Doğru Bilgi Yanlış Uygulama

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Bir önceki sayımızda bilimin özünde ne olduğunu anlamaya çalıştık, aslında bilimin neden ve nasıl sorularını sorarak Allah’ın kevnî ayetlerini inceleyen ilim dalı olduğunu söyledik. Fakat bugün bilimle uğraşan çoğu insanın doğru iman ölçüleri olmadığı için bu incelemeleri tefekkür ibadeti niyetiyle yapmadıklarından bazı çıkmazların kaçınılmaz olduğundan bahsettik. Bu çıkmazlardan biri olan tüm kevnî ayetlerin anlaşılması ve detaylarının açığa çıkmasında kullanılan akıl nimetinin sınırlarının aşıldığından ve teslimiyet gerektiren iman konularına da akıl süzgeciyle bakıldığından bahsettik. Diğeri ise elde edilen doğru bilimsel verilerin anlaşılmasında ve yaşanmasında tevhid şirk hassasiyeti olmadığı gibi helal haram sınırlarının da gözetilmediğini belirttik.

Bir bilgiyi yaşarken tevhid şirk, helal haram sınırlarının olmamasını eleştirmek başka bir durumdur, bunları gerekçe göstererek doğru bilgiyi eleştirmek veya reddetmek başka bir durumdur. Dünyadaki her insanın dünyevi meselelere bakış açısı farklıdır, kabul ettiğinde veya reddettiğinde kendi sebeplerini sayabilir. Fakat bizim için önemli olan, sebep olarak İslami gerekçelerin/hassasiyetlerin gösterildiği durumlardır.

Birkaç örnekle açıklamak gerekirse;

“Görmedin mi? Gemiler Allah’ın bir nimeti olarak denizlerde akıp gidiyor. (Böylece Allah, kudret ve azametine delalet eden) ayetlerinden bazısını size gösteriyor. Şüphesiz ki bunda, çokça sabreden ve çokça şükreden herkes için ayetler vardır.”[1]

Denizler, gemiler, gemilerin onca ağırlığına rağmen suyun üzerinde yüzüp gitmesi; hepsi Allah’ın ayetlerindendir. Yarattığı her şeye vesileler kılan Rabbimiz, gemilerin suyun üzerinde akıp gitmesine de suyun kaldırma kuvvetini vesile kılmıştır. “Gemiler suyun üzerinde nasıl batmadan yol alabiliyor?” diye sorulduğunda cevap olarak suyun kaldırma kuvvetine ulaşılmıştır. Böylece doğru bir bilimsel bilgi elde edilmiştir. İnsanoğlu bu bilgiyi nasıl kullanacağı konusunda tercih yapar. Bu bilgileri bazı toprakları işgal edip yeraltı ve yeryüzü zenginliklerini sömürmek, insanlara zulmetmek için de kullanabilir; yolculukları kolaylaştırmak, insanlarla tanışma ve kaynaşma vesilesi kılmak, kendi topraklarını savunmak gibi nedenler için de kullanabilir.

Gemilerin suyun üzerinde yüzmesine vesile olan “suyun kaldırma kuvveti” doğru bir bilgidir. Fakat insanoğlu gemiler, denizler ve suyun kaldırma kuvveti ayetlerini/bilgilerini yeryüzünde bozgunculuk yapmak için de kullanıyor olabilir; yeryüzünü imar etmek için de… Durumu değerlendirirken önemli bir husus vardır: Kimliği ne olursa olsun doğru bilgiye isabet etmek farklı bir şeydir, bu bilginin hayır ya da şer yönde kullanılması farklı bir şeydir.

Bilim ve tıptaki her mesele bu kadar açık ve net değil maalesef. Birlikte iki örnek incelemeye çalışacağız; birinde bilimsel bir keşfin sonuçlarını inceleyecek, diğer örnekte tıbbi keşfe giden süreci değerlendirmeye çalışacağız. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).

Doğru bilgi kadar doğru bilginin elde edilme süreci ve doğru bilgiyle ne yapıldığı, yani sonucu da önemlidir.

19. yüzyılda çevremizde gördüğümüz her maddenin daha küçük yapıdaki şeylerin bir araya gelmesiyle oluştuğu keşfedilmeye başlandı. Maddenin yapı taşı atom keşfedildi. Sözcük anlamı olarak “bölünemez en küçük zerre” anlamına gelen “atom” ismi verilse de araştırmalar devam ettikçe atomun da bir çekirdeği ve çekirdek etrafında yörüngeleri olduğu bulundu. Atom parçalarına ayrıldığında çekirdeğindeki protonların inanılmaz bir enerjiyi bünyesinde sakladığı anlaşıldı. Zerreyi/Atomu yaratan ve bu zerrenin çekirdeğine devasa bir enerji sığdıran Rabbimiz bu ilmi yeryüzüne indirdi ve insanoğlu atomun içindeki bu enerjiyi keşfetti. Keşfedilen bu bilgiyi yeryüzünü fesada vermek için kullanan müstekbir tağutların eliyle yeryüzünde daha önce hiç görülmemiş bir yıkım gerçekleşti.[2] Bir atomun içerisindeki enerji, iki km2lik alanın sıcaklığını bir ânda 3000 °C’ye çıkardı, yeryüzündeki o alan dümdüz oldu. Sıcağın ve havaya saçılan radyasyonun etkisiyle yaklaşık 500 000 insan öldü, tüm bitki ve doğal yaşam yok oldu.[3] Bu yıkımın etkisi kanserler, sakatlıklar ve hastalıklar olarak hâlâ devam ediyor…

Rabbimizin ayetlerini tefekkür ettiğimizde bir toplu iğnenin ucuna sığan trilyonlarca atomun her bir tanesinin çekirdeğinde devasa bir enerji gizlenmiş olduğunu ve hiçbir zarar açığa çıkmadan binlerce yıldır düzenin devam ettiğini görebiliriz. Akıllara hayret verecek kadar küçük bir zerrenin içerisine bu kadar devasa bir enerjiyi sığdıran Rabbimiz ne kadar büyük, ne kadar yücedir! Şüphesiz ki O (cc) her şeye güç yetirendir!

Bugün dünyada enerji kaynaklarının yeterliliği konusunda sıkıntı yaşanıyor. Güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, petrol ve benzin gibi karbon kaynaklı yakıtların enerjisi vb. pek çok enerji çeşidinden günlük hayatta faydalanmaya çalışıyoruz. Enerjinin korunumu yasasından da yola çıkarak Rabbimizin kâinata yerleştirdiği mevcut enerjiyi dönüştürerek kullanmak zorundayız. Çünkü sıfırdan enerji üretemiyoruz ve var olan enerjiyi yok edemiyoruz.

Enerjinin devamlılığına bu kadar çok ihtiyacın olduğu bir durumda siz böylesine muhteşem bir enerji kaynağı keşfetmiş olsaydınız ne yapardınız ve nasıl kullanırdınız?..

Bazen insanın aklına “En iyisi böyle şeylerin hiç keşfedilmemesi!” düşüncesi gelebilir. Bazı keşiflerin sonuçlarından ve etkilerinden korkmak çok insanidir. Fakat çözüm bu değildir. Rabbimiz yeryüzünü ve gökyüzünü yaratmış, nimetleriyle donatmış[4] ve faydalanması için insanoğlunun hizmetine vermiştir.[5]

Allah’a (cc) hakkıyla iman eden; helal ve haram sınırlarına riayet ederek yaşayan; Allah korkusu, hesap ve mizan bilinci olan; nefsini terbiyeyle uğraşan insanlar bu keşifleri yapıp yeryüzünü imar etme konusunda daha azimli olmalıdır. Bilimin sınırlarını Allah’ın (cc) rızasını gözeterek çizecek, elde edilen bilgilerle yeryüzünü fesada vermek isteyenleri denetleyecek ve haddi aşanlara yaptırım uygulayabilecek imamlar olma konusunda gayretli olmalıdır.

Diğer örneğimiz tıp tarihinden. Tıp ilmi öğrenilirken insan bedenini ve organlarını tanımak; yerlerini, diğer doku ve organlarla ilişkilerini öğrenmek temel eğitimlerdendir. Anatomi olarak isimlendirilen bu ilim, tıp eğitiminin mihenk taşlarındandır. Tarih boyunca anatomi bilgisi elde edilirken çok çeşitli dönemler yaşanmıştır. Bugün insan vücudunun incelenmesinde ultrason, tomografi, MR gibi görüntüleme yöntemleri, fotoğraflama ve üç boyutlu dijital tasarımlar, gerçeğe çok yakın maketler kullanabiliyoruz. Teknolojinin bugünkü kadar gelişmediği dönemlerde insan vücudunu tanımak zordu. Anatomi dersleri, yaşayan insanlarda yapılamayacağı için ölmüş insanların bedenlerine ihtiyaç vardı. Ne kadarı doğrudur bilinmez, anatomi dersleri için batıda mezar soygunculuğu yapan insanlardan bile bahsedilir. Anatomi ilminde bilginin birikmesi sürecinde ahlak ve vicdan dışı bazı dönemler olduğundan da söz edilir.

Nazi Almanya’sı Dönemi’nde aktif rol aldığı söylenen Dr. Eduard Pernkopf ve dört kişilik ressam ekibinin hazırladığı Pernkopf Anatomi Atlası hakkında çok ağır ithamlar mevcut.[6] Atlas hazırlanırken 800’den fazla Yahudi, çingene ve politik suçluların öldürülerek incelendiği; hiçbir dinî, ahlaki, insani, vicdani ve etik sınırların gözetilmediği iddia ediliyor.[7] Yine aynı kitap için ekibin on yıldan fazla sürede, günde on sekiz saatlik çalışma programıyla gerçeğe en yakın anatomik resimleri oluşturduğu da söyleniyor.[8] Gerçeğe en yakın doğru tıbbi bilgiler, olabilecek en yanlış yoldan -insanların rızası olmadan ve onlara zulmedilerek- elde edilmiş gibi duruyor. Allah’a (cc) hamdolsun, bugün tıp fakültelerinde doğru bilgiyi bu kadar yanlış yoldan elde etmemiş anatomi atlasları kullanabiliyoruz ve zararsız bir şekilde teknolojiden de faydalanabiliyoruz.

Doğru bilgi yeryüzünün tamamına yayılmış kevnî ayetler olarak önümüzde duruyor. Bu kevnî ayetleri tefekkür edebilir, belli bir sistematikle inceleyebilir, araştırabilir, vesilelerini keşfedebilir; bulduklarımızı yeryüzünün fesada verilmesine engel olmakta ve yeryüzünü imar etmekte kullanabiliriz. Bu doğru bilgilere doğru İslami metodlarla da ulaşabilir ve elde edilen bilgilerin doğru yerlerde kullanılmasını sağlayabiliriz.

Bir sonraki yazımızda bilginin elde edilme yolları ve çıkmazlarıyla tıbbi tedaviler/aşılar arasındaki bağlantıdan bahsetmeye çalışacağız.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. 31/Lokmân, 31

[2]. 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nın sonunda ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıldı, bombanın yıkıcı etkisine dayanamayan Japonya dokuz on gün sonra koşulsuz teslim oldu ve savaş resmî olarak sona erdi.

[3]. https://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%BCkleer_silah (E.T. 25.12.2023)

           https://tr.wikipedia.org/wiki/Hiro%C5%9Fima#:~:text=6%20A%C4%9Fustos%201945’te%20yerel,bu%20say%C4%B1%2090%20bini%20ge%C3%A7ti. (E.T. 25.12.2023)

[4]. bk. 14/İbrahîm, 32-34

[5]. “O (Allah) ki; yeryüzünde olanların tamamını sizin için yarattı. Sonra gökyüzüne yöneldi ve orayı yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve O, her şeyi bilendir.” (2/Bakara, 29)

           “Kendisinden (bir lütuf olarak) göklerde ve yerde olanların tamamını hizmetinize sundu. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” (45/Câsiye, 13)

[6]. https://en.wikipedia.org/wiki/Eduard_Pernkopf (E.T. 25.12.2023)

[7]. https://www.turkiyeklinikleri.com/article/en-a-controversial-page-in-the-history-of-anatomy-pernkopf-atlas-90470.html (E.T. 25.12.2023) Metnin tamamı ücretsiz indirilip okunabilir.

[8]. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-49401918 (E.T. 25.12.2023)

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver