Değerli mü’mine bacım, hatırlayacağın üzere bir önceki yazımızda elbise ve kıyafetlerde İslamî ölçünün ne olduğunu, müslüman bir bayanın nasıl kıyafetler giymesi gerektiğini ve bu konuda dikkat edilmeyen bazı hususları ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise inşâallah nispeten bu konuyla alakası olan ve birçok bacımızın dikkat etmediği bir başka noktayı konu edinerek sana nasihatlerde bulunmaya çalışacağız. Gayret bizden, güzel sonuçları var etmek Allah’tandır.
Değerli bacım, bilindiği üzere Yüce Allah; mümini-kâfiri, inananı-inanmayanı, iyisi ve kötüsü ile bütün kadınların fıtratına süslenmeyi, güzel gözükmeyi ve insanların kendilerini dikkate alma içgüdüsünü yerleştirmiştir. Yeryüzündeki en çirkin kadın bile güzel şeyler giymekten hoşlanır, insanların kendisini beğenmesini, kendisine bakmasını ister. İşin aslı bunda garipsenecek bir şey yoktur; zira bu, onların fıtratına konulmuş bir duygudur. Bu duygu mümine bir kadın olarak sende de mevcuttur. Bu nedenle senin de süslenmen, ziynet eşyası kullanman ve güzel kıyafetler giymen en doğal hakkındır. Bu hakkı sana, seni yaratan Allah vermiştir.
“De ki: ‘Allah’ın, kulları için yarattığı ziyneti/süs eşyasını ve temiz rızkı kimmiş haram kılan?’ De ki: ‘Bunlar, dünya hayatında müminler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür.’ İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle tafsilatlı bir şekilde açıklıyoruz.” (7/A’raf, 32)
Bu anlattıklarımız herkesin bildiği şeylerdir belki; ama biraz sonra altını çizeceğimiz hususlar, maalesef birçok kadın tarafından bilinçli-bilinçsiz ihmal edilmekte veya farkında olmaksızın gözden kaçırılmaktadır. Bu nedenle bunlar oldukça önemli meselelerdendir.
Eşinin İkinci Evliliğini İstemiyorsan…
Etrafımızdaki birçok erkeğin sürekli ikinci evliliği gündem ettiğini ve daima yeni bir hanım almaktan dem vurduğunu duyarız, değil mi? Hatta sen kendi eşinden bile bunu onlarca kez duymuş, her kavga ettiğinizde seni bununla tehdit ettiğine şahit olmuşsundur. ‘İkinci eş de ikinci eş!’ sözünü diline pelesenk etmesi bazen seni kendisinden ayrılmayı düşünmeye bile sevk etmiştir.
Peki, hiç düşündün mü, acaba eşinin bunu sürekli dillendirmesinin sebebi nedir?
Şimdi sen dur, bunu senin yerine biz düşünelim ve tespitlerimizi seninle paylaşarak sana fikir vermeye çalışalım. Kim bilir, belki bu sayede farkında olmadığın bir hususun farkına varır ve eşinle gerilen ilişkilerini yumuşatarak evliliğini daha mutlu bir hâle getirirsin.
Bacım, öncelikle şunu belirtelim ki, bu gün erkeklerin sürekli ikinci evlilikten bahsetmelerinin elbette birçok sebebi vardır. Eşlerinin çirkef olması, yeterince haklarına riayet etmemeleri, cazibelerinin bulunmaması, çok konuşuyor olmaları, belirli müzmin hastalıklara maruz kalmaları veya çocuğunun olmaması bu sebeplerin başında gelmektedir. Ama bizce bir sebep var ki, bu sebep belki erkeklerin genelinin yakındığı bir husus olmasının yanı sıra, kendilerini ikinci evliliği düşünmeye sevk eden yegâne unsurdur aynı zamanda. Ve bu, bizzat kendi ağızlarıyla ifade ettikleri bir gerçektir. Ayrılmayı düşünen birçok ailenin anlaşmazlıklarında arabuluculuk yaptığımız için bu konuda tecrübemiz olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle söyleyeceklerimizi can kulağıyla dinle ve mutlaka çıkaracağın bir ders olduğunu düşünerek oku.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla erkeklerin sürekli ikinci evlilikten dem vurmalarının yegâne sebebi; senin, evinde eşine gereği gibi giyinmemen, süslenmemen ve arkadaşlarına göründüğün kadar eşine güzel görünmeye çalışmamandır.
Evet, erkeklerin genelinin ikinci evliliği düşünmelerinin ana sebeplerinden birisi; kesinlikle kadınların, kocalarına gereği gibi süslenmemeleridir. Bu, bizim uydurduğumuz veya tahmin ettiğimiz bir şey değildir. Aksine birçok kardeşimizden duyduğumuz ve ikinci evliliği düşünmelerine gerekçe gösterdikleri bir nedendir. Birçok erkek sürekli bundan dert yakınmakta, daima eşlerinin kendilerine güzel giyinmediklerini, süslenmediklerini dile getirmektedirler. Hatta biz, eşinden şikâyette bulunan birçok erkekten şu lafları çoğu kere duymuşuzdur:
‘Hocam, eşim arkadaşlarıyla güne gittiğinde veya bir vesileyle oturum düzenlediklerinde en güzel ve en değerli kıyafetlerini giyiyor, süsleniyor, takılarını takınıyor; ama eve gelince şalvarını alıyor, halayığını kuşanıyor ve karşımızda aynı köylü kadınları gibi duruyorlar!’
Veya bazılarının şöyle dediğini onlarca kez işitmişizdir:
‘Abi, eşimiz evinde çarşı-pazarda güzel ve çekici kıyafetler giyinen kadınlar gibi giyinmiyor. Bu nedenle istemeden gözümüz çarşı-pazarda dolaşan kadınlara kayıyor. Ne yapalım, biz de ikinciyi düşünüyoruz.’
Evet, bunlar etrafımızdaki kardeşlerimizden duyduğumuz ve kesinlikle hakikati olan sözlerdir. İşin aslına bakılırsa bu sözler, erkeklerin neden başka kadınlara meylettiğini net bir biçimde ortaya koymaktadır. Eğer sen, eşinin başkalarına meyletmesini istemiyor ve ikinci evliliği ağzına dahi almasından razı olmuyorsan, bu durumda bu sözlere kulak ver ve erkeklerin genelinin muzdarip olduğu bu noktayı dikkate alarak eşine gerektiği gibi giyinmeye, süslenmeye çalış.
Şimdi burada sana öyle bir rivayet aktaracağım ki, bu rivayet belki Riyazu’s Salihin kitabını okuduğun ilk yıldan beri bildiğin, unutmadığın ve hatta sohbetlerde çokça duyduğun; ama içerisindeki inceliği gözden kaçırdığın için ne manaya geldiğinin farkına varamadığın bir rivayet. Bunu, Allah için dikkatle ve anlamaya çalışarak tekrar okumanı rica ediyoruz.
Enes bin Mâlik radıyallahu anh anlatır:
Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefat etmişti. Ümmü Süleym radıyallahu anhâ, ev halkına:
— Ebû Talha’ya ben haber vermedikçe, oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz, diye tembihledi. Sonra Ebû Talha eve geldi. Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi. Yemekten sonra Ümmü Süleym, Ebû Talha için öncekilerinden daha güzel bir şekilde süslendi. O da hanımıyla yattı. Ebû Talha’nın karnı doyup tatmin olduğunu görünce Ümmü Süleym ona:
—Ebû Talha! Bir millet, bir aileye emânet bir şey verseler de, sonra emânetlerini isteseler iade etmeyebilirler mi, ne dersin, dedi. Ebû Talha:
— Hayır, (vermemezlik edemezler) dedi. Ümmü Süleym:
— O hâlde oğlunu geri alınmış böyle bir emânet bil, dedi. Ebû Talha kızdı ve:
— Mademki öyle, niçin hiç bir şey olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi, dedi ve hemen kalkıp Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem gitti, olanı biteni olduğu gibi haber verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
— Geçen gecenizi, Allah hakkınızda bereketli kılsın, buyurdu.
Bundan sonra Ümmü Süleym hâmile kaldı…
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı. Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi. Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i doğum sancıları tuttu. Bu sebeple Ebû Talha onun yanında kaldı, Rasûlullah da yoluna devam etti. Ebû Talha şöyle demeye başladı:
— Rabbim! Sen çok iyi bilirsin ki ben, Rasûl’ün ile beraber Medine’den çıkmaktan, onunla beraber Medine’ye girmekten son derece memnun olurum. Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım. Bunun üzerine Ümmü Süleym:
— Ebû Talha! Şimdi artık sancım kalmadı. Sen de git, dedi.
(Enes diyor ki) Biz yolumuza devam ettik. Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine doğum sancısı tuttu ve bir erkek çocuk doğurdu. Annem (Ümmü Süleym) bana:
— Enes, bu çocuğu sen sabahleyin Rasûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin, dedi. Sabahleyin ben çocuğu alıp Rasûlullah’a götürdüm. Rasûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı. Beni görünce:
— Herhâlde Ümmü Süleym doğum yaptı, buyurdular.
— Evet, dedim. Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı. Ben de çocuğu kucağına verdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has acve hurmasından bir tane istedi. Onu ağzında iyice çiğnedi, sonra da çocuğun ağzına çaldı. Çocuk yalanmaya başladı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
—”Medinelilerin hurma sevgisine bakın!” buyurdu. Çocuğun yüzünü okşadı ve ona Abdullah adını verdi. (Müslim)
Değerli bacım, şimdi bu hadiste geçen şu ifadeyi gel, beraberce yeniden düşünüp anlamaya çalışalım:
ثُمَّ تَصنَّعتْ لهُ أَحْسنَ ما كانتْ تَصَنَّعُ قَبْلَ ذلكَ
“Ümmü Süleym, Ebû Talha için öncekilerinden daha güzel bir şekilde süslendi…”
Şimdi gözünü kapat ve bizim yapacağımız izahı okumadan önce kendi kendine bu ifadenin ne anlama geldiğini iyice bir düşün…
İfadenin ne anlama geldiğini iç âleminde düşünmüşsen şimdi yeniden bize kulak ve-rebilirsin.
Bu ifade; sahabe hanımlarının, eşleri için süslendiklerini, özel durumlarda ise bu süs-lenmelerini çok daha fazla güzel yaptıklarını ortaya koymaktadır.
Laf tam buraya geldiğinde şu önemli soruyu sormadan geçemeyeceğiz: İffet abidesi olan, hayatlarını Allah’a adayan ve dünya ile neredeyse hiçbir alakalarının olmadığını bildiğimiz sahabe hanımları süslenir mi hiç?
Cevap: Evet. Hem de öyle bir süslenirler ki, eşlerini razı edecek ve onlara bütün dünya sıkıntılarını unutturacak kadar.
Şimdi, sahabeyi kendine örnek aldığını iddia eden bir kadın olarak Allah için sen de şu soruları kendine sor:
– Acaba ben normal şartlarda eşim için süsleniyor muyum?
– Özel bir durum olmadığı hâlde eşime güzel kıyafetler giyiyor muyum?
– Özel durumlarda bu süslenmemi daha da iyi yapıyor muyum?
– Dışarıda –istemeden bile olsa– gözü bin bir harama takılan kocama o kadınlar kadar süslenip, onun bu ihtiyacını gidermeye çalışıyor muyum?
Eğer bu sorulara olumlu cevap verebiliyorsan, hiç korkma ve bil ki sen sahabe kadınlarını örnek alan mümine bir hanımsın. Yok, eğer bu sorulara olumlu cevap veremiyor, aksine cevapların hep olumsuz yönde çıkıyorsa bu durumda hemen kendine çeki düzen ver ve sahabeyi kendine model aldığın iddianı yeniden gözden geçir.
Arkadaşlarınla yaptığın oturmalar, günler, sohbetler veya münasebetlerde en güzel kıyafetlerini giyiniyor, onlara şirin gözükmeye çalışıyor; ama Allah ve Rasûlü’nden sonra en çok razı etmekle mükellef olduğun eşine giyinmiyor, süslenmiyor ve gerektiği şekilde şirin gözükmeye çalışmıyorsan, sana söyleyeceğimiz tek bir kelime var: Allah’tan kork!
Unutma ki eşin –Rasûlullah’ın da buyurduğu gibi– senin ya cennetin ya da cehennemindir. O, eğer senden razı olursa sen, eni yerler ve gökler kadar geniş olan cennetlere gidecek, en güzel ve en mükemmel nimetlere mazhar olacaksın. Yok, eğer senden razı olmazsa, bu durumda dayanılması mümkün olmayan ateşi boylayacaksın! Kendine acımıyorsan, bari harama düşme korkusu yaşayan eşine acı. Kendine merhametin yoksa, günaha düşecek eşine merhamet et!
Ey bacım! Senin örneğin Ümmü Süleym radıyallahu anhâ olsun. Özellikle eşin çarşıda veya kadınların yoğun olarak bulundukları yerlerde çalışıyorsa, daha hassas ve daha dikkatli davran. Giyim ve kuşamına daha bir özen göster. Ve bil ki, eğer sen eşin için gerekli süslenmeyi ve giyinmeyi yaparsan –özel bir durum olmadığı sürece– eşin ikinciyi asla düşünmeyecek, bunun sözünü dahi etmeyecektir. Sen bilirsin? Eşine sahip çıkmak senin elinde. İster dediklerimize kulak vererek eşine sahip çık, istersen onu ellere ver.
Tercih senin…
Bacım, unutma ki eşini razı edebileceğin en öncelikli konuların başında onun için süslenmen ve onu, onun hoşnut olacağı elbise ve kıyafetlerle karşılaman gelir. Erkekler bundan hoşlanır, memnun olurlar. Dolayısıyla da bunu yapan eşlerinden, memnun olurlar. Onlar eşlerinden memnun oldular mı, artık bu hanımların cennete girmesi an meselesi olur. Bak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne buyurur:
“Kadınların en hayırlısı; eşi kendisine baktığında onu mesrûr eden, emir buyurduğunda ona itaat eden, nefsi ve malı hususunda hoşlanmayacağı şeyle ona muhalefet etmeyendir.” (Nesai; Hâkim. Hadis hasen’dir.)
Eşin evine geldiğinde onu mesrûr edecek şekilde giyinmeyi ihmal etme; çünkü bu inşâallah senin cennet vesilen olacaktır.
İmam Nesaî ve Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiğine göre, sahabe hanımlarından bir tanesi, bir haceti için Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına gelmişti. İhtiyacı görülüp tam gideceğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
—Eşin var mı, diye sordu.
Kadın:
—Evet, dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
—Peki, ona karşı nasıl davranıyorsun, dedi.
Kadın:
—Gücüm yettiği kadarıyla ona karşı kusur etmiyorum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
—”Eşine karşı nasıl bir konumda olduğuna dikkat et; zira o senin cennetin veya cehennemindir.” buyurdu.
Müslüman bir kadın arkadaşlarına güzel giyindiğinde veya onlar için süslendiğinde, ona cennet garantisi olmadığı gibi cehennemden âzad teminatı da yoktur. Ama müslüman bir kadın, eşi için güzel giyindiğinde veya o hoşnut olsun diye süslendiğinde, ona hem cennet garantisi vardır hem de cehennemden âzad teminatı! Bu nedenle ey mümine bacım, Allah için eşinin meşru isteklerine dikkat et. İlk günkü heyecanınla onun için süslen, güzel kıyafetler giyin. Senin, kendini görmek istediğin şekilde değil, onun seni görmek istediği şekilde onu karşıla. Sen bunlara dikkat ettiğinde göreceksin ki eşin, asla ikinci evlilikten söz etmeyecek ve gözünü haramdan daha iyi bir şekilde koruyacaktır. İşte o zaman evlilik ne saadetli, ne mutlu ve ne huzurlu olur, sorma gitsin!
Laf buraya geldiğinde erkeklere de bir kaç söz etmeden geçmek olmaz; çünkü bu iş tek taraflı olacak bir iş değildir ve mutlaka iki tarafın da üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekir. Bir taraf sonuna kadar sorumluluklarını yerine getirir, öbür taraf ise alabildiğine mesuliyetlerinden kaçarsa bir noktadan sonra kadının artık süslenme veya eşine güzel görünme duygusu körelecektir. Bu duygu köreldikten sonra da erkeğin kalkıp: ‘Bana süslenmek zorundasın! Zira ben senin cennet veya cehenneminim.’ demesinin bir anlamı olmayacaktır.
Dediğimiz gibi bu iş, iki tarafı da ilgilendiren bir meseledir, her iki tarafın da bu konuda sorumlulukları vardır.
Müşahede ettiğimiz kadarıyla erkeklerin ailevî ilişkilerde birçok sıkıntıları var. Onlardan kimisi eşlerine gereği gibi değer vermiyor ve onları adeta kullanılacak bir mal gibi görüyor. Kimisi onların duygu, istek ve taleplerini hiçe sayıyor. Kimisi de onları sadece mutfakta aşçı, evde hizmetçi, yatak odasında da ihtiyaç gideren bir nesne olarak değerlendiriyor. Oysa vallahi kadın böyle bir nesne değildir. Kadın; İslam’ın kendilerine biçtiği role göre dünyayı temelinden sarsacak benzersiz dinamitlerden birisidir. Evet, her ne kadar bazı konularda erkekler gibi olmasalar da, bazı konular da var ki, o konularda onların yapamayacağı birçok işin üstesinden gelebilirler. Ve bu konularda erkeklerden daha üstün olurlar.
Eğer erkekler, eşlerinin gönüllerini okşamayı bilse, onları alıp biraz gezdirseler veya onlarla oturup biraz hoş vakit geçirseler onların anında kalplerini kazanırlar. Ama erkeklerin geneli, eve gelir gelmez ellerine kumandayı alarak televizyon karşısına kuruluyor, ardından yemeklerini yiyip çaylarını içiyorlar. Karınlarını şişirdiklerinde ise ya oldukları yere sızıp kalıyorlar ya da odalarına çekilip uyuyorlar. O gün eşlerinin neler yaptığını, günlerini nasıl geçirdiklerini, çoluk-çocuklarıyla nasıl ilgilendiklerini hiç sormuyor, kadının ruh hâlini hiç anlamıyorlar. Kadın da bu durumu görünce ne eşine süslenesi geliyor, ne de onunla konuşası! Herkes işine bakıyor. Belirli bir zaman geçtikten sonra ise aile, ya ite kaka giden araba misali zorla yürüyor ya da yıkılmanın eşiğine geliyor…
Sormak lazım, acaba bu durumda kim suçlu? Kadın mı, yoksa erkek mi?
Böylesi tavırları olan bir erkek eşinden süslenmeyi, güzel giyinmeyi, hoş kıyafetlerle kendisini karşılamayı ne kadar hak edebilir?
Hak etse bile kadın bunu ne kadar zevk ve iştiyakla yapar?
Eğer bizler eşlerimizden bir şeyler bekliyorsak bu durumda alt yapısını hazırlamalı ve onları hüsn-i muameleye bizzat kendi ellerimizle teşvik etmeliyiz. Aksi hâlde emri vaki ile ne güzellik oluyor ne de hüsn-i muamele!
Eşim anlatmıştı… Bir bacı ona demiş ki: “Ben eşimle İslamî bir hayat yaşamak şartıyla evlenmiştim. Ama aradan sekiz yıl geçti, daha eşimle oturup sekiz saat karşılıklı İslamî bir konuşma yapamadık! İslamî kitaplar okuyamadık! Şimdi, ben ondan ayrılmak istiyorum…”
Bu bacıyı bu hâle getiren nedir?
Elbette ki eşinin vurdumduymazlığı…
Sonra kalkıp bu adamın ‘Eşim bana süslenmiyor’ diye ortalığı velveleye verme hakkı var mıdır?
İşin aslına baktığımızda görüyoruz ki, erkekler hep kadınlarının kendilerine süslenmediklerinden şikâyet ediyorlar; kadınlar da hep eşlerinin kendileriyle manevî zaman geçirmediklerinden, kendilerine sevgi ve saygı göstermediklerinden şikâyette bulunuyorlar. Oysa erkekler kadınlarla manevî ve duygusal zaman geçirmenin önemini bir bilseler, onlarla –kısa bir süreliğine bile olsa– nitelikli bir iletişim kurmanın gönüllerini fethedeceğinin bir farkına varsalar daha dikkatli olur, daha uyanık davranırlardı. Ama gelin görün ki erkeklerin geneli, bu basit fakat çok önemli olan detaydan habersizdirler. Bu detayı bilmedikleri için de her ortamda hep kadınların eksikliklerinden bahsetmekteler.
Böylesi erkeklere yapacağımız en iyi nasihat, kendilerine Allah Rasûlü’nün şahsiyetini hatırlatmak olacaktır. Bilindiği üzere Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem eşlerine iyi davranır, onlarla gereği gibi ilgilenir, maddî-manevî her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır, psikolojik hâllerine dikkat eder ve elinden geldiğince haklarını kendilerine iade etmeye çalışırdı. Ve yine Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazlarından sonra eşleriyle bir araya gelerek onlara kıssalar anlatır, önceki ümmetlerden örnekler verir ve bu şekilde kendilerine dinlerini öğretirdi. Evine geldiğinde vaktini üçe bölerek, üçte birini ailesine ayırdığını ve bu süre zarfında onların gerek maddî gerekse manevî ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığını bilmeyenimiz yoktur.
“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (33/Ahzab, 21)
Hani Allah’ın Rasûlü’nde her konuda bizim için güzel bir örneklik vardı?
Hani O, hayatın her alanında bizlere numune-i imtisaldi?
Hani O; hem bir imam olarak, hem bir komutan olarak, hem bir baba olarak, hem bir hoca olarak, hem de bir eş olarak bizlere örnekti?
Ama maalesef bu gün Müslümanlar; namazlarında, oruçlarında, cihadlarında onu örnek almaya çalıştıkları hâlde, ailelerine nasıl muamele edecekleri noktasında onu örnek almıyorlar! Veya daha korkutucu bir ifadeyle almak istemiyorlar!
Eğer bizler hayatın her alanında Efendi’mizin bizlere örnek olduğunu söylüyorsak –ki bu, kesinlikle böyle– bu durumda ailesi ile nasıl zaman geçirdiğini ve onlara nasıl muamelede bulunduğunu bilmek ve buna göre davranmak zorundayız.
Ey müslüman! Sen ailene böyle davrandın da, ailen sana süslenmedi mi?
Sen eşinle böylesine hoş zaman geçirdin de, o sana güzel kıyafetler giymedi mi?
Allah’tan kork ve eşine zulmetme! Onun haklarını ona iade et ki, o da senin haklarını sana iade etsin.
Erkeklere son olarak şunu hatırlatmak istiyoruz: Sizler ikinci evliliklerinizi gerçekleştirseniz bile, kadın olmaları bakımından birinci eşlerinizden daha farklı biriyle karşılaşmayacaksınız. Evet, bu bakımdan farklı birisiyle karşılaşmayacaksınız. Hatta üçüncü evliliklerinizi bile yapsanız karşınızda birinciden daha farklı bir kadın bulamayacaksınız. Çünkü siz aynı kaldıkça kadın aynı kadın, yapı aynı yapı, psikoloji aynı psikoloji olmaya devam edecektir. Değişen sadece kadının huyları veya güzellik gibi bazı yönleri olacak. Ama kadın aynı kadın olarak kalacak. Dolayısıyla erkeklere düşen, ikinci veya üçüncü evliliği ısrarla düşünmeleri veya dillendirmeleri değil, elleri altında olan eşlerini ıslah ederek onlara sahip çıkmalarıdır. (Burada elbette ikinci evliliği hiçbir surette uygun görmediğimiz sonucu çıkarılmamalıdır. Allah’ın müsaade ettiğine kim karşı gelebilir ki? Ancak burada bizim vurgulamak istediğimiz şey; erkeklerin mutluluğu yanlış yerde aradıkları gerçeğidir. Evet, Türkiye şartlarında erkeklerimiz mutluluğu yanlış yerde aramaktadırlar! Asıl olarak aileleriyle yuva yıkacak kadar ciddî problemleri olmadığı hâlde, sadece yanlış bazı uygulamalar sonucu ikinci evliliği düşünerek, mutluluğun bunda olduğunu zannetmektedir bizim erkekler. Oysa birinci eşlerinde yaşadıkları problemlerin aynısını –hatta belki daha fazlasını– ikinci eşlerinde de yaşayacaklardır. Bu, tecrübeyle sabit olmuş bir realitedir. Bu nedenle bizim, erkeklerimize tavsiyemiz; ikinciyi düşünmek yerine birinci eşlerin ıslah yolunu tercih etmeleridir. Unutulmamalıdır ki bu, hem kendileri hem de yuvaları için en uygun olanıdır.)
Burada son olarak önemli gördüğümüz bir meseleye daha temas ederek yazımızı noktalamak istiyoruz: Bilindiği üzere kadınların güzel kıyafetler giyebilmesi için erkeklerin birazcık kesenin ağzını açmaları gerekmektedir. Çarşı-pazarlarda güzel kıyafetle gördükleri kadınların geneli, haftanın bilmem kaç günü alış-veriş mekânlarında veya kıyafet mağazalarında zamanlarını geçiriyor ve bu noktada adeta servetlerini harcıyorlar. Sen de ey müslüman, eşinin güzel giyinmesini ve giyimiyle seni hoşnut etmesini istiyorsan ona güzel ve kullanışlı kıyafetler almalısın. Sakın ola bu noktada yapacağın harcamayı israftan sayma; zira bir kere harama düşeceğine, binlerce liranı kıyafete harcaman daha evladır. Unutma ki cehennem, para ile ölçülecek bir yer değildir. Eğer eşinin giyinmesi ile sen haramdan korunabiliyorsan, bu yolda yapacağın harcamalar senin için inşâallah sadaka sayılacak ve seni cehennemden âzad eden harcamalardan kabul edilecektir.
Allah tüm Müslümanlara iffetli, haramdan uzak ve mutlu bir evlilik sürdürmeyi nasip etsin. Tüm kardeşlerimizin, eşleri ile aralarında olan ilişkileri ıslah ederek kendilerine yaşanılabilir bir ev ortamı ihsan etsin. Hiç şüphesiz ki O, duaları işiten ve onlara en iyi şekilde karşılık verendir. (Allahumme Âmîn)
Değerli bacım, bu yazımızda da sana bazı önemli nasihatlerde bulunmaya çalıştık. Rabb’im bizi bir sonraki yazıyı kaleme almaya muvaffak kılarsa, yine dikkat etmen gereken bazı konularla sana nasihatlerde bulunarak seni hayra ve takvaya yönlendirmeye çalışacağız. Allah bizi ve seni bu nasihatlerden en güzel şekilde faydalanan kullarından eylesin.
Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dileğiyle, fî emânillâh…
İlk Yorumu Sen Yap