Zahirî ve batıni nimetleriyle bizlere lütufta bulunan Allah’a hamd olsun. Verilen nimetlere en güzel şekilde şükretmeyi ve her konuda ‘büyük bir ahlak’ üzere olacağımız edepleri öğreten Nebi’ye salât ve selam olsun.
Allah’ın bizler üzerindeki nimetleri sayısızdır. Er-Rahman olan, kullarına karşı engin bir şefkat sahibi ve onlara lütuflarıyla ikramda bulunan Rabbimizin her geçen gün yeni nimetleriyle karşılaşıyoruz.
“Göklerde ve yerlerdeki her şeyi, Allah’ın size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen (açık ve gizli) nimetlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hâlâ) ilmi, bir hidayete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında mücadele ederler.” (31/Lokman, 20)
“İstediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan, çok zalim, çok nankördür.” (14/İbrahim, 34)
Bizler, Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremeyiz, bu bir hakikattir. Ancak O’nun nimetlerini birer birer ele alıp incelemek, o nimetin şükür yollarını araştırmak ve hakkı tavsiye babından kardeşlerimizle paylaşmak, güç yetirebileceklerimizdendir.
Allah subhanehu ve teâlâ Sebe kavmine verdiği nimetleri sıralarken şöyle buyurmuştur:
“Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkânlarını) takdir ettik. ‘Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın’ (dedik).Onlar ise: ‘Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır)’ dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.” (34/Sebe, 18-19)
Allah’ın beldeler arasındaki mesafeleri kısaltması, eşyayı birbirine yakın kılması, O’nun subhanehu ve teâlâ nimetlerindendir. Ve Sebe kavminin helak olma sebeplerinden biri, İsrailoğulları misali daha basitini istemek suretiyle nimete nankörlük etmeleridir. (Hani bir zamanlar: ‘Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın’ dediniz. O da size: ‘O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır’ dedi. Üzerilerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah’tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere Peygamberleri öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.” (2/Bakara, 61))
Hiç şüphesiz bir yönüyle internet de böyledir. Günümüz insanı için mesafe, uzaklık anlayışını kaldırmıştır. İnsanları Allah’a davet edenler, tüm dünyaya seslerini duyurmaya başlamış, az gayretle milyonlara ulaşmaya başlamışlardır. Tüccarlar için küresel ticaret pazarı, evin içine girmiştir. İlim talep edenler, yorucu ve yıllara mâl olan ilmî rıhleler yerine, dünyanın bir ucundaki âlimin derslerine canlı katılım imkânı bulmuştur. Uzak beldelerde hasret çeken akrabalar canlı ve ucuz iletişim imkânıyla bir arada oldukları zamandan daha fazla haberleşme imkânına kavuşmuştur. Resmî ve bürokratik işlemlerin yorucu ve gereksiz prosedürü son bulmuş, insanlar ‘e-dünya’ ile işlemlerini evlerinden hâlleder olmuştur.
Bunlar internetin nimetleri olarak zikredilebilir. Bizler tüm nimetlerde olduğu gibi bu nimet için de Allah’ın değişmez yasasını hatırlatmak istiyoruz. Şükrü eda edilen nimetler, arttırılmak suretiyle devam ederken; eda edilmeyenler zıddıyla cezalandırılmak suretiyle son bulurlar. (“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.’ (14/İbrahim, 7)
“Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.” (16/Nahl, 112)) İnternet de her nimet gibi bu durumdan nasibini almıştır. Allah’ın hayra muvaffak kıldıkları bu nimetten hakkıyla istifade etmiş, interneti kendiyle Rabblerine yaklaştıkları bir vesile, dinlerine hizmet ettikleri bir araç olarak kullanmışlardır. Allah’ın hayırdan mahrum kıldıklarına gelince; bu ‘nikmet’ (Bela, musibet.) ile her geçen gün biraz daha Rabblerinden uzaklaşmış ve şeytanın üzerilerinde tahakküm kurup ‘Allah’ın kendini anmayı unutturduğu’ şeytanın hizbinden olanlara benzemeye başlamışlardır.
Hepimiz internetin bu iki kullanım biçimine şahit olmaktayız. Ve üzülerek belirtmeliyiz ki, çoğunluk için internet nimet değil nikmet olmuştur. Bu yazımızla amacımız, internet kullanmanın şer’i adablarına dikkat çekmek ve internetin nimet olarak kalması için yapılması gerekenleri Müslüman kardeşlerimizle paylaşmaktır.
İslam’ın her şeye bir adab getirdiğini biliyoruz. Yeme adabı, selam adabı, yolda yürüme adabı… Geçmiş dönemde İslam âlimleri Kitap ve Sünnet’i merkeze alarak, bu edepleri derlemiş ve ümmetin istifadesine sunmuşlardır. (İmam Buhari’nin Türkçe’ye de kazandırılan ‘El-Edebu’l Müfred’ kitabı, İbnu’l Müflih’in ‘El-Adab Eş-Şer’iyye’ kitabı, İbni Abdilberr’in ‘Behcetu’l Mecalis’ kitabı bunlara örnek verilebilir. Bunun yanında hadis kitaplarında imamlar, her başlık altında olması gereken adabı bir araya toplamıştır.) Günümüzde çıkan yenilikler için aynı durum ihtiyaçtır. Hatta ilim adamlarımızın Kitap ve Sünnet’i esas alıp kitle iletişim araçları kullanım adabına dair eserler hazırlamaları bir ihtiyaçtan öte, zaruret olmuştur. Yazımızın da, zaruret hâlini alan bu ihtiyaç yolunda bir adım olmasını Rabbimizden temenni ediyoruz.
Vakıada Yapılması Yasak Olan Şeyler, Sanal Dünyada da Yasaktır
Şeytanın internet kullananlara kurduğu tuzaklardan biri, kullanım esnasında şeriat kurallarından azade gibi davranmalarını sağlamaktır. ‘Allah’ın ahkâmı sadece gerçek hayatta geçerli, internet ortamında geçerli değilmiş gibi davrananlar’ bu nimeti kendi aleyhlerinde nikmete çevirenlerdir.
Örneğin, normal bir zamanda ‘fasığın getirdiği haber’e araştırmadan inanmak ya da bu habere zan bina etmek, Müslümanlara haram kılınmıştır.
“Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu ‘etraflıca araştırın’. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (49/Hucurat, 6)
Rabbimiz, İslam toplumunu sosyal afetlerden koruyacak hükümleri indirdiği Hucurat suresinde bu ayeti zikretmiştir. Bunu yasaklamasını da bir illete/sebebe bağlamıştır; Yanlış veya kasten yayılmış kötü bir habere binaen Müslümanlara karşı su-i zanda bulunmak veya İslam ahlakına uygun olmayan şekilde davranmak… Gerçek hayatta daha hassas davrandığımız bu konuda, sanal ortamda hassasiyetimizi yitirdiğimiz, çoğumuzun bu esası göz ardı ederek olaylara yaklaştığımız söylenebilir. Maalesef fert ve cemaat anlamında birçok yapı, farklı camialar hakkında interneti bilgi edinme kaynağı veya tanıma aracı kılıyorlar. Bu da aslında kardeş olan veya yakini bilgi eşliğinde birebir tanıştıkları takdirde kardeşlik tesis edebilecek insanları birbirlerine düşman ediyor. Bu açığın farkında olan İslam düşmanları, bir camiaya yakınmış gibi davranıp paylaşımlarda bulunuyor, birilerine hakaret ediyor veya o camianın asla razı olmayacağı şeyleri yayıyorlar. Böylece birbirinden uzak olan birçok yapıyı, iyice uzaklaştırıyorlar.
Müslümanların resmî olmayan açıklamalara kulak vermemeleri, ne idüğü belirsiz insanların birilerinin çok yakınında konuşuyormuş gibi yaydıklarına kulak asmamaları gerekir. Dünya müstekbirlerinin Müslümanları birbirlerinden uzaklaştırmak için kullandıkları bu habis tuzağa düşmemeye gayret göstermek gerekir. Bizler internet üzerinden sahada var olan Müslümanlardan haberdar olmalı, ancak onları tanımak için birebir diyalog kurma yolunu seçmeliyiz. Böylece internet, tanışmalarda hayra vesile olan bir nimet olsun.
Yine verilebilecek örneklerden biri sanal dedikodudur. Dedikodu/Gıybet, Rabbimizin İslam toplumunu sosyal afetlerden korumak için haram kıldığı, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından olan ‘şahsiyete saygı’ ilkesiyle çelişen bir hastalıktır. Gerçek hayatta gıybet haram olduğu gibi, sanal ortamda da gıybet haramdır. Ferde ve topluma, maddi ve manevi olarak verdiği zarar, gerçek hayattakinden daha az olmadığı gibi kimi yerde daha fazladır.
“…Bazılarınız bazılarınızı arkadan çekiştirmesin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan sakının. Allah tevbeleri çok kabul eden, çok merhamet edendir.” (49/Hucurat, 12)
İnsanların olmadıkları ortamda, hiçbir şer’i gerekçe olmadan onların arkasından konuşan insanlar, kardeşinin etini diri diri yiyen bir insana benzemektedir. Allah müminlerin bu ahlaktan tiksinmesini istiyor. Hakikatte gıybetin sebebiyet verdiği sonuçları gördüğümüzde, Rabbimizin bu kaidelerinde hikmet sıfatını müşahede ediyoruz. Sanal ortamda haberleşen veya diyalog içinde olan Müslümanların ortamda bulunmayan üçüncü şahıslar hakkında yaptıkları konuşma ve yazışmalar, bu hükmün dışında değildir. Hatta toplum içinde bundan kaçınan, sanal ortamda rahatlıkla yapanlar daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadırlar.
Sevban’ın radıyallahu anh naklettiği bir hadiste Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ben öyle kavimler biliyorum ki kıyamet gününde Tıhame dağı kadar sevapla gelirler. Allah onların hasenatlarını toz bulutuna çevirir. Biz ‘onlar kimdir ey Allah’ın Rasûlü? Bize onları vasfet’ dedik. ‘Onlar sizin kardeşlerinizdir, gece sizler gibi kalkıp ibadet eden insanlardır. Fakat Allah’ın yasak kıldığı şeylerle baş başa kaldıklarında onları çiğnerler’ buyurdu.” (İbni Mace)
Başta gıybet olmak üzere İslam’ın yasakladığı tüm konularda, internet kullanıcıları bu hadisi serlevha edinmeli; Allah Rasûlü’nün bu uyarısını ekranlarının en görünür yerine iliştirmelidirler. İnsanlardan hayâ ettikleri ve farklı görünmek için ortamlarda kaçındıkları davranışları, nefisleriyle baş başa kaldıklarında rahatlıkla yapıyorlar hatta bunu tevbe etmedikleri ısrarlı davranışlarından kılıyorlarsa, Allah’tan korkmalıdırlar.
Bunun gibi meclislerin emanet olması, kişiye her duyduğunu aktarmasının yalan olması da bu kapsamdadır. Müslümanların sırlarını yayanlar Kur’an nassıyla ihanetle suçlandıkları gibi, sanal ortamda konuşulmaması gerekenleri konuşarak bu sırları paylaşanlar da Allah’a, Rasûlü’ne ve bile bile emanetlerine hıyanet eden insanlardan olurlar. (“Ey iman edenler, Allah’a ve Rasûlüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.” (8/Enfal, 27)
Bu ayetin iniş sebebi incelendiğinde Müslümanlara ait çok basit sırların paylaşımının dahi bu kapsamda olduğu anlaşılacaktır.)
Gözleri Harama Karşı Kısmanın Zorunluluğu
“Mümin erkeklere söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar…” (24/Nur, 30-31)
İslam toplumu, iffet toplumudur. İffetin başlangıç noktası da gözdür. Gözünde iffetli olmayanlar, gözlerinde Allah’ın hududunu korumayanlar, iffetsizliğin zirvesi olan zinadan korunamazlar. Yaratan Allah subhanehu ve teâlâ olduğu gibi, şeriat ve emir sahibi de Allah’tır. Kulları için koyduğu temel yasaklara götüren yolları en iyi bilen O’dur. Zinanın had cezasıyla başlayan, iffetli kadınlara iftiranın çirkinliğiyle devam eden; umumen aile, hususen kadın-erkek ilişkilerini düzenlediği Nur suresinde bu ayetlerin indirilmesi, Nur suresiyle yerleştirilmek istenen iffetin ilk adımının göz olduğunu anlamamızı sağlıyor.
Gözlerin kısılmasını iki taraflı emreden İslam, bununla yetinmemiş, kadın ve erkeği iffetsizliğe götüren yolların tümünü yasaklamıştır. Kadınların konuşurken kadınlıklarını kullanması, kadınla erkeğin baş başa kalması, akraba olan kadınların yanına girmenin ölümle eşdeğer tutulması bu hükümlerden bazısıdır.
Müslüman normal hayatta bunlara dikkat ettiği gibi internet ortamında da dikkat etmelidir. Nasıl ki zikredilen hükümler, zinanın kendisi değil ona götüren yollardır ve nasıl ki bunlardan kaçınmak, insanı iffetli kılmaya yarayan yardımcılardır; aynısı sanal âlem için de geçerlidir. Yolda yürüyen ve bize helal olmayan bir kadına bakmak yasaklandığı gibi, bize helal olmayan görüntülere sanal ortamda bakmanın hükmü de aynıdır. Bir evde bir kadınla baş başa kalmak ölümle eş değer olduğu gibi; sanal ortamda bir kadınla sabahlara kadar sohbet etmek de ölümle eşdeğer, iffetsizlik yolunun ilk adımı olan yasaklardandır.
Şeytan bizleri Allah’la aldatmamalı, İslam’a davet adı altında bu münkerleri işletmemelidir. Şer’i kurallara dikkat edilmediği için, iyi niyetlerle başlayan konuşmaların uygunsuz sohbetlere, sohbetlerin buluşmalara ve buluşmaların iffetsizliklere sebebiyet verdiğine dair yüzlerce örnek biliyoruz.
İnternetin bu tip sorunlara sebebiyet vermemesi için şu tavsiyelerde bulunabiliriz:
Yalnız olunan ortamlarda internete girmemeye gayret etmek. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Müslümanı yalnız başına yolculuktan men etmiş ve bunu ‘Tek kişi şeytandır’ şeklinde ifade etmiştir. Burada anlatılmak istenen, yalnız kalanın şeytanın yoğun vesveselerine maruz kalacağıdır. Bu vesveseler o denli yoğun ve insan üzerinde etkilidir ki; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem neticede kişinin şeytanlaşma tehlikesini gözeterek yalnızlığı yasaklamıştır. Şer’i olan bu hükmü, insan olarak her Müslüman yaşamaktadır. İşlenen günahların ve zayi edilen vaciplerin çoğu, insanın yalnız olduğu vakitlerde gerçekleşir.
Koruyucu tedbirler almak. Kişi nefsinin ve şehvetlerinin karşısında yenik düşse dahi, koruyucu birtakım tedbirlerle bu mefsedetten korunabilir. İnternete kendisiyle bağlanılan aletler, şer’an yasaklı olan içeriklere karşı muhafaza görevi gören filtrelerle korunabilir.
İnternet kullanımı yapılan ortamlara hatırlatıcı ve uyarıcı ayet ve hadisler asmak.
İnternetin Vakti Öldürmesine Müsaade Etmemek
Allah’ın subhanehu ve teâlâ insan üzerindeki nimetlerinden biri de boş vakittir. Bu, o kadar büyük bir nimettir ki, Asr suresinde Rabbimiz ona yemin etmiştir. Ayetin siyakı ‘insanın hüsranı’ olunca; çoğu insanın, vakitte Allah’ın sınırını gözetmediklerinden dolayı hüsrana uğradıkları anlamına gelmektedir.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem vaktin nimet olduğunu ve çoğu insanın bundan gafil olduğunu belirtmiştir:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu onda aldanmıştır; sıhhat ve boş vakit.” (Buhari)
Boş vaktin nimet olduğunu belirtmesi, ondan hesaba çekileceğimiz anlamına gelir. Bu durum her ne kadar nefse ağır gelse de, insanın vakitten hesaba çekileceği, Kur’an ve Sünnet’le sabit olan bir durumdur.
“Sonra and olsun ki o gün nimetten hesaba çekileceksiniz.”
“Kıyamet gününde kişi beş şeyin hesabını vermedikçe hiçbir yere adım atamaz: Ömrünü/vaktini nerede geçirdiği, gençliğini nasıl eskittiği, malını nereden kazandığı ve nereye harcadığı, ilmiyle ne kadar amel ettiği.” (Tirmizi)
Bu sebeple kişinin boş olarak geçirdiği, içinde Rabbinin olmadığı her vakit, kıyamet gününde bir pişmanlık vesilesi olacaktır.
“İnsanların oturdukları ve Allah’ı anmadıkları, Rasûlü’ne salât getirmedikleri hiçbir vakit yoktur ki; mutlaka o meclis kıyamet gününde pişmanlık vesilesi olacaktır.” (Tirmizi)
Müslüman, vakit konusunda hassas olmalıdır. Vaktinde gözetmesi gereken bir kulluk bilinci olduğunu bilmelidir. Daha doğrusu, vaktini Allah’a kul kılamayanın, Allah’a hakkıyla kulluk edemeyeceğini bilmelidir. Vaktini düzenlemeli ve programlı yaşamaya gayret etmelidir. Çünkü uğruna yaşanılan cennet ve rıza-i ilahi, kendinden kaçtığımız cehennem ve Allah’ın gazabını belirleyecek olan vaktin nasıl kullanıldığı ile belirlenecektir.
Bu anlamda vakti ihya eden şeyleri nimet olarak görmeli, vakti öldüren tüm unsurlara fitne gözüyle bakmalıdır. Sözlü olarak Allah’a sığındığı gibi amelî ve iradi olarak da ondan kaçınmaya gayret göstermelidir.
İnternetin genel olarak vakti öldürdüğü, izahtan vareste bir durumdur. Kullanıcılarının en fazla şikayet ettiği şey, insanın vaktini öldürdüğü ve saatlerin nasıl geçtiğinin bilinmediğidir. Bu olumsuzluğun önüne geçmek için şunları tavsiye edebiliriz:
İnternet kullanım amacı netleştirilmelidir. Böylece ‘şöyle bir gezineyim’ gafletiyle saatlerin zayi edilmesinin önüne geçilmiş olur. Kişinin ne için internete girdiğini kendine hatırlatması veya odanın görünür bir yerine iliştirmesi ona faydalı olacaktır.
İnternete giriş vakitleri belirlenmeli ve vaktin sonunda bir uyarıcı vesilesiyle vaktin bittiği hatırlatılmalıdır. Böylece hem irade güçlendirilmiş hem de vaktin zayi edilmesine engel olunmuş olur.
İnternette bulunma, bir meclis olarak muhasebe edilmeli ve kıyamet gününde yüz aydınlığı veya pişmanlık vesilesi olduğu nefse hatırlatılmalıdır.
Özellikle ne tür faaliyetlerin vakti öldürdüğü ve insanın zaaf noktası olduğu tespit edilmeli, o alana hiç girmemeye özen gösterilmelidir. Çünkü bir şeyden başlangıç olarak kaçmak, başladıktan sonra nefsi ondan alıkoymaktan çok daha kolaydır.
İnternet Öğretim Aracı Olabilir, Eğitim Aracı Olamaz
Uzun uğraşlar neticesinde derlenebilecek bilgileri, internetin bir tuş mesafesine ve kolaylığına getirdiği, hepimizin malumudur. Hususen hayatın bizim isteğimiz dışında bu kadar hızlı aktığı ve sorumlulukların ciddi anlamda arttığı böyle bir zamanda bilginin kolay elde ediliyor oluşu, ilim talebeleri başta olmak üzere insanlar için büyük bir nimettir. Bugün birçok ilim talebesi, uzak diyarlarda yaşayan âlimleri internet üzerinden takip ediyor, sorular soruyor, canlı olarak derslere katılıyorlar. Gündüz çalışmak zorunda olanlarımız dahi günün belli saatlerini harcayarak ilim elde edebiliyorlar.
Başlangıç olarak büyük bir nimet kabul edilen bu durumun, zamanın ilerlemesi ve bu yolla ilim talep edenlerin sayısının artması ve neticelerin ortaya çıkmasıyla musibet olduğu anlaşıldı. Çünkü ilim öğrenen ama edep öğrenmemiş, öğretilmiş ama eğitilmemiş insanlar ortaya çıktı.
İlmin özü edeptir. Sahih bilgi, sünnete uygun edeple birleştiğinde ortaya faydalı ilim çıkar. Doğru bilgi, edepten yoksun ve eğitilmemiş insanlarda domuzun boynuna takılmış değerli taşlarla süslenmiş bir ziynet eşyası gibidir.
“İlim talep etmek, her Müslüman erkeğin ve kadının üzerine farzdır. İlmi, ehli olmayana veren, domuzun boynuna pahalı gerdanlık bağlamış gibi olur.” (Hadisin birinci kısmı sahihtir. İkinci kısmında ise hadisçiler ihtilaf etmiştir. Kimisi Allah Rasûlü’nün sözü olduğunu, kimi de selef âlimlerinden birinin sözü olduğunu kabul etmiştir.)
Bundan ötürü Allah subhanehu ve teâlâ insanlığa sadece bilgi indirmemiş, onlara örnek Rasûl göndererek eğitimle beraber onları eğitmiştir. Allah subhanehu ve teâlâ Peygamberimizin ümmete karşı sorumluluklarını anlatırken şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden bir Peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (3/Âl-i İmran, 164)
Rasûl, bizlere sadece Allah’ın ayetlerini okuyup kitabı ve hikmeti öğretmemiş, aynı zamanda bizleri eğitmiştir. Bundan dolayı bilgi edinmenin yanında, o bilginin kendisinde hayat bulduğu Rabbani eğiticilere ihtiyaç vardır. Selef imamlarından biri, oğluna şöyle nasihatte bulunmuştur:
‘Senin edepten bir konu öğrenmen, ilimden yetmiş mesele öğrenmenden daha sevimlidir.’
Yine o dönem insanını vasfederken Muhammed bin Sirin rahimehullah şöyle der:
‘Onlar ilim talep edip onu öğrendikleri gibi edep öğrenmeye gayret ederlerdi.’
Öyleyse interneti bilgi aracı olarak kullananlarımız, bunun, bir eğiticiye duyulan ihtiyacı unutturmamasına dikkat etmeli; ilmi asıl olarak meclislerinde talep etmeye özen göstermeli, internete bilginin pekiştirilip zenginleştirildiği bir araç olmaktan öte bir anlam yüklememelidirler.
İslam, Aşırılığın ve Bağımlılığın Her Türlüsüne Karşı Çıkar
İslam vasatın ve itidalin dinidir. Aşırılığın her türünden sakındırdığı gibi, gevşeklikten de sakındırmış ve insanları mutedil olmaya davet etmiştir. İnternet kullanımı da buna dahildir. Özellikle son zamanlarda interneti hayatın olmazsa olmazı gören insanların varlığına şahit oluyoruz. Hatta bu öyle bir hâl aldı ki; internet bağımlılığı, bir hastalık çeşidi kabul edilip özel tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Başta Çin olmak üzere dünyanın bir çok yerinde, bağımlılar için özel rehabilitasyon merkezlerinin kurulduğu biliniyor.
Müslümanın hayatında olmazsa olmaz olan tek şey, Rabbi’dir. Bunun dışındaki tüm olmazsa olmazlar; masiyetle başlayan, sonu şirke kadar varma tehlikesi olan bir töhmet barındırır içinde. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem içki bağımlısını puta kul olana benzetmesi, bu anlamda iyi düşünülmelidir.
“İçkinin müdavimi, puta tapan gibidir.”
Yine dünya malına, ‘olduğunda sevinen, kaybettiğinde öfkelenen’ şeklinde bağlı olanları ‘dinarın ve dirhemin kulu’ diye isimlendirmesi de üzerinde düşünmeyi hak eden hususlardandır.
“Dinarın kulu helak oldu/olsun. Dirhemin kulu helak oldu/olsun. Kendisine verildiğinde razı olur, verilmediğindeyse öfkelenir.” (Buhari, Müslim)
Hayatını bilgisayar başında geçiren, sanal bir çevreyle sosyalleşen, internet kesintilerinde öfkelenen veya daha ileri gidip öfke krizi geçirenler, yukarıda zikredilen hadislerin kapsamındadırlar ve tehditlere muhataptırlar.
Uzmanların yaptıkları araştırmalar neticesinde, internet bağımlılığının alametleri şunlardır:
1. İnternet ile ilgili yoğun zihinsel meşguliyet: Yani internet başında olmadığı zamanlarda dahi zihinsel olarak internette yaptıklarını düşünmek, başına geçtiğinde yapacaklarını planlamak.
2. Doyum sağlamak için internet başında geçirilen sürenin giderek artması: Uyuşturucu madde misali geçirilen vaktin yetersiz kalması ve her geçen gün daha fazla vakit geçirme ihtiyacı.
3. İnternete ulaşamadığında sinirli ve mutsuz olmak: Bağımlılığın dinî ölçüsü olarak da kabul edilen bu madde, hadis-i şerifte varid olmuştur.
4. Kurtulmak için çabaların yetersiz olması: Kişinin kendine sözler verip planlar yapmasına rağmen, her seferinde sözünü bozup yeniden internetle ilgilenmesi, bağımlı olduğunu gösterir.
5. Sorumlulukları ihmal etmek: İster dinî ister dünyevi olsun, kişi internet kullanımı dolayısıyla sorumluluklarında gevşek davranıyor veya bunları ihmal ediyorsa bu, onun internete bağımlı olduğunu gösterir. Özellikle namazların geciktirilmesi veya kaçırılması durumu söz konusuysa Müslümanın Allah’tan subhanehu ve teâlâ korkması ve tevbe edilecek bir durumda olduğunu bilmesi gerekir.
6. Yalana başvurmak: Herhangi bir konuda kişi yalan söylemeye başlamışsa bu, onun karakterinin bozulduğunu, İslami şahsiyetten uzaklaştığını ve nifak ahlakıyla hareket ettiğini gösterir.
7. Sorunlardan kurtulmak için internete sığınmak: Tüm bağımlılık çeşitlerinin ortak yönü budur. Hayatın gerçekleri ve sorunlarla uğraşmak yerine kişi, Allah subhanehu ve teâlâ dışında bir şeye sığınıyor ve onunla sıkıntılarından sıyrılıp ferahlıyorsa bu, ona kalben bağımlı olduğunun belirtisidir.
Kendinde bu belirtileri görenlere tavsiyemiz şudur:
Hayatında internet bu denli problem hâline gelenler, Allah’tan korkmalı ve ciddiyetle işe koyulmalıdırlar. Özellikle interneti Allah’ın yerine kendine sığınılan ve böylece sorunlardan kurtulma vesilesi görenler, internet sebebiyle başta namazlar olmak üzere Allah’a ve Müslümanlara karşı sorumluluklarını aksatanlar, itikadi ve ahlaki bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını bilmelidirler. Onlar Süleyman’ı aleyhisselam örnek alıp, onları Rabblerine karşı lakayıtlaştıran şeyi hayatlarından çıkarmalıdırlar. Zira Süleyman aleyhisselam, Allah yolunda kullanmak için beslediği atları izlediği bir gün, atlar onu Rabbini anmaktan alıkoyunca onları kesmek suretiyle hayatından çıkardı.(38/Sad, 30-33 ayetleri arasında anlatılan ayetleri Katade ve Hasan Basri bu şekilde tefsir etmiştir.) Alınan kararlar, yapılan programlar sonuç vermiyorsa her seferinde verilen sözler bozuluyorsa en gerçekçi olanı bu illeti hayatımızdan çıkarmak, şeytana kendi lehimizde yol vermemektir. Şüphesiz ki kolay, Allah’ın kolay kıldığıdır.
Sonuç olarak;
Müslüman birey; Rabbine, Müslüman kardeşlerine ve İslam davasına karşı sorumluluklarının farkında olmalıdır. Onu kulluktan, gerçek hayattan ve mücadele sahasından koparan her türlü araçla arasına mesafe koymayı bilmelidir.
Bizler sanal ortamda yazdığımız güzel sözler, sloganvari paylaşımlar ve genel faaliyetlerimizle ne muttaki bir kul ne de Allah yolunda cihad eden bir mücahid oluruz. Evet, sanal ortamın gayrı hakiki havası bazı duyguları tatmin edebilir, kişiye kendini öyle hissettirebilir. Ümmetin içerisinde bulunduğu hâl, Allah düşmanlarının İslam’a karşı kurdukları tuzaklar ve Müslümanların gerçekçi sorunları dikkatle izlendiğinde bu işin sanal faaliyetlerle olmayacağı kesindir.
Sanal ortamda kurulan arkadaşlıklar veya tanışmalar, Müslümanı cahiliyeden koruyan İslam cemaati görevi görmez. Çoğu zaman yalan üzere kurulu, insanların olmadıkları sıfatlarla birbirlerine tezahür ettikleri tanışıklıklar, sadece günah arkadaşlığı tesis eder. Müslüman internet cemaatinden olamaz, olmamalı ve olmak için de çaba harcamamalıdır. Sahada mücadele eden insanların içerisinde ve gerçek kardeşlik ortamında vazifesini bilmeli ve ümmetin cahiliye ve Tih’ten çıkış mücadelesinde payına düşen sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmelidir.
Şayet internet bizleri ilim meclislerinden, Müslümanların dertleriyle dertlenmekten, sahada mal, can ve bedenle cihad etmekten, şehit ve tutuklu Müslümanların emanetleriyle ilgilenmekten, muhacirlere ensar olmaktan, takva üzere kurulu mescidleri ihya ve imar etmekten alıkoymuş ve bunları sanal olarak yaşamayı hayatımıza sokmuşsa bizi helake götürmeye başlamıştır.
İnternet bizim kendine hükmettiğimiz ve İslam davetinin yayılması için kullandığımız bir araç olduğu müddetçe kullanılabilir. İnternet bize hükmetmiş ve onun gerçekçi olmayan dünyasında sürüklenmeye başlamışsak internet araç olmaktan çıkmış, amaç hâlini almış demektir.
Kendisini internet ortamının fitnelerinden koruyamayan Müslümanların, evlerinde eşlerini ve yavrularını bu fitneyle baş başa bırakması, Müslümanca bir davranış değildir. İnternet, ev ortamında şahısların bireyselleşmesine ve aile fertlerinin dışında bir hayat kurmasına sebebiyet veriyorsa, aile kurumu tehlikede demektir. Özellikle gençlerin internetin şehvet dünyasına terk edilmesi, onlara yapılacak en büyük kötülüklerdendir. Anne babaların bu konuda hassas olması, kontrollü ve beraberce istifade edilecek bir araç olarak interneti kullanması gerekir. İnternetin bireysel kullanımına engel olmaları gerekmektedir.
Allah’ım! İnterneti bizler için nimet kıl. Bizleri onun fitnesinden muhafaza et.
İlk Yorumu Sen Yap