1. Duada İhlas Sahibi Olmak
Kur’an’da Allahu Teâlâ’nın en çok dikkat çekmiş olduğu meselelerden biri duada ihlastır. Yani; dua ibadetini araya başkalarını karıştırmaksızın halisane ve saf olarak Allah’a yapılmasıdır. Ayetleri incelediğimizde, Kur’an’ın Allah’a dua etmenin gerekliliği, duanın sıfatı ve müşriklerin Allah’a dua konusunda batıl itikadları konusunda ayetlerle dolu olduğunu görmekteyiz. Allahu Teâla şöyle buyurur:
“Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.” (13/Rad, 14)
“De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime dua ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.” (72/Cin, 20)
Allah’a iman etmiş bir kimse için Allah’tan başka sığınacağı, maddi ve manevi anlamda kendisinden isteyeceği başka bir merci yoktur. Duada ihlasın en büyük delili; kâinatta Allah’ın insan için yarattığı mahlûkat ve Allah’ın her şeyin maliki olmasıdır. İnsanı yaratan, onu vücuda getirip ona et giydiren ve ona dünyada maişet kılan Allah’tır. Her şeye Malik olan, bu mülkte tasarruf yetkisini elinde bulunduran ve dilediğine verip dilediğine daraltan Allah’tır. Buna rağmen bir kimsenin ihtiyaçlarını Allah’a sunarken araya başkalarını sıkıştırması ve buna Allah’a yakınlaşmak kılıfını uydurması büyük bir nankörlük ve Allah’ı hakkıyla ta’zim etmeyen müşriklerin çirkin bir özelliğidir. Buradan anlıyoruz ki; şirk gerçekten büyük bir zulümdür. Allahu Teâla şöyle buyurur:
“De ki: Bir baksanıza, Allah’ı bırakıp da dua edip yalvardığınız ortaklarınızı gösterin bana, yeryüzünde neyi yaratmışlardır? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı vardır, yoksa kendilerine bir kitap vermişiz de ondan (elde ettikleri) açık bir delil üzere mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirini aldatmadan başka vaadde bulunmazlar.” (35/Fatır, 40)
Konu ile bağlantılı olarak şunu da ekleyebiliriz ki; sadece Allah’a dua eden Müslümanların bu anlamda yaptıkları duaları ihlas ile yapmaları ve riyadan kaçınmaları gerekir. Çünkü riya kişiyi dinden çıkarmaz ama o yola doğru götürür. Aynı zamanda kişinin o amelini batıl kılar.
2. Duanın Kabul Olacağına Dair Yakini İman
Allah’ın isim ve sıfatları üzerinde tefekkür eden kimse şu sonuçlara ulaşır; Allahu Teâlâ her şeye kadirdir, cömerttir, kullarına karşılıksız hibe edendir…
Allah’ın yarattıkları üzerinde tefekkür et. Allahu Teâlâ’nın yarattığı en basit bir varlığa baktığında, Allah’ın kudret, güç ve cemal sıfatlarını görürsün. Sonra gözlerini çevir ve daha büyük olan şeyleri düşün. Allahu Teâlâ’nın Kur’an’da en çok dikkat çektiği geceye, gündüze, yıldızlara, semaya vs. bak. Allah’ın onlara takdir ettiği düzene, mükemmelliğe dikkatini ver. Allahu Teâlâ’nın aynı anda bir tarafı gece bir tarafı gündüz kıldığını, yıldızların tepemize düşmeden bir kandil gibi asılı durduğunu ve semanın direksiz bir şekilde nasılda ayakta kaldığını düşün. Sence bütün bunları mükemmel bir şekilde yaratıp onlara düzen veren âlemlerin Rabbi olan Allah, koca kâinatta nokta misali bir insanın ihtiyaçlarına icabet etmeye güç yetiremez mi?
Ömer radıyallahu anh şöyle der;
‘Ben dua etmeye muvaffak olmuş isem, onun kabul edilip edilmeyeceğinde hiç endişeye kapılmam.’ (Mecmu’u’l Fetava)
Selef âlimlerinden Süfyan bin Uyeyne’nin şu sözü gerçekten zihinlerde iz bırakıyor:
‘Sakın kendiniz hakkında bildiğiniz kusurlarınız dua etmenize engel olmasın. Zira Allah en şerli mahlûku olan iblisin bile duasına icabet etmiştir. İblis, “Rabbim, bana onların diriltileceği güne kadar izin ver.” (15/Hicr, 36) dediğinde Allah bunu kabul etmiştir. Öyleyse mümin, küçük veya büyük bütün ihtiyaçlarını Allah’a götürmeli ve bunların hiçbirinde Allah’tan başkasına ümit beslememelidir. Çünkü Allah ‘Allah’ın lütfunu isteyin’ buyurmuştur.’
3. Allah’a Dua Eden Sürekli Bir Kazanç İçerisinde Olduğunu Bilmelidir
Ubade bin Samit’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Yeryüzünde bulunan herhangi bir Müslüman Allah’a dua edip bir şey isterse, -günah olan veya akrabalık bağlarını kesmek için olan bir şey olmadıkça- Allah ya isteğini verir ya da isteğine denk bir kötülüğü ondan giderir.”
Hâkim’in Ebu Said’den radıyallahu anh yaptığı rivayette şu ziyade vardır;
“Ya da istediği şeye denk bir sevabı onun için (ahirete) saklar.” (Tirmizi, Hâkim)
Rivayetten anlaşıldığı üzere, adabına dikkat edilerek yapılan bir duaya icabet konusunda üç tane seçenek vardır:
– Duaya misli ile icabet edilmesi
– Dünyada bir belanın kişiden uzaklaştırılması
– Ahiret için bir sevabın saklanması
Yani; dua eden kimse mutlak anlamda bir kar içerisindedir. Binaen aleyh, genel olarak bu konuda yaygın olan sıkıntı, duanın icabet edilmesinde acele etmek, isteğinin mislini görmeyince bu konuda ümitsizliğe kapılıp, duadan vazgeçmek ve bu kazançtan mahrum kalmaktır. Bu konuda ğayb ve şehadet ilminin sahibi Allah’a iman eden bir kul, duasının karşılığını dünyada görmeyince inanmalı ve Allah’a şükretmelidir ki; Allah, onu ya bir beladan korumuş, onu böyle nimetlendirmiştir ya da hem imtihana sabrın hem de duanın icabeti olarak sevabın karşılığını vermek istemiştir. Bu mesele Allah’a hüsnü zan beslemek ile alakalı bir meseledir. Allah’ı hakkıyla tanımayan, O’nun her işinde adaletli ve hikmetli olduğuna tam manası ile inanmayanlar Allah’a su-i zan beslerler. Kişi Allah’a olan zannını nasıl tutarsa, hususen dua meselesinde, umumen hayatın tüm alanlarında o zannına göre muamele görür.
Ebu Hureyre ‘den rivayetle; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah buyurdu ki; Ben kulumun benim hakkımdaki zannı üzereyim.” (Buhari, 7405; Müslim, 2675.)
İmam Davudi şöyle der:
” ‘Dua ettim de kabul edilmedi’ diyen bir insanın duasının kabulünden, duanın kabulü yerine verilen sevaptan ve günahlarının silinmesinden mahrum olmasından korkulur.” (Fethu’l Bari 6340. Hadisin şerhinde.)
Sonuç olarak; dua eden insanlar duasının akabinde iki sınıftır;
– Duaya icabet konusunda şüpheye düşmeyen, ya dünyada karşılığını göreceğine ya bir belanın kendisinden giderileceğine ya da ahirette sevabını alacaklarına yakinen iman edenler. Bu kimseler duanın maksadlarını bilen ve Rablerini tanıyanlardır. Sığınacakları, isteyecekleri merciyi bilirler.
– Dua ettikten hemen sonra gizliden gizliye etrafını süzen ve ‘acaba icabet edilecek mi?’ diye sürekli akıllarını kurcalayan insanlar. Allah Rasûlü zaten bu insanlara icabet edilmeyeceğini belirtmiştir. Bunlar netice olarak dua etmeyi bırakır ve nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını şaşırmış bir hâlde yalnızlaşırlar.
Ebu Hureyre’den rivayetle; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kul günah ve akraba bağını kesmek için dua etmedikçe ve duanın icabetinde acele etmedikçe kendisine icabet edilmeye devam edilir.” Denildi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Acele etmekten kasıt nedir?’ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Kişinin ‘Ben dua etmiştim, ben dua etmiştim. Ama icabet edildiğini göremiyorum.’ Demesi ve duayı kesip, bırakmasıdır.” (Müslim, 2735; Ebu Davud, 1484)
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız duanın edepleri içerisinde dikkat çekmek istediğimiz bazı edeplerdir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken birçok edep vardır. Bunlardan bazılarını zikredecek olursak; Haramlardan kaçınmak, Allah’ın isim ve sıfatları ile dua etmek, Allah’a fakrımızı sunarak ısrarla dua etmek, dua etmeden önce Allah’a hamd edip, Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem salât etmek, Allah’tan haram olan şeyleri istememek, deneme amacı ile dua etmekten sakınmak, sıkıntıda ve bollukta duaya devam etmek, naslarda varid olan duaları seçmek, duanın red edilmeyeceği zaman ve mekânları gözetmek…
Bu konuda tafsilatlı bilgi isteyen kardeşlerimiz için şu kaynakları tavsiye edebiliriz:
— Müslümanların Allah’a karşı sorumlulukları sayfa 273 ve devamı.
— Hadis kitaplarının Dualar (Daavat) bölümleri ve şerhleri.
— Dualarımız niçin kabul olunmuyor? Polen yayınları.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun…
İlk Yorumu Sen Yap