Kitabın Yazarı: Mücahit Gültekin
Yayınevi: Pınar Yayınları
Basım Tarihi: 2020
Basım Yeri: İstanbul
Sayfa sayısı: 320
Ebat: 13.5 x 19 cm (Roman Boy)
İnsanı dünyaya imtihan amacıyla gönderdiğini belirtiyor Rabbimiz. Bu imtihanların tamamının Rabbimizin “kader ve kaza” dairesi içinde olduğunu da bildiriyor. İnsanoğlu; başta şeytan olmak üzere dünyadaki insanlarla, nefsiyle, elinde olanlarla ve olmayanlarla imtihan edilir. Mümin o kimsedir ki, hayatının tamamının bir imtihandan ibaret olduğunu her daim hatırında tutar ve her şeye bu zaviyeden bakmaya çalışır.
İlk insan olan Âdem (as) aynı zamanda bir peygamberdi. Buna rağmen İblis, ona bazı kavramlarla yaklaşıp, Rabbine isyan ettirdi. Kısa bir süre önce bütün meleklerden daha bilgin ve üstün olduğu ispat edilen ve bu sebeple kendisine secde olunan Âdem nasıl oldu da ilk imtihanda şeytana yenildi dersiniz? Şeytan, “melek, ebediyet ve mülki”[1] kavramlarıyla onu kandırdı. Bir anlamda algısını yönetmek için manipüle etti.
Evet, bu ay tanıtımını yapacağımız kitap, kanmanın ve kandırmanın psikolojisini konu edinen önemli bir eser. Kitabın önemine geçmeden evvel naçizane tavsiyem kitabın şu şuurla okunmasıdır: Dünyaya geliş amacımız imtihandır. Bu imtihan sürecinde hüsrana uğramamız için mücadele eden İblis, şeytanlar ve onlara abd/köle olmuş insanlar vardır. İblis, Âdem’den (as) günümüze kadar yaşamış insan sayısınca tecrübe sahibidir. Ve o kendi dostlarına da sürekli vahyeder… Bazen sağdan bazen soldan yanaşarak insanı Rabbine isyan ettirir.[2]
Rabbimiz bizi belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. İnsanoğlu hayatı boyunca her şeyi beş duyu organıyla (göz, kulak, burun, dil, ten) algılar ve zihninde bunları anlamlandırmaya çalışır. Dış dünyadan gelen ‘her şey’in zihindeki kabulüne algı denir. Elbette bu algımız bazı olgularla şekillenir. Algılarımız; inanç veya inançsızlık, kültür/gelenek, tefekkür ve tecrübe çerçevesinde şekillenir. Bununla beraber harici müdahalelerin duygularla bir araya gelmesiyle beraber, bazen algılarımızı yukarıda zikrettiğimiz olgulardan çok başka şeyler de yönlendirebilir. İşte buna dış müdahale denir.
Şer güçler, İblis’ten aldıkları vahiyle; denizde ve karada fesadı yaymak, insanları kendilerine hizmetkâr kılmak ve hâkimiyetlerini devam ettirmek için gece gündüz çalışmaktadır. Genelde insanlar bu emelleri için ekonomi ve silahı kullandıklarını sansalar da esasında en fazla manipülasyon yöntemiyle gerçekleştirirler.
Bazen insanların kavramlarıyla oynarlar. Bazen kavramlara dokunmadan kavramın hayata bakan yönüyle ilgili yönlendirme yaparlar. Bazısı bunu açıkça belirtir. Graham Fuller, “İslamsız Dünya” isimli kitabında, İslam aleminin kontrol edilebilmesinin yegâne yolunun, Kur’ân’ın kendilerinin belirlediği şekilde yorumlanması ve anlaşılmasından geçtiğini belirtir. Yani Kur’ân’ın “haçlı tefsiri”yle okunması…
ABD’nin 56. Dışişleri Bakanı Yahudi asıllı Henry Kissinger’in “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir. Asıl önemli olan gerçek olarak algılanmasıdır.” sözü manidardır. Zira Kissinger 1952 tarihinden sonra ABD’nin uluslararası siyasetinin öncülerinden ve ABD’nin dünya üzerinde tahakküm kurmasında çok büyük rol oynayan ender isimlerdendir. Bütün mahareti ise algı ve manipülasyon üzerinedir.
Şu bir hakikat ki günümüzde manipüle edilmemek, kanmamak ve tahrif edilmiş hakikatlere aldanmamak neredeyse namümkün hâle gelmiştir. Dünyanın egemen güçleri, özellikle yazılı ve görsel ana basın yoluyla on yıllardır yapamadıkları manipülasyonu günümüzde sosyal medyayı kullanarak yapıyorlar. Bazen unutturma/üstünü örtme bazen de sürekli tekrar yoluyla doğruların yanlış, yanlışların da doğru anlaşılmasını sağlıyorlar.
Pozitif kavramları duygulara hitap edecek şekilde öyle işliyorlar ki, bir anlamda bütün toplumları Stockholm sendromuna mahkûm ediyorlar. Bu anlamda kitabı önemli kılan bir husus da şudur: Kitap yalanı, yalancıyı ve yalana maruz kalanı inceliyor. Bununla da kalmayıp farkındalık oluşturma amacıyla yapılması gerekeni de okuyucuya sunuyor.
Kitabın ilk üç bölümü, günümüz dünyasında algı yönetiminin çeşitli alanlardaki işleyişinin İslami hassasiyete sahip bir akademisyen tarafından nasıl görüldüğüyle ilgili fevkalade önemli tespitler içeren bir deneme niteliğinde. Özellikle kanmanın eğitim durumu ve sosyal statüyle bir ilgisinin olmadığı, verilen örnekler üzerinden çok güzel ele alınmış.
Uzun çabaların ve arşivlemenin ürünü bu eserin bilhassa ikinci bölümünde toplumların “özgürlük” kavramıyla nasıl manipüle edildiğiyle ilgili güzel tespitlere yer veren yazar, dördüncü ve beşinci bölümde İslam tarihinden hepimizin vakıf olduğu hadiseleri bu zaviyeden ele alıyor. Potansiyel kandırılanlar arasında olmamak için; unutkanlık, duygusallık ve tefekkürsüzlüğün öneminden bahsediyor.
Son bölümde yazar, algı yönetimi ve manipülasyona karşı direnmeyle ilgili genelde eleştirel düşünmeyi, sorgulamayı öneriyor. Eleştirinin sanıldığı gibi ille de muhaliflik manası taşımadığını, “tenkid”in “nakd” kökünden geldiğini, sahte ve gerçeği ayırma yetisi manasına sahip olduğunu belirtiyor.
Tam burada küçük bir yapıcı eleştiri yapalım, yazarın tespitlerine ekleme mahiyetinde. Algılarımızın başkalarının kontrolünde olmaması ve manipüle edilmemenin tek yolu hayatın her alanında vahye tabi olmaktan geçer. Zira Nuh’un (as) kavminden başlayıp kıyamete kadar devam edecek olan şirk psikolojisinin temel sebebi vahiyden yüz çevirmektir.
Algılarımızın vahiyle şekillenmesi, Kur’ân ve sünnete ittibamız oranında olacaktır.
Vahiy ikliminde buluşmak temennisiyle…
İlk Yorumu Sen Yap