İnsanlık tarihi boyunca sözler, enerjisinin ve tesirinin artması için; fonetiği, akıcılığı, uyumu dikkate alınarak titizlikle bazı kalıplara sokulmuşlardır. Şiir, gazel, kaside, mesnevi, murabba, rubâi…
Kültürümüzde, İslami ilimlerin ezberi kolay olsun, dersler ve şerhler yapılmaya elverişli olsun diye fıkıh, akaid, gramer gibi birçok alanda eserlerin nazım şekline getirildiği malumumuzdur. Günümüzde ise şiirlerde daha çok menhec kaideleri, mücadele, zihinlerdeki ucmeti kaldırmak adına bir sonraki merhale için tembihler, kulluk tecrübeleri… işlenmektedir, tam da ihtiyaca binaen.
Herkesin okuduğundan, duyduğundan nasibi; dünya görüşü, bilgi birikimi, tecrübesi kadardır. Çoğu zaman şiirlerde herkesin ilk okuyuşta anlayamayacağı, enerjisi yüksek, anlamak için vukufiyet isteyen bazı terimler, deyimler, cümleler… kullanılır.
Çünkü; “Bir sözde ne kadar işaret veya kinaye yahut ima ya da benzetme olursa o kadar fasih ve o kadar dikkat çekici olur.”[1]
Yakın zamanda dinlediğim, dinlemeye doyamadığım, her dinlediğimde ayrı haz aldığım bir şiirin bazı yerleri üzerinde mülahazada bulunacak, ilk etapta pek de anlaşılamayacağı kanısında olduğum kısımlar üzerinde duracağım. Değinmediğim yerler ise herkesçe anlaşılabileceğini sandığım yerlerdir.
1. Dâvûd’un sapanına taşlar sürülür: Dâvûd (as) cihad etmeyi seven bir peygamberdi. Bizzat aktif olarak savaşlarda yer almış, herkesin kalbine korku salan bir komutanı[2] öldürerek, ayete konu olmuştur:
“Allah’ın izniyle (Calut ve ordusunu) bozguna uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü.”[3]
Dâvûd (as) biriyle karşı karşıya gelmişse onun için iki seçenek vardır. Şehit olmak veya Allah’ın kelimesi yüce olsun diye öldürmek.
Abdullah ibni Amr ibni’l Âs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:
“Dâvûd düşmanla karşı karşıya geldiğinde arkasını dönüp kaçmazdı.”[4]
Dâvûd’un Calut’u öldürmesinin ayrıntıları tefsir kaynaklarında yer almaktadır. Genel olarak; “Dâvûd (as) ile Calut’un mübârezede bulunduğu, Dâvûd’un eski tip el sapanlarına aldığı taşı fırlatmak suretiyle Calut’un başına isabet ettirerek öldürdüğü” kaydedilir.[5]
2. Kırılır Kınlar: Kılıcın kınının kırılmasının dilimizdeki karşılığı ‘gemilerin yakılması’dır. Şiirde geçen “ölüm bandajını takmak” da bu minvalde değerlendirilebilir. Târık ibni Ziyâd’ın askerlerin geri dönme/kaçma fikrini tamamen akıllarından silmek için İspanya sahillerine indikten sonra gemileri yakması gibi.
Ebû Bekr ibni Abdullah ibni Kays’tan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben babam Ebû Mûsâ El-Eş’ârî’yi düşman karşısında iken şunu söylerken dinledim, Allah Resûlü (sav) şöyle demişti: ‘Muhakkak cennet kapıları kılıçların gölgeleri altındadır’. Bunun üzerine pejmurde kılıklı bir adam ayağa kalkarak, ‘Ebû Mûsâ! Bunu Allah Resûlü (sav) söylerken sen mi işittin? dedi. Ebû Mûsâ, ‘Evet!’ cevabını verdi. Adam arkadaşlarına dönerek, ‘Sizlere selâm olsun!’ dedi. Sonra kılıcının kınını kırarak attı. Sonra kılıcı ile düşmana yürüyerek öldürülünceye kadar kılıcıyla savaştı.”[6]
Yine aşağıdaki örnekler de bu minvalde değerlendirilebilir.
Câbir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam Allah Resûlü’ne (sav) gelerek, ‘Ben öldürülürsem nerede olurum Ey Allah’ın Resûlü (sav)’ diye sordu. Allah Resûlü, ‘Cennette!’ buyurdu. Bunun üzerine adam elinde bulunan hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar çarpıştı”[7]
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) ‘Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız!’ buyurdu. Ensar’dan Umeyr ibni Humâm (ra), ‘Ey Allah’ın Resûlü! Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennet mi?’ diye sordu. Allah Resûlü (sav), ‘Evet’ buyurdu. Umeyr, ‘Ne iyi, ne âlâ’ dedi. Allah Resûlü (sav), ‘Niye öyle söyledin?’ diye sordu. Umeyr, ‘Allah’a yemin ederim ki Ey Allah’ın Resûlü, cennet ehlinden olmayı istediğim için öyle söyledim, başka maksadım yok’ dedi. Allah Resûlü (sav), ‘Şüphesiz, sen cennetliksin.’ buyurdu. Umeyr, bu söz üzerine torbasından birkaç hurma çıkartıp onları yemeye başladı. Sonra, ‘Eğer şu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam, bu gerçekten uzun bir hayattır.’ diyerek elindeki hurmaları attı, sonra şehit oluncaya kadar müşriklerle savaştı.”[8]
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Amcam Enes ibni Nadr Bedir savaşında bulunmamıştı. ‘Ey Allah’ın Resûlü! Müşriklerle savaştığın ilk savaşta bulunamadım. Allah benim müşriklerle bir savaşta karşılaşmamı nasip ederse yapacağım işleri elbette görecektir.’ dedi.
Uhud savaşı yapılıp da Müslimler dağılınca ‘Allah’ım! (Müslimleri kastederek) Bunların yaptığından dolayı senden özür diliyorum. (Müşrikleri kastederek) Öbürlerinin yaptığından da sana sığınıyorum.’ dedi. Sonra ilerledi. Yolda Sa’d ibni Muâz ile karşılaştı ve ona şöyle dedi:
‘Ey Sa’d! Nadr’ın Rabbine andolsun ki, cennet! Ben Uhud’un ötesinden cennetin kokusunu alıyorum.’
Sa’d ibni Muâz (Nebi’ye bu olayı anlatırken) ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben onun yaptığına cesaret edemedim.’ demişti.
O gün amcamda seksen küsur kılıç, mızrak ve ok yarası bulduk. Öldürülmüş ve müşrikler onun burnunu kulağını kesmişlerdi. Onu yalnızca kız kardeşi, parmak uçlarından tanıyabildi. Biz öyle tahmin ediyoruz ki bu ayet o ve onun gibiler hakkında indi.
‘Müminlerden öyle yiğitler vardır ki; Allah’la yaptıkları sözleşmeye sadık kaldılar. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi (şehit oldu), kimisi beklemektedir. Kesinlikle (sözlerini) değiştirmemişlerdir.’[9] ”[10]
3. Göğün orduları bize katılır:
“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.”[11]
“(Hatırla!) Hani sen müminlere: ‘(Gökten) indirilmiş üç bin melekle Rabbinizin sizi desteklemesi yetmez mi?’ diyordun. Evet, şayet sabreder ve korkup sakınırsanız -onlar aniden size saldıracak olsa bile- Rabbiniz, işaretli beş bin melekle sizi destekleyecektir.”[12]
İbni Abbâs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebî (sav) Bedir Günü şöyle demişti: ‘İşte bu Cibrîl (as) atının başından tutmuş, üzerinde savaş teçhizatları var.’ ”[13]
4. Kavgaya tutuşur kenetli saflar:
“Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda, kenetlenmiş bir bina gibi saf hâlinde savaşanları sever.”[14]
“Allah (cc), Bedir Günü Nebi’sini bin melek ile desteklemişti. Beş yüz melek Cibriî ile bir köşedeydi, beş yüz melek de Mikâil ile diğer köşede.”[15]
5. Bir perşembe sabahı Kudüs önünde, Muhammedi yiğitler hazırdır cenge:
Ka’b ibni Mâlik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) Tebûk Savaşı’na perşembe günü çıkmıştı. O, perşembe günleri çıkmayı severdi.”[16]
Enes ibni Mâlik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) bizi bir kavimle savaşa götürdüğü zaman sabah oluncaya kadar beklerdi. Sonra bakardı, eğer ezan sesi duyarsa o kimselere hücum etmekten geri dururdu. Ezan sesi duymazsa, onlara karşı hücuma geçerdi.
Bir defasında Hayber’e doğru harekete geçtik. Gece vakti buraya geldik. Sabah olunca Allah Resûlü (sav) ezan sesi duymadı. Bunun üzerine atına bindi, ben de Ebu Talha’nın terkisine bindim. Bu esnada ayaklarım Allah Resûlü’nün (sav) ayaklarına değiyordu.
Hayberliler kazma ve kürekleriyle karşımıza çıktılar. Allah Resûlü’nü görünce, ‘Eyvah Muhammed, Vallahi Muhammed ve bugün günlerden Perşembe!’ dediler.
Allah Resûlü (sav) ise onları görünce şöyle dedi, ‘Allahu Ekber! Allahu Ekber! Hayber harab oldu. Biz bir kavmin yurduna girdik mi, uyarılan kimselerin sabahı ne kötü olur.’ ”[17]
6. Hâ mîm Lâ yunsarun dillerimizde:
Hâ mîm! Onlara yardım edilmez/olunmazlar!
Berâ ibni Âzib’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bizlere şöyle dedi: ‘Sizler çok yakın zamanda düşmanla karşılaşacaksınız. Sizin şiarınız, ‘Hâ mîm Lâ yunsarun’dur.’ ”[18]
7. Ölüm bandajını takar yiğitler Şehadet ve zafer gelir el ele:
“De ki: ‘Bizim başımıza gelmesini gözetleyip durduğunuz şey, (şehadet ve zafer gibi) iki güzellikten başka bir şey midir? Oysa biz, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size azap edeceğini gözetliyoruz. Gözetleyip durun (bakalım)! Hiç şüphesiz, biz de sizinle beraber gözetleyip durmaktayız.’ ”[19]
8. Elbette o vaat gerçekleşecek, Kahhâr’ın orduları galip gelecek:
“Allah: ‘Andolsun ki ben galip geleceğim ve resûllerim de (galip geleceklerdir).’ diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah, (güç ve kuvvet sahibi olan) Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz’dir.”[20]
“Andolsun ki, senden önce de kavimlerine resûller göndermiştik. Onlara apaçık delillerle gelmişlerdi. (Onlara karşı çıkan) suçlu günahkârlardan intikam almıştık. Müminlere yardım etmek, bizim üzerimize bir haktır.”[21]
“Ve bizim askerlerimiz mutlaka galip olacaklardır.”[22]
Ebu Talha’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) bir toplulukla savaştığı zaman onlara galip geldiğinde zafer meydanında üç gün konaklardı. Bedir Günü Kureyş’in büyükleri için emretti. Onlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Sonra kuyuya onların yanına doğru yola çıktı. Biz de onunla beraber çıktık. Sonra Allah Resûlü (sav) şöyle dedi; ‘Ey Eba Cehil ibni Hişâm! Ey Utbe ibni Rebîa! Ey Şeybe ibni Rebîa! Ey Velîd ibn Utbe! Rabbinizin size yönelik vaadlerini hak olarak buldunuz mu? Şüphesiz ben Rabbimin bana olan vaadini hak olarak buldum.’ ”[23]
Selam ve dua ile…
[1]. Zâdu’l Mesîr, 1/362, Âl-i İmrân Suresi 7. ayetin tefsiri
[2]. “Talut ve onunla beraber iman edenler onu (nehri) geçince: ‘Bizim bugün Calut’a ve ordusuna karşı savaşacak bir gücümüz yoktur.’ demişlerdi.” (2/Bakara, 249)
[3]. 2/Bakara, 251
[4]. Buhari, 1979; Müslim, 1159
[5]. Bk. Tefsîru ibni Ebî Hâtim, 2/478-479, 2530 No.lu rivayet; Tefsîru’t Taberî, 4/513, Bakara Suresi 251. ayetin tefsiri
[6]. Müslim, 1902
[7]. Müslim, 1899
[8]. Müslim 1901
[9]. 33/Ahzâb, 23
[10]. Buhari, 2805; Müslim, 1903
[11]. 48/Fetih, 7
[12]. 3/Âl-i İmran, 124-125
[13]. Buhari, 3995
[14]. 61/Saff, 4
[15]. Tefsîru’t Taberî, 13/424
[16]. Buhari, 2950
[17]. Buhari, 610; Müslim, 1365
[18]. Ahmed, 18549
[19]. 9/Tevbe, 52
[20]. 58/Mücadele, 21
[21]. 30/Rûm, 47
[22]. 37/Saffât, 173
[23]. Ahmed, 16356
İlk Yorumu Sen Yap