Ey İman Edenler! Allah Bize Yeter, O Bizimle Beraberdir

 

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Dünya, Müslümanın garip geldiği, garip olarak yaşadığı ve garip olarak ayrılacağı mekândır. Dünya, Müslüman için bir zindan veya bir cehennem çukurudur. Dünya, Müslümanın dert yumağı, sevdikleriyle imtihana uğradığı zorluk yurdudur. Dünya, Müslümanı yoracak, zorlayacak şeytani tuzakların dolu olduğu kötüler diyarıdır. Dünya, bizden öncekilerin başına gelen musibetlerin tekerrür ettiği tarih sayfasıdır.

Evet kardeşim, dünya kan ağlamaktadır. Daha doğrusu Müslüman, dünyada kan ağlamaktadır. Yırtıcı hayvanların ağına üşüştüğü gibi bütün tağutlar, zalimler, firavunlar Müslümanların üzerine saldırmış, içindeki kinini, düşmanlığını dindirebilmek için vahşice Müslümanlara her türlü zulmü yapmaktadırlar.

Düşmanlıklarında haddi aşan bu kâfirler, Müslümanların çemberini gün geçtikçe daraltmaktadırlar. Müslümanlara yaşama hakkı tanımıyorlar. Ölüm, işkence, esaret, karalama, alay, komplo, zindan, tehdit, fitne, şüphe ve daha niceleri Müslümanlara yapılmaktadır. Bunları her gün duyuyor, görüyor ve yaşıyoruz. Bizden öncekilerin başına gelen bu zorluklar, bizim başımıza da aynen gelmeye devam edecektir. Bu, Rabbimizin sünnetullahıdır.

Bu zor durumlarla karşılaştığın zaman şiarın ne olmalıdır? Yâ da neye dayanmalı, kime güvenmelisin? Kime el açmalı, kimden yardım dilemelisin? Zorluklara karşı nasıl göğüs germelisin?

Bu konular üzerinde sana ve kendime nasihat etmek istedim.

Değerli kardeşim, Müslümanın zorluktan önce de ve zorluk anında da şiarları şunlar olmalıdır:

Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

Nerede olursak olalım bir dayanağa ihtiyacımız vardır. Bu, bizim fıtratımızın zayıflığındandır. Hiçbir millet yoktur ki kendisine tevekkül ettiği birileri olmasın. Kimisi Batıya-Avrupa Birliğine; kimisi yaşadığı devlete, kimisi insan haklarına, kimisi para babalarına, kimisi aşiretine, kimisi mal varlığına, kimisi unvanına tevekkül etmiştir. Bunlarla güçlü olduğuna, sırtının yere gelmeyeceğine inanır. Herhangi bir sıkıntıya düştüğü zaman karşı tarafı bunlarla tehdit eder.

Müslüman, örümcek ağından daha zayıf olanlara dayanıp, tevekkül etmez. Müslümanın tek dostu Allah’tır ve sadece O’na tevekkül eder. Müslüman bilir ki, Allah’a tevekkül ettiği oranda güçlüdür. Ve Allah’tan başkasını aramaz. Bilir ki Allah kendisine yeter. Başka kimseye ihtiyacı yoktur.

“De ki: ‘Allah bana yeter.’ ” (39/Zümer, 38)

“Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (65/Talak, 3)

Değerli kardeşim, Allah Musa’ya, Nuh’a, İbrahim’e, Muhammed’e yettiği gibi bize de yeter. Yeryüzü tağutlarının yaptığı teknolojiler, ellerindeki imkânlar ve projeler gözüne yıkılmaz kaleler gibi gelmemelidir. Kâfirlerin itikadımıza laf atmaları, toplum içinde bizi dışlamaları, toplumun dışına itmeleri, ‘Siz azınlıktasınız. Doğru yolda değilsiniz.’ deyip bizlerden uzaklaşmaları kalbimizi daraltmamalıdır. Çıkışı olmayan bir sokaktaymış veya her şeyden ümidi kesmiş zavallılar gibi ‘Ne olacak şimdi?’ dememeliyiz.

Müslüman bilmelidir ki, Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. Bizim sayıya, bizim taşa topa ihtiyacımız yoktur. Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin fillerinin, binlerce askerinin helak oluşu, ürkek ve zayıf ebabil kuşları ile olmuştur. Allah diledi mi uçaklara, füzelere, büyük ordulara ihtiyacı yoktur. Rabbimizin kendi şanının büyüklüğü Müslüman için yeterlidir.

“Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” şiarı bizlere Peygamberlerin imamı, Allah’ın dostu İbrahim’den aleyhisselam miras kalmıştır. Bizim için en güzel miras budur. Bu mirastan dolayı Allah’a hamd ediyoruz. Ve inşallah neslimizi de bu ahlak ile yetiştirip Rabbimize şükür borcumuzu yerine getireceğiz.

Değerli kardeşim, İbrahim aleyhisselam ne zaman ve nasıl bu şiarı edindi? Seninle o kıssayı hatırlayalım.

Tevhid’in imamı İbrahim aleyhisselam, tevhidi haykırmaya, insanları şirkten uzaklaşıp Allah’ı tevhid etmeye davet ettiği zaman, Nemrut ve onun etbaı rahatsız oldular. İbrahim’in davetine sözlü verebilecekleri cevapları yoktu. Tek çareleri, İbrahim’i büyük ateşlerde yakmalarıydı. Ancak bu şekilde İbrahim’den kurtulabilirlerdi.

Nemrut büyük ateşler yakılmasını ve İbrahim’i de ateşe atmalarını emretti. İnsanlar ateşi yaktılar ve İbrahim’i ateşe atacaklardı ki, Allah tarafından melek İbrahim’in yanına geldi ve: ‘Beni Allah gönderdi. Benden bir isteğin var mıdır?’ dedi. İbrahim meleğe ‘Senden hiçbir isteğim yoktur. Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ diye cevap verdi.

İbrahim ateşe atıldığı zaman, Allah ona yetti. Yakan, eriten ve yok eden ateş; serin ve selamet olmuş, oradaki mekân ise cennet bahçelerinden bir bahçeye dönmüştür. Nemrut ve etbaı bu manzara karşısında şaşkına döndüler. Çünkü onlar şu hakikati kıt akılları ile anlayamamışlardı: Ateş, Nemrut’un buyruğu ile değil Allah’ın dilemesi ile hareket ediyordu. Allah ateşe ‘Serin ve selamet ol’ dedi ve o da hemen denildiği gibi oldu. İşte İbrahim’in tevekkülü ve kurtuluşu bu şekildedir.

Davette zorlukla karşılaşan, evliliğinde problem yaşayan, çocuğunun eğitiminde zorlanan, işleri yolunda gitmeyen, rızkı daralan, inancından dolayı zorluk gören, tehdit edilen, işkence ve zulümler altında inleyen, bütün kapıların kendisine kapandığı ve ‘Çıkış kapısı nerededir?’ diye düşünen her Müslümanın şiarı da, aynı İbrahim aleyhisselam gibi ‘Allah bize yeter ve o ne güzel vekildir’ olmalıdır.

Allah benimle beraberdir. Bana çıkış yolunu gösterecektir.

Zorluklar anında ikinci şiarımız budur kardeşim. Zorluklara, karşı koyabilmenin, imtihanlarda sabredebilmenin en güzel formülü: ‘Allah benimle beraberdir, bana bir çıkış yolu gösterecektir.’ demektir.

Bu şiar, bizlere Musa’dan aleyhisselam miras kalmıştır.

Musa aleyhisselam tevhid davetine başladığı zaman Firavun ve etbaı rahatsız oldular. Sözlü verebilecek cevapları olmadığı için Musa ve etbaını öldürmek istediler. Öldürmek için onları takip ettiler. Musa ve etbaı denizin yanına geldiklerinde Firavun’un ordusu da arkalarından yetişti. Musa’nın etbaı bu durumu görünce ‘İşte kuşatıldık yakalandık.’ yani bize kurtuluş vaadettin ey Musa! Fakat dediğin gibi olmadı, ‘Firavun bizleri yakaladı.’ dediler. Ümidini kesmiş etbaına Musa, çok önemli bir noktayı hatırlattı ‘Hayır. Allah benimle beraberdir. O, bana bir çıkış kapısı gösterecektir.’ dedi.

Musa, Allah’ın kendisiyle beraber olduğunu söyledikten sonra ona çıkış kapısı olarak denizi gösterdi. İkiye bölünmesi ve sabit kalması mümkün olmayan su, asa ile ikiye ayrıldı. Musa ve etbaı denizi geçinceye kadar su akmadı. Musa ve ashabı denizi geçtikten sonra Firavun ve ordusu onları yakalamak için denize girince deniz aktı ve birleşti. Böylelikle Firavun ve askerleri denizde boğulmuş oldular. Sonuç olarak deniz, bir millete kurtuluş, bir millete de azap oldu. Aradaki ince çizgi ise, Allah’a olan murakabe-yakınlık duygusudur.

Allah’ın beraberliğini, Mekke’den Medine’ye hicrette de görmekteyiz. Peygamberimiz ile Ebu Bekir Medine’ye doğru yola çıktıklarında, müşrikler onları yakalayıp öldürmek için takip ettiler. Peygamberimiz, Ebu Bekir ile bir mağaraya sığındı. Sığındıkları mağaraya müşrikler geldiler. Ebu Bekir onların geldiğini görünce tedirgin oldu. Bu olay üzerine Peygamberimiz, Ebu Bekir’i: ” Korkma, üzülme. Allah bizimle beraberdir.” diyerek teselli etti.

Müşrikler mağaranın etrafında sağa sola bakındılar. Ayaklarının uçlarına baksalardı Peygamberimizi görebilirlerdi. Fakat Allah buna müsaade etmedi.

Değerli kardeşim, bu iki kıssa bizlere şunu öğretmektedir: Allah’ın yardımı, bizim ona olan yakınlığımıza ve yakın hissiyatımıza bağlıdır. Bizler, herhangi bir olumsuzlukta Musa gibi ‘Allah benimle beraberdir. O çıkış kapısı gösterecektir.’ diyebiliyor ve sabrediyorsak Allah ile yakınlığımız, ona olan güvenimiz sağlıklı zemindedir.

Fakat herhangi bir olumsuzlukta tedirgin oluyor, ‘Vah başımıza gelenler!’ diye sızlanıyor, daha kötüsü bunun müsebbibi olarak Müslümanları görüp onlardan uzaklaşıyorsak, Allah ile beraberliğimizi terk etmiş, şeytani düşüncelere meyletmişiz demektir.

Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; bu kâinat ve içindeki her şey Allah’ın mülkündedir. Bunlar ancak Allah’ın izni dahilinde hareket etmektedir. Madem her şey Allah’ın kaderi ile dönüyorsa korkmanın ve üzülmenin anlamı yoktur. Yeter ki Allah’ın bizimle beraber olduğunu ve bize çıkış yolu göstereceğini idrak edebilelim. Bu, bizim için yeterlidir.

Rabbim! Bizleri kendisine yakın olan bahtiyar kullarından kılsın. Rabbim! Müslümanlara zulmeden tağutlara, gücünün acayipliğini göster. Ya onlara hidayet ver ya da onları helak et. Rabbim! Yeryüzünde esaret altında olan Müslümanlara yardım et. Onlara sabır ver ve onları en kısa zaman zindanlardan çıkar. Rabbim! Bizleri tevhide ulaştırdıktan sonra bunun ile ölmeyi de nasip eyle. Allahumme amin.

Davamızın sonu âlemlerin rabbine hamd etmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver