Cenneti elde etmek, imtihanı başarmanın semeresidir. Dünya hayatındaki imtihanlar, malın ve bedenin Allah’ın subhanehu ve teâlâ yolunda verilmesiyle kazanılır. Fakat mal ve can insan için değerli ve sevimlidir. İnsandaki bu zaafiyet imtihanını zorlaştırmıştır. Çünkü insana tarih boyunca, nefse sevimli gelen şeyleri paylaşmak ağır gelmiştir.
Nefse ağır gelse de cenneti kazanabilmek için malın ve özellikle bedenin Allah yolunda feda edilmesi gerekir. Çünkü Allah subhanehu ve Teâlâ, bu bedenleri bizden cennet karşılığında satın almıştır. Kul Rabbine, kendi yanındaki en değerli olan şeyi verdiği zaman Allah subhanehu ve teâlâ katında değer kazanır. Böylece Rabbi de ona, kendi katındaki değerli olan cennetini ve içindeki nimetlerini hibe eder.
Müslümanlar bedenlerin Allah subhanehu ve teâlâ yolunda verilmesini sadece cihad ameliyesine has kılmıştır. Bedenlerin Allah’a subhanehu ve teâlâ en güzel sunulduğu yerin cihad meydanlarının olduğu kesindir. Bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Fakat bu anlayış bizi, ‘Bedenlerin Allah subhanehu ve teâlâ yolunda satılması, ancak cihad meydanlarında olur’ anlayışına sevk etmemelidir.
Canı Allah subhanehu ve teâlâ yolunda vermek; kulun nefsini, Allah’ın yapmamızı istediği amellerde kullanması, hibe etmesidir. Bu kimi zaman cihad ederek, kimi zaman namaz kılarak, kimi zaman da oruç tutarak olur. Kişi Rabbinin kendisinden yapmasını talep ettiği şeyleri bütün olarak hakkıyla ifa ediyorsa, işte bu kişi canını Allah subhanehu ve teâlâ yolunda satmış, hibe etmiş demektir. Çünkü nefis bu amelleri yapmak istemezken o nefsini yenmiş, bedenini Allah subhanehu ve teâlâ yolunda harcamıştır.
Müslümanın canını Allah subhanehu ve teâlâ yolunda vereceği yerlerden biri de, kardeşlerini ziyaret etmesidir. Kardeşlerini ziyaret ederek, nefsini hep dünyaya hizmet etmekten kurtarıp Allah’a subhanehu ve teâlâ, Rasûlü’ne ve Müslümanlara hizmet etmeye yönlendirmiş olacaktır. Bunun sayesinde bedenini Allah’ın subhanehu ve teâlâ isteklerine satmış, cenneti ve içindeki nimetleri de elde etmiş olacaktır.
Canını Allah’a subhanehu ve teâlâ satan kardeşim! Küfür ehli kendi dostlarını, kendi milletini, küfürlerini sağlamlaştırmak için ziyaret ederken; bizler, kardeşlerimiz, kendi milletimiz için ne yapmaktayız? Oturanlarla beraber mi oturuyoruz yoksa meydanlarda kardeşlerimizin hizmeti için koşturanlarla beraber mi koşturuyoruz? Bu soruları nefsimize telkin edip, ziyaretleşme konusunda harekete geçmeli, etrafımızdakileri bu konuda uyarmalıyız.
Kardeşlerimizi ziyaret ederken bir takım meşru sebeplere tutunulmalıdır. Bu hem ziyareti meşrulaştırır, hem de ziyaret etmekten geri adım attıracak şeytanın vesveselerinden uzak kalmamızı sağlar. Çünkü meşru sebepleri, Kur’an ve Sünnet tayin etmiştir. Vesveseler ise şeytanın telkin ettiği, kendi doğrularıdır. Müslümanın doğrusu, Kur’an ve Sünnet’ten, yanlışları ise şeytandandır. Bu sebepten ziyaretimiz meşru sebepler üzerine bina edilmelidir.
İslam’ın İzin Verdiği Meşru Ziyaretler
1. Hastayı ziyaret etmek
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hasta ziyaretini Müslümanın, Müslüman kardeşi üzerindeki haklarından biri olarak saymıştır. Bera bin Azib şöyle rivayet etmiştir:
“Peygamber bizlere hasta ziyaretini, cenazelere katılmayı, hapşırana hayır duada bulunmayı, yemin edenin yeminini yerine getirmesine yardımcı olmayı, mazluma yardım etmeyi, davet edenin davetine icabet etmeyi ve selamı yaymayı emretti.” (Buhari, Müslim)
Başka bir rivayette:
“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: selamı yaymak, hastayı ziyaret etmek…” şeklinde geçmektedir.
Kişinin kardeşlerinin hasta olduğunu bilip de ziyaret etmemesi, Müslümanlara yakışır bir hal değildir. Çünkü bu davranış Müslüman’dan ilgiyi/alakayı kesmenin en ağır şekillerinden birisidir.
Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
“Allah kıyamet günü: ‘Ey Âdemoğlu! Ben hastalandım, ama sen beni ziyaret etmedin’ buyurur. Kul da: ‘Ya Rabbi! Sen, âlemlerin Rabbisin, ben seni nasıl ziyaret edebilirim ki!’ der. Allah da şöyle karşılık verir: ‘Hatırlıyor musun, filanca kulum hastalanmıştı da sen onu ziyaret etmemiştin? Bilmiyor musun, eğer onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun?’ Yine Allah: ‘Ey Âdemoğlu! Ben senden yemek istedim, fakat sen beni doyurmadın’ der. Kul da: ‘Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin, ben seni nasıl doyurabilirim ki’ diye karşılık verir. Bunun üzerine Allah: ‘Hatırlıyor musun, filanca kulum senden yemek istemişti de sen onu doyurmamıştın. Bilmiyor musun ki, eğer onu doyursaydın (yaptığın bu iyiliğin karşılığını) katımda bulurdun?’ ” (Müslim)
Okuduğunuz üzere, Allah subhanehu ve teâlâ Müslümana yapılmayan ziyareti kendisine yapılmayan bir ziyaret olarak kabul etmiştir. Hastayı ziyaret etmeyen Müslümanlar büyük bir güzellikten mahrum olmuştur. Çünkü Rabbiyle beraber olmaktan kaçmıştır.
Evet, kardeşim! Allah subhanehu ve teâlâ insanları kendini ziyaret etmeye davet ederken, insan Rabbini ziyaret etmek istemez mi? Allah subhanehu ve teâlâ her şeyden müstağni olmasına rağmen hasta olan kullarının yanındayken, bizler neden ‘Acaba bugün beni ziyaret etmeye, hal hatırımı sormaya kim gelecek?’ diye kapıdan birisinin gelmesini bekleyen hasta kardeşlerimizin yanında bulunmuyoruz?
İnsan yaratılışındaki noksanlıklardan ötürü hata yapmaya ve günah işlemeye meyyaldir. Bu sebeple her birimizin işlediği küçük veya büyük günahları vardır. Hele ki, halkın fuhşiyatta tuğyanlaştığı bu dönemde harama düşmemek elde değil.
Günahkâr olan adamın en çok ihtiyaç duyduğu şey ise tevbe ve istiğfardır. Ki bununla temizlensin, Rabbinin yanında temiz olanlardan olsun. Fakat gafil ve unutkanlık insanlığı tevbe ve istiğfarda geri bırakıyor.
Bu durumda Müslümanlar olarak dille istiğfar yapamıyorsak, hal ile istiğfar yapmalıyız. Bunun yöntemlerinden biri de hastayı ziyaret etmektir. Melekler o kişi için sabahtan akşama, akşamdan da sabaha kadar dua ve istiğfarda bulunurlar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Bir Müslüman, hasta olan Müslüman bir kardeşini sabah vakti ziyarete giderse yetmiş bin melek, onun için akşama kadar dua ve istiğfarda bulunur. Eğer akşam vakti ziyaret edecek olursa yetmiş bin melek, sabaha kadar onun için dua ve istiğfarda bulunur. Ayrıca onun için cennette devrilmiş meyveler vardır.” (Tirmizi)
Müslüman hayâya ve edebe dikkat eden bir şahsiyete sahiptir. Nerede olursa olsun Allah’tan subhanehu ve teâlâ korkup, edebini elden bırakmaz. Müslüman, kardeşini ziyaret etmeye gittiğinde dahi İslam ona hangi edepleri koymuşsa ona dikkat etmeye çalışır.
İslam hastayı ziyaret etmede bir takım edepler koymuştur. Şöyle ki;
1. Hasta ziyaretine giden kimse, bu hareketiyle Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem emrini yerine getirdiğinin bilincinde olmalıdır.
2. Hasta kardeşini ziyaret eden kimse, ziyaretinin hasta kardeşi için hayra vesile olacağına inanmalıdır. Zira hasta, bundan dolayı mutluluk duyar ve kısmen de olsa rahatlar.
3. Hastanın nasıl olduğunu, bir şeylere ihtiyacı olup olmadığı sorulmalıdır.
4. Ziyaret için uygun bir zaman seçilmeli, uyku gibi müsait olmadıkları zamanda ziyaret yapılmamalıdır.
5. Temiz ve derli toplu bir kıyafet giyilip, kir pas içinde, dağınık elbiselerle ziyarete gidip başkaları rahatsız edilmemelidir.
6. Ziyarete gidilen eve kapı çalınarak, selam vererek girilmelidir.
7. Hastaya, ibadetini nasıl yaptığını, nasıl abdest aldığını, nasıl namaz kıldığını, işlerini nasıl gördüğünü, borcu ya da alacağının bulunup bulunmadığını sormak, eğer borcu ya da alacağı varsa ona vasiyette bulunmasını tavsiye etmek gerekir. Nitekim birçok hasta, hastalık halinde geçerli olan bazı hususları bilmemektedir.
8. Hastalık hali bir fırsat bilinmeli ve hasta kişi kendisi için faydalı olan istiğfar, tevbe, insanların hakkını ödeme gibi konularda yönlendirilmelidir.
9. İnsan, hastanın durumunu göz önünde bulundurmalı ve onun maslahatına göre fazla kalıp kalmamaya karar vermelidir. Eğer çok kalmak, hastayı memnun ediyorsa kalınmalı, rahatsız ediyorsa ziyaret kısa tutulmalıdır.
10. Hasta ziyareti, insana Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendisine vermiş olduğu sıhhat nimetini de hatırlatmalıdır. Zira insanoğlu, Allah’ın subhanehu ve teâlâ ona bahsetmiş olduğu birçok nimetin kıymetini, ancak onları yitirdiği veya yitiren birilerini gördüğü zaman anlar.
11. En fazla dikkat etmen gereken noktalardan biri de hastayı hayırlı işler yapmaya ve hayır şeyler konuşmaya yönlendirmektir. Mesela, ‘Allah subhanehu ve teâlâ, kuluna hastalık vermekle onun için hayır dilemiş olabilir. İnsan bu durumda zikirle meşgul olur, Kur’an okur…’ gibi cümleler sarf ederek hastaya yol gösterebilir. (Hasta ziyaretinde dikkat edilmesi gereken bu edepler Riyazu’s Salih’in kitabına şerh yapan Muhammet b. Salih El-Useymin’in kitabından alınmıştır. Daha geniş bilgi için bu kitaba başvurulabilir.)
Müslümanlar olarak kardeşimizi ziyarete gittiğimizde, bu edeplere dikkat edersek hasta ziyaretini daha güzel hale getirebiliriz.
2. Müslüman kardeşini sevdiğini haber vermek için ziyaret etmek
Müslüman Müslümanı sevmek zorundadır. Ki imanı kemale ersin ve cennete girmesine vesile olsun. Kardeşini sevdiğini söylemesi kalpleri birbirine daha çok bağlayacak, ülfeti artıracaktır. Bunu ziyaret yaparak söylemesi, işi daha ciddi hale getirecektir. Oysa bugün kardeşimizi sevdiğimizi ayaküstü denk geldiği zaman söylüyoruz. Karşımızdaki de söylediğimiz konuya çok önem vermiyor, sıradan bir şey yapmış olarak algılıyor. Fakat kardeşimize sevdiğimizi söylemek önemlidir.
Enes b. Malik radıyallahu anh anlatır:
“Bir adam Peygamber’in yanında otururken birisi ona uğradı. Peygamberin yanında oturan kişi: ‘Ey Allahın elçisi! Ben bu adamı seviyorum’ dedi. Peygamber ona: ‘Sen ona kendisini sevdiğini bildirdin mi?’ diye sordu. Adam: ‘Hayır’ diye cevap verdi. Peygamber: ‘Ona kendisini sevdiğini haber ver’ buyurdu. (Başka rivayette “…Ona kendisini sevdiğini haber ver. Çünkü bu ikinizin arasındaki sevgiyi daha kalıcı ve sabit kılar” buyurur.) Enes b. Malik anlatır: Adam kalkıp o adama yetişti ve ona: ‘Seni Allah için seviyorum’ dedi. Adam da ona: ‘Beni kendisi için sevmiş olduğun Allah da seni sevsin’ dedi.” (Ebu Davud)
Bu konuda âlimlerden Muhammed b. Salih el-Üseymin şöyle der: ‘Bu söz, sevgiyi onun kalbine yerleştirir. Çünkü kişi, senin onu sevdiğini öğrendiği zaman, o da seni sever. Bununla birlikte diller telaffuz etmese bile, kalpler birbirlerini tanır, birbirleriyle kaynaşırlar ve birbirlerine yakınlık duyarlar.’
3. Tebliğ ve nasihat etmek için ziyaret etmek
Hayır, üzere bir ümmet oluşumuzun en belirgin alameti, insanlara tebliğ etmemizdir. Tebliğ, insanların yaptığı yanlışları Kur’an ve Sünnet ışığında düzeltip, kişilere doğruları ulaştırmak için yapılan çalışmanın adıdır. Yani iyiliği emretmek kötülükten uzaklaştırmaktır.
Müslümana yapılan emri bil maruf nehyi anil münker ‘nasihat’ olarak adlandırılır. Müslümanın dinini ayakta tutan, Müslümanlığını bozulmadan muhafaza etmesine yardımcı olan, birbirlerine yaptıkları nasihattir. Bunun müsebbibi ise Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem şu sözüdür:
“Din nasihattir. ‘Kimin için Ya Rasûlullah?’ Allah’a, kitabına, Peygamberlerine, emirlere ve bütün Müslümanlaradır.” (Buhari)
Kâfire yapılan emri bil maruf nehyi anil münker ise ‘tebliğ’ olarak isimlendirilir. Müşriğe yapılacak en büyük tebliğ ise şirkten uzaklaşmaya, bir olan Allah’a subhanehu ve teâlâ kul olmaya davet etmektir. Bu bütün Peygamberlerin ortak daveti ve biz Müslümanlarında en önemli görevidir.
Vahyin Müslümana yüklediği en önemli görev, din kardeşine nasihat etmesi ve müşrik olan insanlığa da tebliğ yapmasıdır. Müslümanın bu iki görevi uygulamasına aracı olacak olan en büyük etken ise, ziyaretleşmedir. Ziyaretleşme sayesinde bir toplum ıslah veya ifsat olur. Ziyaretimizi böyle önemli olan İslamî görevlerimizde kullanırsak, toplumumuz bizim ellerimizle ıslah olacaktır. Bu da bize Rabbin rızasını, cennetini ve Peygamberin vadettiği kırmızı develerden daha fazlasını kazandıracaktır.
Tebliğ ve nasihat için ziyarete gidildiğinde şu edeplere dikkat etmemiz gerekir;
1. Tebliğ ve nasihat için gitmeden önce, anlatılacak konulara tebliğ edilecek kişilerin kalplerinin ısınması için onlara dua etmek.
2. Tebliğ ve nasihati yapacağımız kişilere hata ve yanlışlarını ‘sen kâfirsin’, ‘senin sürekli yaptığın şu hatayı düzeltmek için nasihat etmeye geldim’ gibi cümleler sarf ederek mahcup etmemek.
3. Yapacağımız nasihati ve tebliği ketmetmeden, anlayabileceği bir belagatte, açık bir dille anlatmak.
4. Tebliğ ve nasihat yapmamıza sebep veren hataların neden kaynaklandığını gözlemlemek, o hatalardan kurtulabilecekleri çözümler sunmak.
5. Yaptığımız tebliğ ve nasihatin anlaşılıp, etki edip etmediğini gözlemleyip, etki etmemişse tebliğ ve nasihate sonuna kadar devam etmek, nasihati ve tebliği bir kereye has kılmamak.
6. Tebliğ ederken, konuştuğumuz konulara vakıamızdan canlı örnekler sunmak; bu, kişinin doğruyu bulmasına ve konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
7. Anlattığımız konularda karşı tarafı amele teşvik etmek için biraz cehennem ile ürkütmek, biraz da cennet ile umutlandırmak.
8. Tebliğ ve nasihat ederken konuları ayet, hadis ve sahabe sözleriyle söylemek, kendimizden cümleler kullanmamak.
9. Tebliğ ve nasihat ederken sonda anlatılması gerekeni başta, başta anlatılması gerekeni sonda anlatmamak; konularımızı önemine göre sıralamak.
10. Tebliğ ve nasihat ettiğimiz kişilere karşı, sözlerimizde, amellerimizde, giyim ve kuşamımızda, edebimizde çelişkiye düşmemek, takva ve ihlâs sahibi olmak.
11. Tebliğ ve nasihat ettiğimiz kişilerden maddi yönden bir şeyler temenni etmemek, özellikle vakıamızdaki tebliğciler hep cebe yönelik konuştukları için insanlar onlardan bu nedenle nefret etmişler. Bizler de bu noktaya dikkat ederek, bu kötü imajı silmeye çalışalım.
12. Tebliğ ettiğimiz kişi konular üzerinde cedelleşmeye gittiğinde aynı tonla karşılık vererek kavganın önünü açmamak; Müslüman tebliğ yaparken kılıç sallamadığının, kelam kullandığının farkında olmalı, kelamını yumuşak bir dille telaffuz etmelidir.
Bu ve buna benzer edeplere dikkat edersek tebliğ ve nasihatlerimizde bir netice elde edeceğizdir.
Yukarıda yazdığımız ve yazamadığımız bunun dışındaki İslam’ın izin verdiği meşru sebeplere yapışarak din kardeşlerimizi ziyaret edebiliriz. Belki bu sebepler sayesinde ziyaretleşmeyi alışkanlık haline getirebiliriz.
Rabbim hepimize anlattıklarımız, dinlediklerimiz ve okuduklarımızla amel etmeyi nasip etsin (Allahumme âmin).
Selam ve dua ile… Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap