Sosyal hayatta kadına verilen değer tabakadan tabakaya değişmekteydi. Eşraf takımında kadının sözüne değer verilir onun namusu için kan akıtılmaktan çekinilmezdi. Ancak son söz söyleme hakkı yine de erkeğe aitti. Bununla birlikte toplumun alt tabakalarında, kadının adını duymak neredeyse imkânsızdı. Ona yapılan muamele ise bir ticaret malına yapılan muameleden farksızdı. Buna bağlı olaraktan fuhuş toplumun her alanına yayılmış, bu musibetten kendilerini ancak bazı hür erkek ve kadınlar koruyabilmişti. Aişe radıyallahu anha annemizin cahiliyedeki nikâh çeşitlerini anlattığı rivayette yer alan üç nikâh çeşidi de zaten fuhşun ne kadar normalleştiğini bize göstermektedir.
Evlenecek kişinin seçiminde bir sorun yoktu. Kişi iki kız kardeşi aynı anda nikâhında tutabildiği gibi, babası öldüğü ya da boşandığında annesi ile de evlenebiliyordu.
Bazen utanç, bazen rızık korkusu ile kız çocuklarını diri diri toprağa gömme, bu cahiliyenin karanlık sayfalarından birisiydi.
İçki, kumar bir utanç vesilesi değil, bilakis övünç kaynağı idi. Çünkü onlar içtikçe cömertleştiklerini, kumar paralarını da yoksullara yedirip dağıttıklarını iddia ediyorlardı.
Notlar
1. Arap toplumunda olduğunu söylediğimiz ahlakî bozuklukların hemen hemen hepsinin bugünün cahili toplumlarında da olduğunu rahatlıkla görebilmekteyiz. Ancak bu durumdan daha tehlikeli bir hal vardır ki o da, bu bozulmaların insanlar tarafından normal karşılanıyor olmasıdır. Cahiliyenin bir toplumda ne kadar kök saldığını gösteren en büyük alamet de budur zaten!
İşte Arap cahiliyesinin içinde bulunduğu hal ortada! Fuhuş yapan onlarca insan vardı, ama onlar gizlenme, saklanma ihtiyacı hissetmeden bu işi yapıyorlardı. Fuhuşlarının sonunda ortaya çıkan nesil, onlar için bir utanç kaynağı değildi. Onu sahiplenmekten çekinmiyorlardı. İnceledikçe daha birçok ahlaksızlık türünün aynen zinada olduğu gibi toplum tarafından kanıksandığını göreceğiz.
Ya bugünün toplumu? Arap cahiliyesinden bir farkları olduğunu kim söyleyebilir ki? Eğitim öğretim sisteminden televizyon kültürüne, sokaktan iş çevresine kadar her alan fuhuş için bir durak haline gelmiş. Geleneksel bağlar nedeniyle toplumun çok küçük bir kesimi tarafından karşı çıkılması haricinde, buna ses çıkartan duydunuz mu? Yasalar kendi rızası ile bu rezil fiili yapanlara zerre miktarda bir ceza ön görüyor mu? Bilakis sistem ve toplum el ele vermiş, ahlaksızlığı yaymak için birbirleri ile yarışıyorlar.
Daha çok kısa bir süre öncesine kadar içki dükkânı açmak isteyenler yana döne yer arıyorlardı. Çünkü toplumsal baskıdan korkan mal sahipleri böyle bir işe alet olmak istemiyorlardı. Peki şu anda durumun hala böyle olduğunu iddia eden var mı? En muhafazakar olarak bilinen ilçeler ve sokaklar köşe başlarını bu necis mekanlara ayırmaktan çekiniyorlar mı artık? Bir dönem insanlar içtikleri şey belli olmasın diye gazeteye sarar, karanlık çöktükten sonra içki meclislerini kurarlardı. Şimdi ise günün her saatinde mangal keyfi ile beraber semtlerin ortasında zıkkımlanıyorlar! Ne onlar endişeli ne de etrafından geçenler rahatsız! Rahatsız olanlar varsa da ancak: ‘Sarhoş adam! Ne yapacağı belli olmaz. Bir de onunla uğraşmayayım’ diyerekten biraz uzaktan uzaktan yürüyorlar. ‘Burada Allah’ın haramlarından bir haram işleniyor’ deyip, en azından bu sebeple kalbinde buğz, dilinde lanet olan kimse kaldı mı acaba?
İşte bu ve benzeri örnekler toplumda ahlaksızlığın yapılmasından da öte normalleştiğinin göstergesidir. Geldiği zaman hiçbir ferdi dışında bırakmayacak umumî belaların en büyük nedeni de bu haldir.
2. Arap cahiliyesi bazı ahlaksızlıkları kanıksamakla yetinmemiş, bu fiilleri birçok hayrın(!) kapısı olarak ta görmeye başlamıştı. Mesela; içki içmek onlar için bir şeref meselesiydi. Çünkü içki içtikçe cömertleşiyor ve bununla övünüyorlardı. Tekrar akılları başlarına gelince verdikleri malları fark edip, insanların övgüsünden de olmamak için bir köşede parmaklarını ısırıp ısırmadıklarını bilemiyoruz! Aynı şeyi kumar örneği üzerinden de verebiliriz. Onlar kumarı, kazandıklarını yoksullara dağıtmak için oynadıklarını iddia ediyorlardı. Ne harika bir anlayış! Karşısındakinin malını gasp et, başkasına da hibe et! Bunu da hayır diye anlat! Tabi Araplar bununla da kalmayıp, kendi yaptıkları fiilleri yapmayanlara ‘gerici’, ‘hayra engel olan’ gözü ile bakıyorlardı.
İlginçtir ki günümüz cahiliyesi de benzer örneklerle dolu. Onlar da depremde zarar görenlere yardım toplamak için, insanların bedenlerini ve ruhlarını ifsad eden defileler ve konserler düzenliyorlar! Ne büyük bir hayır!
Cahiliye, kılcal damarlarına kadar, zehrini pompaladığı bir toplumun fıtratını işte böyle ters yüz eder. Artık o toplumda hayır şer, şer de hayır olarak gözükmeye başlar. Allah’ın rahmet ettiği selim fıtratlı bir grubun bunlara karşı çıkışı ise uygarlaşmanın(!) önündeki engel olarak tanımlanır. Bu bir avuç azınlık, toplumdan dışlanmaya çalışılır; aynen kadınları bırakıp, şehvetlerini erkeklerle gideren sapık Lut kavminin bu fiillerine karşı çıkan muvahhidlere yaptıkları ve seslendikleri gibi;
“Kavminin cevabı yalnızca; ‘Çıkarın Lut’u ve ona uyanları ülkenizden. Çünkü onlar fazla temiz kalmak isteyen insanlarmış’ demek oldu.” (27/Neml, 56)
Allah’ın laneti ve azabı Lut kavmine isabet ettiği gibi, onlara benzeyen ve bu tutumlarını ısrarla sürdürüp, kendilerini ‘uygar’ olarak niteleyen tüm cahili toplumların üzerine olsun.
3. Maalesef biz de bu toplumun bir ferdiyiz. Cahiliye çarklarının arasında ezilmemek için çabalıyoruz. Ama ne kadar dayanabiliriz, işte bu meçhul! Kesin çözüm ise cahiliyenin etkisinin en aza indirildiği bir İslam toplumunu inşa etmek. Bu, hayatımızdaki edeplerin en başında yer alması gereken bir mucize olmalı. Peki, o toplumu inşa edinceye kadar ne yapacağız?
Müslümanlar çeşitli mekanizmalar geliştirerek, bu ara dönemi en az kayıpla atlatmaya çalışmalıdırlar. İlk adım ‘Dert etme’ adımıdır. Dert etmemek, ‘Böyle de İslam’ımızı yaşıyoruz, sorun yok’ mantığı ile hareket etmek, hak ve batılın aynı ortamda barınmalarının mümkün olmadığını, birisinin diğerinin egemenliği altına almak için uğraşacağını bilmediğimizi gösterir. Bu yanılgıdan hemen kurtulmak gerekir.
İkinci adım ise, cahiliyenin aramıza sızdığı alanları tespit etmektir. Televizyon, iş ve arkadaş çevresi, çocuklar için sokak bir kaç örnek olarak karşımızda durmaktadır. Maalesef televizyonu evden çıkarmak, interneti birazcık kısıtlandırmak, eşlerimizin arkadaş çevresine kota koymak, sadece evde meydan muharebesi yapmayı göze alabilenlerin kalkıştıkları eylemler olmuş. Halbuki takva üzerine kurulmuş ve kendisiyle neslini ateşten korumayı amaç edinmiş bir ailede, işin hikmeti açıklandıktan sonra yukarıdaki işleri hayata geçirmek çok da zor olmasa gerek. Keşke ‘Artık benim evimde televizyon yok, dizi izlenmiyor; çocuklarım sadece bizim gibi düşünen ailelerin çocukları ile oynuyorlar’ diyenlerin seslerini daha çok duysak.
Cahili kalıntılardan boşalan zihnimizi, onu katkı maddelerinden temizlenen hücrelerimizi üçüncü adım olarak hak ile doldurmalıyız. Bu da ancak emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münkeri içinde canlı bir şekilde işleten bir cemaat ile olur. Böyle bir yapıyı bulma ve ona dahil olma süreci şartlar gereği uzayabilir. Bu durumda arkadaş çevremizi bizim gibi düşünen insanlardan seçerek bir süreliğine de olsa arayı kapatmış oluruz.
Ve son olarak dua! Çünkü böyle bir toplumda, insanın itikadî veya ahlâkî bozulmaya uğramadan kalabilmesi ancak Allah’ın yardımı ile olur. Kalplerimiz onun elindedir. İnsanın çabası ise ancak onun kolaylaştırdığı istikametle adım atmaktan ibarettir.
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalplerimizi dininde sabit kıl!
İlk Yorumu Sen Yap