Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a salât ve selam O’nun Rasûlü’ne olsun.
Davetin ilk yılları, risalet döneminin her anında olduğu gibi içinden dersler çıkartılabilecek hadiselerin yaşandığı bereketli zamanlardır. Biz de davetin bireysel olarak yapıldığı bu süreçte yaşananları gücümüz yettiğince anlatmaya çabalıyoruz. Allah subhanehu ve teâla nasip ederse bu yazımızda da genel davet yollarını anlatmaya geçmeden önce son bir noktaya daha değinmeye çalışacağız.
Bireysel Davet Dönemi Ne Zaman Biter?
Risaletin ilk yıllarında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve Müslümanlar içinde aktif davetçi pozisyonunda olan Ebu Bekir radıyallahu anh gibi sahabeler, daveti herkese değil belli şahıslara ulaştırıyorlardı. Sahabelerin çoğu zayıflıkları ya da başka hikmetler nedeni ile imanlarını gizliyorlardı.
Müşrikler davetin içeriğinden haberdardılar. Ancak meselenin hangi boyutlara varacağını tahmin edemiyorlardı. İşte bu süreç üç yıl kadar sürdü ve Allah’ın subhanehu ve teâla buyruğu ile bitirildi.
“(Önce) en yakın akrabanı uyar.” (26/Şuara, 214)
“Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.” (15/Hicr, 94)
Genel davete geçilmesi İslami harekette çok önemli bir merhaledir. Genel davet dönemi, risaletin ilk yıllarına ‘gizli davet’ dönemi adını verip de içeriğini kendi heva ve heveslerine göre dolduran hareketlerin korkulu rüyası olan bir aşamadır. O yüzden bu devrenin ne zaman başladığını tespit etmek İslam davasının seyrini belirleme ve ‘gizli davet’ tanımlamasını nefislerinin isteklerine perde yapanları ifşa etme açısından mühimdir.
Allah Rasûlü ve ashabı direkt vahiy ile muhatap oldukları için genel davete geçiş sürecinde bir sorun ile karşılaşmadılar. Allah subhanehu ve teâla bireysel davet döneminin bittiğini haber verdiği anda, yeni merhale için kolları sıvadılar.
Bugün sahada olan yapılara vahiy gelmediğine göre bireysel davet döneminin ne zaman bittiğini bizler nasıl anlayacağız?
Bu durumda dikkat edilmesi gereken nokta, genel davet emrini içeren vahiy ile paralel gelişen meselelerdir. Bazı kimseler bunu zamana bağlamışlardır. Allah subhanehu ve teâla Şuara ve Hicr suresindeki ayetleri davetin başlangıcından itibaren üç sene geçtiği için mi indirmiştir? Eğer böyle olsa idi zaman kaydını içeren çok daha açık naslara ihtiyaç duyardık. Böyle bir şeyle karşılaşmadığımız için meselenin zaman ile alakalı olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu ilk üç yıllık dönemi incelediğimizde genel davet emrinin verilmesinin hikmetinin, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ashabı ile beraber bu süreç için yaptıkları hazırlıkları tamamlamaları olduğunu rahatlıkla belirleyebiliriz.
Gerçekten bireysel davet döneminde davetin belli kişilere ulaştırılması, İslam’a yeni girenlerin çok ciddi bir eğitimden geçmeleri, davetin her merhalesinde davayı omuzlayabilecek çekirdek bir kadronun oluşması, teşkilatlanmanın gizlilik esasına aşırı derecede riayet edilerek temellerinin atılması yeni merhaleye hazırlığın birkaç alametidir.
Sahada İslam adına mücadele verdiğini iddia eden her yapı, yeni merhaleye geçişi tespit için işte bu hazırlıkları kendine ölçü almalıdır. Eğer eğitimlerini tamamlamış bir kadro oluşmuş ise Şuara ve Hicr suresindeki ayetleri kendilerine şu anda iniyormuş gibi değerlendirmeleri gerekmektedir.
Tam bu noktada bir hususun altını özellikle çizmemiz lazım: İslami hareketteki merhale değişikliğini hazırlıkla alakalı olduğunu tespit yeterli değildir. Aynı zamanda kendisine her hâlde ittiba ile yükümlü olduğumuz Allah Rasûlü’nün, bu hazırlığı nasıl yaptığını da bilmek gerekir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bireysel davet döneminde çekirdek kadro dediğimiz bu ilk neslin eğitimi ile bizzat ilgilenmiş ve her fert ile tek tek muamele etmiştir. Ashabını tanımış, onların güzel yönlerini daha iyi hâle getirmeye çalışırken zaaflarını da tedavi etmek için çabalamıştır.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ilk dönemde vahyin direktifleri çerçevesinde kabul ve reddetme yönleri ile tevhidi, tafsilatlı cennet-cehennem tasvirleri ile ahiret bilincini, geçmiş ümmetlerin kıssaları ile menhecin temellerini ve özelde davetçilerin, genelde tüm Müslümanların sahip olması gereken ahlaki ilkeleri anlatmış, hayatlarına tam manasıyla yerleşmesi için uğraşmıştır.
Ve yine Rabb’inin emri ile tevhidin ayrılmaz bir parçası olan namazı bilhassa da gece namazının dava arkadaşlarının hayatında olmazsa olmaz bir ibadet hâline gelmesini sağlamıştır.
Eğer bir toplumda Allah’ın subhanehu ve teâla dini anlatılıyorsa sünnetullah gereği muhakkak tağut ve destekçilerinden müteşekkil bir cephe de ortaya çıkacaktır. Genellikle bu taraf gücü elinde bulundurduğundan hakkın sesini bastırmak için her türlü yolu deneyeceklerdir. Allah Rasûlü ve ashabı Kur’an kıssaları sayesinde bu hakikatten haberdardır. Böyle bir vakıada davetin uzun ömürlü olabilmesi için örgütlenme/teşkilat çok mühimdir. İşte bu hazırlık evresinde eğitimden geçen ilk nesil, teşkilatlanmanın temelleri hususunda çok fazla pratik yaparak donanımlı hâle gelmişlerdir.
Aklımıza şöyle bir soru takılabilir:
Sayısı en fazla yüz olan bir topluluk için üç yıl boyunca böyle bir hazırlık yapmak çok değil mi? İllaki her yapı aynı yoğunlukta bir eğitim mi vermeli?
Aslında bu sorulara siyerin ilerideki yıllarında yaşanan hadiseler ve senelerdir çalışma yapan cemaatlerin günümüzdeki hâli en güzel cevabı vermektedir.
Bu hazırlık dönemini geçiren sahabeler insanların hayal bile edemeyeceği işkencelere karşı sebat ettiler. Sarsıldılar ama yıkılmadılar.
Cahiliyelerindeki kötü hasletlerini, sanki bu hasletler önceden üzerlerinde yokmuş gibi bir kenara koyabildiler.
Akrabalık bağlarının din edinildiği bir toplumda kavimlerini ellerinin tersi ile itip gözlerini kırpmadan en yakınlarına karşı savaşabildiler.
Çok ağırlarına gitmesine rağmen ‘Dur!’ denilince durmayı, nefislerinin hoşuna gitmese de ‘Her şeyini bırakıp hicret et!’ denilince yurtlarını terk etmeyi, rahatlık anında ‘Savaş!’ denilince öne atılmayı becerdiler.
Bu hazırlık dönemini geçiren nesil İslam toplumu için emniyet sibobu idi. Dışarıdan müşriklerin, içeriden münafıkların yıkıcı darbelerine karşı İslam toplumu tereddüt yaşarken onlar, amelleri ile Allah Rasûlü’nün gönlünü ferahlatıp topluma güven aşıladılar.
İşte hazırlıkların, ilk neslin üzerindeki etkilerinden bazıları bunlardı. Hazırlığı gereksiz gören yapıların, basit bir imtihanda darmadağan olmalarının, fertlerinin ahlaki açıdan hiçbir gelişme gösterememelerinin, emirlere itaati bırakalım kendilerini ilgilendirmeyen en basit meselelerde dahi onlarca fikir ortaya atıp sorumlularını çileden çıkartmalarının ve daha birçok olumsuzluğun nedenini başka yerde aramaya gerek yoktur.
Sahabelerin sahip olduğu ve bazılarını örneklendirmeye çalıştığımız güzellikleri elde etmek için üç yıl gece gündüz uğraşmak çok mudur? Kaybedilen zaman, heba olan nesiller ve elde avuçta hiçbir şeyin kalmamış olması bu soruya net bir şekilde ‘hayır’ cevabını vermemizi gerektirir.
Öyleyse İslami yapılar bu dönemi mercek altına almalı ve menheclerine kalıcı bir şekilde yerleştirmelidir. Genel sohbetler, vaazlar, konferanslar ile insanların gelişme kaydetmesinin çok zor olduğunu bilmeli ve fertleri ile özel olarak ilgilenip davayı ileriye taşıyacak davetçiler yetiştirmelidir. İnsanlar ile yıllarca ‘ilgilenip’ onlara ahlaki, ilmi, itikadi yönden hiçbir şey katmamanın, ilk tanıştıkları günkü halleri üzerine bir şey eklememenin en hafif ifadeyle kul hakkı olduğu unutulmamalıdır.
İşte bu süreç tamamlanıp da çekirdek kadro ortaya çıktığında artık merhale atlanmalı ve genel davet sahasına adım atılmalıdır.
Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.
İlk Yorumu Sen Yap