Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.
Değerli kardeşim! Bu ayki yazımızda ölümü tefekkür etmenin öneminden ve bunun bizlere olan faydasından bahsetmeye çalışacağız. Rabbim yazdıklarımıza önce beni sonra siz kardeşimi muvaffak kılsın. Allahumme âmin.
“Her canlı ölümü tadacaktır.” [1]
Hepimizin sonu olan ölüm, Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem sürekli gündemindedir. Ölümü hatırlamak, ölümü hatırlatan sebeplere sarılmak Peygamberimizin önemli sünnetlerindendir. Sakal ve saçındaki beyazlıklar, etrafında ölen insanlar, baharın gelip gidişi, güneşin doğup batışı, kâinatın her işleyişi Peygamberimize ölümü hatırlatıyordu. Ölümü hatırlamak için günün bir bölümünde mutlaka kabirleri ziyaret ederdi.
Aişe validemizin ifadesine göre:
“Efendimiz kendisinin yanında kaldığı her gecenin son kısmında Baki kabristanına gider, oradakilere selam verip dua ederdi.” [2]
Kendisi ölümü tefekkür ettiği gibi ashabına da sürekli ölümü hatırlamalarını, kabir ehli gibi yaşamalarını emrederdi.
“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız.” [3]
“Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol ve kendini kabir ehlinden gör.” [4]
Bu hadisler Müslümanın ölümü kendisinden uzak görmemesi gerektiğine apaçık bir delildir. Ama ne yazık ki terk ettiğimiz sünnetlerden bir tanesi de budur. Ölüm, bizlere şah damarımızdan daha yakınken, hiç uğramayacakmış gibi ondan uzağız. Etrafımızdaki ölümler, mevsimlerin değişmesi, güneşin doğup batması ve kâinatın işleyişi bizlere ölümü hatırlatması gerekirken, onu hatırlamada geri plandayız.
Ölümü hatırlamaktan bu kadar gafil olmamızın sebebi, ölümü tefekkür etmenin bizlere olan faydasını bilmemektir. İnsanın, bir işin kendisine olan faydasını bilmeden ona yönelmesi zordur. Bu sebeple ölümü hatırlamanın dünyada ve ahirette kula faydasını bilmek gerekir.
Ölümü Tefekkür Etmenin Faydaları Nelerdir?
Değerli kardeşim! Ölümü hatırlamanın hem dünya hem de ahiret için faydaları vardır. Bunları maddeler hâlinde sıralayabiliriz:
a. Ölüm, ahireti kazanmak için salih amel ile meşgul olmamızı sağlar
Hepimiz bilmekteyiz ki ölüm, dünyanın bitişi, ahiretin yani sorguya çekilmenin başlangıcıdır. Bu sebeple ölümü kurtuluş olarak değil asıl zorluğun, çetin bir hayatın iptidası olarak görmeliyiz. Ki bu zorluğu hafifletmek, hesabımızı kolaylaştırmak için dünyada salih ameller ile meşgul olabilelim.
Bir rivayete göre:
“Ali, kabirleri sıkça ziyaret ederdi. Bir gün ona:
— Nedir bu hâlin ey Ali, kabirleri komşu edindin, dediler. O da şu cevabı verdi:
— Onların sadık komşular olduğunu gördüm! Zira hiçbir kötülük yapmıyorlar ve (hâlleriyle bizlere ibret dersi vererek daima) ahireti hatırlatıyorlar!” [5]
Allah Kur’an-ı Kerim’de ahiret yurdunda bazı insanların pişmanlığından ve dünyaya tekrardan geri gönderilme taleplerinden bahseder.
“Nihayet onlardan (Müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında derler ki: ‘Rabbim bizi tekrardan dünyaya gönder. Ta ki terk ettiğimiz amelleri yapalım.’ Hayır! Onların söylediği bu söz boş bir sözden ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar süren bir berzah vardır.” [6]
Ayet-i kerimeden de anlaşıldığı üzere, bu insanların pişman olup dünyaya geri gitmek istemelerinin sebebi, ahiretlerini kurtaracak salih ameller yapmamalarıdır. Peki, bu insanlar neden amel yapmadılar?
Çünkü bu insanlar ölümü ve hesabı düşünmediler ki korkuya kapılıp Rabblerini razı edecek amel yapsınlar. Sadece dünyaya uydular, dünyayı onardılar, vakitlerini onun için harcadılar. Hesap günü gelince de Rabblerine verecek hiçbir cevapları olmadı. Hemen kurtulmak için “Rabbim bizi tekrardan dünyaya gönder de terk ettiğimiz amelleri yapalım” diyebildiler. Ancak öldükten sonra dünyaya dönüş yoktur. Böylelikle bu talepleri, boş bir sözden ibaret olmuştur.
O zaman, ölmeden önce amel yapmalıyız. Bunun içinde ölümü sürekli düşünmeliyiz.
b. Ölüm, insanı dünyaya karşı zahit kılar
Dünya, her çağda insanların tağutu/kendisine kulluk ettiği ilahı olmuştur. Dünya, insanlar nazarında, (hâşâ) Rabbimizden ve O’nun isteklerinden daha önemli ve öncelikli hâle gelmiştir. İnsanlara İslam davası hatırlatıldığı zaman ‘İş, güç ile uğraşmaktan vakit bulamıyoruz’ diye dünyayı ve onun süsünü mazeret olarak sunmaktadırlar. Rabblerine kulluk edilsin diye yaratılan dünyada insanlar, Rabblerinden uzaklaşıp dünyanın, dinarın, doların, altının kulu olmuşlardır. İşte bu sebeple Peygamberimiz dünya fitnesinden Rabbimize sığınmış ve bizleri de dünya fitnesine karşı uyarmıştır.
Peki, insan kendisini dünya fitnesine karşı nasıl koruma altına alabilir?
İşte bu soruya Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir:
“Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol ve kendini kabir ehlinden gör.” [7]
“Ölümü çokça hatırlayın! Bu, dünyaya karşı zahit kılar.” [8]
“Ölümü ve öldükten sonra ceset ve kemiklerin çürümesini hatırlayın! Ahiret hayatını isteyen, dünya hayatının süsünü terk eder.” [9]
“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız.” [10]
Müslümanlar, Peygamberimizin bu nasihatini her yerde uygulamalıdır. Dünyaya karşı zahit olabilmek için sadece taziye ortamlarında ölümü hatırlayıp, geri kalan ortam ve meclislerde dünya muhabbeti yapmamalıdır.
Fakat bugün insanlar öyle bir hâle gelmiştir ki nerede olurlarsa olsunlar muhabbetleri, reklamları, gündemleri, dünya ve onu elde etmek üzerine kuruludur. Ancak Müslüman, bu tür muhabbet ortamlarından, dünyaya kul olan arkadaşlardan uzak durmalıdır. Çünkü bu insanlar bizlere ölümü ve Rabbimizi unuttururlar; dünyaya kul yaparlar.
c. Ölüm; zengini, zengin olmanın afetlerinden; fakiri de fakir olmanın afetlerinden korur
Zengin, malı kendisinin elde ettiğine inanabilir, rızkı verenin Allah olduğunu unutabilir, bu mal ile başkalarına karşı büyüklenebilir, maddi güç ile başkalarına zulmedebilir, malının hakkını/zekâtını vermede cimri davranabilir… Bunların hepsi zengin için afettir.
Fakirin afeti ise, maddi zayıflığından dolayı Rabbine isyan edebilir, başkalarının malına göz dikip alabilir, para kazanmak için dininden vazgeçebilir… Bunların hepsi fakir için afettir.
İşte zengin ve fakir olan kişiler kendilerini bu afetlerden korumak için ölümü çokça hatırlamaları gerekir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Ölümü çokça hatırlayın! Eğer zenginken ölümü düşünürseniz, sizi zenginliğin afetlerinden korur. Fakirken tefekkür ederseniz, hayatınızdan memnun olmanızı sağlar.” [11]
Zenginin afeti ve ölümü hatırlatmanın ona verdiği faydası ile alakalı olarak şu kıssayı nakletmek faydalı olacaktır.
‘Devrin Sultanı bir yerden geçiyorken orada ve yakınlarda bulunan herkes ayağa kalkıp hürmet ederek sevgi gösterisinde bulunur. Ancak takvası ile meşhur salih bir zatın ne kendisine ne de etrafındakilere ilgi ve saygı göstermediğini görünce onu huzuruna aldırarak şöyle der:
— Görmüyor musun? Sultan geliyor diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar. Sen yoksa Sultan’ı tanımıyor musun?
Salih zat şöyle cevap verir:
— Tanıyorum. İyi tanıyorum ve seni de iyi biliyorum.
Sultan:
— Öyleyse söyle bakayım, kimim ben?
Salih Zat:
— Senin baş(langıc)ın hakir bir su damlası, ahirin/sonun ise bozulan ve kokuşan bir leştir. İkisi arasındaki hâlin ise, karnındaki kazuratın (büyük abdest) hamalısın!’
Böyle bir gerçeği yalın hâliyle dile getiren salih zat bu sözleriyle Sultan’ın çevresindekilerinin tepkisini çeker. Fakat bu sözler Sultan’ı derin bir tefekküre sevk eder ve salih zata herhangi bir zarar verilmemesini emreder.
d. İnsanı günahlardan alıkoyar
Rabbimiz kalbimize hem takvayı hem de fücuru/günahı yerleştirmiştir.
“Kalbe hem takvayı ve fücuru ilham edene yemin olsun, kim kalbini ıslah ederse kurtuluşa ermiştir.” [12]
Kalbimizde günaha karşı bir meyil vardır. Bununla beraber, tağutlar ve toplumlar yalanı, iftirayı, zinayı, çalmayı, zulmetmeyi, küfretmeyi gözümüze gözümüze sokuyor, hayatın her alanında karşımıza çıkarıyorlar. Günümüzde bu fuhşiyatın azgın dalgalarını düşündüğümüzde, Müslümanın kendini günahlardan alıkoyması zorlaşıyor.
Peki, ‘Bizler günahlara karşı kendimizi bir nebze de olsa nasıl koruma altına alabiliriz? Bunun için ne yapmak gerekir?’ diye sorduğumuzda bu sorunumuzun cevabını Peygamberimiz şu hadis-i şerifinde belirtmiştir.
“Ölümü çokça hatırlayın! Çünkü ölümü hatırlamak, (insanı) günahlardan arındırır.” [13]
Değerli kardeşim! Ölümü hatırlamanın faydaları olarak umumen bunları zikredebiliriz. Bu maddeler, hepimizin düzeltmesi gereken, sıkıntıya düştüğümüz maddelerdir. Buraya kadar yazdıklarımızdan anladık ki, ölüm bunlar için şifadır. O zaman bu saatten sonra sormamız gereken soru şudur:
Ölümü Hatırlamamızı Sağlayan Sebepler Nelerdir?
Bizlere ölümü hatırlatacak sebepleri şöyle sıralayabiliriz;
1. Kabirleri ziyaret etmek
Kabirleri ziyaret etmek, ölümü hatırlatan en önemli sebeplerdendir. Hakeza kabirleri ziyaret etmek, Peygamberimizin sünnetlerindendir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Peygamberimiz günün sonunda mutlaka kabirleri ziyaret ederdi.
Aişe validemiz şöyle anlatır:
“Efendimiz kendisinin yanında kaldığı her gecenin son kısmında Baki kabristanına gider, oradakilere selam verip dua ederdi.” [14]
Günümüzde ümmetin hâli gözden geçirildiği zaman terk edilmiş sünnetlerden biri de kabirleri ziyaret ederek ölümü hatırlamaktır. Kimileri ya hiç kabirleri ziyaret etmiyor, kimileri de kabirleri ziyaret ediyorlar, fakat Fatiha ve Yasin surelerini okuyup asıl yapması gereken ölümü, kabiri, cenneti, cehennemi düşünmeden yoksunlar. Oysa kabir ziyaretleri bunlar okunsun diye tavsiye edilmemiştir. Kabirleri ziyaret edin diyen Peygamberimiz bunları okuyun diye bir emirde de bulunmamıştır. Bilakis Peygamberimiz “Ölümü hatırlamak için kabirleri ziyaret edin” buyruğu ile kabirleri ziyaret etmemizdeki hikmeti bize öğretmiştir. Kabirler ölümü hatırlamak için ziyaret edilmelidir.
2. Hasta olan kişileri ziyaret etmek
Yatağa düşmüş, hastalık ile imtihan olan kişileri ziyaret etmek bizlere ölümü hatırlatacaktır. Çünkü hasta olan kişinin her hâli ölüme daha yakındır. Bu sebeple etrafımızdaki hastaları ya da hastanede tedavi gören hastaları özellikle tespit edip onları ziyaret etmeliyiz.
3. Kâinatın işleyişi üzerinde düşünmek
Allah şöyle buyurur:
“Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.” [15]
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.” [16]
Gece ile gündüzün, bahar ile kışın yer değiştirmesinde, güneşin batıp doğmasında, bizlere ölümü hatırlama fırsatı verilmektedir. Adeta dünyanın işleyişi bizlere şunu söylemektedir: ‘Hiçbir şey baki değildir. Bilakis değişken ve gelip geçici olandır. Hiçbir şey baki değilse sizler de bu dünyada baki değilsiniz. Bir gün hayatınız ölümle son bulacaktır.’
Kâinata bu düşünce ile bakarsak ölümü hatırlayabiliriz.
Rabbim, bizleri ölümü hatırlayan, ahiret için salih ameller ile meşgul olan kullarından eylesin Allahumme âmin.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…
[1] . 3/Âl-i İmran, 185
[2] . Müslim
[3] . Tirmizi
[4] . Buhari
[5] . İbni Ebi Şeybe, Musannif
[6] . 23/Müminun, 99-100
[7] . Buhari
[8] . Suyuti, Camiu’s-Sağir
[9] . Tirmizi
[10] . Tirmizi
[11] . Suyuti, Camiu’s-Sağir
[12] . 91/Şems, 7-8
[13] . Suyuti, Camiu’s-Sağir
[14] . Müslim
[15] . 45/Casiye, 5
[16] . 3/Âl-i İmran, 190
İlk Yorumu Sen Yap