Beynin Bölgeleri: Beyin Kabuğu ve Ön Lob

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Bir önceki yazımızda beynin alt ve üst bölgelerini anlatmış; alt bölgelerin daha iç güdüsel olup hayati işlevleri yerine getirdiğini, hayvanlarla ortak noktamız olduğunu söylemiştik üst beynin işlevlerinin ise akıl nimetinin üzerine bina edildiğinden bahsetmiştik. Bu yazımızda da beynin bölgelerinden ve işlevlerinden bahsetmeye devam edeceğiz; çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).

Beynimizin en dış kısmında kabuk bölümü bulunur ve insana özgü işlevlerin tamamı buradan kontrol edilir. Düşünme süreçleri, konuşma merkezi, görme ve gördüğüne anlam verme alanları, duyma merkezleri, hareketlerin ve duyguların kontrolü, nesneleri isimlendirme merkezi, çevreye göre konum/uzaysal koordinat belirleme alanı, sözcük oluşturma bölgesi, hareket planı ve hareketin başlatılması, hesap yapma, dil öğrenme… gibi pek çok özel bölgeye sahiptir.

Beynin üst bölgesinde yüz milyardan fazla beyin hücresi bulunur. Beyin hücrelerinin uzunlu kısalı kuyrukları bir araya gelerek sinir liflerini oluşturur. Sinir lifleri elektrik kabloları misali beynin diğer bölümleriyle bağlantı kurar. Kurulan bağlantılar sayesinde beynin farklı bölgeleri iş birliği içinde çalışır. Örneğin kişi yemek yerken hem ağız kaslarını hareket ettirir ve yemeğini çiğner, diliyle lokmaları ayırır ve yutar hem de yemeği görür, tadını, kokusunu duyar, sıcaklığını hisseder, lezzetine varır. Böylece yiyecek bir bütün olarak algılanır.

Ön (Frontal) Lob

Beynimizin ön bölgesinde, alnımızın hemen arkasındaki alandır. Rabbimiz Kur’ân’da bu bölgeye vurgu yapar. Bu alan hareketlerimizin, kişiliğimizin, düşüncelerimizin, iletişimimizin, planlarımızın ve ahlakımızın köklerinin bulunduğu yerdir. Bireye özgü olan hemen her özellik bu bölgeden kaynaklanır ve tamamına yakını bilinçlidir. İnsanın iradesi doğrultusunda çalışır:

“Hiç şüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden her canlıyı perçeminden tutan (kontrol edip yönlendiren) O’dur. Şüphesiz ki Rabbim, dosdoğru yol üzeredir.”[1]

Vücut hareketlerinin planlanması ve başlatılması, düşünce süreçleri beynin bu bölgesinden kontrol edilir. Daha derin, iç bölgelerde oluşan duygular da son kontrol noktası olarak bu bölgeye gelir. İnsan, frontal lobun çalışmasıyla kendisine ait düşünceler oluşturur, duygularını tanımlar, hareketlerini planlar ve sıraya koyar, kendisine ve geleceğe yönelik hedefler edinir ve hedefleri doğrultusunda çalışmaya başlar. Kur’ân’ın emirler ve nehiyler aracılığıyla davranışlara getirdiği sınırların, duygu ve düşünce dünyasının ıslahına dair öğütlerin tamamına yakını, cennetle müjdelenip cehennemle uyarılan insana hedef koyulması beynin bu bölgesini aktifleştirir.

Beynin bu bölgesi özel sinir yollarına sahiptir. Beynin diğer bölgeleriyle bağlantı kurarak görsel, işitsel, duygusal birçok bilgiyi toplar, hafıza bölgesinden tecrübeleri süzer. Edindiği bilgileri düşünce sürecinden geçirir ve öngörüler elde eder. Öngörü, geçmiş tecrübelerden faydalanarak, mevcut şartları da hesaba katarak, sahip olduğu bilgileri duygu ve düşüncelerle sentezleyip ileriye yönelik çıkarımlar elde etmektir. İleriye yönelik düşünmeyi sağlayan bu bölgenin hamuru neyle yoğrulursa öngörüler de ona göre oluşur; ümitvar da olabilir, karamsar da…

Beyne bir saniyede yüzlerce duyusal bilgi gelir. Bu bilgilere alt beynin tepkisi ani ve refleksiftir; nadir/hayati durumlar dışında isabetli değildir. O nedenle beynin üst kabuğu, doğru tepkileri oluşturabilmek için gelen bilgileri değerlendirmek ister. Değerlendirmek, karar vermek ve uygulamak zaman alır. Bu zaman zarfında düşünce süreçleri devreye girer, problem çözme becerisinden yararlanılır, meselelerin önü ve arkası hesaplanır, neden sonuç ilişkisi kurulur. Beynin alt bölgesinden gelen ani refleksleri bastıran ve insana zaman sağlayan beyin bölümü frontal lobdur. Böylece doğru tepkiler için gerekli iki temel beceriye (ani tepkileri baskılamak ve zaman vermek) kaynaklık eder.

Problem çözme becerisi; belli bir durum karşısında düşünebilmek, ne yapacağına ve nasıl yapacağına karar verebilmek, eldeki imkânları kullanarak çözüme ulaşabilmektir. Bir problemin -Allah’ın yardımıyla- çözüme ulaşabilmesi için sorunun belirlenmesi, hedeflerin tanımlanması, sebep sonuç ilişkisinin kurulması, farklı seçeneklerin gözden geçirilmesi, farklı çözüm yolları içerisinden birisinin/doğru olanın tercih edilmesi, çözüm yolunun uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi gerekir. Bu sorunlar ve problemler matematiksel, mantıksal, yönetimsel, hukuksal, gündelik… çok çeşitli olabilir. Çözüm üretebilme kabiliyeti beynin ön bölgesine aittir.

Belleğin bir kısmı ve iletişim alanının büyük bir bölümü beynin ön bölgesindedir. İletişim için gereken iki veri vardır. Birincisi kulaklar, gözler ve diğer organlardan elde edilen duysal veriler ve konuşma girdileridir. İkincisi ise seslendirme ve kas hareketleri bölümüdür. Beynin ön bölgesi özel sinir yolları ile beynin arkasındaki görme alanıyla, yan bölgelerde bulunan işitme alanıyla ve daha derin duyular için beynin iç kısımlarıyla bağlantı kurar. Aynı zamanda dil ve ağız/yutak bölgesinin kaslarını kontrol eder ve sesin oluşumunu sağlar. Böylece kişi hem jest, mimikler, beden duruşu, hisler gibi iletişimin alt mesajlarını algılayabilir hem de konuşarak, sözcüklerle direkt iletişim kdurabilir.

Frontal lob, sahip olduğu özel sinir yolları sayesinde beynin farklı bölgelerindeki bilgilerle bağlantı kurabilir. Bu bilgileri bir arada işleyebilir ve tamamını süzerek sonuç çıkarabilir. İnsanı hayvanlardan ayıran özellikler içerisindeki en üst becerilerden biri muhakeme yeteneğidir. Muhakeme yeteneği, bir konu hakkında tüm bilgi ve verileri değerlendirerek doğru ve mantıklı bir sonuca ulaşabilme yeteneğidir:

“Hikmeti (olgunluğu, söz ve davranışta isabetli olmayı) dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona çok fazla hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alırlar.”[2]

Hikmet, basiret, feraset ve daha birçok beceriyi içerisinde barındıran bir yetenektir:

“Şüphesiz ki bunda, basiret/feraset sahibi insanlar için (ibret alınacak) ayetler vardır.”[3]

Ahlaksal ilkeler, toplumsal kurallar beynin bu bölgesinde işlenir. Doğru ahlaki değerlere sahip olabilmenin bir ayağı doğru bilgiye sahip olmak diğer ayağı ise bilgiyi doğru şekilde davranışa dökebilmektir. Doğru bilginin yegâne kaynağı Kur’ân ve Sünnettir. Davranışa dökebilmenin yolu ise doğru ahlaki değerlere sahip bir toplum içerisinde yaşamaktır. Bilgiyi işleyen de bilgi doğrultusunda hareketleri oluşturan da beynin ön bölgesidir.

Bebeklikten itibaren ardışık ve sıralı davranışları adım adım öğreniriz. Gün içerisindeki hareketlerimizin ve davranışlarımızın neredeyse tamamı ardışık ve sıralıdır. Örneğin arabaya binmek için arabayı görerek o yöne yürümemiz, elimizi uzatarak arabanın kapısını açmamız, bir bacağımızla arabanın içine adım atmamız, tüm bedeni oturur pozisyona geçirerek arabanın içerisinde kaydırmamız gerekir. Tüm bu hareketler doğru sırayla ve peş peşe olmazsa “arabaya binme” hedefini gerçekleştiremeyiz. Arabanın kapısını açmadan ayağımızı içeri atmaya kalktığımızda arabaya çarpıp yere düşeriz. Öğrenirken tüm dikkatimizi verdiğimiz bu davranışlar, yetişkinlik dönemine geldiğinde otomatik devam ediyor gibi gelebilir. Biz farkında olalım veya olmayalım, gün içerisinde milyarlarca davranışı beynimiz adım adım planlar, hesaplar, sıraya koyar ve uygulanması için bedene talimat verir. Yıllar içerisinde öyle bir beceri gelişir ki tüm bunları hem bilinç seviyesinde hissettirmeden yapar hem de oldukça kısa sürede yapar. Gündelik pek çok harekette beynin böyle çalışması çok büyük bir nimettir. Aksi takdirde her adım atarken, “Şimdi sağ ayağını kaldır. Şimdi sağ ayağını yere koy. Şimdi arkada kalan sol ayağını kaldır. Sağ ayağının önüne ilerlet ve yere koy. Şimdi sağ ayağını kaldır…” gibi zihnimizi oldukça yoracak hareket ağını kontrol etmeye çalışırdık. Veya “Şimdi bisiklete otur. Ayağını pedala koy. Şimdi aşağı bastır. Sağ ayağını çevir sol ayağını çevir. Ellerini gidondan ayırma. Fren yapmayı hesapla. Hızını ayarla…” diye düşünürken bisiklet sürmenin keyfine varamayabilirdik.

İnsanoğlunun ardışık sıralı hareketlerde iki meseleyi birbirinden iyi ayırması gerekir. Çünkü tüm hareketleri bilinçli bir şekilde, iradesi doğrultusunda ya da gaflet hâli içerisinde yapabilir. Arabaya binen, yürüyen bir insanın tüm hareketlerinin bilincine varmasına, zihnini en üst düzeyde aktif tutmasına gerek yoktur belki; fakat imanın ve kulluğun bedene yansıdığı, organlarla yapılan amellerde, ibadetlerde şuurlu olmak gerekir. Aksi hâlde gaflet kaçınılmazdır. Örneğin namaz kılan bir insan belli sırayla birbirini takip eden ardışık hareketler yapar. Bu hareketler esnasında dili de aktiftir; dua eder, ayetler okur ve Rabbini zikreder. Namazı herhangi bir sıralı ardışık hareketten ayıran huşuyu elde etmek için kişinin bir olan Allah’a kul olduğunun, O’nun (cc) huzurunda olduğunun bilincinde olması; ne için namaz kıldığını bilmesi ve namazla elde edeceği dereceleri düşünmesi; namazın, Rabbini anmak ve dua etmek için bir fırsat olduğunu fark etmesi ve kalpten gelen duyguları sevgi, saygı, korku ve reca ile işlemesi gerekir. Bir ibadeti en güzel şekilde Rabbine sunabilmek, ihlas, ihsan, takva… için insanın ihtiyacı olan hayır ve güzellikler beynin ön bölgesinden (perçeminden) filizlenir ve insanın davranışlarına yansır, Allah’ın (cc) izniyle.

İnsanoğlu şerri ve kötülüğü de hayır ve iyiliği de beynin ön (perçem) bölgesinden düşünür. Tuzaklarını da salih amellerini de bu bölgede planlar ve hayata geçirir. Dilini ve kalbini de bu bölgeden kontrol eder. Beynin bu bölgesi bilinçli olarak yaptığı tercihlere ve kendi iradesine göre çalışır. İnsanın perçeminden yakalanması ve bu bölgenin tüm faaliyetlerinden hesaba çekilmesi bundan olabilir, Allah (cc) en doğrusunu bilir.

“(Sormaya gerek yoktur, çünkü) mücrimler yüzlerinden tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.”[4]

“Asla! Şayet buna bir son vermezse hiç şüphesiz onu perçeminden yakalarız. (O) yalancı ve günahkâr perçeminden.”[5]

İnsan yaratılış itibarıyla Rabbine boyun eğmiştir. Bebek, anne karnında gelişirken ve Dünya’ya geldiği ilk ânda ekilmeye hazır verimli bir toprağa benzer. Büyürken bu bölgeye hangi tohumlar atılırsa bahçe ona göre şekillenecektir. Kişi, içerisine doğduğu çevreyi seçemez; ama akıl erdirmeye başladığı ândan itibaren beynin bu bölgesini tamamen değiştirebilir, bahçesindeki zararlı düşünce ve davranışları temizleyebilir, hastalıklı bitkileri budayabilir, kök salmış duygulara yeni bakış açıları aşılayabilir. Çünkü beynin bu bölgesi insan yaşadıkça olgunlaşmaya ve değişmeye açıktır. Bu bölgedeki hücreler muhteşem bir potansiyelle verileni işlemek için çalışır. İnsana ölene dek hatasından dönüp doğruyu seçme hakkı verilmesinin, tevbe kapısının açık tutulmasının nedenlerinden biri de bu bölgenin potansiyeli olabilir, Allah (cc) en doğrusunu bilir.

Beynin ön (perçem) bölgesi olmadığında insanlar karmaşık sorunları çözme becerilerini kaybederler. Bir amaç belirleyemez veya amaca ulaşmak için hedeflerini sıralayamazlar. Aynı ânda yapılabilen birçok işi yapmakta zorlanır, çoğu zaman yapamazlar. Olaylar karşısında verdikleri toplumsal tepkileri uygunsuzdur. Ahlaki değerlerini yitirirler. Özellikle cinsellik, işeme, dışkılamakla ilgili çekinme ve mahremiyet ölçülerini kaybederler. Uygunsuz ortamlarda soyunma eğilimleri gösterebilirler. Konuşabilirler ve konuşulanı anlayabilirler, ama düşünce akışı oluşturamazlar. Konsantre olamazlar. Dikkatleri en etkisiz uyaranlarla bile çelinebilir. Duygular arası geçişleri hızlıdır. Sevecenlik, kibarlık, öfke, şiddet, coşku, çıldırmışlık ve daha birçok duygu arasında hiçbir sebep olmaksızın ani ve keskin geçişler yaparlar. Yaşamları boyunca edindikleri sıralı ardışık davranışları yapabilirler, fakat hareketleri amaçsız, taşkın, yersiz, abartılı, dengesiz ve orantısızdır. Herhangi bir şeye yoğun bir ilgi gösteremezler, bir şey için heveslenemezler, yaptıklarından zevk alamazlar, bir şeye bağlılıkları yoktur; tutkularını yitirirler. Karar verme yetilerini kaybederler. Yargılama ve muhakeme becerileri bozulur. Sınır tanımayan insanlara dönüşebilirler. İnsan olmaya dair ne özellik varsa kaybetmiş gibi olurlar…

Bir sonraki sayımızda görüşmek duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) hamdolsun.


[1]. 11/Hûd, 56

[2]. 2/Bakara, 269

[3]. 15/Hicr, 75

[4]. 55/Rahmân, 41

[5]. 96/Alak, 15-16

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver