Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…
Değerli Kardeşim,
Cahiliyeyi terk edip İslam’a yöneldiğimizde insanlar sözlerimizi ve amellerimizi, daha doğrusu hayatımızın her alanını merceğe alır ve yakından takip ederler. Cahiliyedeki yanlış sözlerimiz ve amellerimiz kimse tarafından sorgulanmazken Kur’ân’a göre yaşamaya başladığımız an, en küçük hatalarımız dahi sorgulanır ve gündemleştirilir.
Bu sebeple inancımızı anlatmak, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak vazifemiz olduğu gibi anlattıklarımızı temsil etmek de en önemli görevimizdir. Anlatılanların insanlar üzerinde tesir etmesi için kişinin önce kendisinin amel etmesi ve anlattıklarına ters davranışlar sergilememesi gerekir. Kaldı ki karşımızdaki muhatabımız, bizleri dinledikten sonra samimiyetimizi ölçmek adına yaşantımıza bakacaktır. Hakkıyla temsil ettiğimizde inancımızı merak edecek ve anlattıklarımıza meyledecektir. Aksi durumda ise bizden uzaklaşacağı gibi inancımız hakkında da olumsuz konuşacaktır.
İbni Kayyım (rh), şöyle söylemiştir: “Kötü âlimler, cennetin kapısına oturmuş; sözleriyle insanları cennete, amelleriyle cehenneme davet ediyorlar. Sözleri insanlara ‘Haydi, cennete gelin!’ dedikçe amelleri ‘Onları dinlemeyin, eğer sizi çağırdıkları şey gerçek olmuş olsaydı ilk başta kendileri icabet ederlerdi!’ demektedir. Görünüşte onlar rehber gibidir, fakat hakikatte yol kesici eşkıyalardan başka bir şey değillerdir.”[1]
Değerli Kardeşim,
Allah’ın (cc), Kitaplarla beraber resûller göndermesinin hikmetlerinden biri de “bütün insanlığa örnek olmaları ve bu dini en güzel şekilde temsil etmeleri”dir:
“Andolsun ki sizin için Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûlü’nde güzel bir örneklik vardır.”[2]
“Sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır…”[3]
Bütün peygamberler, örneklik görevlerinin farkında olarak hareket etmiştir. Bundan dolayı sözleri ve amelleri vahyin dışına çıkmamıştır. Eğer peygamberler sözlerine ve amellerine dikkat etmeselerdi insanlık, dini doğru anlayamayacak ve doğru yaşayamayacaktı. Hatta bu dinden tamamıyla uzaklaşacaklardı.
Bu davayı, ahlakı ve amelleriyle en güzel şekilde temsil eden, Resûlümüzdür (sav). Savaşta, davette, zorlukta ve darlıkta, şehirde, komşulukta vb. hayatın her alanında davasına leke getirmeyecek şekilde hassas yaşamış ve en güzel duruşu ortaya koymuştur. O kadar ki Medine’de, “Muhammed kendi ashabını öldürtüyor!” demesinler diye hadlerini aşmalarına rağmen münafıkları öldürtmemiştir. Öyle bir yaşantı ortaya koymuştur ki müşrikler dahi onu kötüleyecek bir söz bulamamıştır. Ve müşriklerin yanında her zaman “emin” sıfatıyla anılmıştır.
Allah’ı ve ahiret gününü uman bizler için de Resûlullah’ın bu tutumu örnek olmalıdır. Bugün Peygamberimiz (sav) olmasa da onun vârisi olan ümmeti vardır. Bu davayı temsil ettiğimizin farkında olmalıyız. Olmalıyız ki davayı doğru temsil etmede ve onu kirletmeme konusunda daha hassas davranalım. Hakeza yapacağımız bir yanlışın ümmete mâl olduğunu, ferdî hatalarımızın hepimizi töhmet altında bıraktığını bilelim.
Örneğin ticaret/iş yaparken, verdiğimiz sözlerde durmuyorsak veya bozuk malı, iyi ve kaliteli olarak satıyorsak insanlar bu ayıbımızı gördüklerinde “Bu sakallılar da hep üçkâğıtçı” diyecek ve bütün sakallıları töhmet altında bırakacaktır.
Hakeza komşulukta da dikkat etmemiz gereken haklara dikkat etmediğimizde, mesela çok gürültü yaptığımızda, çöpü merdivene bırakıp kötü kokuyla komşuları rahatsız ettiğimizde veya kapı önündeki ayakkabılarımızla komşularımızın merdiveni kullanmasına engel olduğumuzda insanlar “Bu çarşaflılar hep böyle, temizliğe ve düzene hiç dikkat etmiyorlar” diyecek ve hepimizi töhmet altında bırakacaklardır.
Başka bir örnek de yakın dönemde müşahede ettiğimiz cihad sahalarıdır. Buralarda kafa kesmek, adam yakmak, cariye satın almak gibi olaylar temsiliyette kötü bir portre oluşturmuştur. Yapılan bu hatalarda sadece bir grup ve taife eleştirilmemiş, bilakis bütün ümmet töhmet altında kalmıştır. Bunun üzerine insanlar İslam’a karşı ön yargılı olup dinden uzaklaşmış ve tüm bu olanlar, bütün sakallı ve çarşaflılara aynı bakış açısıyla bakılıp ona göre muamele edilmesine sebep olmuştur.
Davamızı hayatımızın her alanında doğru temsil etme çabasında olmalıyız. Çünkü İslam’a karşı oluşan bu kötü ön yargı, ancak bu şekilde yıkılacaktır. Azgınlaşmış tağutlar, insanları İslam’dan uzaklaştırmak için bu davanın fertlerinin hatalarını, olumsuzluklarını medya üzerinden ciddi bir şekilde gündemde tutmaktadır. Analizciler bu hataları medyaya konu edinip üzerine alaycı ve aşağılayıcı bir üslupla ele almaktadır. Bu durum ise halkta İslam’a karşı ön yargı oluşturmaktadır. İşte oluşan bu ön yargılar ve iftiralar, bizler davamızı doğru temsil edersek yıkılacaktır.
Unutmamalıyız ki Rabbimiz bizleri bu davanın şahitleri seçmiştir. Davaya şahitlik etmek hem hakkı anlatmak hem de anlatılanlara uygun yaşamaktır. Hakka şahitlik etmek, ahlakımız ve davranışlarımızla karşımızdakine İslam’ı tanımlamak ve resmetmektir. Ve bizler, bu yönüyle davamızın şahitleri olmalıyız:
“Siz insanlara şahit olasınız, Resûl de sizlere şahit olsun diye sizi vasat/seçkin/hayırlı bir ümmet kıldık…”[4]
Kendisini bu davaya nispet eden her Müslim, “davasını doğru temsil ederek” şahitlik görevini yerine getirmelidir. Çünkü bu dava aziz ve yüce bir davadır. Bu dava Allah’ın (cc) davasıdır. Davayı doğru temsil etmek; dini yüceltmek ve Rabbimizi tekbir etmektir. Davayı yanlış temsil etmek ise davanın izzetini ve yüceliğini insanların gözünde düşürmektir, ki bu da kul için günahtır, vebaldir, şahitlik görevimize aykırı bir durumdur.
Değerli Kardeşim,
Burada altını özelikle çizmek isterim ki davayı temsil etmek, anlatmaktan daha zordur. Çünkü anlatmak, Kur’ân ve sünnette var olan hakikati söylemektir. Ayet ve hadis ezberlemek dışında ortaya koyduğumuz bir çaba yoktur.
Temsil etmek ise nerede olursak olalım anlattıklarımıza uygun yaşamaktır. Evde, iş yerinde, mahallede, düğünde, cenazede, yolculukta, ticarette vb. hayatın her alanında hassasiyetle, İslam’a yakışır şekilde yaşamaktır. Bu durumda kimi zaman mübah olanları terk ederiz, kimi zaman hakkımızdan fedakârlık yaparız. Yani davamıza göre şekil alırız. Bu da gayret, ciddiyet ve sebat istemektedir. Bu yönüyle temsil etmek, anlatmaktan daha zordur.
Rabbim, bizleri bu davayı hakkıyla temsil eden şahit kullarından kılsın. Örnek duruşu ile insanları cennete davet eden salih kullarından eylesin. Rabbim, bu davayı en güzel şekilde temsil etme mücadelesi veren başta Halis Hoca’mız olmak üzere tüm kardeşlerimizin esaret bağlarını çözsün. Allahumme âmin.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…
İlk Yorumu Sen Yap