2. Emirlere Nasihat Etmek
Müslümanların emirlerine karşı sorumluluklarından bir tanesi de onlara nasihatte bulunmalarıdır.
Nasihat zaten İslam toplumunun esasını oluşturan yapı taşlarından bir tanesidir. Öyle ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Din nasihattir” diyerek dinin sanki sadece nasihatten müteşekkil bir şey olduğuna işaret etmiş ve nasihatin önemine dikkat çekmiştir. Sahabe; “Kime?” diye sorduklarında ise Peygamberimiz; “Allah’a, Rasûlü’ne, Kitabına, müminlerin emirine ve bütün Müslümanlaradır” buyurmuş ve nasihatin bütün Müslümanlara yöneltilebileceğini söyleyerek ayrıca hususi olarak emirlere nasihat etmeyi de zikretmiştir.
Nasihatin mahiyetini anlamak için bu hadisi biraz açıklayalım;
Nasihat kelimesinin lugat anlamı bile birçok inceliklerle doludur. Belki de şeriatın bu iş için bu kelimeyi seçmesinde bir hikmet olabilir, Allahu Âlem.
Nasihatin manalarından birisi ihlastır. Daha da açmamız gerekirse bu kelime arındırılmış, halis kılınmış anlamında da kullanılmıştır. Nasihat eden kişi aldatma gayesi gütmeden sırf karşısındaki kişiyi düşünüp halisane ve safi duygularla bu işi icra ettiği için bu işe nasihat denilmiştir.
Bu manalardan birisi de dikiştir. Bu manada da bir incelik vardır. Nitekim terzi elindeki malzemeyi dikerek kusurları kapatıp eksiği tamamlayan kişidir. Nasihat eden kişi de nasihat ederken eksikleri tamamlama gayesi güderek nasihat ettiği için buna nasihat denilmiştir.
Bunlar nasihatin bazı lugat manalarıydı. Özel manasını öğrenmek için hadiste nasihat edilmesi gereken sınıfları tek tek izah etmemiz gerekir;
1. Allah’a Nasihat: Tabi ki burada Allah’a nasihat derken kastedilen şeyin ‘hâşâ’ Allah’ı uyarmak manasında olmadığı malumdur. Allah’a nasihat şu ayette de geçmektedir;
“Allah’a ve Rasûlü’ne nasihat etmeleri şartıyla zayıflara, hastalara, harcayacak bir şey bulamayanlara bir günah yoktur.” (9/Tevbe, 91)
İlim ehli “Allah’a nasihat’i şöyle açıklamışlardır; ‘Allah’a nasihat vahdaniyetine itikadda ve O’nu uluhiyet sıfatlarıyla vasfetmekte eksikliklerden tenzihte ihlasla inanmak, O’nun sevdiklerini arzulamak ve O’nu gazaplandıran şeylerden uzak durmaktır.”
2. Rasûlullah’a Nasihat: İmam Kurtubi rahimehullah yukarıdaki ayeti açıklarken ‘Rasûle nasihat’ kısmını şöyle açıklıyor; ‘Rasûlullah’a nasihat Peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarında itaatinin dışına çıkmamak, ona dost olanları dost bilmek, ona düşmanlık edenlere düşmanlık beslemek, ona gereken saygı ve tazimi göstermek, onun Ehlibeytini sevmek, onu da sünnetini de gereği gibi tazim etmektir. Sünnetini vefatından sonra gereken araştırmaları yapmak suretiyle canlandırmak, sünneti hakkında yeterli bilgiye sahip olmak, onu gereği gibi korumak, yaymak, davet etmek, Rasûlullah’ın üstün ahlakı ile ahlaklanmakla olur.’
3. Kur’an-ı Kerim’e Nasihat: Kur’an-ı Kerim’e nasihat onu okuyup hükümlerini hayata geçirmektir.
4. Müminlerin Emirine Nasihat: Hafız İbni Hacer rahimehullah emirlere nasihat hakkında şunları söylemektedir; ‘Müminlerin emirine nasihat yapmak istedikleri hususlarda onlara yardımcı olmak, gaflete düştükleri vakit onları uyarıp dikkatlerini çekmek, yanıldıkları vakit gediklerini kapatmak, onların etraflarında birliğin gerçekleşmesine çalışmak, onlardan nefret eden kalpleri geri çevirmek suretiyle olur. Onlara yapılabilecek en büyük nasihat ise, en güzel yol hangisi ise onunla onları zulmetmekten alıkoymaktır.’
Hadisten hareketle nasihat ile ilgili bu açıklamayı yaptıktan sonra konumuzun temelini oluşturan ’emirlere nasihat etmek’ meselesi ile ilgili başka rivayetleri okumaya devam edebiliriz.
Başka bir rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor;
“Üç şeyde Müslümanın kalbi hainlik etmez; ameli Allah için yapmak, yöneticilere nasihat etmek ve Müslümanların cemaatine bağlı kalmak. Çünkü onların daveti, diğerlerini de kuşatır.” (Müslim)
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem emirlere nasihatin önemini şu rivayette de zikretmiştir;
“Allah sizin için üç şeyden razı olur ve üç şeyden hoşnut olmaz. O’na ibadet etmeniz ve hiçbir şeyi ortak koşmamanız, toptan Allah’ın ipine sarılmanız ve bölünmemeniz ve Allah’ın başınıza yönetici yaptığı kişilere nasihat etmenizden razı olur. Dedikodu yapmanız, çok soru sormanız ve malı boşa harcamanızdan Allah hoşnut olmaz.” (Müslim)
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem emirlere nasihat etmeyi ayrıca zikretmiş olması bunun önemli bir mevzu olduğuna işaret etmektedir. Zira nasihat meselesi haddi zatında mühim bir meseledir. Nasihatin ne denli mühim bir mevzu olduğunu anlayabilmek için Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisini zikretmekte fayda vardır;
“Bir topluluk gemiye binip yolculuğa çıkarlar ve kura çekilir kimisi üst kata kimisi alt kata giderler. Belli bir süre sonra alt katın suyu biter ve onlar üst kattakilerden su istemekten imtina ederler ve derler ki; ‘Biz gemiyi delip suyumuzu oradan alalım.’ Eğer yukarıdakiler aşağıdakilere el uzatırlarsa hepsi kurtulur. Ama yukarıdakiler alttakileri umursamazlarsa alt taraftakiler de su ihtiyaçlarını o şekilde gidermeye çalışırlarsa o zaman hep beraber batarlar.”
Müslümanlara yönelik nasihatin önemine bu denli dikkat çekilmesi biz Müslümanları şunu düşünmeye sevk etmelidir; Sıradan bir Müslümana bile nasihat bu kadar mühim bir mesele ise acaba Müslümanların ancak kendisinin salâh bulması ile salâh bulacağı, adaletin ancak o adil olduğu takdirde İslam toplumunda söz konusu olabileceği emirlerimize nasihat etmek ne kadar önemlidir?
Bu sorunun cevabı akabinde, şunu söylersek yanlış söylememiş oluruz; ‘Bir emir hata yapıyor ve insanlar onu uyarıp ona nasihat etmiyorlarsa o topluluk fesada uğramış, iflah olmaz bir topluluktur.’
Emire nasihat edilmesinin mühim bir mesele olduğunu öğrendikten sonra sakın ola ki bu meselenin öyle mutlak bırakılan ve herhangi bir sınırı olmayan bir mesele olduğunu zannetmeyelim. Nitekim bu nasihatin bir takım sınırlarının olması ve bu sınırlara göre tatbik edilmesi gereklidir. Aksi takdirde ıslah niyeti ile başlayan bu iş ifsadın çok dehşet boyutları ile bizleri karşı karşıya bırakabilir.
Bu sınırları şöyle zikredebiliriz;
1. Nasihat edilecek meselenin net bir şekilde ortaya çıkarılmış olması gerekir. Bu mesele zan ile hareket edilmesini kaldıramayacak kadar keskin ve hassas bir meseledir. Buna bir misal verelim; Farzı misal bir duyum aldık ki emirlerimiz insanların paralarında istediği şekilde tasarruf ediyor, bunları kendi hevası doğrultusunda kullanıyor. İnsanlar kendi aralarında bunu konuşuyorlar. Emire gidip kendisine bu konuda nasihat edip onu uyardık, emir kendisinin bir teftişe tabi tutulmasını istedi. Araştırmalar sonucunda böyle bir şey olmadığı çıktı. Peki, mesele burada kapanır mı?
Gerçek olmayan bu bilgi bile kalplerinde hastalık bulunan insanların elinde ciddi bir malzeme haline gelecek, İslam toplumunu bu asılsız haber ile karıştıracaklardır. İnsanların kafalarında emirlere karşı bir şüphe oluşturacaklar ve itaat noktasında onları olumsuz yönde etkileyeceklerdir.
Bu sebeple emire nasihat edilecek noktanın gün gibi açık olması gerekir. Yoksa ihaneti meslek haline getirmiş olan insanların ellerine malzeme verilmiş olur. Hayır murad edilen bu iş, birçok şer ile neticelenebilir.
2. Nasihat ederken bunun açıktan yapılmaması daha iyidir. Yöneticiye gizli olarak nasihatte bulunmak asıl olandır. Buna Osman radıyallahu anh döneminden bir örnek verebiliriz;
Bazıları: ‘Osman, hep yakınlarını devlet işlerine tayin ediyor’ diyordu ve bu söz bazı rahatsızlıklara sebep olmuştu. Usame radıyallahu anh, Osman’a yakın biri olması sebebiyle bu hususta ona nasihatte bulunmasını istediler. Usame onlara dedi ki; ‘Onunla söylediğiniz şeyler hakkında konuştum, ancak bu kapıyı ilk kez ben açmak istemiyorum.’
Eğer Usame gidip Osman’a radıyallahu anhum nasihat etseydi insanların kendisine söylemesi sebebiyle bu nasihati yapacağından dolayı sanki emire açıktan nasihat ediyormuş gibi olacaktı. Ama Usame bunu kabul etmedi ve bu kapıyı ilk açanın kendisi olmasını istemedi.
Asıl olan emirlere gizli bir şekilde nasihat edilmesidir. Sahabenin Emeviler döneminde yöneticileri açık bir şekilde uyarmaları kafamızı karıştırabilir. Ancak bu dönem farklı bir dönemdir. Yöneticiler Allah’tan subhanehu ve teâlâ korkmayan, halktan utanmayan insanlar haline gelmişlerdi. Bu insanlara daha ziyade aleni bir şekilde uyarıda bulunulması sonuç açısından daha tesirli olacaktır. Bahsettiğimiz yöneticiler içki sofrasından kalkıp sarhoş bir halde insanlara namaz kıldıran kişilerdi. Sahabenin halk içinde yaptığı uyarı, bu insanlar için daha etkili olmuştur. Allah’tan korkmayıp halkın tepkisinden korkan bu yöneticiler zoraki bir şekilde olsa da münkerlerden uzak durmuşlardır.
Bazılarının buradan hareketle her halûkarda emirlere açık bir şekilde nasihat edilmesi gerektiğini savunmaları son derece yanlıştır. Sahabe durumun fıkhına göre davranmıştır. Hata olarak dahi isimlendiremeyeceğimiz işlerde nasihatler gizli bir şekilde yapılırken, münkerin umursamaz bir tavırla aleni bir şekilde işlendiği zaman ise nasihatler açık bir şekilde yapılmıştır. Ancak bugün bir emir Emevi emirlerinin haline uygun hareket ediyorsa sahabenin uygulamasına dayanarak açık bir şekilde ikazda bulunulabilir.
Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap