Her Muhasebe Hayrın Alameti Değildir

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Kardeşim,

Görüşmeyeli tam bir ay oldu. Rabbim seni esenlikte kılsın. Muvahhid olarak nefes aldığımız her an iyiyiz hamd olsun. İyi olmak zorundayız. Tek bir Rabbe iman etmenin lezzetini de hissetmeliyiz her güne gözümüzü açınca. İçinde yaşadığımız günler:

“Derin bir denizdeki karanlık misali, o karanlığı da dalgalar örter, karanlık ve dalganın üzeri bulutlarla kaplıdır. Birbiri üstüne karanlıklar, iç içe geçmiş karanlıklar” (24/Nur, 40)

Ayetinde ifade edilen günlerden farksızdır. Şirkin İslam diye anlatıldığı bir ortamda, Rabbim seni tevhide muvaffak kılmış. İnsanların başıboş ve hedefsiz yaşadığı bir dünyada, seni i’lay-ı Kelimetullah için mücadele eden, menhec sahibi bir yapıyla şereflendirmiş. Bu iki nimet dahi iyi olmamız için yeterlidir. Şikayet etmek yerine şükretmek, eleştirmek yerine ıslah etmek ve konuşmak yerine çalışmak durumundayız…

Bu mektupta yine hasbihal ederek dertleşeceğiz. Sen de biliyorsun ki İslam da tüm kavramlar çift yönlüdür. Her amel, söz, düşünce Rabbani olabileceği gibi şeytani de olabilir. Şuurlu, dikkatli ve hassas yaşamanın emredilmiş olması da bundandır. Çünkü insan kendi söz, eylem ve düşüncelerini kontrol etmezse, şeytanın ve nefsin kontrolüne girer. İnsanın en umutlu olduğu hayır amelleri dahi, aleyhine neticelenir. Selefin amellerindeki hassasiyet ve endişesi bundandı. Onlar yaptıkları amelden değil, amellerinin Allah subhanehu ve teâlâ katında kabul olup olmamasından endişe ediyorlardı. Kimisi İslam’ı yaşamayı ‘Dikenli bir yolda yürümek’ olarak tarif ediyor; bir başkası, tek bir amelin Allah subhanehu ve teâlâ tarafından kabul edilmesini, asıl mutluluk olarak görüyordu.

Kulluğun özü, ibadetin ta kendisi olan dua üzerinden biraz açalım konumuzu:

Allah’ın subhanehu ve teâlâ ilahiyyetinin insanın da kulluğunun ikrar edildiği; Allah’ın en hoşnut olduğu ve yapmayan kullarına gazap ettiği bir ameldir dua! Ancak bu amel, rahatlık anında makbuldur. Rahatlık anında Rabbini hatırlamayan, O’na dua etmeyenlerin; şiddet ve zorluk anında yaptıkları dua ‘müşriklerin duası’ kadar kıymetsizdir. Evet kardeşim! Her dua edişimiz hayra alamet değildir. Hem rahatlık hem de darlıkta, beraberce yapılan dua, iyi bir kul olduğumuza alamet olabilir. Sadece sıkıntı anında dua ediyor olmak ise bizi aldatmamalıdır. Bu fark ve incelik ancak şuurlu ve hassas insanların ayırt edebileceği bir noktadır. Yoksa kul, hastalığının en belirgin olduğu noktayı, kulluğunun zirvesi zannedebilir. Saatlerce dua ediyor oluşunu, gözyaşlarını, Rabbine yalvarıp yakarırken rahatlayışını hayırlı bir durum olarak addedebilir. Ancak dua sahibinin rahatlık anına bakması gerekir. Şayet rahatlık anında da aynı surette dua ediyor ve aynı duyguları yaşıyorsa, bu Rabbinin lütfudur, hamd etmesi gerekir. Aksi durumda müşriklerde olan ‘en çirkin vasfı’ kendinde barındırdığı bilinciyle, kendini ıslaha yönelmesi elzemdir.

Muhasebe de bunun gibidir. Asıl vermek istediğim nokta da budur. Muhasebe yapmak ve sorgulamak kulluk yolunda en hayırlı amellerdendir. Özellikle Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ardından gelen, en hayırlı üç asırdan sonra şerli dönemlerin ehli olan bizler, bu konuda daha hassas davranmak zorundayız . Biz ki; Allah Rasûlü’nün dahi namazlardan sonra kendinden Allah’a subhanehu ve teâlâ sığındığı ahir zaman çocuklarıyız… Cehennem kapısında bekleyen, Allah adına insanları saptıran deccallerin şerrinden korunmak için muhasebe yapmalıyız. Her amelin Kitaba ve sünnete uygunluğunu sorgulamalıyız. İçinde bulunduğumuz yapının hedeflerini, menhecini, esaslara bağlılığını muhasebe etmeliyiz. Allah’a, müminlere ve nefsimize verdiğimiz sözleri sık sık kendimize hatırlatmalıyız. Bununla beraber sözlerimizin neresinde olduğumuz noktasında, kendimizi hesaba çekmeliyiz. Cemaatsel ve bireysel anlamda muhasebenin olmadığı yer, harabedir. Şer, hayır diye icra edilir de, kimse farkına dahi varamaz. Kötülüğün kokusu ruhlara sindi mi, artık yahudileşme başlamıştır. Bu durumun ilacı ise muhasebedir.

Kardeşim!

Buraya kadar söylediklerimi senin de onayladığını ve benimle hemfikir olduğunu biliyorum. Biz seninle bunun üzerine sözleşmiş ve öyle bu yola baş koymuştuk. Amacımız, şuur ve hassasiyetle birbirimizi ve içinde bulunduğumuz toplumu ıslah etmekti. Bunun da muhasebe ile mümkün olduğunu biliyorduk.

Ancak dikkatten kaçan bir nokta üzerinde konuşmamız gerekiyor. Nerede ve ne zaman muhasebe… Dua gibi muhasebenin de bazı zamanlarda olması şer olabilir mi? Dua sahibi yakarışını, gözyaşısını hayra alamet sayarken belki de Allah’ın subhanehu ve teâlâ en nefret ettiği durumu yani müşrikler misali ‘sadece zorda’ O’na el açma durumunu yaşıyor olabilir dedik. Muhasebe yapan, sorgulayan insan da böyle bir durum ile karşı karşıya olabilir mi?

Evet Kardeşim!

Muhasebe de her amel gibi iki yönlüdür. Yeri ve zamanı doğru seçilmezse, insanın hayır üzere olduğunu değil, maalesef ‘kalbinde ıslahı zaruri’ hastalıklar olduğunu gösterir. Bunu anlamak için her zaman ki ölçümüz olan ‘Allah’ın razı olduğu ve toplumların kendi sağlamalarını onlar üzerinden yapmasını istediği topluma’ yani sahabeye bakmalıyız. Rahatlık anında yapılan muhasebe hayrın alametidir. Kulun dininde hassas olduğunu ve Rabbinin onun için hayır murad ettiğinin göstergesidir. Özellikle muhasebe gizli ve dua eşliğinde yapılıyorsa, o kulun her an Rabbine hamd etmesi gerekir.

Ancak zorluk anında muhasebe için aynısını söylememiz çok zordur. Rahat anında yaşadığı halden memnun olan, bizden daha iyisi yoktur edasıyla hareket edenlerin, sıkıntı anında veya menheclerinin getirisi olan şehadet, zindan, hicret, yoksulluk gibi anlarda sorgulama yapması, hayra alamet değildir. Bu daha çok insanın nefsi, arzu ve rahatının bozulmasına tepkidir. Zorluk anında Allah’a subhanehu ve teâlâ kulluk edememenin zaafıdır. İnsanda bu problem olabilir. Bunu fark edip Allah’a yönelmek, bu hata ve zaafın ıslahına çalışmak en büyük erdemdir. Ancak kendini ve hastalığını sorgulamak yerine menheci, davayı, i’lay-ı Kelimetullah için yapılan çalışmaları sorgulamak hastalığın kronikleşmesini sağlar. İnsan fıtratı böyledir. Kendine yönelmemek için başkalarını suçlar, kendi eksikliği onu daraltır, sıkar. Başkalarını eleştirerek kendini rahatlatır.

Özellikle zindan ehli! Düşünecek vakit çoktur. İnsan doğal olarak sorgular ve bu hayırlıdır. Ancak bu sorgulama insanın kendine, nefsine, eksikliklerine yönelik olursa, zindan süreci imar edilmiş olur. Bunu yapmak yerine sorgulama başkalarına, menhecine, çalışmalara yönelik olursa, insan sadece kendine zarar verir.

Kardeşim!

Kalp insanın aynasıdır. İnsanın kalp hayatı söz, amel ve düşüncelerinin Rabbani mi, şeytani mi olduğunun en hayırlı şahididir. Bir düşünceye yoğunlaştığın an, önce kalp durumuna bakmalısın. Şayet kalbin diri, Allah ile atıyor, O’nun isim ve sıfatlarıyla aydınlık ise; bil ki ondan süzülen düşünceler Rabbanidir.

Ancak sıkıntı içindeysen, ibadetlerinden lezzet alamıyorsan, sıkıntılar kalbini adeta mengenede gibi sıkıyor, duvarlar üstüne üstüne geliyor, Allah’ı zikretmekle kalbin mutmain olmuyorsa, Rabbin ve O’na dair şeyler içini açmıyor, O’nun rahmeti ve fazlıyla mutlu olmuyor, saatlerce O’na dua etmek, onu anmak isteğiyle yanmıyorsa kalbin, ondan süzülenler de şeytanidir. Şeytanın, kulu Rabbinden, Müslüman kardeşlerinden soğutmak için attığı adımlardır bunlar.

İnsanın en iyi vaizi, insanın kalp durumudur. O insanın her hareketinde mihenk taşı olmalıdır. Ondan yansıyan yalan olmaz, yeter ki biz samimi olalım.

Kardeşim!

Sen ne üzere iman ettiğini hatırlıyor musun? Hani Allah subhanehu ve teâlâ cennet karşılığında müminlerden canını ve malını satın almıştı? Hani başlarına testere dayanıp ikiye bölünen, demir taraklarla derisi yüzülen, ateş çukurlarında diri diri yakılan, kızgın yağlara atılıp saniyeler geçmeden kemikleri üste çıkan insanlar vardı! Ve senin talip olduğun cennetin bedeli ‘Sizden öncekilerin başına gelen, sizin başınıza gelmeden cennete giremezsiniz’ (2/Bakara, 214) fermanıydı.

Bu kardeşinin sana olan sevgisine Allah subhanehu ve teâlâ şahittir. Ve bu satırlar hepimizin içine düştüğü ve düşebileceği bir durumun paylaşımıdır. Bu bedel nasıl ödenecek? Sürekli saklanan, sesi çıkmayan, küfrün karşısında durmayan, ‘Rabbimiz yerin ve göğün Rabbidir’ deme cesaretinde bulunmayan, yıllarca evlerde pinekleyip birbirinden bıkmış insanların esneme faaliyetleriyle mi? Cemaat mensuplarının dedikodusu, konuşacak bir şeyi olmayan istişareler, ders diye çay ve pasta partileri yapılan, sadece belli sayıya rahmet olup, insanlığa rahmet olarak gelen ama bir türlü insanlığa ulaştırılamayan rahmet anlayışıyla mı?

Değerli Kardeşim!

Henüz ne başımıza testere dayandı, ne de ateş çukurunun başına oturtulup sıcağı iliklerimizde hissettik! Allah’tan bela istemiyoruz.

Tek dileğimiz afv ve afiyettir. Ancak samimi olmak zorundayız. Allah subhanehu ve teâlâ dinini ve cennetin bedelini çok açık şekilde önümüze koydu ve biz bu bedeli ikrar ve kabul ederek ‘Ben de Müslümanlardanım’ dedik. Henüz hangisini yaşadık ki söylenmeye hakkımız olsun, henüz hangi bedelle karşılaştık ki ‘acaba’ diye sorgulamaya başladık.

Şayet bu konuda bir eksiğimiz varsa bunu anlamamız, düzeltmek için ıslah etmemiz gerekir. Aksi halde faturası ahiret olan başka bir bedel öderiz ki zararı sadece kendimize olur.

Habbab radıyallahu anh ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem arasında geçen diyaloğu tekrar tekrar okuyup düşünmemiz gerekir. Her gün ateşe yatırılan bir sahabenin ‘Allah’tan yardım dilemez misin?’ talebine, “Siz acele ediyorsunuz” diye cevap vermişti Allah Rasûlü!

Unutmamalı Kardeşim!

Bizler Allah’ın subhanehu ve teâlâ uluhiyyetine şahit tuttuğu insanlarız. Şahitlik ancak doğruluk, açıklık ve bilgiyle olur. Şahitliğimiz alkış alıp takdir edildiğinde mutlu oluyor, bedelini ödediğimizde şahitliğimizi sorguluyorsak, burada asıl sorgulanması gereken bizim inancımız ve kalbimizdir. Ve olabilecek en hayırlı sorgulama budur.

Evet Kardeşim!

Hassas bir durumu dertli bir gönülden dinledin. Rabbim bizlere sözün en güzelini dinleyen ve O’na tabi olanlardan kılsın. Her kul hatalıdır, hatalıların en hayırlısı tövbe edenlerdir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver