniz gibi olsun. Peki biz bu dini nasıl yaşayacağız?’ diye sorduklarında ‘Allah’ın kitabı size yeter’ diye cevap veririler.
Buraya kadar herşey iyi niyetli gibi gözükse de asıl mesele bundan sonra başlamaktadır.
Bu şüpheyi kalplerine yerleştirenler Allah’ın subhanehu ve teâlâ ayetlerine baktıklarında muhkem ve müteşabih birçok nas görecekler, herşeyden umumi olarak bahseden mücmel bir kitap ile karşılaşacaklar. O zaman ikinci bir soru daha sorma ihtiyacı hissedecekler.
‘Peki biz bu kitabın ayetlerini nasıl anlayacağız?’
İşte buradan sonra devreye heva ve heves girer. Onları bataklığa sürükleyenler bu aşamadan sonra ayetleri istedikleri gibi anlayıp insanlara da bunu dayatmaya başlarlar.
Lat, Menat putunu ortaya koyup da daha sonra ‘Sizin ilahınız sizden şunları istiyor’ diyenler ile bu zatların yaptıkları arasında doğal olarak bir fark yoktur.
Rabbim bizleri heva ve hevesine göre değil de O’nun rızasına uygun olarak yaşamayı nasip etin.
Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.
İlk Yorumu Sen Yap