Allah’ın adıyla.
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu,
Tüm kardeşlerimin avf ve afiyet içinde olmasını umuyor, her biri için Rabbimden dünya ve ahiret iyiliği talep ediyorum. O’na (cc) sonsuz kere hamdolsun ki ben iyiyim, afiyetteyim. Yüce Allah’ın sayısız nimeti arasında sayılı musibet yaşıyor ve O’nun (cc) hükmüne yine O’nun (cc) yardımıyla sabrediyorum. Hamd, şükür ve minnet O’nadır (cc).
Müsaadeniz olursa yaşanan son hadiseler üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Bizler İslam’ı seçtiğimiz gün; kime teslim olacağımızı ve irademizi kime teslim edeceğimizi seçmiş olduk. Zira İslam, teslimiyettir! Bizler Ed-Deyyân olan Allah’ın dinini din kabul ettiğimiz gün; kimin boyunduruğu altına gireceğimizi ve kimin hükümleri karşısında zilletle boyun eğeceğimizi kabul etmiş olduk. Zira din, boyunduruk altına girmek ve teslim olmaktır!
Bugün tercih ve kabullerimizden imtihan ediliyoruz. İrademizi teslim almak isteyen; her şeyimizle kendilerine teslim olmamızı buyuran; verdikleri hükme ve ettikleri zulme zilletle boyun bükmemizi isteyen; biz Allah’ın (cc) kullarını kendilerine kul/maraba gören bir düzenle karşı karşıya bulunuyoruz.
Bu sistem kendini Allah’ın (cc) yerine koyuyor; Firavun düzeninde olduğu gibi, “rablik” ve “ilahlık” iddiasında bulunuyor. Sokaktan işyerine, evden aile ilişkilerine, bireysel tercihlerden çocuk eğitimine… her şeye ama her şeye müdahale ediyor. Çocuğunuzu onların belirlediği sisteme göre eğiteceksiniz. Evinizin yatak odasını onların belirlediği mimari ölçülere göre inşa edeceksiniz. Onların uygun gördüğü sayıda çocuk yapacaksınız. İş yerinizin duvarlarını dahi onların yönetmelik ve tüzüklerine göre dizayn edeceksiniz. Bir din/mezhep seçecekseniz bu, millî güvenlik için risk oluşturmayan, yerli ve millî, yetkililerin onayından geçmiş bir din/mezhep olacak. Size bir ceza mı verildi, “Şeriatın (!) kestiği parmak acımaz.” diyecek ve evinizde öylece oturacaksınız. Diyelim ki işkenceci birinin biti kanlandı, yanına da kendi gibi otuz-kırk işkenceci aldı ve hücrenize dalıp bir kardeşinize saldırdı; odanızın kapısını kapatacak, duymayacak, görmeyeceksiniz… Muhtemelen evinde erkeklik yapamadığı için suni erkeklik gösterileri yapan, cami duvarına işeyen o işkenceciye bir de “ağam, paşam” çekecek, karısına yapamadığı erkekliği size yapmasına müsaade edeceksiniz. Çünkü sisteme kul olmak -onlar “vatandaş” demeyi tercih ediyor- ancak sorgulamadan, mutlak teslimiyetle mümkün…
O kadar alışmışlar ki toplumu sindirmeye; yaptıklarına misliyle karşılık verilince şaşırıyor, “Şimdi ne oldu ki, niye bize saldırdınız?” diye tepki gösteriyor, sizi suçluyorlar. Ayrıca yapılanın yasaya aykırı olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar. Yasa! Hani şu acıkınca afiyetle yenen şey!
Hayır! Allah’a yemin olsun ki; teslim olmayacağız. Zulme sessiz kalmayacağız. Tüm putperest şirk düzenlerine başkaldırıp, orta yaş bunalımındaki işkencecilerin cami duvarına işemesine müsaade etmeyecek, okyanusları geçtikten sonra derede boğulmayacağız. İslam’ın meşru gördüğü her yola tevessül edecek, zalimin zulmüne misliyle mukabelede bulunacağız. Allah (cc) aramızda nihai hükmünü verene dek sabredeceğiz; ancak asla zillete razı olmayacağız. Sabrın zillet olmadığını bize öğreten Rabbimize hamd ve şükür olarak, herkese hak ettiği muameleyle karşılık verecek; suçlu günahkârlara susarak, görmezden gelerek, odalarımızın ve vicdanlarımızın kapısını kapatarak destek olmayacağız! İslam’ın öğretilerinde olduğu gibi iyiliğe iyilikle; zulme, şerre ve kötülüğe misliyle karşılık vereceğiz. Ne emniyette ne adliyede ne de zindanda, Allah’ın (cc) yaratırken bahşettiği insanlık onurunu ve hidayet ederken lütfettiği tevhid izzetini çiğnetmeyeceğiz. Meydanı boş bulunca esip gürleyen; emniyette, adliyede ve zindanlarda yılışan ahlaksızlar gibi çürümeyecek, adileşmeyeceğiz. Lideri için dünyayı yakan, diğer fertleri için zılgıt çekmeyi marifet sayan emperyalizmin mayın katırları gibi de olmayacağız. En küçük kardeşimizden başımızdaki hocaya kadar, her kardeşimiz için aynı hassasiyeti göstereceğiz. Karşımıza geçip “Bugüne kadar sana saygısızlık yapan mı oldu?” diyen rüşvetçilere ısrarla ve usanmadan “Bu davanın temsilcisiyle en alttaki ferdi arasında fark yoktur!” demeyi sürdüreceğiz, inşallah…
Hafızlık Adaylarına!
Yüce Allah, gençlerimizden bir kısmını, Kur’ân’ı hıfzetme yoluna muvaffak kıldı. Onlar da, Rablerinin Kitab’ını ezberlemek, anlamak, amel etmek ve “o Kur’ân’la büyük bir cihad” [1] vermek için canla başla mücadele ediyor. Ben de bu salih amelde onlara destek olmak ve yazı aracılığıyla yanlarında olduğumu hissettirmek için bu satırları kaleme alıyor, bir hayra vesile olmasını ümit ediyorum.
Hafızlık Seçilmişliktir!
Her şeyden önce, Allah tarafından seçilmiş ve seçkin bir amele muvaffak kılınmış olduğunuzu bilmenizi/hissetmenizi isterim. Zira ömrün bu en güzel ve verimli günlerini; sokaklarda, vitrin önlerinde, ayna karşısında, cep telefonuna bağımlı olarak, temizlik yaparak ve kadın günlerine katılarak geçiriyor olabilirdiniz. Kur’ân hıfzına değil de şarkı hafızlığına, futbolcu ve manken isimlerine ve onların değersiz hayatlarına dair malumat hafızlığına da sevk edilebilirdiniz. Allah (cc) elinizden tuttu, önce sizi tevhide hidayet etti, sonra da amellerin en faziletlilerinden olan Kur’ân hafızlığına… Seçilmiş olduğunuzu hissedin ve çokça şükür ve secdeyle Rabbinize yönelin…
Seçildiniz; çünkü kalpleriniz Allah (cc) tarafından güvenilir bulundu. O’nun (cc) Kitab’ının muhafazası için kalpleriniz, emin bir muhafız kabul edildi. “Nasıl?” diye sorarsanız, açıklayayım: Biliyorsunuz Allah (cc) Kur’ân-ı Kerim’i koruduğunu/koruyacağını haber verdi[2] ve bu Kitap, kıyamete kadar da O’nun (cc) koruması altında olacaktır. O’nun (cc) Kur’ân’ı koruma yollarından biri; dilediği kullarını onun hafızı/muhafızı kılmasıdır:
“(Hayır, öyle değil!) Bilakis o (Kur’ân), kendilerine ilim verilenlerin göğsünde apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez.” [3]
Evet, Kur’ân, müşriklerin iddia ettiği gibi uydurulmuş, hayal mahsulü, şair hezeyanı bir kitap değildir. O, ilim ehlinin göğüslerinde korunan apaçık ayetlerdir. Âdeta Kur’ân bilgini âlimlerin göğsü/kalbi bir kasa, ayetler de o kasada koruma altına alınmış ilahi birer emanettir. İnanıyorum ki sizler, ilim talep eden hafızlık adayları olarak, mübarek kalplerinizi o Kitab’ın mahfazası kılacak, onun apaçık ayetlerini tebliğ ederek kendinizi ve toplumu ıslah edeceksiniz.
Seçildiniz; çünkü Kur’ân ehli, Allah ehlidir. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“İnsanlar arasında iki grup Allah’ın ehlidir. ‘Kimdir onlar ey Allah’ın Resûlü?’ diye sorulunca ‘Onlar Kur’ân ehli ve Allah’ın özel kullarıdır.’ diye cevap verdi.” [4]
Hadiste ifade edilen “Ehlullah/Allah ehli” ifadesi, mümin kalplere huzur veren bir ifadedir. Zira Allah’a “ehl” olmak; O’na (cc) yakın olmak, O’nun (cc) özel lütuf ve ihsanlarına mazhar olmaktır. Allah’a (cc) “ehl” olmak, O’nun (cc) tarafından seçilmek ve ödüllendirilmektir. Sizler gece gündüz O’nun (cc) Kitab’ını okuyarak, ezberleyerek, anlayarak ve amel etmeye çabalayarak, Kitab’a “ehl” olmaya en layık olanlarsınız. Bu nimetin farkında olarak onu okumaya, ezberlemeye gayret edin. Allah’a (cc) “ehl” olmanın ciddiyet ve vakarıyla, size yakışır şekilde hayatınızı idame ettirin.
Seçildiniz; çünkü Allah (cc) yüceltmek istediği kulları Kitab’ına muvaffak kılar:
“Nafi b. Abdulharis, Usfan’da Ömer ile buluştu. Ömer, kendisini Mekke’ye vali tayin etmişti. Ömer ona:
__ Mekke’de yerine kimi vekil bıraktın, dedi. O da:
__ İbni Ebza’yı, dedi.
__ İbni Ebza kim, diye sordu.
__ Azatlıklarımızdan birisidir, dedi. Ömer:
__ Mekke’ye azatlık bir kişiyi vekil olarak bıraktın, öyle mi, dedi. Nafi dedi ki:
__ O, Allah’ın Kitabı’nı okuyan ve farzları bilen birisidir, Ömer:
__ Bakın, sizin Peygamber’iniz ‘Şüphesiz Allah, bu Kitap ile nice toplumları yüceltir, nicelerini de alçaltır.’ buyurmuştur, dedi.” [5]
Unutmayın ki yüce Allah’ın sıfatlarından biri de “Refiu’l Deracat/Dereceleri Yükselten”dir. İlginçtir; bu sıfatın geçtiği tek ayet, vahiyle, yani Kur’ân’la ilgilidir:
“(Allah) dereceleri yükselten ve arşın sahibi olandır. (İnsanları) kavuşma günü olan (ahiretle) uyarmaları için ruhu (vahyi) emriyle kullarından dilediğinin (kalbine) bırakır.” [6]
Demek ki Allah (cc) sizi kulları arasından seçti ve derecelerinizi yükseltmek istedi. Bu sebeple de sizi Kur’ân hıfzına ve Kur’ân ilimlerine muvaffak kıldı. Her sabah, ders hazırlamak için masanızın başına geçtiğinizde bunu hissederek okumaya başlayın… Rabbinize çokça hamdedin ve nimetini tamama erdirmesi için O’na (cc) içtenlikle niyazda bulunun.
Seçildiniz; çünkü Allah bir kulu için hayır diledi mi onu salih bir amele muvaffak kılar.
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
” ‘Allah bir kul için hayır diledi mi onu kullanır.’ Dediler ki: ‘Nasıl kullanır, ey Allah’ın Resûlü?’ Buyurdu ki: ‘Ölmeden önce onu salih bir amele muvaffak kılar.’ “[7]
Kur’ân hafızlığı bir ömür boyu süren salih amellerdendir. Sizler bu ameli şer’i ilimlerle taçlandırıp, onunla büyük cihad vereceğiniz için, hayrın öncüleri olacaksınız. Allah (cc) sizleri hayır kapılarını açan, şer kapılarını kapayan birer anahtar kılacaktır. [8] Rabbinize karşı hüsnüzannınızı koruyun; O (cc), kullarının zannı üzeredir.
Kur’ân, Kalbin Baharıdır! [9]
Dünyanın mevsimleri olduğu gibi kalbin de mevsimleri vardır. Zaman olur, mevsim kıştır. Kalp donmuş, topraktan hayat çekilmiş, tüm hayat alametleri beyaz bir örtü altına gizlenmiştir. Kişi hayrın nerede olduğunu bilmez, bilse de ona gidecek takati bulamaz. Zaman olur, mevsim yazdır. İnsan huzursuzdur, ama nedenini bilmez. Sıcağın bedenleri mayıştırması gibi kalp mayışmıştır. Zaman olur, mevsim hazandır. Hazan bu, hüzünsüz olur mu? Yaprak döken bir ağaç gibi mahzundur kalp… Zaman olur, mevsim bahardır. Tabiat uyanmış, arz suyla buluşmuş, Allah (cc) El-Hayy ismiyle tecelli etmiştir. Her şey olması gerektiği gibidir; kalpte huzur ve sekinet hâkimdir…
Kur’ân, kalbin baharıdır; zira iştikak ilmine göre “vahiy” ve “hayat” aynı kök harflere sahiptir. Bir kalp küfür veya masiyetlerle ölmüşse Kur’ân ona hayat verir.[10] Bir kalp bidatler veya masiyetlerle hastalanmışsa Kur’ân ona şifa verir.[11]
Kur’ân, kalbin baharıdır; zira o, kalpteki tüm kulluk duygularını harekete geçiren bir etkiye sahiptir.[12]
Kitap, kulu korku ve ümit dengesinde tutan bir etkiye sahiptir. Kimi zaman cennet nimetlerini göz mesafesine getirir; âdeta çağlayan pınarların sesini duyar, çeşit çeşit meyvelerin kokusunu alırsınız. Kimi zaman cehennemin alevleri yüzünüzü yalar, azap ehlinin çığlıkları duvarın ötesinde gibidir… Bazen her şeyi kuşatan rahmetin sizi sarıp sarmaladığını hisseder; bazen azap kamçısının tepenize ineceğinden endişe duyarsınız… Kur’ân hem korkuyu hem ümidi hayata geçirdiğinden, kulu istikamet üzere tutar. Baharın mutedil havası gibi kalpte bir itidal havası oluşur…
“Allah, (ayetleri) birbirine benzeyen (ve ayetleri) tekrar eden, sözün en güzeli olan (Kur’ân’ı) Kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, ondan dolayı derileri ürperir/tüyleri diken diken olur. Sonra ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar. İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayet eder. Kimi de Allah saptırmışsa, ona doğruyu gösterecek hiç kimse yoktur.”[13]
Allah Resûlü (sav) bu nimetin kıymetini bildiği için, yüce Allah’tan Kur’ân’ı kalbinin baharı kılmasını istemiştir. Bu dua; bir yandan Kur’ân’ın kalbe bahar olduğunu vurgularken, diğer yandan bunun her Kur’ân okuyana nasip olmadığını göstermiştir. Allah Resûlü (sav) Rabbinden özel bir lütuf olarak, Kur’ân’ı kalbinin baharı kılmasını istemiştir. Bizler de istemeyi unutmayalım.
Kur’ân, İlmin Temelidir!
Kur’ân hıfzına aday olan, onun tüm ilimlerin temeli olduğunu bilmelidir. Temelin sağlam olması için mutlaka Kur’ân ezberi olmalıdır. Bundan olsa gerek İslam tarihinde iz bırakmış âlimlerin tamamı, Kur’ân hafızıdır.
Dikkat edin Kur’ân’a vâkıf âlimlerin ilmi çok derindir; delilleri güçlüdür; konuşmaları sade ve açıktır; sözleri etkilidir… Çünkü ilimlerinin temeli nurdur, burhandır, delilleri açık ve etkilidir:
“Ey insanlar! Rabbinizden size (hiçbir şüpheye yer bırakmayan) burhan geldi ve size apaçık bir nur indirdik.”[14]
“De ki: ‘Tam/apaçık/en üstün/en etkili hüccet Allah’a aittir. Şayet dileseydi hepinizi hidayet ederdi.’ “[15]
Kur’ân Hafızlığı Ahiret Yatırımıdır!
Hafızlık adayı, Kur’ân’ı hıfzetmek ve unutmamak için sürekli onu tilavet eder. Birkaç yıla yayılan hafızlık müddetince, amel defterini salih amelle doldurur. Umulur ki kıyamet gününde Kur’ân kapısından cennete davet edilir.[16] Hafızlık adayı her Kur’ân tilavetinde bunu düşünmeli; okuduğu her harf için ecir aldığını ve okudukça Allah katında yüceldiğini hissetmelidir. Hissetmelidir ki; hafızlığın uzun ve yorucu yolunu bu bilinçle aşabilsin…
“Her kim Allah’ın Kitabı’ndan bir harf okursa kendisine bir sevap yazılır ve her sevap on katıyla karşılık bulur. ‘Elif, lam, mim’ bir harftir demiyorum. Fakat ‘elif’ bir harftir, ‘lam’ bir harftir, ‘mim’ de bir harftir diyorum.”[17]
“Kur’ân’ın sahibi/ehli olan kimseye (kıyamet gününde) denir ki: ‘Oku, yücel ve dünyadayken tertil edip (ağır ağır) okuduğun gibi tertil et. Senin menzilen/konumun okuduğun son ayet ile beraber olacaktır.’ “[18]
Bir diğer mesele, Kur’ân’ın kıyamet günü onu okuyana şefaatçi olmasıdır:
“Kıyamet günü Kur’ân getirilecek ve şöyle diyecek: ‘Ey Rabbim, (beni okuyup benimle hayatını yaşayan) bu kulunu giydir.’ O kimseye keramet tacı giydirilecek. Sonra Kur’ân diyecek: ‘Arttır, ya Rabbi!’ Keramet elbisesi giydirilecek. Sonra Kur’ân diyecek ki: ‘Ey Rabbim, ondan razı ol.’ Allah da ondan razı olacak. Denilecek ki: ‘Ey kul, oku ve yüksel.’ Böylece okuduğu her bir ayetle iyilik, sevap ve mükâfatları arttırılacaktır.”[19]
Bu nedenle; hafızlık adayı olarak mezkûr nasları çokça hatırlamalı, bıkkınlıkla malul nefislerinizi canlı tutmalısınız. Aksi hâlde, sürekli tekrar eden her amel gibi, hafızlık adayı da amelinden ecir aldığını unutur. Çoğu hafızlık adayı, hafızlık sürecinin onu birçok nafileden alıkoyduğunu düşünerek hayıflanır. Kimi zaman şeytanın adımlarına uyar; hazırda bulunan salih ameli, gaip bir salih amel için terk eder. Hem eldekinden hem de hayalini kurduğundan mahrum olur.
Kıymetli Kardeşlerim!
“Zahmetsiz rahmet olmaz.” vecizesini duymuşsunuzdur. Hâliyle sizler, yukarıda mezkûr rahmetlere erişmek için biraz zahmete katlanacaksınız. Sizi Allah Resûlü’nün müjdesiyle müjdelemek isterim; Kur’ân’ın kişiye kolay gelmesi ayrı, zor gelmesi ayrı bir ecirdir.
“Kur’ân’ı maharetli bir şekilde okuyan kimse vahiy kâtibi olan değerli ve güvenilir melekler ile beraberdir. Kendisine zor geldiği hâlde heceleye heceleye Kur’ân’ı okuyan kimseye de iki sevap vardır.”[20]
Zorlandığınız zaman, Allah Resûlü’nün (sav) bu müjdesini hatırlayın. Bu zorluğun sizin için hayır ve ecir olduğunu nefsinize hatırlatın. Şayet gücünüzün yetmediğini düşünüyorsanız El-Vâsi’ olan Allah’a (cc) yönelin. Zira Allah, El-Vâsi’ ismiyle genişletir. Rızkı, arzı ve evreni genişlettiği gibi, insanların takat ve kapasitesini de genişletir.
“Nebileri onlara demişti ki: ‘Allah, size komutan olarak Talut’u atadı.’ Demişlerdi ki: ‘O bizim başımıza nasıl yönetici olabilir? (Oysa) biz yöneticiliğe ondan daha layığız. Hem o mal konusunda kendisine genişlik verilmiş (bir zengin de) değildir.’ Demişti ki: ‘Şüphesiz Allah, onu sizin için seçti ve onun ilim ve beden gücünü arttırdı. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.’ “[21]
Bu ayeti dikkatle okuyun, şunu göreceksiniz: İsrailoğulları Talut’un komutanlığını beğenmemiş; onun zengin bir adam olmadığını öne sürmüştür. Allah (cc) nebisini konuşturmuş ve Talut’un seçildiğini, Allah’ın (cc) onun ilim ve beden gücünü arttırdığını söyletmiştir. Buradaki “arttırma” ifadesine dikkat edin. Bir şeyin arttırılması için aslının mevcut olması gerekir. Demek ki Talut, ilmi ve beden gücü olan bir mümindir. Ancak mevcut kapasitesi bir ümmete komutanlık yapacak boyutta değildir. Yüce Allah El-Vâsi’ ismiyle tecelli edip onun ilim ve beden gücünü genişletmiş/arttırmıştır. Böylece onu önderlik makamına uygun hâle getirmiştir. Ayet, bu hakikati ima yoluyla anlattıktan sonra yüce Allah’ın El-Vâsi’ ve El-Alîm ismiyle sonlanmıştır. Bu da ayet içinde anlatılanların, O’nun (cc) mezkûr iki isminin tecellisi olduğuna işarettir.
Siz de zorlanıyorsanız, O’nun (cc) El-Vâsi’ ismine çokça iltica edin: “Ey El-Vâsi’ ismiyle Talut’a genişleten Rabbim! Benim gücümü, sabrımı ve kapasitemi genişlet, arttır. Senin verdiğinden başka kuvvet, senin lütfettiğinden başka takat yoktur. Rabbim! Beni bu salih amele sen muvaffak kıldın; beni yardımsız bırakma. Bu amelde sebat edip tamama erdirmem için bana kuvvet ihsan eyle…” Unutmayın; duanın açmayacağı kapı, duayla aşılmayacak zorluk yoktur.
Hafızlık Adayı Kardeşlerim!
Tecrübeyle biliyorum ki; hafızlık adayı için ezber kolay, ezberleneni muhafaza etmek zordur. Hatta ezberi muhafaza etmek, hafızlık adayının kâbusudur. Şunu bilmenizi isterim: Bu, size özel bir sorun değildir. On dört asır önce, ezber ehli bir topluma ve Kur’ân dilinin sahiplerine Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Kur’ân (dan ezber) sahibi, bağlanmış deve sahibi gibidir. Onu (ara ara) kontrol ederse elde tutar, kendi hâline bırakırsa elinden kaçırır.”[22]
Evet, Allah Resûlü (sav) Kur’ân ezberini deveye benzetir. Sahibi deveyi kontrol edip (muahede) bağını sıkı tutmazsa elinden kaçırır. Buradan anlıyoruz ki; ezberi çok güçlü ve Arap diline sahip insanlar dahi, Kur’ân ezberini muhafaza etmek için, onu sürekli tekrar etmek zorundadır.
Peki, bizler neler yapabiliriz?
Allah Resûlü’nün (sav) tavsiye ettiği gibi Kur’ân’la aramızda bir “ahd” oluşturalım. Sözleşme ve bir şeyi kontrol/onarma/gözetme gibi anlamlara gelen bu kelime, Allah Resûlü’nün (sav) Kur’ân ezberi yapanlara tavsiyesidir. “Çokça okuyun, tekrar edin” gibi yalın kelimeler seçebilecekken, çok katmanlı ve birden fazla anlama gelen “ahd” kökünden fiiller seçmiştir hikmet Peygamberi (تَعَاهَدوُا – عاهِدوُا). Kur’ân’la aramızda bir “ahd” olmasını istemiştir. Yani âdeta onunla sözleşen, onunla ünsiyet peyda eden ve onu sürekli kontrol eden bir ilişkimiz olmasını istemiştir. Demek ki; Kur’ân’ı düzenli tekrar edeceğiz, düzenli okuyacağız. Günlük ezber virdimiz olduğu gibi tekrar virdimiz olacak. Yine onun (sav) tavsiyesiyle özellikle namazlarda ezberimizden bölümler okuyacağız. Yukarıda zikrettiğimiz hadisin, Müslim’de kayıtlı bir rivayetinde şöyle geçiyor:
“Kur’ân (dan ezber) sahibi onunla kıyam eder; gece ve gündüz (namazlarda) onu okursa (ezberini) hatırlar. Bunu yapmadığı takdirde onu unutur.”
Şöyle düşünün: Bir hafızlık adayı her namazdan sonra yarım cüz tekrar etse günlük iki buçuk cüz tekrar etmiş olacaktır. Günlük ezberlerinde özverili bir talebe için, on-on beş dakika arasında tekrar edilebilecek bu miktar, azımsanmayacak bir çabadır. Ve bu çaba sahibinin iyi bir hafız olacağı izahtan varestedir.
Hafızlık Adayı Kardeşlerim!
İslam’ın genel ilkelerinden yola çıkarak, ben de sizlere iki tavsiyede bulunmak istiyorum:
İlki; ezber yaptığınız bölüm üzerinde bireysel çalışma yapın. Örneğin, bir sayfa ezberliyorsanız, o sayfa üzerinde ezber dışında üç adımlı bir çalışma yapın.
Kelime mealli bir Kur’ân’dan, ezberlediğiniz sayfayı kelime kelime anlamaya çalışın. Gerekiyorsa kendi Mushaf’ınıza yazın kelimelerin karşılığını.
O sayfayı bir mealden -Türkçe olarak- okuyun.
Tefsiru’s Sa’di gibi kısa ve sade bir tefsirden o sayfanın tefsirini okuyun ve notlar alın.
Ezberlediğiniz bölüme dair zihin/kalp dünyanızda ne kadar çok bağlantı kurarsanız, ezberiniz o kadar sağlam olur.
İkincisi; ezber yaptığınız sayfadaki kulluk esaslarını tespit edip bir deftere yazın. O gün boyunca o esaslarla Allah’a (cc) kulluk edin. Öncelikle yüce Allah’a çokça iltica edip sizi öğrendiğiniz esaslara hidayet etmesi için dua edin. Sonra kendinize söz verin ve o gün boyunca o esaslara bağlı kalmaya riayet edin. Riayet edemediğiniz yerlerde tevbeyle Allah’a (cc) dönün/yönelin.
Şunu unutmayın: İlmin bereketi, kalıcılığı ve etkisi onunla amel oranındadır. Amel edilen az bilgi, amel edilmeyen çok bilgiden daha faydalıdır. Unutulmayan bilgi, kendisiyle amel edilen bilgidir.
Hem, böyle bir çalışma sizinle Kur’ân arasında bir ünsiyet oluşturacaktır. Zihninize aldığınız ayetler, boğazınızdan aşağı inip kalbinize ulaşacak, kalbinizden güzel söz ve salih amel olarak hayatınıza yansıyacaktır. Siz Kur’ân’la kendinizi inşa etmeye çabaladıkça, Allah (cc) rahmetiyle tecelli edecek ve Kur’ân’la sizi ihya edecektir.
Allah’ı (cc) çokça anmayı, günahlarımızdan tevbe etmeyi ve Allah’a (cc) çokça iltica etmeyi; muhtaç olduğumuz maddi ve manevi tüm hayırların O’nun (cc) katında olduğunu unutmayalım.
Sizleri Allah’a (cc) emanet ediyor, sizin için Rabbimden tevfik diliyorum.
[1] .”Kâfirlere itaat etme! Ve o (Kur’ân’la) onlara karşı büyük bir cihad ver.” (25/Furkân, 52)
[2] .”Şüphesiz ki zikri/Kur’ân’ı biz indirdik. Onu koruyacak olan da hiç kuşkusuz yine biziz.” (15/Hicr, 9)
[7] .Tirmizi, 2142; Ahmed, 12036
[8] .”Şüphesiz bazı insanlar hayırlı işler için anahtar ve şer işlere karşı kilit gibidir. Diğer kısım insanlar ise (bilakis) şer işler için anahtar ve hayırlı işlere karşı kilit gibidir. Ne mutlu o kimseye ki Allah hayırlı işlerin anahtarlarını onun ellerine vermiştir. Ve yazıklar olsun o kişilere ki Allah şer işlerin anahtarlarını onun ellerine vermiştir.” (İbni Mace, 237)
[9] .”Allah’ım, ben senin kulunum, senin kulunun çocuğuyum, senin cariyenin çocuğuyum. Benim perçemim senin elindedir. Senin hükmün bende geçerlidir ve hakkımda verdiğin bütün hükümler benim için adalettir. Allah’ım, senden, kendi nefsini isimlendirdiğin bütün isimlerle istiyorum. O isimler ki ya onları Kitab’ında indirmişsindir ya onları yarattıklarından birine öğretmişsindir ya da gayb ilminde kendi katında saklamışsındır. Kur’ân’ı benim kalbimin baharı, göğsümün nuru, hüznümü gideren ve bende olan elemi ortadan kaldıracak bir şey kılmanı senden istiyorum.” (Ahmed, 3712)
[10] .”Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nur/ışık kıldığımız kimsenin durumu, karanlıklar içinde olup oradan çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Kâfirlere yaptıkları ameller böyle süslü gösterildi.” (6/En’âm, 122)
[11] .”Kur’ân’dan müminler için (şüphe, şehvet, dünya sevgisi gibi hastalıklara) şifa ve rahmet olacak ayetler indiririz. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını arttırır.” (17/İsrâ, 82)
[12] .”Şayet (okunan bir kitapla) dağlar yürütülse ya da onun aracılığıyla yeryüzü parçalansa veya onunla ölülerle konuşulacak olsa (hiç şüphesiz o, Kur’ân olurdu).” (13/Ra’d, 31)
[16] .Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Her kim Allah yolunda çift infakta bulunursa, cennette kendisine ‘Ey Allah’ın kulu! Şu hayırdır.’ diye nida edilecek. Namaz kılanlar ise namaz kapısından, cihad edenler ise cihad kapısından, sadaka verenler ise sadaka kapısından, oruç tutanlar ise reyyan kapısından çağırılacaktır. Ebu Bekir Sıddık, ‘Ya Resûlullah! Bir kimsenin bu kapıların hepsinden çağırılmasında bir zarar yoktur. Şu hâlde bir insan bu kapıların hepsinden çağırılacak mı?’ diye sordu. Resûlullah (sav), ‘Evet! Ben, senin de onlardan olmanı ümit ederim.’ buyurdu.” (Buhari, 1897; Müslim, 1027)
[18] Ebu Davud, 1464; Tirmizi, 2914
İlk Yorumu Sen Yap