Gençlerimiz Batılın Değil, Hakkın Mirasçıları Olmalıdır

Allah’a hamd; Resûlü’ne, onun ailesine ve ashabına salât ve selam olsun.

Allah’ın rahmeti, esenliği, selameti hepimizin üzerine olsun.

Değerli Kardeşim!

Sen de biliyorsun ki inancımızın, menhecimizin, yeryüzündeki davamızın varisleri; bizim neslimiz, yani gençlerimizdir. Bunun umudu ve hayali ile yaşıyor, onlar için yatırım yapıyoruz ve diyoruz ki “Davamız her dönemde yankılanacak, bayrağımız her dönemde dalgalanacak, İslam her döneme hükmedecektir. Çünkü arkamızdan gelen, bizi takip eden büyük bir neslimiz, evlatlarımız vardır. Yeryüzüne tohum atılmış ve bu tohum filizlenmiştir. Yeşermesine, büyümesine kimse engel olamayacaktır”.

Ancak bunları söylerken bizim üzerimize düşen, daha doğrusu neslimiz, gençliğimiz için taşın altına elimizi koyup yapmamız gereken sorumluluklarımız da vardır. Bunları yerine getirdiğimiz oranda gençler ilerleyecek ve sancağı bizden devralacak, korkmaksızın hedefine doğru yürüyebileceklerdir.

18 yaşında, Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) gibi büyük adamlara komutanlık yapan Usame b. Zeyd’leri görmek istiyorsak, genç yaşlarda Medine gibi büyük şehirlere İslam davetçisi olarak giden Musab b. Umeyr (ra)gibi gençlerimizin de davetçi olmasını istiyorsak, neslimize karşı sorumluluklarımıza dikkat etmeliyiz.

Ev ortamında anne baba, üzerine düşeni yerine getirmelidir; iş yerinde patronlar, gençlere hassas davranmalıdır, okulda öğretmenlerimiz, gençleri kendi evladı olarak görmeli ve sorumluluklarını titizlikle yerine getirmelidir; mescidde Müslim ağabey ve ablaları, onlarla bir arkadaş olarak ilgilenmeli ve üzerine düşeni yapmalıdır ki gençler batılın değil hakkın mirasçıları olabilsinler…

Bugün birçoğumuzun muhabbet konusudur gençler… “Gençlerimiz çok kötü durumda, ne olacaklar, onlar için üzülüyorum.”diye her ortamın gündemi hâline geldi gençler… Görev vermede güvenemediğimiz, sırlarımızı paylaşamadığımız, dava için sahada kendilerine yer ayıramadığımız, elinden ve dilinden emin olamadığımız bir gençlik…

Gençlerimiz sorunlu, duyarsız, hedefsiz, bilinçsiz, ahlaksız, gevşek, günahkâr vb. birçok sıkıntıları üzerlerinde toplamış olabilirler. Gençlerimizin buna benzer sorunlarını her oturduğumuz yerde konuşmak yerine kendimize öz eleştiri yapmamız daha ıslah edici olmayacak mıdır? Şu soruları kendimize sormamız gerekmiyor mu?

Gençlerimiz, bizim neslimiz, neden bizden uzaklaşıyorlar?

Gençlerimiz, neden bizi değil de gayrimüslimleri kendilerine örnek alıyorlar?

Evlatlarımız, neden bize dertlerini açamıyorlar da müşriklere açıyorlar?

Gençlerimiz, neden bizim ortamlarımızdan zevk almıyorlar da internet kafe gibi günahkârların ortamından zevk alıyorlar?

Neslimiz, neden hakkın değil de batılın mirasçılığını tercih ediyorlar?

Biliyorum, her birimiz suçluların televizyon, internet, kötü arkadaş, toplum, tağutlar… olduğunu düşünüyoruz. Suçu başkalarına atmayı bırakalım. Dedik ya biraz kendimizi yargılayıp yapmamız gerekenleri görmeye çalışalım diye. Elbette tağutların ve onların kurduğu tuzakların gençlerimiz üzerinde etkisi vardır. Ancak bizim yaptıklarımızın gençler üzerinde daha büyük tesiri vardır. Unutma ki kardeşim, gençlerin düzelmesi büyüklerin düzelmesine bağlıdır.

Evet Kardeşim!

Gel; neslimiz, gençliğimiz için kendimizi ıslah edelim ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışalım. Allah, hareket edene başarıyı mutlaka verecektir.

“Ne yapmalıyım? Nereden başlamalıyım?”sorularının zihninde dolaştığını hisseder gibiyim.

Gençliğimizin yeşermesi adına onlara karşı sorumluluklarımızı şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Gençleri dinleyip anlamaya çalışmak

Allah insanı şerefli bir varlık olarak yaratmıştır. Her insan bu şerefi hisseder ve hissetmelidir de. Kendisinin şerefli olduğunu hissetmeyen insan, hastadır; psikolojik sorunları var demektir.

İnsanı dinlemek ve anlamaya çalışmak, ona şerefle ve hak ettiği ile muamele etmektir. Aksi ise insanı dışlamak, gururu ile oynamaktır.

Bu nedenle insanın, insan ile olan muamelesinin temeli, dinlenilmek ve anlaşılmak üzerine kuruludur. Aksi taktirde birbirimizi dinlemediğimiz ve anlamadığımız zaman ilişkilerde birçok sıkıntı meydana gelecektir.

Yeryüzünde halk ile yöneticiler arasındaki savaşların, sorunların nedenlerine baktığımızda bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Halk, yöneticilerin kendilerini dinlemeyip anlamadıklarını düşündüğü için yönetimi sevmiyor, hatta ona karşı ayaklanabiliyor. Ta ki yöneticiler, onları dinleyip anlayıncaya kadar.

Bugün de gençlerimizin bizlere karşı gelmeleri, kendilerini bizden görmemeleri, nasihatlerimize kulak vermemelerinin altında temel sebep olarak bu yatmaktadır: Onları dinlemiyor ve anlamaya çalışmıyor oluşumuz…

Değerli Kardeşim!

Peygamberimizin gençlerle olan diyaloğuna dair bir örnek vereceğim. Senden istirhamım, bu örneği gençlere olan muamelen ile mukayese ederek okumandır:

“Asr-ı saadette Peygamberimiz, ashabıyla beraber oturuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:

— Ya Resûlullah! Ben falanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum, dedi.

Ashab-ı Kiram, bu duruma çok öfkelendiler ve içlerinden gazaba gelerek genci dövmek, Resûlullah’ın huzurundan çıkarmak isteyenler bile oldu. Bazıları bağrıştılar. Çünkü genç çok hayâsız konuşmuştu. Peygamberimiz, ‘Bırakın o genci.’ buyurdu. Resûlullah, genci yanına çağırdı; dizinin dibine, gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:

— Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi? diye sordu. Genç hiddetle:

— Hayır, ya Resûlullah diye cevap verdi. Resûlullah:

— Öyleyse o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar, dedi. Sonra:

— Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin? diye sorduğunda genç:

— Hayır, asla, dedi ve hiddetli ruh hâli devam etti. Resûlullah:

— Şu hâlde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez, buyurdu. Sonra da mübarek elini bu gencin göğsüne/omuzuna koyarak şöyle dua etti:

‘Allah’ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla.’

Genç, Resûlullah’ın huzurundan ayrıldı.” [1]

Değerli Kardeşim!

Yanına bir gencin gelip “Zina etmek istiyorum abi, bana izin verir misin, yardım eder misin?”dediğini farz edelim. Tepkin nasıl olurdu?

Bu örnek ile ne demek istediğimizi çok iyi anladığını düşünüyorum. Gençlerimize karşı nasıl çirkin ve yanlış davrandığımızı daha iyi gördüğünü hissediyorum.

Gençlerimizi batılın günah çöllerinden kurtarmak mı istiyoruz, yoksa batılın bataklığına mı sürüklemek istiyoruz?..

Yukarıda zikrettiğimiz olayda gencin isteği üzerine sahabeler meseleyi fizikî müdahale ile çözmeye çalışmışlar, bizler de muhtemelen aynısını yapardık, ancak Resûlullah(sav)buna karşı çıkmıştır.

Peygamber Efendimiz elini omzuna/göğsüne koyarak, onu dinleyip anlamaya çalışmış; ona bir güven ve değer hissi vererek yapmak istediği fiili, kendi yakınları olan annesi, kızı, halası ve teyzesi açısından düşünmesini tavsiye etmiştir. O ana kadar bunları hiç düşünmediği anlaşılan genç, yapmak istediği eylemden vazgeçmiştir.

Sahabelerin fizikî müdahalesiyle belki de tahmin edilemeyen olumsuz sonuçlara gidebilecek bir meseleyi, Peygamber (sav)empati yaptırarak çözmüştür.

Evet Kardeşim!

Neslimizi kazanmak istiyorsak, gençlerimiz bir ortamda konuşmak istediği zaman; bir fikirde, öneride bulunmak istediğinde; bir hata yapıp korkulu gözlerle etrafa bakındığında; günaha bulaşıp “Müslim abilerim nasıl tepki verirler?”diye korku girdabına girdiğinde önce dinlemeli, anlamaya çalışmalı sonra yardımcı olmalıyız.

Yapmamız gereken önce dinlemektir, müdahale etmek değil. Bizler toplum olarak karşı tarafı dinleyip anlamak yerine “Neden yaptın? Seni kaç sefer uyardım?”deyip hemen müdahale etme derdindeyiz. Bu davranış gösteriyor ki aslında amacımız ıslah etmek değil kendi nefsimizi mutmain etmektir. Bu sebeple ilk adım olarak anlamayı değil, müdahale etmeyi tercih ediyoruz.

Rabbim, bizlere hakkı hak olarak gösterip ona tabi olmayı ve amel etmeyi; batılı da batıl olarak gösterip ondan uzaklaşmayı ve hayatımızdan çıkarmayı nasip ve mukadder eylesin. (Allahumme amin)

Bir sonraki yazımızda konumuza devam etme dileği ile…

Davamızın sonu âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Selam ve dua ile…

 

[1]       .   Müsned

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver