Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Bugün pek çok alanda bilimsel ve teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeleri sürdüren büyük çoğunluk, ‘Allah’ın kevnî ayetlerini tefekkür edelim, Allah’ın (cc) yüceliğine delalet eden ayetleri inceleyelim.’ diye yapmıyorlar ve amaçları ibadet etmek de değil. Pek çoğu dosdoğru bir imana sahip olmadığı için amellerinde, keşiflerinde, bulduklarını uygularken Allah’ın rızasını, sınırlarını, helal ve haramlarını da gözetmiyorlar. Bulduklarını insanlığın faydasına kullananlar olduğu gibi bu bilgilerle yeryüzünü ifsad etmek isteyen müstekbirlerin sayısı da az değil…
Tüm bunlara rağmen nasıl oluyor da yanlışlar veya eksiklikler ol asa bile elde ettikleri nihai bilgilerin çoğu doğru oluyor?
Tek bir Yaratan olduğu için, tek bir tane düzen yarattığı için ve yarattıkları arasında bir çelişki olmadığı için kevnî ayetleri kim incelerse incelesin aynı sonuçlara ulaşması kaçınılmazdır. Başka başka ilahlar olmayıp her biri de farklı bir şekilde yaratmadığı için tüm araştırmalar Allah’ın (cc) yarattığı ve tek bir tane olan kevnî düzene çıkacaktır.
“De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır.’ De ki: ‘(Göklerin ve yerin Rabbi O iken yine de) Allah’ı bırakıp kendilerine faydaları olmayan veya kendinden zararı defedemeyen varlıkları mı veliler edindiniz?’ De ki: ‘Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa, Allah’a tayin ettikleri ortaklar (Allah gibi) yarattı da, (Allah’ın yaratmasıyla ortakların) yaratması birbirine mi benzedi (kimin ilah olduğuna dair kafaları mı karıştı)?’ De ki: ‘Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ve O, (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid, (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr’dır.’ ”[1]
Tek bir tane İlah olduğu için, tek bir tane düzen yarattığı için gökteki ve yerdeki ayetleri inceleyen herkes en nihayetinde El-Vahid olan Rabbimizin düzenine ulaşır, kevnî düzenin tamamının El-Kahhar olan Allah’ın hükmüne boyun eğdiğini ve sınırlarını aşamadığını görür.
Yüzyıllarca süren araştırmaların sonucunda insan bedeninin anatomisi keşfedildi, elhamdulillah. “İnsanın beyni nerededir, karnın içinde hangi organlar vardır, her bir kas kemiğin hangi noktalarına tutunur, damarlar hangi yolları seyrederek vücutta dağılır, sinirler birbirlerinin peşi sıra nasıl dizilir?” gibi soruların doğru cevapları bulundu. Örneğin Rabbimiz beyni kafatasının içerisinde, üç tabaka zarla çevrili bir hâlde ve beyin suyunun içinde yaratmıştır. Başka bir ilah olmadığı için, kafatasında başka bir organ yaratılmadığı için, başka başka ilahların farklı farklı yaratma ihtimali dahi olmadığı için insanın kafasını ve beynini inceleyen herkes en nihayetinde bu bilgiye ulaşacak; hem kevni düzene hem de kevni düzeni yaratanın sınırlarına boyun eğecektir.
Elde ettikleri bilgiyi saklamaya çalışan, değiştirerek insanlığa sunan insanlar hep olmuştur. Özellikle Allah’ın şiarlarını yücelten bilimsel veriler İslam düşmanlarını her dönemde rahatsız etmiştir. Fakat yıllar da geçse eninde sonunda kevnî ayetlerin doğru bilgisi insanlara ulaşmış ve bu bilgilerin tamamı Allah’ın birliğine ve yüceliğine delil olmuştur.
Bilim dünyası birçok meselede doğru bilgiyi keşfetmesine rağmen ilim denizinin kumu kalkmış, suyu bulanıklaşmıştır…
Rabbimiz El-Alîm ve El-Melîk olandır. Tüm ilmin tek kaynağı ve bilimin/bilginin yegâne sahibidir; ilmi kullarından dilediğine, dilediği kadar verir. Allah (cc), dünyevi ilimleri yeryüzünde pay ettikçe, Allah’ın (cc) dilemesi ve izni doğrultusunda, bilimle uğraşan insanlar kevni ayetlerin birçoğunu keşfediyor.
Rabbimiz bu keşifler sonucunda insanoğlundan bir şey bekliyor; öğüt almasını…
“Üstlerinde olan gökyüzüne bakmadılar mı hiç? Onu nasıl da bina edip süsledik. Onun hiçbir açığı da yoktur. Yeryüzünü de yayıp genişlettik, oraya (dağlardan) sarsılmaz kazıklar çaktık ve her göz alıcı bitkiden çift çift bitirdik. (Allah’a) yönelen her kulun, (Allah’ın kudretini) görmesi ve (üzerinde tefekkür edip) öğüt alması için…”[2]
Yeryüzü, gökyüzü, canlılar âlemi ve daha birçoğu bilimin araştırdığı konulardandır.
“Andolsun ki ilk yaratmayı bildiniz/kabul ettiniz. (Allah’ın kudretini anlayıp sizleri dirilteceği konusunda) düşünüp öğüt almanız gerekmez mi?”[3]
Yine insanın yaratılması, döllenme, anne karnındaki süreç, doğum da tıp ilminin anlamak için araştırdığı konulardandır.
Bilgiye ulaşanlar, ayetleri keşfediyorlar ama öğüdü unuttular… Öğüdü unutunca bilgi, hikmet kaynağına, kalplerin ve zihinlerin berraklaştığı bir hazineye dönüşemedi. Bilgiyi ürettiler, ilmi keşfettiler, insanlara fayda sağladılar ama beklenen bereketli sonuçlar elde edilemedi; yeryüzü hayırla imar edilemedi. Tüm insanlığın hayrına kullanılabilecek bazı keşifler müstekbirlerin yeryüzünü ifsad etmelerine aracılık etti. Bazı durumlarda keşifler ya yıkımla geldi ya da yıkımla sonuçlandı…
“Kendilerine hatırlatılan (öğüdü) unuttuklarında, üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Kendilerine verilenlerle sevinmeye/şımarmaya başlayınca da onları ansızın yakalayıverdik. (Azabı gördüklerinde kurtulmaya dair) tüm ümitlerini yitirdiler.”[4]
Allah’ın rahmet ettiği çok az bir topluluk dışında Dünyadaki çoğunluk öğüdü unutmuş hâlde. Hakkıyla Allah’a yönelmiyor, Allah’ın kudretini görmüyor. Üzerlerine her şeyin kapıları açılmış bir şekilde yaşıyorlar. Bilimin/Bilginin kapısı açıldığı gibi şerrin de tüm kapıları açık. Şerrin ve kötülüklerin kapıları açıldığı için doğru bilgi, zaman zaman yıkımı da beraberinde sürüklüyor. Bu yıkım dünyevi ilim denizini bulandırıyor. El-Kuddûs olan Allah tarafından temizlenip bereketlendirilmediğinde nimetle dahi fesad çıkarılabiliyor, helak olunabiliyor…
Bir taraftan şeytan da insanoğlunun haddi aşması, azgınlaşması ve yeryüzünü ifsad etmesi için var gücüyle çalışıyor.
“Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntularla oyalayacağım, onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler, onlara emredeceğim Allah’ın yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.” Kim de Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur.”[5]
Hepsi birleşince müstekbir tağutların ellerindeki bilgi ve güçle kurdukları tuzaklar neredeyse dağları ve denizleri yerinden oynatacak cinsten olabiliyor.
“Şüphesiz onlar tuzaklarını kurdular. Onların tuzaklarına (verilecek ceza) Allah’ın yanındadır. İsterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak (cinsten) olsun.”[6]
Rabbimiz tuzak kuranlara hak ettiğini verecek olandır.
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak onları, gözlerin dehşetten fırlayacak gibi olduğu bir güne erteliyor.”[7]
Biz de elimizden gelen çabayı ortaya koyacağız.
“Şüphesiz insana, kendi çabasının dışında bir şey yoktur.”[8]
Tevhid çatısı altında dünyevi ilimleri bina ettiğimiz gün, Allah’ın izniyle sular durulacak; helal-haram, temiz-pis, doğru-yanlış sınırları daha net olan bilgi/ürün elde edebileceğiz. Elbette o binanın hayalini kuracak, bu konuda çabamızı ortaya koyacak, elimizden geldiğince adımlar atacak, biz muvaffak olamasak bile neslimizi bu şuurla yetiştirecek ve onların bu binayı inşa etmelerini sağlamaya çalışacağız…
Önümüzde iki yol var. Ya kevnî ayetleri tefekkür edeceğiz, faydalı ve doğru bilgi üreteceğiz, Allah’ın ufuktaki ayetlerini keşfedip Allah’a ve O’nun (cc) kudretine yöneleceğiz, bulduklarımızla öğüt alanlardan olup hayrın kapılarına dayanacak, yeryüzünü imar edeceğiz. Ya da İslam düşmanlarının ürettiklerinden şerri ayıklamaya çalışacağız.
Doğru bilgi ile şer arasını ayıran çizgi net olmadığında ihtilaflar kaçınılmaz oluyor. Bulanıklık içerisindeki hayrı alıp şerre kapıları kapatmak her zaman net ve kolay olmayabiliyor.
İslam coğrafyaları yüzyıllardır bilgi ve ürün üreten konumunda olmadığı için başkalarının bulanık sularında inci tanelerini arıyor. Su bulanık olduğu için şüpheler, endişeler, tereddütler belli aralıklarla gündem oluyor. Sular durulmadığı için doğruyu yanlışı ayırt etmek, yön bulmak kolay olmuyor. İşte bu yüzden bilim, tıp, tedaviler hakkında çeşit çeşit düşünceler oluşuyor. Herkes içinde bulunduğu su parçasını tanıyıp yön bulmaya çalışıyor, önünü görebildiği kadarıyla amel etmeye çalışıyor. Allah en doğrusunu bilir.
Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
[1]. 13/Ra’d, 16
[2]. 50/Kâf, 6-8
[3]. 56/Vâkıa, 62
[4]. 6/En’âm, 44
[5]. 4/Nisâ, 119
[6]. 14/İbrahîm, 46
[7]. 14/İbrahîm, 42
[8]. 53/Necm, 39
İlk Yorumu Sen Yap