HAYÂ SÜSÜ

Ebû Mes’ûd Ukbe ibni Amr El-Ensârî’den rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurdu:

“İnsanlığın ilk nübüvvetten aldığı öğütlerden biri şudur: Hayâ etmediğinde dilediğini yap.”[1]

Ahlaki erdemlerin her biri kıymetlidir. Define avcısının bulduğu defineden daha kıymetlidir. O kadar ki ölüm kokan bir çölde yolunu kaybetmiş bir seyyahın yolunu bulması gibidir. Bireysel ve toplumsal hayatın “ihyası” güzel ahlakla imkân kazanır. Güzel ahlakın yerinde yeller esmeye başladığında bir toplum kendisini bozgunun ve çürümenin kucağına bırakmıştır.

Kötü ahlak, başlangıçta imani zafiyetlerden kaynaklanabileceği gibi, zamanla bu ahlaki zafiyetler de kişinin imanının zayıflamasına neden olabilir. Dolayısıyla kötü ahlak ile imani sorunlar arasında çift yönlü bir etkileşim vardır, biri diğerini besler ve derinleştirir. En netice, güzel ahlaktan yoksun toplum, yoksul toplumdur.

Hayâ, güzel ahlaktan söz edildiğinde, ahlaki ilkelerin en önemlilerindendir. Zira müessirdir/etkendir. İnsanın her türlü davranışına yön vermede aktif bir uyarıcıdır. İnsanın kendi gönlünden yükselen bir vaiz gibidir. Yapılması gerekene teşvik eder. Yapılmaması gerekenden sakındırmakta etkilidir.

Hayâ, Peygamberlerin Ortak Öğretisi

Hadisi okuduğumuzda iki şey öğreniyoruz:

  • Nübüvvetin ortak meseleleri ve ayrı meseleleri vardır. Her ümmette tekrar edip, kendilerinden istenenler Allah (cc) yanında özel bir öneme sahiptir. Evrenseldir, dönemsel değildir. İnsanlığın değişmez ihtiyaçlarındandır. Tevhid, namaz ve oruç bunlardan bazılarıdır.
  • Hayâ Allah yanında özel öneme sahip olan evrensel ahlak ilkelerinden biridir. Dönemsel veya bölgesel değildir. Bütün insanlığın sahip olması gereken ahlaki bir ihtiyaçtır.

Hayâ etmediğinde dilediğini yap

“Hayâ etmediğinde dilediğini yap” ifadesi iki şekilde anlaşılmıştır:

Allah’tan (cc) hayâ etmeni gerektirmeyen durumlarda dilediğini yapmakta serbestsin. Buna göre hadis hayâ konusunda bir müsaade veriyor.

Hayâ etmeyen dilediğini yapar. Hayâ bir kalkandır ve ondan mahrum olan günahlara umursamadan dalabilir. Bu yaygın olan anlamdır. Ulemanın geneli hadisi bu şekilde yorumlamıştır. “Dilediğinizi yapın. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızı görmektedir.”[2] ayetine benzemektedir. Serbest bırakır gibidir, ancak özünde bir tehdit ve uyarıdır.[3]

Hayâ Nedir?

  • İbni Hacer: “İnsanı, ayıplanmak endişesiyle bürüyen bir değişiklik ve kırılganlık hâlidir.”
  • Curcânî: “Nefsin bir şeyden yana daralması ve kınanmamak için terk etmesidir.”
  • İbni Allân: “Söz, davranış ve ahlakın çirkin olanını terk etmeye teşvik edip hak sahibine hakkını vermekte kusur etmeye mâni olan ahlaktır.”

Bu tanımların özü şudur: Allah’ın sınırlarını korumak ve aşmamakta hayâ çok önemlidir. Kul bu sınırları aştığında Allah’a (cc) karşı kendisini mahcup hisseder ve bu his tekrar etmesine engel olur. Ayrıca aynı davranış nedeniyle takva sahipleri nezdinde de kınanmak onu rahatsız eder ve yaptığı işin çirkinliğini anlar. İşin başından hayâyı hesaba katan kötüye bulaşmamakta daha kararlı davranır. Başta değil de kötü fiilin içerisinde veya sonrasında hayâ eden ise el çekmekte daha seri davranır, aynı rezaleti işlememek konusunda daha kararlı olur.

Hayat Boyu Hayânın İmkânı

Hayâ İlahi bir ikramdır. İnsanı koruyup kollayan bir bekçidir. Sınır bekçisi. Allah’ın (cc) sınırlarını çiğnemeye mâni olan, insana karşı zulüm ve haddi aşmaya set çeken bir kalp muhafızıdır. Ama daimî değildir. Hayâ yaratılıştan olabileceği gibi sonradan çabayla da kalpte yer edebilir. Her iki durumda da insanın hayat boyu hayâlı olması garanti değildir. Kalpten bu muhafızı silip atacak faktörler vardır. İbni Kayyim (rh) günahların zararlarından birinin “hayâyı kalpten silip atmak” olduğunu zikreder. Anlaşılan odur ki hayâ günahlara karşı insanı korur, fakat insan hayâ sınırını bir iki aşmaya başlar ve ardından onarmazsa gedik giderek büyür. Onarılmamış ve tevbeyle arındırılmamış günahlar sonraki aşamada insanı başka günahlara sevk eder. Günah çoğalır. İnsan günah işlemeye devam eder. Günahlar artık onun için sıradanlaşır. Bir sonraki merhalede gizli işlenen günahlar kısık sesle bazı ortamlarda dile getirilir. Islah etmeye niyet etmezse kısık sesini yükseltir. Günahlarını açıkça anlatır. Hayâ ahlakı silikleşmeye başlamıştır. En son aşamada günahı açıktan işler. Hayâ bitmiştir. Daha da derinleşir sapkınlık. Günah daha genel ortamlarda işlenir. Kayda alınıp internet ortamında paylaşılır ve hatta teşvik edilir. Arsızlık ve hayâsızlık üst perdededir. Bu seviyeye gelmiş insan için artık hiçbir engel yoktur. Her türlü suç ile arasında engel kalmamıştır. Hayâsızlığı oranında insan Peygamber’in (sav) sözüne muhataptır: “Utanmıyorsan dilediğini yap.” Bu bir tehdittir. Uyarıdır.

Hayâ Notları

  • Hayâ süstür. Allah’ın hoşuna gider. Muttaki kulları sevindirir.
  • Hayâ sırf bir duygu değil, hâldir. Medyen Kavmi’nden salih adamın kızlarından biri Mûsâ’yı (as) çağırmak için yanına geldiğinde kızın o hâli “على استحياء” sözleriyle ifade edilir. “Her zerresinde hayâ hissedilir” şekilde geldi diye ifade edilmesi mümkündür.
  • Hayânın sınırlarını vahiy belirler. Hatta hayâ vahiyle sınırları çizilmiş utanma duygusudur denilebilir. Buna göre her utanma İslami değildir. Daha iyi anlaşılması adına şu örneği verelim: İnsanlardan utandığı için Allah’ın bir emrini terk edene, “Hayâ ediyor.” dememiz mümkün müdür?
  • Hayâ da hayâsızlık da öğrenilebilir. İkisini öğreten de insanın duygu ve düşünce dünyası, davranışları ve çevresidir.
  • Hayâlı insan içinde daima samimi bir vaiz taşıdığından otokontrolü iyidir, muhasebesi sağlamdır.
  • Hayâ bir ibadettir. Salih amel olarak insana dönmesi için rıza-i İlahi şarttır.
  • Allah’tan hakkıyla hayâ etmek hadiste anlatıldığı gibidir:

Bir gün Peygamber (sav), “Allah’tan hakkıyla hayâ edin!” buyurdu.

Biz, “Ey Allah’ın Resûlü! Elhamdülillâh Allah’tan hayâ ediyoruz.” dedik. Bunun üzerine Efendimiz şunu söyledi:

“Anladığınızı kastetmiyorum. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek; başı ve içindekileri koruman, karnı ve içerisindekileri muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Ahireti dileyen, dünyanın ziynetini terk etmelidir. İşte kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.”[4]

Kalbini ve ahlakını hayâ süsüyle süsleyenlerden olmanız duasıyla…


[1] Buhari, 3483, 3484

[2] bk. 41/Fussilet, 40

[3] bk. El-Cevâbu’l-Kâfî limen Se’ele an Ed-Devâ’i’ş-Şâfiî (Ed-Dâu ve’d Devâ’), İbn Kayyim El-Cevziyye, Dâru’l-Ma’rife, Fas, 1. Baskı, H 1418/M 1997, s. 68

[4] Tirmizi, 2458

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver