Bir çok kavram, kastedilen hakiki manaları dışında farklı alanlarda ve anlamalarda kullanıldığından zamanla içi boşaltılmış oluyor. Sadece içi boşaltılmakla kalmıyor, boşaltılan alan, kastedilen mana dışında yapay ve göreceli anlamlarda anlaşılmaya ve konuşulmaya başlıyor. İnsan hayatına istikamet veren, dünya ve ahiret hayatının temellerinin kendileri üzerine bina edilebildiği temel kavramlarda dahi bu tevili ve tahrifi müşahede ediyoruz.
Bununla beraber Nebevî müjde içeren bazı kavram veya tanımların da benzer bir akıbete uğramaları bizim için hiç de şaşırtıcı değildir.
Misal, yaşadığımız şu çağda değişik isim ve sıfatlarla kurulan ‘Deccal sofralarında’ yer kapmak için özenle ve maharetle her türlü taklayı atabilen insanların, bahsettiğimiz kavramları dillerine nem, kalemlerine de mürekkep kıldıklarını görüyoruz.
Rasûlullah’ın Dilinden ‘Garip’
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
” ‘İslam garip başladı, başladığı gibi tekrar garip olacaktır. Gariplere ne mutlu!’, ‘Kimler gariptir ya Rasûlullah?’ diye sorulunca şöyle cevap verdi: ‘İnsanlar bozulduğu zaman düzeltmeye çalışanlardır.’ ” (Müslim)
Başka bir rivayette Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu kaydedilir:
“İslam garip başladı, başladığı gibi garip oluncaya kadar da kıyamet kopmayacaktır. Allah’ın kitabı terk edildiğinde ona yapışan ve sünnet kaybolduğu zaman onunla amel eden gariplere ne mutlu!” (Müslim, İman, Bab-u Bedil İslam; Tirmizi, İman, 13.)
Tevhid davetinin başlangıcında açıkça ortaya çıkan ve günümüzde de ayan beyan tanık oluna şeyler bu hadiste bahsi geçen ‘garip’liği öz olarak izah etmektedir.
İslam’ın Garip ve Galip Haline Bir Bakış
Hakka ait hiçbir hakikati tanımayan ve cahiliyenin hakim olduğu bir toplumda, onların arasında Rasûlullah’ın müjdeleyici, uyarıcı ve aydınlatıcı davetine karşılık yalanlar uydurulup iftiralar atıldı.
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem davetiyle İslam’ı kabul edip Müslüman olanlar İslam ile beraber aynı zamanda ‘garip’lik libasını da üzerlerine almış oluyorlardı.
Kimi Müslümanlar bir kabileye sığınıyor, bazıları da hicret ederek müşriklerin eziyetlerinden ve tuzaklarından kurtulmaya çalışıyorlardı. Bazılarının kendilerini koruyabilecekleri silahları ve sığınabilecekleri bir yerleri dahi yoktu. Bu ve benzer sebeplerden dolayı birçoğumuzun siyerden bildiği gibi işkence, şiddet, sıkıntılar ve cinayetlerle yüz yüze kaldılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başta olmak üzere ilk nesil Müslümanlar garipliğin her şeklini görüp yaşadılar.
‘Garip’ bir toplumsal zeminde kıyamete kadar sürecek sağlam temeller atan İslam, sonraki süreçte de kalpleri ve kaleleri fethetmeye başladı. Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem vefatına kadar ve sahabeler radıyallahu anhum döneminin büyük bir kısmında bu yükseliş ve gelişme süreci devam etti.
Bu dönemde İslam çok güçlüydü ve her açıdan da yüksek bir direnci vardı. Müslümanlar da artık garip değil, galip idiler. Yönetim Müslümanlardaydı ve çok büyük bir kuvveti teşkil ediyorlardı.
Ümmetin içerisine yeni ve yenilik adıyla sokulmak istenen her ne varsa, o yüksek direnç ve çelik iradenin karşısında tuz gibi eriyordu. Ya içeri girmesine izin verilmiyordu veya meşru daireye dahil olmak mecburiyetinde kalıyordu. İtikatta, fikirde, amelde ve diğer meselelerde İslam’a aykırı olan ve Nebevî menhece uymayan girişimlerin ve hamlelerin o dönemde Müslümanları zayıf düşürecek olumsuz bir etkisi yoktu.
Ümmet, vahdet ve ahenk üzere hareket ettiğinden bu istikametin dışına çıkma cüreti gösterme bahtsızlığında bulunanlar da mutlak hezimete ve rüsvay edici zillete mahkûm oluyorlardı.
Allah’ın dinin hakim olduğu bu devr-i saadetin geçirilme sürecini de Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisi şerifi haber vermekteydi:
” ‘Siz, sizden önceki insanların yollarına karış karış, aşın arşın uyacaksınız; hatta onlar kertenkele deliğine girseler bile, sizde onlara uyup o deliğe gireceksiniz.’, ‘Ya Rasûlullah! Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?’ diye sorduk, ‘Ya başka kim olacaktır?’ diye cevap verdi.” (Buhari, El-i’tisam; Müslim, Kitabu’l İlim; İbni Mace, Kitabul’ Fiten; İmam Ahmed, Müsned.)
Guraba ve Garabet
Bu hadisin ışığında günlük vakıamıza baktığımızda Yahudi ve Hristiyanlardan kertenkele deliğine girenlere henüz rastlamadık. Fakat olur da bir gün o da gerçekleşebilir diye uzun kuyruklu, beşer parmak ve dörder ayaklı bu sürüngenlerin tıynetinde olanlar; Yahudi, Hristiyan ve müşriklerin yollarına tabi olmaktan geri durmamaktadırlar.
Gidişat öyle gösteriyor ki Yahudi ve Hristiyanlara kertenkele deliğini de, aynı mayadan insanlar göstereceklerdir.
Kalpleri çıfıt çarşısı gibi olanların eylemleri ve istikametleri apaçık belli olduktan sonra halâ ‘Garip’lik sıfatını taşıma iddiaları plastik saksıdaki yapma çiçekler gibi gerçekten uzaktır.
Başta zikrettiğimiz hadis-i şerifte belirtildiği gibi, bugün İslam’ın hali ilk başladığı günkü gibi ‘garip’dir.
Bugün, ilahi ahkâmın egemen olduğu bir ülkeden söz etmek mümkün değildir. İslam’ı, şirk ideolojileriyle birlikte küresel blenderda lime lime ederek yeryüzünün bütün kâfirlerince hoş görülebilir bir kıvamda yutulup, rahatça hazmedilebilecek hale sokmadan öğrenmek, amel etmek ve davet yapmanın yolu Müslümanlar için tuzaklı bariyerlerle doludur.
Kökeni ve niteliği şirk olan mevcut sisteminin, tevhid akidesine göre tanımını ve tanıtılmasını açık bir dille yaptıklarında örnekleri sadece siyer kitaplarından değil, günümüzde hayatın içinden şahit olduğumuz ağır yaptırımlarla karşılaşmaktadır son devir ‘Garip’leri.
Tevhid imamı Peygamberlerin aleyhimusselam davet sünnetinin ihyası ve hakikatlerin aleni olarak dile getirilmesi sorumluluğunun ifası, Müslüman için sıkıntılı bir hayatı neredeyse kaçınılmaz kılmaktadır.
Her konuşmalarının bir bölümünü geviş getirir gibi fikir ve irade hürriyetine tahsis eden demokrasi bezirgânları, bu asrın ‘Garip’leri olan muvahhid Müslümanlar hakkındaki düşmanca söylem ve tutumlarını gizlemeye gerek dahi duymuyorlar.
Çünkü bu ‘Garip’lerin arkasında Allah’a tevekkülü terk edip laik ve demokratik şirk düzenin ‘kutsal(!) tapınağı’ olan parlamentoya doğru ‘kertenkele menheci’ üzere yol alan partileri veya baroları, odaları, sendikaları ya da görsel medyaları bulunmaktadır.
Müslümanların bu türden yoksunlukları pek umursadıkları da yok. Şirk sistemi ve otoritesi, aynı zamanda dindaşları olan diğer beşeri ideoloji sahiplerince eleştirilebilir, muhalefet edilebilir, yanlış ve kusurları da yüksek sesle dile getirilebilir. Sistemin içerisindeki konumunu korudukça daha sert söylemlerde bulunabilmektedirler. Bu söylem ve tutumlarının şirk sisteminin kurumsal yapısının yükselmesi ve direncinin artmasına vesile olduğunu söylemek bile mümkündür.
Guraba ehli, genel olarak şirk ve küfrü, günümüz vakıasının gereği olarak da mevcut şirk otoritesini sorgulayıp reddettiğinde ise, sistemin tüm alarm ve saldırı mekanizmaları devreye geçmekte, geçirilmektedir.
Müslüman sıfatının doğumla kazanılıp her ne olursa olsun ölüme kadar devam ettiğini düşünen zevatın, tevhid akidesine düşmanlıkta safını küresel küfür güçlerine taraf olarak belirlemiş olan laik-demokratik düzenin ibrikçi başlığına talip olmaları, her ne kadar can sıkıcı da olsa umulmadık hayırlara vesile olacaktır, inşallah.
Asrımızın ‘Garip’leri ile kertenkele takipçileri arasındaki netleştirici ve her şeyden ayırıcı özellikleri daha da netleşmektedir. Bu da basiret, feraset ve fetanet ehlince görülebilmektedir.
Tevhid akidesini kendilerine mihenk edinen bu asrın, ‘garip’ olduğu kadar asil ve aziz nesli, bütün şeytani çığırışları bastıran apaçık davetleriyle, bu yolda sebat etmede de örnek olmaktadırlar.
Hem itikad hem de yaşayış itibariyle ciddi manada davete muhtaç olanlar, tüm dünya Müslümanlarını kurtarıp felaha erdirme iddiası ve ‘asa-yı Musa’ niyetiyle demokrasi payandasına sarılmaktadırlar. Bilerek ve ısrarlı bir çabayla ellerine aldıkları demokrasi asası ile bir yerlerden velev ki su fışkırsa da susuzluklarını dahi gideremeden istihraç denizinde boğulacaklardır. Garip İslam’ın Guraba Muvahhidleri de adeta bataklığın içinden veya çevresinden alabildikleri kadar çamuru sıkıp süzüm süzüm süzerek tek bir katre de olsa tahir ve istifade edilebilir bir ‘su’ elde edebilmenin feryat halinde uğraşını vermektedirler. Kertenkele takipçilerinin anlayışları, yönelimleri, davranışları ve ilişkileri artık bütünüyle tribünlerden ve tv. koltuklarındaki izleyici kitlelerinden gelecek memnuniyet ifadeleri ve sevgi gösterileri ile reyting odaklıdır. Artık devir ‘Demokratik Ninna’ şölenlerine, mezradakilerden rezidanstakilere kadar katılım sağlama devridir!
Garip İslam’ın serdengeçti yiğitleri ise bırakınız şirk toplumundaki zalim mutrafinleri; tabelalarından tevhid ve vahdetten başka bir şey yazmayan ‘pazarlıkçı’ kesimlerden gördükleri buğz ve baskılara da maruz kalmaktadırlar. Çünkü onların tevhid akidesine göre kaç gramlık ağırlıkta ve kaç santimlik ölçüde olduklarını en iyi bilenler işte bu gariplerdir.
Öyle anlaşılmaktadır ki Müslümanlık iddiasındaki insanların çoğu, aynı zamanda her yerde bulunmak istemektedirler. Doğal olarak Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem övgüyle bahsedip müjdelediği ‘garip’lerden de olmayı arzulamaktadırlar. Bu arzularına ulaşma istikametindeki en büyük engel ise bizzat kendileridir.
Çünkü bir işi yaparken veya bir yola koyulurken çalışma talimatnamesini ve yol haritasını, sadece toplumun yönelimleri ve talepleri ile, dönemin genel kabul gören yöntemlerini ‘menhec’ olarak tespit ve tayin etmektedirler. Hal böyle olunca, ilk başta kendi ayaklarına prangalar geçirmiş oluyorlar.
Sosyal hayatta, kültürel faaliyetlerde, eğitim ve ticaret sahalarında rengârenk olsun diye İslam’dan bazı unsurların toplum hayatında az da olsa görünür olduğu bilinmektedir. Bu görünüm sadece kalabalık olduğu için bir ordunun zafere ulaşamayacağı gerçeğini hatırlatır bize. Bunun nedeni de çok açık: Çünkü ‘barut yok’!
Rivayet olunur ki kurtuluş savaşı sıralarında kısa bir süre sonra düşmanla savaşacak olan birlikleri teftişe çıkan kumandan, bir bölük komutanına: ”Eksiğiniz var mı?’ diye sorar. Genç komutan biraz da sıkılarak: ‘Evet, var Paşa hazretleri!’, kumandan: ‘Nedir?’ diye sorup eksikleri not alması için yanı başında duran yaverine emir verir. Genç bölük komutanı başlar eksikleri saymaya: ‘Bir… Barut, iki…’ kumandan ilk sırada zikredilen eksiği duyar duymaz susturur genç komutanı: ‘Tamam! Diğerlerini saymaya lüzum yoktur!’ ‘
Güçlü ve azgın bir düşman ordusuyla savaş meydanında karşılaşmadan hemen önce barut/cephane yokluğu nasıl ki mutlak yenilgiyi mukadder kılacaktır, tevhid akidesinden mahrum olmak da kişi ve yahut toplum için ebedi azap demektir. Nebevî övgüye mazhar olan ‘garip’lik payesinden de mahrum kalmaktır. Garip İslam’ın Guraba davetçilerini mezar tipi beton şehirlerde hapseden tağutların yıktıklarını imar etmeye çalışanlar yine, yeniden ve her zaman bu yürekli muvahhidlerdir. Sapkın ve saptırıcı önderlerin ifsat ettiklerini ıslah etmeye çalışarak ömürlerini Garip İslam’a adayanlar ‘Guraba’dan başkası değildir.
Birkaç üniversite diplomasıyla ‘imam odasını’ süsleyen, birkaç tane de dil bilen, resmi ideolojiyi yani şirk akidesini İslam kalıbına sokarak(!) halkı hipnotize eden saptırıcı din tüccarlarının talan ve ziyanlarının telafisine gariplerden başkası yanaşamaz bile. İnsanların bozduklarını onaran ve eksilttiklerini tamamlamaya çalışanlar da son devrin garipleridir.
Tevhidin garip davetçileri; Uhud dağı gibi görünen çakıl taşlarının yerine, müjdesi ve menzili uhrevî hayatı da içine alan güçlü ve etkili bir cephane tedarik etmeye çalışmaktadırlar.
Yeryüzü ‘Garib’leri
Garip: Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem “Ne mutlu o gariplere!” diye müjdelediği, onuru ve özgürlüğü Allah’a kullukta bulan, yürekten haykırdığı tevhidi, değil dünyaya güneş sistemindeki gezegenlere bile değişmeyen kor yürekli muvahhidlerdir.
Garip: Beton-demir ve et-kemik yığını gamsız ve gayretsiz kalabalıklar içerisinde yalnızlığın yüksek manevi hazzını hissedebilen 21. yüzyılın ‘ashab-ı kehf’idir.
Garip: Nebevî menhec ile ‘kertenkele menheci’ arasındaki farkı ateş çukuruyla cennet bahçeleri arasındaki fark gibi net olarak görebilen; cömertliğiyle Ebu Bekir’i, şecaatiyle Ömer’i, hilmi ile Osman’ı, ilmiyle de Ali’yi radıyallahu anhum model alan zihni açık dili kilitli, zekasının ufukları görünmeyen ‘suffa ashabı’ ilim talebeleridir.
Garip: Güzel ahlakı kemale erdirmek için gönderilen Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem davet sünnetini ihya ve ifa ederken, muhafazakar demokrat tağutların zorba güçlerince Yusuf’un aleyhisselam mekanında çözülmeye ve unutulmuşluğa mahkum edilmeye çalışılan çağımızın göz aydınlığı, tevhid öncüleridir.
Garip: Çağdaş şirk düzenine, küfür önderlerine ve uzantılarına karşı Seyfullah radıyallahu anh ve Esedullah radıyallahu anh gibi gösterilmesi gereken tavrı hiç çekinmeden gösterirken, bedeni zayıf da olsa yüreği güneş gibi olan sahâvet ehli agidler/yiğitlerdir.
Garip: Kendilerine yönelik Washington-Moskova-Tahran menşeli ahlaksız iftiralara kulak asmadan kârlı bir alış-veriş için cihad meydanlarında can pazarına çıkan ümmetin medar-ı iftiharı muvahhid, kahraman mucahidlerdir.
Garip: Aziz ve Celil olan Allah’ın Müslümanlara bağışladığı izzet, şeref, üstünlük ve yüksek faziletlerle beraber gözleri rıza, hoşnutluk ve müjdelenme yurduna dalmış olan uykusuz gecelerin ziyneti, tevhid davasının neferleridir.
Garip: Dünya hayatında çok da uzun sürmeyecek çetin imtihanlardan sonra zevali asla olmayacak bitimsiz esenlik ve saadet yurdunun sakinlerinden olmaya aday taifetu’l mansuradır.
Garip: Tevhid akidesini ve Nebevî Menheci; siyasi, hukuki, ticari ve toplumsal telakkilerin temel referansı olarak kabul edip, batının batıl değerlerini körce ve kölece taklit etmekten sakınan fıtratı temiz, halis Müslümanlardır.
Garip: İnsanların içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet, ümmetin içindeki hayırlarda öncü olan topluluk, bu topluluğu oluşturan ve cennetin dünya hayatındaki bir örneği gibi olan Müslüman aile, aileyi Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı ve hoşnut olduğu tevhid akidesine yönelten baba, gezegenler arası seferler yapan uzay araçlarını üretmeye dahi kıyas kabul etmez derecede önemli olan çocuk eğitiminde gayret edip bir ‘muvahhid’ daha yetiştirebilme derdinde olan okyanus yürekli olan annedir, fedakar ve cefakar Müslüman kadındır.
Garip: Temeli tevhid akidesine dayalı ilahi nizamın kesintisiz hitabını ruhuyla, vücuduyla, duygularıyla, aklıyla ve kalbiyle dinleyen ve bu davete en güzel bir şekilde tabi olarak hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden müminlerdir.
Garib Sıfatlı Tahrip Kalıpları
İktidarın, sermayenin ve bürokrasinin tepelerinde gönüllerince tepindikleri halde İslam’ın garipleri listenin ilk sıralarında, isimlerini yazdırmak isteyen küresel şirk havuzunun şehla balıkları gibi hakka karşı şaşı olanlar…
Aziz İslam’ı, çerçevesini demokrat tağutların çizdiği kurumsal bir statüye indirgeyip hapsettikten sonra, bu çalışmaların dinen ne kadar da gerekli ve yararlı(!) olduğunu geveleyen diyanetin minber papağanı mini bel’amları.
‘Kendisi muhtacı himmet bir dede.
Nerde kaldı gayrıya himmet bir ede’
Misali gerçekte ciddi anlamda davete muhtaç oldukları halde, sözü mana avam halka yönelik davet faaliyetlerinde bulunduğunu zanneden avareler.
Tağuti düzeni koruyan ve devamlılığını söyleyen temel kurumların başında gelen küfür ordusunun saflarında, kışlanın bahçesindeki yeni dikilmiş bir fidanın nöbetini tutmak dahi olsa, onların emirlerine itaat ederek aralarında bulunup sıla hasreti çeken, tağutun selvi boylu çakı gibi neferleri.
Giyim-kuşam ve adabı muaşeret meselelerinde kendilerini selefi olarak tanımlayıp, itikadî olarak ayırıcı ve ayrıştırıcı hususlardaki selefilikleri ancak bu çağın şirk ideolojilerine nispet edilebilecek derecede bulunan ve bu anlamda sahih tevhid itikadından uzak olan sahabe görünümlü sefahet (Akıl yoksunluğu, akılsızlık.)ehli olanlar.
Gizli tarafları bulunan, kolay anlaşılmaz, akıl erdirilmez, sisli-puslu sır kapılarının eşiğinde işaret bekleyen iradeleri hacizli ve kalpleri kilitli olan gümrah güruhlar.
Asıl vatanından ayrılıp dünyaya geldiği için kendisini gurbette sayarak Yunusleyin hezeyanlar savuran dervişler topluluğu.
Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak karşılaştıkları musibetler ve mahrumiyetlerin faturasını ‘Kader’e yükleyip kendilerini ak sütten çıkmış ak kaşığın ak sapı gibi görenler.
Akıl Yoksunluğu Akılsızlık
Tevhid akidesinden kopuk, şirk içerisinde şuursuzca yaşayan ve ölümcül hastalıklarla pençeleşen bir bünyeyi arındıran halk, cilt bakımı merhemi önerilerinde bulunuyormuş gibi, zerreyi kürre eden ayrıntılar üzerinden ‘Kâmil Müslümanlığı’ vaaz eden ilahiyatçılar, gazeteciler, şıhlar, hoca efendiler ve kartvizitlerine kurumsal demokrat kimliğini de ekleyen tevhidi(!) cemaatler.
İslam’ın tespit ve tayin edip açıkladığı meşru ve helal çerçevesini pek sıkıcı bulup, hevaî sloganlarla kertenkele menheci üzere esfeli safiline doğru yönelip, mihvere göre sürekli çark eden modern Müslümanlar(!)
Akı kara, karayı ak gösterme çürütmeciliğinde yüksek başarı(!) gösteren, İslam’a tamamen zıt fikirleri ve amelleri fazilet olarak gören, hırsızlıkta mahir, dolandırıcılıkla şah olan, İslam’ın kutsal değerlerini bozuk para gibi harcamaya cüret eden, saray entrikaları kumkumasında birbirlerinin kuyruğuna bile basmadan it dalaşına girişen, usturuplu yalanlar labirentleriyle ve göz bağcılığıyla devri firavunun sihirbazlarına dahi ‘haşa!’ dedirtecek deccalvari çağrılarla milyonlarca insana şirk kapılarını ardına kadar açıp, helak yollarına sevk eden sapkın ve saptırıcı küfür önderleri.
Evet, zaman döndü dolaştı ve yeniden Müslümanın her açıdan garip kaldığı, İslam’ın ‘garip’ devrine ulaştı.
Aziz ve celil olan Rabbimiz bizleri ‘garip’ de olsa tevhid kalesi İslam’ın izzetiyle izzetlenmeye muvaffak kılsın -amin-.
Saymaya asla güç yetiremeyeceğimiz nimetleriyle müminlere büyük lütuflarda bulunan Allah’a hamd ederiz.
İlk Yorumu Sen Yap