Ramazan ayını önemli kılan birçok sebep zikredebiliriz. Ancak Ramazanı önemli kılan en büyük sebeplerden bir tanesi, içerisinde hak ile batılın ayrıldığı meşhur Bedir Savaşı’nın yaşanmasıdır. Bedir Savaşı tarihin tanık olduğu en büyük savaşlardan bir tanesidir. Bu savaş ile beraber saflar netleşmiş, iman ile küfür, iman ile nifak birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Ayrıca Allah subhanehu ve teâlâ bu savaş sebebi ile Müslümanların yanında olduğunu, onlara daima yardımını lütfedeceğini göstermiştir.
Bizler de içerisinde bulunmuş olduğumuz bu mübarek ayda, bu büyük gazveyi hatırlatmak, sadece hatırlatmakla kalmayıp içerisindeki önemli görmüş olduğumuz dersleri sizlerle paylaşmak amacı ile bu sayımızda Bedir Savaşı’nı ele almak istedik. Söylemiş olduğumuz doğrular Allah subhanehu ve teâlâ ve O’nun Rasûlü’ne ait olup yanlış ve hatalar ise şeytandan ve günahkâr nefsimizden kaynaklanmaktadır. Allah subhanehu ve teâlâ içinde bulunduğumuz bu ayın bereketini üzerimize yağdırsın ve bizlere günah kirlerinden arınmış olarak bu aydan çıkmayı nasip etsin.
1. Nokta: Bedir Günü Hak ile Batılın Ayrıldığı Gündür
Bedir Savaşı Müslümanlar ile kâfirler arasındaki ilk büyük savaştır. Aynı zamanda İslam davası için hayati önem taşıyan bir savaştır. Çünkü o gün Bedir’de yalnızca iki ordu değil, aynı zamanda hak ile batıl karşılaşmıştır. O gün savaşta iki taraf vardı. Bir tarafta Allah ve askerleri, diğer tarafta şeytan ve askerleri… Bir tarafta yalnız Allah’ın sistemini kabul eden ve yalnız Allah’a kulluk eden ve insanları kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmeye çalışan hakkın askerleri; diğer tarafta insanları birbirine kul eden, kendi heva ve heveslerine kul olan şeytanın askerleri… Evet, bu savaş hak ile batılın çarpıştığı ve hak ile batılın kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığı bir savaştır. Bu sebepten dolayı Allah subhanehu ve teâlâ bu günü Enfal Suresi 41. ayetinde “Yevmel Furkan” yani hak ile batılın ayrıldığı gün olarak nitelemiştir. Bu günden sonra artık İslam varlığını sürdürebilmek için himayeye muhtaç değildi. İslam, küfürden tamamen ayrılmış ve gücünü kanıtlamıştı.
2. Nokta: İslam Sadece Teoride Kalan Bir Sistem Değildir
Şüphesiz İslam yeryüzündeki bütün cahili sistemleri geride bırakacak mükemmel bir sistemdir. İslam’ın fikri sahada diğer sistemlerden üstün olması, yeryüzüne hâkim olan cahili sistemleri yok etmesi için yeterli değildir. Teoride mükemmel olan; fakat pratik hayatta güçsüz olan bir sistem insanları fazla etkilemez. Kuvvetli olan sistemle beraber, bu sistemi koruyacak ordunun ve askerin olması gerekir. Bir sistem ancak bu şekilde ayakta kalabilir. İslam sadece teoride kalan bir sistem değildir. Çünkü o daha doğarken, yeryüzünde Allah’a kulluğu bırakıp kullara kulluğu kendine şiar edinmiş olan bütün sistemlere karşı çıkmış ve onları yıkıp yerine Allah’ın nizamını hâkim kılmaya ahdetmiştir. İslam’ın yıkmaya ahdettiği nizamlar, sadece düşüncede kalan teorik sistemler değil, bilakis maddi güç ve kuvvete sahip olan sistemlerdir. O halde bunları yıkabilmesi için İslam’ında güçlü olması gerekir. Yoksa bu iş, sadece nazari açıklama ve tartışmalarla başarılamaz.
Hedefleri İslam’ı yeryüzüne hâkim kılmak olan İslami hareket mensuplarının, bu savaştan istifade etmeleri gereken önemli incelikler vardır. Müslümanların İslam’ın sadece fikri ve manevi açıklamalarla yeryüzüne hâkim kılınamayacağını, İslam’ın yeryüzüne hâkim kılınabilmesi için yeri geldiğinde maddi kuvvete de başvurulması gerektiğini çok iyi bilmeleri ve bu yönde kendilerini yetiştirip kuvvet toplamaları gerekir. Zira Müslümanların yıkıp yerine İslam’ı hâkim kılacakları yönetimler hiçbir zaman gönül rızasıyla İslam’a teslim olmazlar. Bu yüzden İslami hareket, fertlerini akidevi ve ilmi yönde yetiştirdiği gibi savaş bilgi ve teknikleri konusunda da yetiştirmelidir.
3. Nokta: Allah’ın Yardımı Sadece İlayı Kelimetullah Davası İçin Savaşanlar İçindir
Sahabenin bu savaşa çıkarken gayesi; Mekke’de müşrikler tarafından gaspedilen mallarına karşılık, onların mallarına el koymaktı. Ancak Allah subhanehu ve teâlâ bunu istemedi ve onları artık geri dönülemez bir savaşın içine soktu. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;
“Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. (Bunlar) Günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.” (8/Enfal, 7-8)
Savaş bu şekilde cereyan ettikten sonra Allah subhanehu ve teâlâ işte bu savaşı hak ile batılın birbirinden ayrıldığı savaş olarak niteleyip yardımını bu gaye uğruna yapılan savaşın erlerine indirdi. Demek ki Müslüman topluluğun savaşlarındaki gayesi de Allah’ın yardımının gelip gelmemesi doğru orantılıdır. Amacı Allah’ın kelimesini yüceltmek olan Müslümanların az sayıda olmalarına rağmen Allah’ın yardımına mazhar olduğunu herkes bilmektedir. Bu nedenle savaşan topluluğun amacını iyi belirlemesi gerekir. Eğer bu topluluğun amacı bölgesel bir takım çıkarları elde etmek ise veya kâfirlerin İslam ümmetinin dört bir tarafına enjekte ettiği milliyetçilik, vatanseverlik gibi cahili kavramlar uğruna ise Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımı bu topluluklardan uzaktır. Müslümanlar ne zaman gayeyi Allah’ın dinini yüceltip şirki ortadan kaldırmak yaptılarsa orada başarıdan başarıya koşmuşlardır.
Hak ile batılın karşılaştığı gün, hedefleri yalnız Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak olan ve Allah’ın çizdiği metot dâhilinde hareket eden Müslümanları Allah asla yalnız bırakmayacak, onlara mutlaka yardım edecektir. Müslümanların böyle bir mücadeleye girmek için sayı ve silahlarının kâfirler kadar olmasını beklemeleri gereksizdir. Zira tarihteki hak ve batıl mücadelelerinde hakkın galip geldiği birçok savaşta, hak taraftarları daima sayıca ve silahça az olmuşlardır.
Duamızın sonu alemlerin Rabbi’ne Hamd’dır.
İlk Yorumu Sen Yap