Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, O’nun kulu ve gönderilen son Nebi olan Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına ve âline salât ve selam olsun.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için Alak suresinin ilk ayetlerinin nazil olması ile beraber yeni bir dönem başlamıştı. İlk vahyin onda oluşturduğu psikolojik etki çok büyüktü. Gerçekten sarsılmış ama özellikle Hatice radıyallahu anha annemizin desteği ile toparlanıp durumu kabullenmeye başlamıştı.
Bu sarsıntının en önemli sebeplerinden birisi, Allah Rasûlü’nün daha önceden böyle bir durum ile karşılaşacağına dair en ufak bir düşüncesinin dahi olmaması idi.
“Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. (Bu) ancak Rabbinden bir rahmet (olarak gelmiş)tir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!” (28/Kasas, 86)
“İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.” (42/Şura, 52)
Bu sarsıntıyı daha da şiddetlendiren ise Allah Rasûlü’nün kâhinlere olan tavrı idi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları hiç sevmez ve onlardan hep uzak dururdu. Kendi hâlini onların bazı durumları ile karşılaştırınca benzerlik olduğunu düşünen Allah Rasûlü daha da sıkıntıya giriyordu. Fakat tüm bunlar Hatice radıyallahu anha annemizin desteği ve Varaka’nın açıklamaları ile son bulmuştu.
Asıl sıkıntı ise bu süreçten sonra başlamıştı. Çünkü mensup olduğu dava ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler öğrenmek isteyen Allah Rasûlü, vahyi beklemeye başlamış ama vahiy gelmemişti.
Fetret dönemi diye isimlendirilen bu zaman aralığı için, farklı rivayetler mevcuttur. Fakat hangi zaman aralığını kendimize ölçü olarak kabul edersek edelim, asıl olan böyle bir vakıada Allah Rasûlü’nün içinde bulunduğu psikolojidir.
Cevabını veremediği birçok soru ile beraber günlerini geçiren Allah Rasûlü’nün ruh hâli, Buhari’de şu şekilde anlatılmaktadır:
“Bir müddet vahiy kesilmiş -Bize ulaşan haberlere göre- Peygamberimiz mahzun olmuştu. Birkaç kez, dağın zirvesinden kendini aşağıya bırakıvermek istemiş, o zaman Cibril kendisine görünmüş: ‘Ya Muhammed! Sen hakikaten Allah’ın Rasûlüsün’ demişti. Bunun üzerine ruhu sakinleşmiş, kalbi istikrara kavuşmuştu. Vahyin kesilme müddeti uzadıkça tekrar aynı hâl meydana gelmiş, tam dağın zirvesine çıktığında, Cibril kendisine gözükerek vazgeçirmişti.”
Bu fetret döneminin niçin olduğuna dair âlimler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Fakat bunların içerisinde ‘İlk vahyin oluşturduğu korkuyu atlatmak ve ikinci vahye karşı arzu oluşturmak’ diğer hikmetleri de içinde barındırması açısından zikredilmeye en layık olandır.
Bu süreç içerisinde Allah Rasûlü, risalet görevini almadan önce karşılaştığı garip olayları yaşamaya devam etmiştir. Hira mağarasında inzivaya çekilmeyi de bırakmamıştır.
Yine Hira mağarasına gidip de geri döndüğü bir gün semada kendisine vahyi getiren meleği gördü. Melek, ona ‘Sen Allah’ın Rasûlüsün’ deyince dizleri üzerine çöküverdi.
İşte bu hadise içerisinde vahiy tekrardan gelmiş ve fetret dönemi bitmiş oldu. Allah Rasûlü ikinci vahyi şöyle anlatmaktadır:
“Hira’ya inziva için gitmiştim. İnzivamı sona erdirip evime gitmek için mağaradan çıktım. Vadinin içinde bulunduğum sırada bana seslenildiğini duydum. Hemen önüme, arkama, sağıma soluma baktım, fakat hiçbir kimse göremedim. Sonra yine seslenildiğini duydum. Baktım ama bu sefer de kimseyi göremedim. Sonra yine seslenildi. Bu defa başımı yukarı kaldırdım. Bir de baktım ki melek havada duruyor. Çok korktum hatta yere yuvarlandım. Hemen evime koştum. Hatice’ye ‘Beni örtüp bürüyün’ dedim. Beni örtüp, bürüdüler. Sonra üzerime su döktüler. Bunun üzerine yüce Allah ‘Ey Bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt, elbiseni temiz tut’ (74/Müddessir, 1-4) ayetlerini indirdi.” (Buhari)
•••
Müddessir suresi de Alak suresindeki gibi içerisinde birçok ders barındıran bir suredir. Buradaki mühim noktaları inşallah ileriki yazılarımızda ele alacağız. Fakat onlara geçmeden önce vahyin çeşitleri hakkında kısa bir malumat vermeye çalışacağız.
Vahiy birçok farklı şekilde gelmiştir:
Birincisi: Rüya-yı Sadıka. Bu, Efendimize sallallahu aleyhi ve sellem gelen vahyin başlangıcıydı. Rüyasında ne görürse sabah aydınlığı gibi çıkar, aynen gerçekleşirdi.
İkincisi: Meleğin görünmeden onun kalbine ve ruhuna bazı şeyleri bırakması. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyorlar:
“Ruhu’l Kudüs (yani Cebrail) ruhuma üfledi ki, hiçbir nefis rızkını tamamlamadan ölmeyecektir. Allah’tan korkun rızkı ararken güzel ve helal yolu seçin. Rızkın gecikmesi sizi Allah’a isyan ederek rızkı elde etmeye sevk etmesin. Çünkü Allah’ın katındaki derecelere ancak O’na itaatle ulaşılır.”
Üçüncüsü: Melek, Efendimize insan şeklinde görünür, onunla konuşur, Efendimiz de sallallahu aleyhi ve sellem söylediklerini iyice anlar, ezberlerdi. Vahiy bu şekilde geldiğinde bazen sahabeler de meleği görürlerdi.
Dördüncüsü: Vahiy ona bazen bir çan sesi şeklinde gelirdi. Bu, vahyin en şiddetlisi idi. Hatta çok soğuk günlerde bile Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem son derece terlerdi. Deve üzerinde ise, vahyin şiddetinden deve yere çökerdi. Bir defasında Efendimizin bacağı Zeyd b. Sabit’in radıyallahu anh bacağı üzerindeyken bu şekilde bir vahiy gelmiş, Zeyd’in ayağı çok ağırlaşmıştı, neredeyse kırılacak hâle gelmişti.
Beşincisi: Allah’ın semaların üzerinden vahyetmesi… Mirac gecesinde namazın farz kılınması ve diğer ayetlerin inmesi gibi.
Altıncısı: Allah’ın melek vasıtası olmaksızın, Musa b. İmran’la aleyhisselam konuştuğu gibi doğrudan konuşması… Bu vahiy şekli, Musa için Kur’an nassı ile kesinlikle sabitti. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem için de ‘İsra’ hadisesi ile sabittir.(Vahyin çeşitleri ile alakalı bilgilerin olduğu bölüm Safiyyurrahman Mübarekfuri’nin ‘Peygamberimizin Hayatı ve Daveti’ isimli eserinden alınmıştır.)
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap