Bu makalemizde hasta ziyareti yapacak Müslimlerin nelere dikkat etmesi gerektiği konusuna açıklık getirmeye çalışacağız.
1. Tevbeyi Hatırlatma Adabı
Hasta ziyaretinin ilk adabı, hasta ziyareti yapan kişinin, hastaya tevbe etmeyi hatırlatmasıdır.1 Akıllara ilk olarak şu soru gelebilir: Allah Resûlü (sav), neden ilk olarak tevbenin hatırlatılmasını zikretmiştir? Çünkü tevbe, Allah’ın (cc) her an ve her şartta Müslimlere emrettiği kalp amellerindendir:
“Ey iman edenler! Allah’a nasuh bir tevbeyle (günaha dönmeme azmiyle) tevbe edin…”2
Bu, Allah’ın (cc) bütün insanlara yaptığı bir çağrıdır. Peki, âlimlerin “Tevbe, hastaya mutlaka arz edilmelidir.” demelerinin sebebi nedir?
Hadis-i şeriflerde de varid olduğu üzere hastalık, başlı başına günahlara kefaret olan sebeplerdendir. Bununla birlikte böyle bir zamanda kul, sözlü olarak da Allah’a tevbe edip istiğfarda bulunduğunda, günahlarının daha fazla dökülmesine vesile olur ve ayrıca dile getirdiği tevbesi, onun Allah katında daha yüksek derecelere ulaşmasına olanak sağlar.
Bilindiği üzere hasta olan insan duygusal bir ruh hâlindedir. Allah Resûlü de (sav) hasta ziyaretine gittiğinde, özellikle hastanın Allah’a (cc) karşı hüsnüzannını arttırmak ve onu Allah’a sevk edecek duygularını harekete geçirmek için bazı tavsiyelerde bulunurdu:
“Resûlullah (sav) ölmek üzere olan bir gencin yanına girdi ve ‘Kendini nasıl buluyorsun?’ diye sordu. Genç, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki Allah’ın bağışlamasını umuyor, günahlarımdan da korkuyorum.’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Böyle zamanlarda Allah, kulun kalbine gelen bu iki şeyden umduğunu kendisine verir, korktuğu şeyden de onu kurtarır.’ “3
Allah Resûlü’nün (sav) amacı, hastanın Allah’a karşı hüsnüzannını arttırmaktır. İnsan güçlü ve kuvvetli olduğunda Allah’ı (cc) unutur. İnsanoğlu kendini müstağni gördüğü zaman azgınlaşır.4 Fakat insan hastalandığında, aç kaldığında, yorulduğunda; acziyetinin farkına varır ve Allah’ı hatırlamaya başlar. Bu sebeple kişinin Allah’ı hatırlamaya en muhtaç olduğu anlardan biri, hasta olduğu andır ve onu ziyaret eden insanların da böyle bir anda, hasta olan kişiye tevbeyi hatırlatması gerekir.
Tevbe etmeyi hatırlatmak, elbette hasta ziyareti yapıldığı zaman değinilecek tek tavsiye noktası değildir. Bir hastanın ihtiyacı olan diğer noktalar da göz önünde bulundurulmalı ve o konularda da nasihat edilmelidir. Örneğin; sabır, Allah’ın kaderine rıza göstermek, içinde bulunulan vaziyetten ötürü haddi aşmamak… Kişinin iyi bir Müslim olduğuna inanılıyorsa ona sadece vacip olan sabır değil; Allah’ın (cc) kaderine rıza gösterme ahlakının da tavsiye edilmesi gerekir, ki bu erdem, insanların Rahman katındaki derecelerini yükseltir. “Allah’ın kaderine razı ol. Allah (cc) senin için hangisi hayırlıysa, muhakkak ki sana onu takdir etmiştir. Şu anda fark edemesen de bu hastalıkta mutlaka senin için birçok fayda vardır.” gibi kişiyi rıza makamına yükseltecek tavsiyelerde bulunulması faydalı olacaktır. Hatta mümkünse, Allah katında derece olarak daha da yüksek olan, hamd makamına yükseltecek nasihatlerde de bulunulabilir.
Aslında sabretmek, bir kişinin yaşamında bir başkasının hatırlatmasına ihtiyaç duyulmayacak kadar elzem bir konudur. Bunun nedeni ise; yaşadıklarımıza karşı sabır gösterme eyleminin, namaz ve oruç gibi farz olan sorumluluklarımızdan biri olmasıdır. Aslen sabretmek fazilet olarak değil, bir farziyet olarak görülmelidir.
Allah’ın (cc) kaderine rıza göstermek ise sabırdan daha yüce bir makamdır. Kul, sabretmekle birlikte Rabbinden gelene de razı olur, kalbinde bir hoşnutluk ile yaşadıklarına rıza gösterir.
Rıza makamından daha üstün olan ise hamd ve şükür makamıdır. Bu evrede kul, Allah’ın verdiğine sabreder, bundan razı olur ve bir de Rabbine, kendisine verdiklerinden dolayı hamdeder. Çünkü Allah’ın (cc) bu takdirinin fıkhını ve hikmetini anlar… “Hamd makamı” kavramını en güzel açıklayan hadislerden biri şu rivayettir:
“Bir kulun çocuğu öldüğünde Allah meleklere şöyle buyurur: ‘Kulumun çocuğunun ruhunu kabzettiniz mi?’ ‘Evet’ derler. ‘Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?’ Melekler tekrar, ‘Evet’ derler. Allah tekrar sorar: ‘Kulum (bu esnada) ne dedi?’ ‘Sana hamdetti ve istircada bulundu.’ derler. Bunun üzerine Allah şöyle emreder: ‘Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu’l Hamd (Hamd Evi) diye isimlendirin.’ “5
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hasta ziyareti yapan kişinin, hastanın durumuna göre tavsiyede bulunmasıdır. Hasta olan kişi sabretmekte zorlanıyorsa, içinde bulunduğu duruma rıza göstermesi gerektiğini ya da hamdetmenin önemini anlatmak yerine onun sabrını güçlendirecek nasihatlerde bulunması gerekir.
2. Vasiyeti Hatırlatma Adabı
Hasta ziyaretinin ikinci adabı; hasta ziyareti yapan kişinin, hastaya vasiyet etmeyi hatırlatmasıdır. Buhari ve Müslim’in, Abdullah bin Ömer’den (ra) rivayet ettikleri bir hadiste Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Müslim bir kimsenin vasiyet etmek istediği bir şey olup da bu vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru olmaz.”6
Allah Resûlü (sav), bir Müslim’in iki gün bile olsa vasiyeti olmadan yaşamasını kabul etmiyor. Öyleyse bu kaideye göre; bir Müslim’in eğer bir vasiyeti varsa mutlaka onu vasiyet etmelidir. Yazılı bir şekilde yanında bulundurması, bunu yapamıyorsa da “Benim vasiyetim budur.” diyerek sözlü bir şekilde birine bildirmesi gerekir. Vasiyeti hatırlatmak ise “Ey kardeşim, eğer vasiyet etmen gereken bir durum olduğunu düşünüyorsan vasiyetini yaz, vasiyetin yanında hazır bulunsun.” diye tavsiyede bulunmaktır.
Vasiyet konusunu üç kısma ayırabiliriz:
a. Farz Olan Vasiyet
Hiç kimsenin tavsiye etmesine gerek kalmadan, her Müslim’in mutlaka yanında bulundurması gereken vasiyettir. Hakkın taalluk ettiği vasiyetleri kapsar. Örneğin, borçlu olanın aldığı borcu yazdırması gerekir ki hak sahibi kişinin hakkına zarar gelmemiş olsun. “Benim şu kişiye şu kadar borcum var. Borcumu ödeyin.” şeklinde yazdırılan bir vasiyetle borçlu kişi, borcunu ödeyemeden ölse dahi borç verenin hakkına girmemiş olur.
Konu ile alakalı başka bir örnek vermek gerekirse; bir bireyin ailesinden habersiz olarak evini bir derneğe, cemaate veya bir kuruma hibe etmesi durumunda eğer vasiyet ile durum açıklanmamış ise kişinin ölümüyle, verilen söz -bilgilendirme eksikliğinden ötürü- yerine getirilememiş olur. Bu durum ahde vefasızlıktır. Bununla birlikte kıyamette bunun hesabını, malını hibe ettiği hâlde bu durum ile ilgili uyarıda bulunmayan kişi verecektir. Bu sebeple hak taalluk etmişse mutlaka durumu vasiyet ile beyan etmemiz gerekir. Keza adak adama ve yerine getirme konusu da bu başlığın altına giren konulardandır.
b. Miras Vasiyeti
Mal sahibinin, malını paylaştırması anlamına gelen bu vasiyet, caiz değildir. Kişinin, malını paylaştırma hakkı yoktur. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah, vârislerden her hak sahibine hakkını vermiştir. Bundan böyle hiçbir vârise vasiyet etmek yoktur.”7
Nîsa Suresi’ndeki ilgili ayetler8 gelmeden önce insanlar mallarını taksim edip miras olarak dağıtabiliyorlardı; ancak Nîsa Suresi’nde Allah (cc) mirasları adil ve eşit bir şekilde dağıttıktan sonra hiç kimsenin tüm malını vasiyetle dağıtma hakkı kalmamıştır. Bu şekilde vasiyet bırakmak caiz değildir.
c. Müstehap Olan Vasiyet
Kişinin, ölmeden önce daha fazla ecir kazanmak için malının üçte biri ile hayır ve iyilik yapmasıdır.
İmam Ahmed’in rivayet ettiği bir hadiste Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah, ölüm döşeğinde, amellerinizde bir fazlalık olması için, malınızın üçte birini hasenatınıza ek olarak sadaka vermenize izin vermiştir.”9
Allah (cc), o son anda da Müslimlerin ecir alabilmesi için mallarının üçte biri ile hayır yapma hakkı vermiştir.
Çokça meşhur olan Sa’d b. Ebi Vakkas hadisine bu başlık altında tekrar bakmak yararlı olacaktır:
Sa’d b. Ebi Vakkas’tan (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Veda Haccı’nda, ölümle burun buruna geldiğim bir hastalıktan dolayı Resûlullah (sav) beni ziyarete geldi. Kendisine, ‘Ey Allah’ın Resûlü, gördüğün gibi hastalığım ağırlaştı, ben mal mülk sahibiyim ve bir kızımdan başka da mirasçım yoktur. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtabilir miyim?’ dedim. ‘Hayır’ diye buyurdu. ‘Yarısını sadaka olarak dağıtabilir miyim?’ dedim. ‘Hayır’ diye buyurdu ve ben devamında ‘Üçte biri…’ dedim. O ise ‘Aslında üçte biri de çoktur. Şüphesiz senin, mirasçını zengin bırakıp göçmen, insanların yardımıyla geçinen muhtaç birisi olarak bırakmandan daha iyidir. Şüphesiz sen, Allah rızası için yaptığın her harcamadan, hatta hanımının ağzına verdiğin bir lokmadan bile mutlaka sevap alırsın.’ buyurdu.”10
Bu hadis ile Allah (cc), kuluna ömrünün son anında da iyilik yapma fırsatı vermiş ve malının üçte birini istediği gibi tasadduk edebileceğini açıklamıştır. Böylece kişi, malının üçte birini istediği şekilde vasiyet edebilir.
Vasiyet, Miras Ayetiyle Kaldırılmış mıdır?
“İyilikle anne babaya ve yakın akrabaya vasiyet bırakmak, ölürken geride mal bırakanlarınıza farz kılındı. Bu, takva sahipleri üzerine bir haktır.”11
Cumhur-u ulema bu ayete “mensuh” der. Fakat İbni Cerir Et-Taberi’nin (rh), ayetin mensuh olmadığı yönündeki görüşü racih olandır. Ayeti tam manası ile anlamak ve bu şekilde kendisiyle amel etmek için bu konuda açıklayıcı bir örnek vermek yararlı olacaktır: Allah (cc) kişinin mirasını Nîsa Suresi’nde paylaştırmıştır ve kişi bu kaideye göre paylaşılan malın kalan kısmından -kendisine mirasçı olamayan- kâfir anne babasına, kardeşine pay bırakabilir. Hatta katil olduğu için de mirastan payı olmayan birine ya da bir köleye de… Bunları yapabildiği gibi malının üçte birinden teberrî etmesinde de bir beis yoktur. Ancak bu ayet, miras dağıtma olarak anlaşılmamalıdır. İslam bunu Nîsa Suresi’ndeki ayetlerle kaldırmıştır. Bununla birlikte kişinin malının üçte birinde dilediği gibi vasiyet etme hakkı vardır.
3. Hasta Ziyaretinin Süresi ve Sayısı
Hasta ziyaretinin üçüncü adabı, hasta ziyaretinin ne kadar sürmesi ve kaç kere yapılması gerektiği ile ilgilidir. Fıkıh kitaplarımızda hasta ziyaretinin kısa tutulması gerektiği söylenmiştir. Genel fıkıh kitaplarında da bu husus, bir adap olarak zikredilir. Bununla birlikte bu konuda hususi bir delil yoktur. Ancak âlimlerimiz, kişinin Müslim kardeşine eziyet etmemesi, yük olmaması gerektiği hususuna delalet eden umumi delilleri, kişinin hasta ziyaretini kısa tutması adabına delil olarak almıştır. Peki, hasta ziyaretinin süresi nasıl belirlenmelidir? Hastanın durumuna ve kişisel özelliklerine göre bu süre belirlenebilir. Örneğin, ziyaret edeceğimiz hasta, insanlarla sohbet etmekten hoşlanmayan biri olabilir. Böyle bir durumda insanların hasta olan bu kişiyi ziyaret edip yanında oturması, sohbet etmesi o kişiyi ziyadesiyle yorar. Böyle bir hastaya sadece dua edip yanından ayrılmak daha faydalı olur. Mamafih hasta; sohbeti seven, kendisi ziyaret edildiğinde mutlu olan, sevdiği insanlarla vakit geçirmekten hoşnut olan bir kimse de olabilir. Böylesi bir durumda da eğer hastayı ziyaret etme gayemiz; hastanın faydalanması, teselli olması ve onu razı etmek ise bu kardeşimiz ile bolca vakit geçirebilir, ziyaretimizi uzun tutabiliriz. Bu adap ile ilgili dikkat edilmesi gereken husus, hasta hangi davranışımızla mutlu ve memnun oluyorsa sünnet olanın o olduğudur.
Bu durum hasta ziyaretinin kaç kere olması gerektiği ile ilgili mesele için de geçerlidir. Âlimlerimiz, hasta ziyaretinin kaç defa yapılması gerektiği hususunda bir kaide belirlemeye çalışmışlardır. Ancak bu konuda da “Hasta ziyareti bir kere yapılmalıdır.”, “Hasta ziyareti üç kere yapılmalıdır.” şeklinde kaide belirlemek doğru değildir.
Sünnet olan, ziyaret sayısının hastanın durumuna ve ihtiyacına göre değişiklik arz etmesidir. Allah Resûlü’nün bir defa ziyaret etmeyi yeterli gördüğü birçok hasta vardır. Bununla birlikte Sad b. Muaz yaralandığında onu daha fazla ziyaret edebilmek için mescidin yanına bir çadır yaptırmıştır. Öyleyse bu iki örnekten şu sonucu çıkarabiliriz: Allah Resûlü (sav) hastanın ihtiyacı hangisiyse ona göre davranmıştır. Sonuç olarak hasta ziyaretinin süresi ve bu ziyaretin kaç kere yapılması gerektiği hakkında sabit bir kaide yoktur. Bu husus, hastanın ihtiyacı ve beklentisine göre değişebilir. Ziyaret edilen hasta bizi pek tanımıyorsa ya da çok sık görüşmüyorsak bir defa ziyaret etmek yeterli olacaktır. Mamafih hasta, yakın arkadaşımız ya da bizi sevdiğini bildiğimiz biriyse onu sık sık ziyaret etmek daha efdal ve daha faziletli olan bir davranıştır.
4. Hastaya Dua Etme Adabı
Hasta ziyaretinin dördüncü adabı ise hasta ziyaretinde bulunan Müslim’in, ziyareti esnasında, hasta olan kişiye dua etmesidir. Allah Resûlü (sav) hasta ziyareti yaptığında mutlaka hastanın yanında onların duyacağı şekilde dua ederdi. Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai’nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber’imiz şöyle buyurmuştur:
“Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder ve onun başucunda yedi kere ‘Büyük arşın sahibi yüce Allah’tan sana şifa vermesini dilerim.’ diye dua ederse, Allah o hastaya afiyet verir.”12
Eceli gelmemiş ve ölüm döşeğinde olmayan hastaya yedi defa
“أَسْأَلُ اللَّهَ الْعَظِيمَ رَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ أَنْ يَشْفِيَكَ”13
denildiğinde kişi hem dua etme vazifesini yerine getirmiş olur hem de bu, hasta için bir rukye olur.
Ebu Davud’un rivayet ettiği başka bir hadiste Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Birisi bir hastayı ziyaret ettiği zaman şöyle desin: ‘Allah’ım bu kuluna şifa ver; senin için bir düşmana zarar versin/bir düşmandan intikam alsın ya da senin için namaza gitsin.’ “14
اللَّهُمَّ اشْفِ عَبْدَكَ يَنْكَأُ لَكَ عَدُوًّا، أَوْ يَمْشِي لَكَ
إِلَى صَلَاةٍ
Allah Resûlü’nün (sav) hadislerinde ehemmiyetine en fazla vurgu yapılan salih amel; Allah (cc) yolunda cihad etmek ve Allah için namaz kılmaktır. Bu son hadiste dikkat edilmesi gereken konu ise Allah Resûlü’nün; Müslim hasta olduğunda günlük aktivitelerini yerine getirebilmesi için dua etmek yerine, “Düşmana zarar versin ve senin için namaz kılsın.” buyurmasıdır. Yani Allah Resûlü’nün (sav) bir Müslim’in hastalıktan kurtulmasını istemesi bile Allah’a kulluk ve dinine hizmet etmesi içindir. Allah Resûlü’nün kulluğun en zirvesinde olmasının hikmeti işte budur. Allah Resûlü her işi hem kendisi hem de müminler için Allah’a (cc) kulluk etmeye bağlamıştır. Bu da onun, Rabbinin rububiyetini ne kadar iyi anladığının göstergesidir.
Yine İmam Buhari’nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber’imiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber (sav) ziyaret etmek amacıyla bir hastanın yanına girdiği vakit, ‘Geçmiş olsun. İnşallah (günahlardan) bir arınmadır.’ derdi. Bir gün Peygamber (sav) ziyaretinde bulunmak üzere bedevi bir Arap’ın yanına girdi. Ona da ‘Geçmiş olsun. İnşallah (günahlardan) bir arınmadır.’ buyurdu.”15
لاَ بَأْسَ طَهُورٌ إِنْ شَاءَ اللَّهُ
Buhari ve Müslim’de rivayet edilen başka bir hadiste Peygamber’imiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Peygamber (sav), bizden biri hastalandığı zaman sağ eliyle ona dokunur ve ‘Ey insanların Rabbi olan Allah’ım! Bu ızdırabı gider. Şifayı veren sensin, şifa ver. Senden başka kimse şifa veremez. Hiç hastalık bırakmayacak bir şifa ver.’ derdi.”16
اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ أَذْهِبِ البَاسَ، اشْفِهِ وَأَنْتَ الشَّافِي، لاَ شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا
Tüm bu dualara ek olarak, bir de yedi kat semadan inmiş olan Cibril’in (as) hasta duasını burada zikretmek faydalı olacaktır. Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle geçer:
“Cibril, Peygamber’in (sav) yanına geldi ve ‘Ey Muhammed, hastalandın mı?’ dedi. Allah Resûlü, ‘Evet’ deyince bunun üzerine Cibril, ‘Allah’ın adı ile seni, sana rahatsızlık veren her şeye karşı, her nefse karşı ve haset eden gözlere karşı tedavi ediyorum. Allah sana şifa versin. Allah’ın adı ile seni tedavi ediyorum.’ dedi.”17
بِاسْمِ اللهِ أَرْقِيكَ، مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذِيكَ، مِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عَيْنِ حَاسِدٍ، اللهُ يَشْفِيكَ بِاسْمِ اللهِ أَرْقِيكَ
Bahsi geçen duaların her biri, yapılabilecek dualardandır.
Peki, hasta ziyareti esnasında hastaya niçin dua edilmelidir, bunun hikmeti nedir?
a. Peygamber’imizin (sav) sünneti olduğu için bu amel yapılmalıdır.
b. İnsanların, acziyetlerini hissettikleri an, dualarına icabet edilen andır ve insan hasta olduğunda bütün acziyetini fark eder. Örneğin; “لا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ”18 zikri, cennet hazinesidir19 ve insanın, cennet hazinesinin manasını en iyi anladığı an, hasta olduğu andır. İnsan bedenindeki en küçük parçalardan biri olmasına rağmen basit bir diş ağrısı, kişinin tüm hayatını etkileyebiliyor. Bütün işlerini yapan, her işin altından kalkan, gücü kuvveti yerinde olan herhangi biri, bir diş ağrısıyla tamamıyla işlevsiz biri hâline gelebiliyor. Ya da kulağımızın içinde yer alan, dengemizi sağlayan ve oldukça küçük olan kulak içi kristallerimizdeki ufak bir yer değişikliği vücudun bütün dengesini allak bullak edebiliyor. İnsan, yürümek gibi gündelik bir faaliyet için gerek duyduğu dengeyi dahi tedarik edemez hâle geliyor. Bu sebeple kulun bütün acziyetini hissettiği an, hasta olduğu andır. Allah da (cc) insanlar acziyetlerini hissettiklerinde onlara yardım eder, dualarına icabet eder. Bu nedenle mutlaka dua edilmesi gereken anlardan biri de hastalık anıdır.
1. Burada özellikle belirtmek gerekir ki tevbe etmesi için hatırlatma yapılan hastanın, ölüm döşeğindeki bir hasta konumunda olmaması gerekir. Böyle ciddi durumu olan bir hastanın ziyaret adapları çok daha farklıdır. Burada bahsedilen hastalar; bazı sakatlıklar yaşayanlar, ameliyat olanlar ya da gündelik hayatta yaşanabilecek nispeten daha hafif rahatsızlıklar geçirmiş olanlardır.
2. 66/Tahrîm, 8
3. Tirmizi, 983; İbni Mace, 4261
4. “Asla! Hiç şüphesiz, insan azgınlaşır. Kendini müstağni (kimseye ihtiyacı olmayan, kendisine yeten) olarak gördüğünde.” (96/Alak, 6-7)
5. Tirmizi, 1021; Ahmed, 19725
6. Buhari, 2738; Müslim, 1627
7. Ebu Davud, 2870, 3565; Tirmizi, 2121; Nesai, 3641; İbni Mace, 2713
8. (4/Nîsa, 7-8, 11-13, 176)
9. Ahmed, 27482; Darekutni, 4289; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 30917
10. Buhari, 1295, 3936; Müslim, 1628
11. 2/Bakara, 180
12. Ebu Davud, 3106; Tirmizi, 2083
13. Büyük arşın sahibi yüce Allah’tan sana şifa vermesini dilerim.
14. Ebu Davud, 3107; Ahmed, 6600
15. Buhari, 3616, 5656
16. Buhari, 5743; Müslim, 2191
17. Müslim, 2186
18. Allah’tan (cc) başka hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur.
19. Tirmizi, 3426
İlk Yorumu Sen Yap