Allah’ın subhanehu ve teâlâ varlık âlemindeki kanunlarında, yani sünnetullah dediğimiz yasalarda herhangi bir değişiklik olmaz. Her bir insan şu dünya hayatına hiçbir şey bilmediği halde gelir. Canlılar içerisinde ilk yılları, başka bir ifadeyle epeyce uzun bir zamanı tam bir zaaf içerisinde geçen yegâne varlık insandır. Onu sevgi ve merhametle bağırlarına basarak koruyup büyütür anne babası. İstisnaî bazı vakalar hariç, yeryüzünde gezinen her insanın buna benzer bir hikayesi vardır.
Korunması, beslenmesi, bakımı ve eğitimi itibariyle canlılar içerisinde en uzun süre himayeye muhtaç olan da insandır yine. Her bir insan ilk yıllardaki zaaflarından sıyrılıp çocukluk evresini de yavaş yavaş geride bırakınca artık kendisi bir baba veya bir anne adayıdır. O zayıf, sevimli, korunmaya ve eğitilmeye muhtaç çocuk büyümüştür.
Hiçbir şekilde kesintiye uğramayan sünnetullah işlemeye devam eder. Dünkü minik çocuk artık büyümüş, evlenmiş ve çocuk babası (veya annesi) olmaya hazırlanıyordur. O da artık aile sahibidir. Bir koyun sağımı süresi gibi hızla geçip giden ve ardında kişi için lehte yahut aleyhte birçok hüccet/delil bırakan yılların sanki hiç yaşanmamışçasına hemencecik geçiverdiğini fark ettiğinde artık pir-i fani bir ihtiyardır. İşte bu, Âdem’den aleyhisselam beri kesintisiz olarak devam edegelen sünnetullahtır. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah’tır. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.” [1]
Bir çok müfessir bu ayet-i kerimede insanın doğum ve gelişim evrelerinin söz konusu edildiğini belirtmektedir.
Ömrün bereketli ve rızkın bol olması, sağlığın korunması, ölümden sonra iyilikle anılmak, hayırlı bir nesil, Allah’a ibadette başarılı olmak, zamanın kıymetini bilmek, mutluluk ve sevinci hissetmek…
Tüm bunlar, ana-baba hukukuna riayet ve sıla-i rahim ile gerçekleşir, biiznillah. Rızkın artmasından maksat, takdir edilmiş olan rızkın artması yahut bereketlenmesidir. Ömrün artması da, ya hakiki manada ömrün uzaması ya da ömrün bereketli bir şekilde geçmesidir.
Abdullah b. Amr b. As radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Bir adam Rasûlullah’ın yanına gelerek:
__ Ben Allah’tan ecir isteyerek hicret ve cihat etmek üzere sana biat ediyorum, dedi.
Rasûlullah şöyle buyurdu:
__ Annen ve babandan sağ olan var mıdır?
Adam:
__ Her ikisi de sağdır, dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
__ “Böyle iken sen Allah’tan ecir mi istiyorsun?”
Adam:
__ Evet, deyince Rasûlullah şöyle buyurdu:
__ Öyleyse sen annenin ve babanın yanına dön ve onlara hizmet etmeye (onlarla güzel sohbet etmeye) devam et!” [2]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anne babaya iyilik etmeyi, vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’a subhanehu ve teâlâ en çok sevimli olan amel olarak tarif etmiştir.
Abdullah İbni Mesud’dan radıyallahu anh rivayet edildiğine göre:
“Ben Rasûlullah’a: ‘Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir?’ diye sordum.
__ Vaktinde kılınan namaz, dedi. Ben:
__ Sonra hangisidir? dedim.
__ Sonra, ana-babaya iyi davranmaktır, dedi. Ben:
__ Sonra hangisidir? dedim.
__ Sonra Allah yolunda cihat etmektir, dedi.” [3]
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘Of!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel (ve tatlı) söz söyle.
Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diye dua et.” [4]
Bu ayetlerde anne ve babası yaşlanan ve acze düşen Müslümanlara anne-baba hukuku ve onlara karşı edebe dair sadra şifa öğütlerde bulunulmaktadır.
Öncelikle anne babaya merhametle muamele etmeyi öğütlüyor ayet. Zira anne-baban, sen küçükken sana büyük bir şefkat ve merhametle muamele etmişlerdi.
Anne babana tevazu göster ve her daim onların emirlerine amade olduğunu hissettir.
Ebu’t Tufeyl radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Ci’rane denilen bölgede Rasûlullah’ı et taksim ederken gördüm. O zaman ben çocuktum ve devenin kesilen bir parçasını taşıyordum. Bu sırada Rasûlullah’ın yanına bir hanım geldi. Rasûlullah onun oturması için hırkasını yere serdi. Ben:
__ Bu kadın kimdir, diye sordum
__ Bu, Peygamberin sütannesidir, denildi.[5]
Anne ve babaya hayır dua etmek de anne babaya iyilik yapan hayırlı evladın bir özelliğidir. Anne babaya dua etmeye onların sağlığında olduğu gibi vefatlarından sonra da devam edilmelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de müminlere şu şekilde dua etmeleri öğretilmiş ve öğütlenmiştir:
“Ey Rabbimiz! (kıyamette) hesap için ayağa kalkılacağı gün beni, ana babamı ve müminleri bağışla” [6]
Useyd b. Ali b. Ubeyd, Ebu Useyd’in insanlara şöyle konuştuğunu nakletmiştir:
“Rasûlullah’ın yanındaydık. Bir adam dedi ki:
__ Ey Allah’ın Rasûlü, anam babam öldükten sonra, onlar adına yapabileceğim herhangi bir iyilik var mı?’ Rasûlullah şöyle buyurdu:
__ Evet, var: Onlara hayır dua etmek ve onlar için bağışlanma dilemek.” [7]
Anne ve babana güzel ve tatlı söz söyle. Anne babaya saygı ve alçakgönüllülüğü ifade eden edep ve nezaket ihtiva eden hoş sözlerle hitap et. Bu hususta Muvahhidlerin önderi İbrahim’in aleyhisselam put yontucusu olan babası Azer’e hitap ederken nezaket ve şefkat göstermesi sana örnek olarak yeter.
“Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.” [8]
Anne babanı azarlama! Annen veya baban seninle konuşurken: “Ya, bir sus ya! Sen ne biliyorsun ki! Tamam tamam, anladık! vs.” gibi cahillere özgü kalp kırıcı, üzücü ve bizzat kendi öz nefsini küçültücü boş laflar etmekten sakın. Çünkü bu şekilde konuşmak Müslüman kişinin mürüvvetini ortadan kaldırır.
Ne kadar garip bir şeydir ki nice insan, hiç tanımadığı ve tevhid ehli olup olmadığı bilinmeyen başka kimselere karşı nezaketin âlâsını sergilerken annesine veya babasına karşı edep ve güzel ahlâk sınırlarını zorlayan yakışıksız söz ve davranışlar sergileme cüretini sergileyebilmektedir. Bilinmelidir ki İslam da güzel ahlâk akide kadar önemli, değerli ve zaruridir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem henüz davetin başlarında şöyle buyurmuştur:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak/mükemmelleştirmek için gönderildim.” [9]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanlar arasında güzel ve olgun ahlâkıyla tanınırdı. Mükemmel ahlâkın Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem davetinde ona büyük bir kolaylık ve fayda sağladığını görüyoruz. Davetçi kimliği olan Müslümanların da bu anlamda üstün ahlâk sahibi olması gerekir. Ahlâkın güzelliği İslam davetçisine, meşakkatli olan İslami tebliğ yolunda büyük yararlar sağlayacaktır. Bu husus anne baba hukuku açısından değerlendirildiğinde çok daha büyük bir ehemmiyet ve öncelik arz etmektedir.
“İyi biliniz ki sizin en hayırlı olanınız, en güzel ahlâka sahip olanınızdır.” [10]
Anne ve babana sakın ‘Öf!’ bile deme.[11] Ayette geçen bu ifadeden maksat zaman zaman ortaya çıkması muhtemel kızgınlık ve hoşnutsuzluğu anne baba huzurunda açığa vurmamaktır. Kişinin kızgınlığını ve hoşnutsuzluğunu anne babasına duyuracak mırıltı, mırın kırın etmek veya homurdanmak da aynı mahiyettedir.
Allah’a Masiyette Hiçbir Mahluka İtaat Yoktur
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.
Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” [12]
İbni Kesir rahimehullah yukarıdaki ayetin açıklamasını yaparken ashaptan Sad bin Ebi Vakkas’dan şu hadiseyi de nakleder:
“Doğrusu ben anneme karşı hürmetkar ve hayırlı birisiydim ve onun bir dediğini iki etmezdim. İslam’ı kabul edince annem bana:
__ Oğlum, senin icat ettiğin bu yeni din de nedir? Yemin ederim ki, sen bu dini terk edinceye kadar hiçbir şey yiyip içmeyeceğim! dedi. Ben kendisine:
__ Anne ne olursa olsun böyle yapma! Muhakkak ki ben hiçbir şey için dinimi terk etmem.’ cevabını verdim. Annem bir gün bir gece hiçbir şey yemedi. Bitkin bir hale geldi. Ertesi gün yine hiçbir şey yemedi ve meşakkati iyice arttı. Bu halini görünce yanına gidip:
__ Anne sen bilirsin! Allah’a yemin ederim ki, senin yüz canın olsa ve bu canlar teker teker senden çıksa, ben yine de dinimi terk etmem. Artık sen bilirsin, ister ye, istemesen yeme. dedim. Annem benim kararlı tavrımı görünce yemek yemeye başladı. Bu hadise üzerine “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme…” [13] ayeti nazil oldu.[14]
Hiçbir Müslüman, günah işlemek veya farzlardan birisini terk etmek hususunda anne-babasına itaat edemez. Anne-babaya itaat ancak mübah olan işlerde geçerlidir.
Anne-baba dahi olsa Allah’a şirk koşma yahut haramları işleme konusunda hiç kimseye itaat edilmez. Anne-babaya itaat kesin olarak İslami sınırlar içerisinde mümkündür. Haram işleme veya farzları terk etme konusunda hiçbir güce itaat edilmez. Bu konuyla ilgili uyulması gereken çizgiyi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem net bir şekilde ortaya koymuştur: “Allah’a isyan hususunda, hiçbir mahluka itaat yoktur.”
Ebu Bekir radıyallahu anh hilafet makamına biatla geçer geçmez ilk hutbesinde itaatin sınırını beyan etmiştir: “Ben Allah’a itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin. Şayet Allah’a isyan edersem, bana itaat etmeniz farz değildir.”
Hiç şüphesiz şu dünya hayatındaki yalansız, yapmacıksız, maskesiz ve üstün hakikatlerden birisi de anne babaların evlatlarına karşı meccanen/karşılıksız ve içtenlikli olarak gösterdikleri sevgi ve şefkattir.
İnsanlar arasındaki münasebetler itibariyle hayattaki en yüksek hukuk her bir evladın, anne ve babasının ilgi, sevgi ve şefkatine mukabil hakları olan itaat, iyilik ve hürmettir.
Ana-Babaya İsyan Ve Sıla-i Rahmi Terk Etmenin Haramlığı
“Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparıp keseceksiniz, öyle mi?
İşte böyleleri, Allah’ın kendilerini lanetlediği, sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.” [15]
Bu ayet, İslam’da akrabalık münasebetlerinin koparılıp kesilmesinin haram olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Kur’an-ı Kerim’in değişik yerlerinde akrabalarla iyi ilişkiler kurulması öğütlenip teşvik edilmiş ve büyük sevaplardan sayılmıştır.
Ayetten anlaşılan manalardan biri şudur: Eğer sizler, güzel ahlâkın da menbaı olan tevhid ve sünnet nizamından yüz çevirerek (münafıklık ederek) dini müdafaa etmekte yılgınlık gösterir ve şu mükemmel yeryüzü düzenini kuran İslam için vaktinizden, malınızdan ve canınızdan fedakârlık yapmaktan usanırsanız ulaşacağınız netice; yüzyıllardır birbirinizin boynunu vurduğunuz, kendi çocuklarınızı bile (itikaden, ruhen, zihnen ve ahlâken) diri diri gömdüğünüz ve Allah’ın arzında zulüm ve fesadı yaydığınız o cahiliye sistemine dönmekten başka ne olabilir?
Bu ayetin bir başka açıklaması da şöyledir: Tıpkı bugün olduğu gibi sizler böyle hareket edip yaşadığınız müddetçe, iman ettiğinizi iddia ettiğiniz Tevhid dinine karşı içinizde hiçbir samimiyet ve vefakârlık yoksa ve (siyasî aşiret formuna dönüştürülmüş olan cemaatlerinize, tarikatlarınıza veya partilerinize değil) bu din uğruna hiçbir fedakârlığa hazır değilseniz ve böyle bir ahlâki anlayış içerisinde olduğunuz halde Allah subhanehu ve teâlâ size dünyada hakimiyet/güç verip yetki/otorite sahibi kıldığında; sizlerden akrabalık bağını kesip koparmak, zulüm ve fesadı yaygınlaştırmak ve kardeş kanına girmekten başka bir şey yapmanız beklenmez.
“İşte böyleleri, Allah’ın kendilerini lanetlediği..” yani rahmetinden kovup uzaklaştırdığı ve hakka karşı “…sağırlaştırdığı…” ve hayırdan yana kalplerini “…ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.”
Şüphesiz ki yüce Allah’ın tevhidden sonraki en faziletli hakkı namazdır. Kul haklarının en faziletlisi de ana baba hakkıdır. Fedakârlıkların en faziletlisi cihaddır. Zira cihad; hem Allah’ın hakkını hem de kul hakkını koruyacak en etkin vasıtadır. Ana babaya iyi davranmanın namaz ve cihadla zikredilmesi, bu amelin İslam’daki değerini ve önemini gösterir.
“Anne babasından birisinin veya her ikisinin ihtiyarlığına yetişip de cennete giremeyen adamın burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün…” [16]
Anne babanın orta yaşlı-genç olması kişiyi onlara karşı ‘İyi davranılmasa da olur…’ gibi bir yanılgıya sürüklememelidir. Konunun başlarında zikrettiğimiz hadis-i şerifte anne babanın ihtiyarlık hallerinden bahsedilmesi, daha çok itina, hürmet ve ehemmiyet gösterilmesi gereğinden dolayıdır. Çünkü o zaman anne babanın ihtiyaçları daha da artmış olur. Anne babanın ömrünün hangi devrinde olursa olsun, onlara karşı asi olmak, (mümin) kişiyi Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmetinden kovulmaya ve cehenneme atılmaya müstahak kılar.
Kur’an-ı Kerim, ana-baba hukukuna riayetsizlikten ve sıla-i rahmi terk etmekten kesin ve ısrarlı bir surette sakındırır.
“Ey insanlar! Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının.” [17]
Bilindiği üzere günahlar kötü neticelerine göre dereke derekedir. Anne ve babaya asi olmak ve akrabalık bağlarını kesip koparmak da bu çerçevede tasnif edilmiştir.
Ebu Bekre Nufey b. El-Haris radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa:
__ Beni iyi dinleyin! Size büyük günahların en büyüklerini haber vereyim mi? dedi. Biz de:
__ Evet ey Allah’ın Rasûlü, deyince, şöyle buyurdu:
__ Allah’a şirk koşmak ve anne babaya asi olmak.
Rasûlullah yaslandığı yerden doğruldu ve:
__ İyi bilin ki, yalan söylemek ve yalancı şahitlikte bulunmak (bunlar da büyük günahlardandır.)” [18]
Allah’a subhanehu ve teâlâ şirk koşmak büyük bir bühtan ve iftiradır. Allah’tan subhanehu ve teâlâ başkasına boyun eğmek ve mutlak manada itaat etmektir. Sahte ilahlara tapınmak ve tağutlara kullukta bulunmaktır.
Anne babaya isyan ise; iyiliği inkâr etmek , onların hakları hakkında gaflete düşmek ve insanın asaletine hakarette bulunmak demektir.
Allah’dan “Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rabblerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimseler ” [19] den olmayı niyaz edelim.
Allah’a hamd, Rasûlullah’a salât ve selam olsun.
İlk Yorumu Sen Yap