Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla,
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.
“Hani bir zamanlar Yusuf babasına ‘Babacığım! Ben (rüyamda) on bir gezegen, Güneş’i ve Ay’ı gördüm. (Evet) onları bana secde ederken gördüm’.
(Babası Yakub) demişti ki: ‘Ey oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma sakın! (Senin faziletini kıskanır, sana zarar verecek) bir tuzak kurarlar. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’
‘İşte böylece Rabbin seni seçecek, sözlerin yorumunu/rüya tabirini sana öğretecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi, sana ve Yakub ailesine de nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi) Hakîm’dir.’
Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinin (kıssasında) soranlar için (ibret alınacak öğütler ve) ayetler vardır.’ ”[1]
Güneş Sistemi
Göklerin ve yerin mülkü/hâkimiyeti/egemenliği elinde bulunan Allah’a hamd, bütün insanlığa müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilen Peygamberimiz Muhammed’e salât ve selam olsun.
Bu sayımızda Güneş Sistemi’ni -Yüce Rabbimizin vahyinin ışığı ve rehberliği altında- yakından tanımaya ve tefekkür etmeye başlayacağız, inşallah. Çaba bizden, başarı Allah’tandır.
Güneş Sistemi, Güneş’in kütle çekim kuvvetiyle yörüngede tutulan ve çeşitli gök cisimlerinden oluşmuş bir sistemdir. Sistem, Güneş ve Güneş’in etrafında dönen gezegenler ile onların bugüne kadar keşfedilmiş 150 uydusu, cüce gezegenler, asteroitler, meteorlar, kuyruklu yıldızlar, Kuiper Kuşağı cisimleri ve gezegenler arası toz gibi milyarlarca küçük gök cisminden oluşur.
Güneş ailesinin üyelerini yakından tanımadan önce gezegenler ile yıldızlar arasındaki farklılıklara değinmek istiyorum, çünkü başımızı kaldırıp çıplak gözle gökyüzüne baktığımızda gezegenleri de yıldızları da parlak ışık noktaları olarak görüyor ve pek çoğumuz hangisinin gezegen, hangisinin yıldız olduğunu pek ayırt edemiyoruz.
Yıldız ve Gezegenlere Genel Bakış
Kendiliğinden ısı ve ışık yayan ve aslında bizim Güneş’imiz gibi birer güneş olan ecrama (gök cisimlerine) yıldız denir. Böyle olmayıp da herhangi bir yıldızdan ışık alıp ona tabi olan küresel büyük kütleli gök cisimlerine de gezegen denir. Güneş’imize tabi olan gezegenler bize yakın oldukları için onların hareketlerini kolaylıkla izleyebilmekteyiz. Bu yüzden onlara “seyyârat” denilirken Kurtubî’nin de belirttiği gibi, aslında yine bir hareket içerisinde olan ama uzaklıkları sebebiyle birbirine olan konumları itibarıyla hareketsiz gibi görünen yıldızlara da yerinde duranlar anlamında, “sevâbit” denilmiştir.[2] İnsanların çoğu ise yıldız denildiğinde bir ayrım yapmadan her ikisini de kasteder.
Kur’ân-ı Kerim’de yıldız için genellikle “necm-نَجَمَ”, gezegen türünde olanlar için de “kevkeb-كَوْكَب” denildiği anlaşılmaktadır. “necm-نَجَمَ” (yıldız) kelimesinin Kur’ân’da on dört yerde[3] geçmesine karşılık “kevkeb-كَوْكَب” kelimesi sadece beş yerde geçmektedir.[4] Bunlara karşılık iki yerde, yıldızların belli nevilerini göstermesi muhtemel olan ve kandiller anlamına gelen “mesâbih-مَصَابيحَ” kelimesi kullanılmış[5] ve yine ayrıca özel yıldızların ışığını veya belli çeşitten bazı parlak gök cisimlerini ifade eden “şihâb-شِهَابٌ”lardan söz edilmiştir, ki bunlara değinen ayetlerin sayısı üçtür.[6]
Bizim yıldız diye tercüme ettiğimiz “necm” denilen gök cisimlerinin ışık kaynaklarının yine kendileri olduklarını, Kur’ân’daki anlatımdan anlıyoruz. Örneğin Mürselât Suresi’nde,
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ
“Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman”[7] ifadesiyle gelen ayette bu durumu görebildiğimiz gibi,
اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ
“Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman,
وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ
Yıldızlar kararıp döküldüğü[8] zaman.”[9] ayetlerinde de yine bunu görmekteyiz. Kendisi de bir yıldız olan Güneş de son saat geldiğinde diğerleri gibi söndürülecektir. Müfessirler bu ayetleri tefsir ederlerken, Güneş’in ve yıldızların ışıklarının söndürüleceğinden söz etmelerine karşın, bu ışıkların kaynaklarından söz etmemişlerdir.[10] Işığın söndürülüşü; elbette ki yıldızların içindeki maddelerin, gaz ve zerrelerin (atomların) patlayıp yanma faaliyetlerine (termonükleer reaksiyonlarına) son verilişi anlamına gelecektir.
Yıldızlar olarak anladığımız “nucûm-النُّجُومِ”un az önce bahsettiğimiz özelliklerine karşılık, Kur’ân’da, “kevkeb” veya çoğul olarak “kevâkib-الكواكب” kelimelerinin geçtikleri yerlerde, herhangi bir ışığa veya söndürülme işlemine değinilmemiştir. Ancak Nûr Suresi’nin 35. ayetinde Allah’ın nuru anlatılırken, mahiyetini (şimdilik tam olarak) bilemediğimiz ve içinde bir lamba barındıran bir kristalden (camdan) bahsedilir ve onun inci gibi parıldayan bir “kevkeb-كَوْكَب” olduğu ifade edilir. Bu ayet geçmişte pek çok kimseyi meşgul etmiş, hakkında risaleler yazılmış; hâlen de tefekkür edenleri meşgul etmeye devam etmektedir.[11] Uzayda bir gün (kıyametin kopacağı zaman) bu anlatılan ve tasviri yapılan manzarayla karşılaşmak mümkündür.
“Kevâkib” kelimesinin geçtiği ayetlerden birinde,
اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ
“Gök yarıldığı zaman,
وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ
Kevakib (gezegenler) dağılıp döküldüğü[12] zaman.”[13] denilerek onların, nucûmun/yıldızların aksine sadece parçalanıp dağılmasından söz edilmiştir. Bunlar Güneş’in ve diğer yıldızların etrafında dolanan küresel gök cisimleri (gezegenler) ise elbette ki onların yalnızca parçalanıp dağılmaları söz konusu olur.
Nucûmda/Yıldızlarda ise sadece dağılmaktan değil, aynı zamanda ışık sönmesinden söz edilmiştir. Çünkü Güneş’imiz ve diğer yıldızlar kendi ışıklarını kendileri üretir. Gezegenler ise etrafında döndükleri yıldızın ışığını yansıtırlar; kendi ışıkları yoktur. Bu yüzden, etrafında döndükleri yıldıza bakan yüzleri aydınlık, diğer yüzleri ise karanlıktır.[14]
Şimdi yeri gelmişken, Güneş Sistemi’ne derinlemesine dalmadan önce -inşallah- size gece gökyüzünde gezegenler ile yıldızları birbirinden nasıl ayırt edebileceğinizi anlatayım. Gece başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda -eğer şehir ışıklarından uzak, karanlık bir bölgedeysek- binlerce parıltılı gök cismi (yıldızlar, gezegenler, nebulalar/uzay bulutsuları, bazı galaksiler vs.) görürüz. Eğer ışık kirliliğinin çok olduğu bir yerde (büyük şehirlerde) yaşıyorsak sadece parlak gökcisimlerini görebiliriz (100-200 civarında). Bunların bir kısmı diğerine göre daha parlak, bazılarının rengi de diğerlerine göre daha farklı (kırmızı, turuncu, sarı) olarak görünür. Yıldızların yüzeyleri çok sıcak, değişken, büyük ve Dünya’mıza uzaklıkları çok fazla olduğu için, kendi ürettikleri ısı ve ışıkları atmosfere girerken titreşim yapar. Sanki bizlere göz kırpıyormuş gibi görünürler. Gezegenler ise Güneş’ten aldıkları ışığı yansıttıkları ve Dünya’mıza yakın oldukları için ışıkları sabittir, titreşim yapmaz.
Yıldızların konumları birbirine göre pek değişmediği için onları takımyıldızlar (burçlar) hâlinde ayırt edebiliriz. Gezegenler ise Güneş’in etrafında döndükleri için aydan aya, yıldan yıla, gece gökyüzünde -arka plandaki yıldızlara göre- konumları sürekli değişir. Dünya’mız kendi ekseni etrafında sürekli döndüğü için gök cisimleri de gök kubbede, Dünya’mızın dönüş istikametinin tersi yönünde Dünya’nın etrafında dönüyormuş gibi gözükür.
Dünya’mız kendi ekseni etrafında kuzey güney ekseninde batıdan doğuya doğru döner. Kutup Yıldızı (Polaris) Dünya’mızın kendi ekseninin hemen hemen kuzey doğrultusunda ve Dünya’mızdan çok uzakta (yaklaşık 432 ışık yılı uzaklıkta) olduğu için gece gökyüzündeki konumu neredeyse sabittir. Bu yüzden daima kuzeyi gösterir:
“Sizi sarsmasın diye yeryüzüne (dağlardan) kazıklar, yolunuzu bulasınız diye de nehirler ve yollar yerleştirdi. (Yolunuzu bulmanız için başkaca) alametler (de yerleştirdi). Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar. Hiç yaratan, yaratmayan gibi olur mu? Öğüt almaz mısınız? Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız onu kuşatıp sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”[15]
Gök kubbemizin kuzey yarısında bulunan diğer yıldızlar ve gök cisimleri, Dünya’nın dönüş hareketine bağlı olarak, gece gökyüzünde Kutup Yıldızı’nın etrafında, saat yönünün tersinde dönüyormuş gibi gözükür. Gezegenler ise Güneş’in etrafında, Güneş’in Ekvator düzlemindeki kendilerine ait yörüngelerde döndükleri için, gök kubbede Güneş’in izlediği yolu (ekliptik kuşağını/tutulum çemberini) takip ederek hareket ederler.
Güneş Sistemi’ndeki Gezegenlerin Sayısı
2000’li yıllardan önce doğmuş olanlar daha iyi hatırlayacaktır, biz çocukluğumuzda gezegenlerin sayısını dokuz olarak bilirdik:
1. Merkür (Utarit) 6. Satürn (Zuhal)
2. Venüs (Zühre) 7. Uranüs
3. Dünya (Arz) 8. Neptün
4. Mars (Merrih) 9. Plüton
5. Jüpiter (Müşteri)
(Aslında ben bu isimleri kullanmayı sevmiyorum, çünkü günümüzde kullandığımız gezegen isimleri Roma Mitolojisindeki sahte tanrı isimlerinden geliyor. Bu konuya sonraki sayıda daha ayrıntılı bir şekilde değineceğim, inşallah.)
Sonraları -2006 yılında- Uluslararası Astronomi Birliği IAU (International Astronomy Union), gezegen tanımlamasını değiştirerek Plüton’u gezegenlikten cüce gezegen kategorisine düşürdü. Plüton, 1930’da keşfedildiğinden 2006 yılına kadar, Güneş Sistemi’nin dokuzuncu gezegeni olarak değerlendirilmiştir. 1970’li yıllardan sonra, Güneş Sistemi sınırları içinde (Satürn ve Uranüs arasında) yaklaşık 110 km çapında bir gök cismi olan “2060 Chiron” keşfedilince, küçük bir gezegen olan Plüton’un gezegenlik durumu tartışılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlarında çok büyük teleskopların yapılmasıyla birlikte Güneş Sistemi sınırları içinde Plüton’a benzeyen birçok gök cismi (Eris, Makemake, Haumea vs.) gözlemlenmiştir. Bu gelişmeler üzerine 24 Ağustos 2006’da Uluslararası Astronomi Birliği, gezegen olmanın koşullarını yeniden tanımladı. Bu tanımlamaya göre, Plüton, kendi komşu bölgesini (yörüngesini) gezegenimsilerden ve diğer küçük gök cisimlerinden temizleyemediği için gezegenlikten çıkartılmış; Eris ve Ceres ile birlikte, yeni bir küme olan “Cüce Gezegenler” sınıfına dâhil edilmiştir. Bu nedenlerden dolayı Plüton yeniden sınıflandırılmış, küçük gezegenler dizinine eklenmiş ve astronomik adı, yani numarası 134340 olarak değiştirilmiştir.[16] Böylece Güneş Sistemi’mizdeki gezegen sayısı da sekize düşmüş oldu. Astronomi Birliğinin bu yeni gezegen tanımına rağmen Plüton, bazı araştırmacılar tarafından hâlâ gezegen olarak kabul edilmektedir.[17]
Önceleri gezegen olarak bildiğimiz, 2006 yılında Uluslararası Astronomi Birliği tarafından cüce gezegen kategorisine düşürülen Plüton (Fotoğraf, 04.07.2015 tarihinde New Horizons/Yeni Ufuklar isimli uzay aracı tarafından Plüton’un 450.000 km uzağından geçerken çekilmiştir.)
Şimdi yazının başında paylaştığım Yûsuf Suresi’ndeki ayetlere dönecek olursak, Rabbimizin Yûsuf Peygamber’in (as) çocukken rüyasında on bir kevâkibin/gezegenlerin, Güneş’in ve Ay’ın ona secde ettiğini anlattığını ve Surenin son bölümünde, 100. ayette, Yûsuf Peygamber’in (as) rüyasının tevilinin, zorlu ve büyük sabır gerektiren imtihanlardan sonra gerçekleştiğini görüyoruz:
“Anne ve babasını tahtın üzerine çıkardı ve (kardeşlerin) hepsi ona secde ettiler. Dedi ki: ‘Babacığım! İşte bu, benim rüyamın tevili/gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçek çıkardı. Şüphesiz ki beni zindandan çıkardığında ve şeytan, kardeşlerimle aramı bozduktan sonra sizleri çölden getirdiğinde bana iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim, dilediği şeyi incelikle (sebeplerini hazırlayıp lütfu ve kuşatıcı bilgisiyle) sonuca ulaştırandır. Şüphesiz ki O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakîm olanın ta kendisidir.”
Müfessirlerin ekserisi, bu ayetten yola çıkarak dördüncü ayetteki on bir kevâkibin (gezegenlerin) Yûsuf Peygamber’in (as) kardeşlerine işaret ettiğini belirtmiştir. Bu yorumla birlikte ayetin Güneş Sistemi’nde olması muhtemel on bir gezegene de işaret ettiğini düşünürsek[18] keşfedilmeyi bekleyen birkaç gezegen daha olduğuna kanaat getirebiliriz.[19] Ve belki de -Yüce Allah’ın izniyle- ümmet olarak faydasız tartışmalardan, çekişmelerden, gündemimiz olmaması gereken boş meselelerden başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı tekrar başarabilirsek Güneş Sistemi’nde olması muhtemel olan bu gezegenleri biz Müslimler keşfeder ve onlara müşriklerin yaptığı gibi sahte tanrı isimleri değil, bu gezegenlerin yaratıcısı, maliki (sahibi) ve rabbi olan Yüce Allah’ın razı olacağı güzel isimler verebilir; yıllar geçtikçe gençleşen Kur’ân-ı Kerim’de 1400 sene önce işaret edilmiş olan bir hakikati (gezegenlerin tam sayısını) gözler önüne serebiliriz:
“Bakmazlar mı develere (hayvanlara) nasıl yaratılmış?
(Bakmazlar mı) gökyüzüne nasıl yükseltilmiş?
(Bakmazlar mı) o dağlara nasıl (yerleştirilip dikilmiş? (Bakmazlar mı) yeryüzüne nasıl yayılıp döşenmiş?
Hatırlat! Sen ancak bir hatırlatıcısın/öğüt vericisin.”[20]
“Sizi topraktan yaratması, sonra da sizlerin (üreyip çoğalarak) insan olarak yayılmanız (O’nun kudret ve azametine delil olan) ayetlerindendir.
Kendilerinde sükûnet bulup (huzura kavuşasınız diye) sizin için nefislerinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet kılması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, (derinlemesine) düşünen bir topluluk için ayetler vardır.
Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, âlimler için ayetler vardır.
Gece ve gündüz uyumanız, onun lütuf ve ihsanından (rızkınızı) aramanız da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için ayetler vardır.
Size korku ve ümide (sebep olan) şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, akleden bir topluluk için ayetler vardır.”[21]
Rabbimizden bizleri; işiten, doğru düşünen, temiz bir kalple akleden, bilen ve bildiğiyle amel eden kullarından kılmasını dileriz.
Allahumme Âmin,
Allahumme Âmin,
Ve’lhamdulillahi Rabbi’l Âlemin.
Selam ve dua ile, emanetleri asla zayi etmeyen Allah’a emanet olun…
“Sana Kitab’ı indiren O’dur. O (Kitap)’tan bazı ayetler (kimsenin tahrif etmeye güç yetiremeyeceği şekilde sağlam, açık ve) muhkemdir. Onlar (Kitab’ın çoğunluğunu ve ana omurgasını oluşturan muhkem), Kitab’ın anası olan (ayetlerdir). Diğer bazısı da (kullarını imtihan etmek için açık kılmadığı) müteşabih ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve (ayetleri hevalarına göre) yorumlamak için müteşabih olan ayetlerin peşine düşerler. O (ayetlerin) tevilini/hakiki anlamını yalnızca Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: ‘Ona iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır.’ Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.”[22]
[1]. 12/Yûsuf, 4-7
[2]. bk. Kurtubî, 15/67
[3]. Rahmân Suresi’nin 6. ayetinde geçen “necm” kelimesine bazı müfessirler, “yere yayılıp büyüyen bitkiler, otlar” anlamını vermişlerdir.
[4]. Beş ayetten ikisinde “kevkeb” bir benzetmede kullanılmıştır. Nûr Suresi’nin 35. ayetinde, Allah’ın nuru anlatılırken, inci gibi parıldayan bir kevkebe benzetilen camdan bahsedilir. Diğeri ise Yûsuf Peygamber’in (as) rüyasında gördüğü on bir kevkebdir ki bu, onun kardeşlerine yorumlanır.
[5]. bk. 41/Fussilet, 12; 67/Mulk, 5
[6]. bk. 16/Hicr, 16; 37/Saffât, 10; 72/Cin, 9
[7]. bk. 77/Mürselât, 8
[8]. İnkidar: Bu kelimede iki mana rivayet edilmiştir. Birisi yıldızların “ışıklarının sönmesi” ki zahiri anlamı budur. İkinci manası ise “saçılıp dökülmesidir”. (bk. Mehmet Türk Meali, Tekvir Suresi 2. ayetin açıklaması)
[9]. 81/Tekvîr, 1-2
[10]. bk. Taberi, 24/143; Kurtubî 19/157, 227,228; İbni Kesîr, 3/604; Neysâbûrî, 24/32, 134
[11]. Gazâlî ve Suheylî bu ayet hakkında müstakil eserler yazmışlardır, bk. H. Basri Çantay, 2/635
[12]. İntisar: Dizili bir şeyin bağı koparak dökülüp dağılması demektir. “Kevakib (Gezegenlerin) dökülmesi” ifadesi de genel çekim dengesinin bozulmasıyla meydana gelecek düşüş ve dağılış anlamına gelir ki ipliği kopmuş inci dizilerinin dökülüp saçılmasına benzetilmiştir. (bk. Mehmet Türk Meali, İnfitar Suresi, 2. ayetin açıklaması)
[13]. 82/İnfitâr, 1-2
[14]. bk. Uzay ve Varlık Ayetleri Tefsiri, Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Erkam Yayınları, s. 138-140
[15]. 16/Nahl, 15-18
[16]. bk. NewScientist 7 Eylül 2006 – “Pluto added to official ‘minor planet’ list” (“Pluto, resmî küçük gezegenler listesine eklendi” adlı makale)
[17]. bk. The Telegraph 29 Ekim 2014 – “Richard Gray/Pluto should get back planet status, say astronomers” (Astronomlar; ‘Plüton yeniden gezegen statüsüne alınmalı.’ diyor.)
[18]. Bütün müteşabih ayetlerin yorumunda olduğu gibi buradaki değerlendirme de doğruya isabet etmiş olabilir, hatalı veya eksik de olabilir. En doğrusunu ve ayetlerinden ne anlamamız gerektiğini en iyi bilen El-Azîz ve El-Alîm olan Allah’tır.
[19]. Plüton’u hâlâ gezegen olarak kabul edersek bulunmayı bekleyen iki gezegen, yok eğer Plüton’u cüce gezegen olarak kabul edersek de Güneş Sistemi’nde bulunmayı bekleyen üç gezegenden daha söz edebiliriz.
[20]. 88/Ğaşiye, 17-18
[21]. 30/Rûm, 20-24
[22]. 3/Âl-i İmrân, 7
İlk Yorumu Sen Yap