Üzgün olan bir kişi bize başından geçen olayları anlatırken karşısında ona eş değer duygular ve davranışlar yansıtmaya çalışırız. Karşımızdaki üzgünse mutlu ve yüksek bir ses tonuyla karşılık verip, oldukça hareketli davranışlar sergilemeyiz. Bunu bazen farkında olarak bazen de iletişimden kaynaklanan doğal bir süreç olarak yaparız. İşte tam da bu çabamıza empati kurmak denmektedir. Empati, Yunanca “empatheia” sözcüğünden gelir. Ve “içini hissetmek” anlamına gelmektedir.[1] Diğer bir kişinin kişisel deneyimini hissedebilme, bir başkasının yerine geçebilme yetisi şeklinde ifade edilmektedir. Yani genel bir tanımla empati; kişinin kendisini başkasının yerine koyabilme, onun duygu ve düşünce dünyasını anlayabilme becerisidir.[2] Empatinin oluşabilmesi için öncelikle kişinin kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olması gerekir. Kişi duygu ve düşüncelerinin ne kadar farkındaysa karşısındaki kişiyi anlamaya o kadar yakın olabilir.
Genelde çoğumuz kendimizi empati kurabilen kişiler olarak düşünmekteyiz. Fakat doğru empati kurma konusunda ne yazık ki birçoğumuzun eksikleri var. Öncelikle kendimizi karşı tarafın yerine koyma noktasında kendimizi gerçekten de aradan çıkararak karşı taraf gibi hissetmeye ve düşünmeye başlamamız gerekmektedir. Çoğu zaman bu noktayı karıştırarak hâlâ kendimiz olarak kalabiliyoruz. Bu da demek oluyor ki karşı taraf gibi değil de kendim gibi düşünüyorum, karşı taraf gibi değil de kendim gibi hissediyorum… Örneğin, ailesiyle problem yaşayan ve bize bunu anlatan bir arkadaşımız var. Bu anlatım sırasında kendi açımızdan düşünerek cevaplar veriyorsak ve değerlendirmeleri kendi bakış açımıza göre yapıyorsak maalesef bu empati olmuyor. Empati kurmadaki temel amacımız, karşımızdaki kişinin gözünden bakabilmektedir. Çünkü her insan farklı mizaçlarda[3] yaratılmıştır. Düşünceleri, duyguları, bakış açısı ve tecrübeleri farklıdır. Bu sebeple kendimize göre değerlendirip, kendimize göre yorumluyorsak karşımızdakini anlayabilmemiz güç olacaktır. İlişkilerdeki temel problem de aslında bundan kaynaklanmaktadır. Karşımızdakini anladığımızı ne kadar söylesek de bazen kendi açımızdan anlamış olabileceğimizi de unutmamamız gerekir.
Ayna Nöronlar
Empatiden bahsederken ayna nöronlardan bahsetmemek, bu konunun eksik kalmasına sebep olacaktır. Çünkü ayna nöronlar, empatinin biyolojik kısmını ifade etmektedir. Ayna nöronların keşfi, tarihte empatiyi anlamamızı somutlaştıran devrim niteliğinde bir öneme sahiptir. Yapılan bir deneyde, deneklerin bir cismi kavradıkları zaman aktive olan beyin bölgesinin, kavramadığı hâlde o cismi kavrayan bir kişiyi izledikleri zamanda da aktive olduğu görülmüştür. Aktive olan bu bölge beynin inferior paryetal lobun rostralinde yerleşmiş olan F5 bölgesidir. Ayna nöronların işlevi bu bölgede keşfedilmiştir.[4] Yani ayna nöronlarımız bir hareket yaptığımızda veya bu hareketi yapan başka bir kişiyi izlediğimizde aktive olmaktadır. Bu sayede ayna nöronlar, karşıdaki kişiyi duyumsamamızı sağlamaktadır. Böylece empatide, sosyal ilişkilerde, taklitte önemli rol oynamaktadır.
Empati Yeteneği Nasıl Gelişir?
Empatinin ilk olarak ne zaman geliştiğiyle alakalı net bir veri bulunmamaktadır, fakat yapılan araştırmalara bakıldığında bebekliğin erken dönemlerinde gelişmeye başladığı bilinmektedir. Bebekler dünyaya geldikten bir süre sonra insanların yüz ifadelerine, seslerine, duygularına tepki vermeye başlamaktalardır. Bu sebeple dünyaya gelen bebeklerin biyolojik olarak böyle bir yatkınlıkla doğmuş olabileceklerine dair yaygın bir görüş bulunmaktadır. Yine bebeklerin başka bir bebeğin ağlama sesini duyduklarında ağlamaya başlamalarının en ilkel empati örneklerinden olduğu ileri sürülmektedir.[5]
Empatinin gelişimi ilk bakım verenlerle ilişkimizde öğrendiklerimizle ilgilidir. Annenin bebekle eş zamanlı hareketleri ve duygularını paylaşması, bebeğe anlaşıldığını hissettirir. Örneğin, bebek heyecanla bir oyuncakla oynarken bizim de jest ve mimiklerimizle, ses tonumuzla ona eşlik ediyor olmamız onun duygularını paylaştığımızı ve onu anladığımızı hissettirecektir. Çocuğunun duygularına eşlik eden bir anne, bunu çocuğunun gelişimi boyunca tekrarladığında çocukta bir süre sonra başka insanların duygularını anlama, onların hislerini paylaşabilme yetenekleri gelişecektir. Bunun tam zıddı bir örneğini düşündüğümüzde de duyguları fark edilmeyen çocuk; artık duygularını belli etmemeye, ifade etmemeye ve bir süre sonra hissetmemeye başlayacaktır. Kendi hislerinin farkında olmayan, onları ifade edemeyen ve kendini anlama noktasında problem yaşayan birinin; karşısındaki insanın gözünden olaylara bakarak, onunla empati kurması pek mümkün olmayacaktır.
Doğduktan sonraki ilk bakım verenlerimizin empati geliştirmede katkısı olsa da bunun sonradan kazanılabilen bir beceri olduğunu da unutmamak gerekir. Olumsuz çocukluk deneyimleri yaşanmış olsa da, empati becerimizi geliştirmek için ebeveynlerimiz bir şeyler yapmamış olsa da sonradan empati becerisini elde edebiliriz. Öncelikle kendimizin farkında olmalıyız. Hangi olay ânında ne hissettiğimize, hangi duyguları yoğun yaşadığımıza, hangi duygulara hayatımızda yer vermediğimize… gibi birçok noktada kendimize ait farkındalığımızı oluşturmalı ve kendimizi tanımalıyız. Daha sonrasında başka insanlarla bu becerimizi geliştirmeden önce kendimize karşı bu beceriyi kullanmalıyız. Kendimizde bu süreci oturttuğumuzda, başkasına uygulama noktasında işimiz kolaylaşacaktır. Günlük yaşantımızda duygulardan konuşmayı ve karşı tarafa duygularımızı açıklayabilmeyi alışkanlık hâline getirmek de işe yarayacak olan diğer bir yöntemdir. Son olarak ise insanlarla iletişim kurduğumuzda onlara sadece cevap vermek veya onlarla tartışmak için değil de anlamak için dinleyebilmeyi öğrenmemiz gerekir. Çünkü karşılıklı anlayışı içermeyen iletişimlerde karşı tarafın gözünden bakamayız. Kendi açımızdan bakar ve cevap veririz. Bunun yerine iletişim kurduğumuz kişiyi dinlemek, ne hissettiğini anlamaya çalışmak ve onun gözünden değerlendirmek sağlıklı bir iletişim geliştirmenin yanında bize empati becerisi de kazandıracaktır.
Empati Olmasaydı
Öncelikle şunu bilmemiz gerekir, herkes her ân empatik olamaz. Psikolojik ve fizyolojik iyi oluş hâlimiz düşükse, kendimize odaklanmamız gereken bir zamanda veya süreçteysek böyle durumlarda karşı tarafla ilgilenmek elbette zor olacaktır. Örneğin çok şiddetli bir şekilde dişimiz ağrırken, bir arkadaşımızın o gün iş yerinde yaşadığı olayı dinlemek bizim için çok zor olabilir. Ya da çok öfkelendiğimiz bir tartışmada karşımızdaki kişiyle empati kurmamız mümkün değildir. Fakat bunlar dışında empati becerisi gelişmemiş ve bu beceriyi kendisinde geliştirmemiş insanlar da toplumda yer almaktadır. Nasıl ki fiziksel bir ağrımız varken veya yoğun duygular içerisindeyken karşı tarafı umursamak aklımıza gelmiyorsa empati becerisi gelişmemiş insanlar da çoğu zaman böyledir. İlişkilerinde daha bencilce yaklaşan, karşı tarafın ne hissettiğini ve düşündüğünü umursamayan bir tavra bürünmektelerdir. Karşı tarafın ne hissettiğini fark etmediği için de nasıl davranması gerektiğini de anlayamamaktalardır. Bu sebeple kendi ruh hâlleri nasılsa ona göre davranırlar. Ve bazen kırıcı, kaba ve acımasız olabilmektelerdir. Toplumda bu tarz insanların sayıca fazla olması sosyal ilişkiler kurma noktasında zorluk oluşturabilmektedir. Empatinin olmadığı toplumlar yaşanması zor, sosyal ilişkileri zayıf, herkesin birbiriyle kavga ettiği ve insanların kendini güvende hissetmediği yerler olmaktadır.
Diğer bir nokta da empatinin ahlaki değerlerle ilişkili olmasıdır. Yardımseverlik, duyarlılık, paylaşımcılık, fedakârlık gibi değerler empati becerisi gelişmiş bireylerde daha sıklıkla görülmektedir. Toplumda empati olmadığında, bu değerlerin birçoğu da olmayacaktır. Ahlaki değerlerin yok olduğu bir toplum, yaşanması mümkün olmayan bir yer hâline gelecektir.
Sözün özü, empatinin gelişmesi noktasında birçok etken olsa da sonradan kazanılabilir olduğunu unutmamamız gerekir. Sağlıklı bir iletişim ve sağlıklı bir toplum için, geliştirilmesi gereken bir yetenektir. Olmadığında doğan sonuçların hem bireysel hem de toplumsal problemlere yol açacağı aşikârdır. Yalnızca kendimiz için değil, birlikte yaşadığımız insanlar ve toplumumuz için empati becerimizi geliştirmeye gayret etmemiz gerekir.
Selam ve dua ile…
[1]. Nevzat Tarhan, 10 Adımda Pozitif Psikoloji (İstanbul: Timaş Yayınları, 2019)
[2]. Ersoy E., Köşger F. Empati: Tanımı ve Önemi / Empathy: Definition And Its Importance. Osmangazi Tıp Dergisi. 2016; 38(2): 9-17
[3]. “De ki: ‘Herkes tıynetine/mizacına/meşrebine uygun hareket eder. Rabbiniz kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.’ ” (17/İsrâ, 84)
[4]. Altınbaş K., Gülöksüz S., Özçetinkaya S., Oral E. Empatinin Biyolojik Yönleri. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 2010; 2(1): 15-25.
[5]. Ersoy E., Köşger F. Empati: Tanımı ve Önemi / Empathy: Definition And Its Importance. Osmangazi Tıp Dergisi. 2016; 38(2): 9-17.
İlk Yorumu Sen Yap