RESÛLULLAH’IN HAVÂRÎSİ: ZUBEYR İBNİ AVVÂM

الزبير بن العوّام – Ebû Abdillâh Ez-Zubeyr ibni El-Avvâm ibni Huveylid El-Kureşî El-Esedî (ö. 36/656)

Geçtiğimiz yazımızda hidayet kandillerinden biri olan Resûlullah’ın (sav) Havârîsi – Zubeyr ibni Avvâm’ın (ra) hayatına başlamıştık. Kendisiyle özdeşleştiği havârî kavramına değinmiştik. Zubeyr (ra) bu ümmetin yegâne havarîsidir, demiştik.

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her nebinin bir havârîsi vardır. Benim havârîm ise Zubeyr ibni Avvâm’dır.”[1]

Sonra onun ailesinden ve yetiştiği çevreden bahsetmiştik. Zubeyr (ra) güzel bir çevrede yetişerek güzelliğine güzellik katmıştı. Bilhassa cesaretiyle ön plana çıkmıştı.

Bu yazımızda kaldığımız yerden devam edecek, onun hayatından Mekke’de gördüğü eziyetlerden ve Allah Resûlü’nü (sav) müdafaa etmesinden bahsetmeye çalışacağız. Her zaman olduğu gibi yine onun hayatından hayatımıza köprüler kurarak ibretler almaya çalışacağız. Rabbim (cc) bizlere anlamayı ve amel etmeyi kolaylaştırsın.

Hidayete Doğru

Hidayetin nuru Mekke’de ışık saçmaya başlayınca, Allah (cc) hidayet kandili olacak bireyleri seçtiğinde, imanın aydınlığına doğru ilk adım atanlar Hatice Annemiz, Ebû Bekir, Alî ve Zeyd (r.anhum) olmuşlardı. İşte sonra onların ardından Zubeyr ibni Avvâm (ra) geldi. Bu yüce davanın beşinci temel taşı Zubeyr (ra) oldu.

Kendisinin dört veya beşinci Müslim olduğu rivayet edilmiştir. “Zubeyr’in İslam’a girişi Ebû Bekir’den sonradır. Dördüncü veya beşincidir.”[2] O günlerde henüz on altı yaşlarındadır. Daha küçük olduğu da söylenmiştir. Allah Resûlü’nün (sav) akrabası, Ebû Bekir’in (ra) arkadaşıdır. Bu yüzden Ebû Bekir’in (ra) vesilesiyle İslam’ı duyar duymaz kabul etmiş, Allah’a (cc) ve Resûl’üne (sav) o ânda iman etmiştir.

İman eder etmez imtihan olmaya başlamıştır…

Zubeyr (ra) küçük yaşta yetim kaldığı için bakımını amcası üstlenmişti. Onu çok sever ve savunurdu. Ancak Zubeyr (ra) büyüyüp Müslim olunca, ona karşı bu sevgisi öfkeye dönüştü. Öyle ki, İslâm’dan dönmesi için onu bir hasıra bağlayıp asar ve ateş yakarak dumanla ona işkence ederdi.

Urve ibni Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Zubeyr ibni Avvâm, sekiz yaşında Müslim oldu, on sekiz yaşında hicret etti. Zubeyr’in amcası, onu bir hasıra sarar, içine ateşle duman verirdi ve şöyle derdi: ‘Küfre dön!’

Zubeyr ise şöyle derdi: ‘Asla küfre dönmem!’ ”[3]

O günlerde iman etmek bugünlerde iman etmek gibi kolay değil. O gün sahabe arasında imanının karşılığında eziyet görmeyen, imanının bedelini ağır işkencelerle ödemeyen var mıdır ki? İşte Zubeyr de (ra) bu bedeli daha genç yaşta ödemeye başlayanlardan biriydi. “Rabbim Allah’tır!” dediği için ateşle eziyet edilmişti. Onu bu zulümlerle imanından alıkoyacaklarını sandılar, ama asla! Annesi onu böyle zorlu yollarda yürüsün, çetin dağları aşsın diye yetiştirmişti. Yüreğindeki iman çelikle dövülmüştü.

Allah Yolunda Çekilen İlk Kılıç

Zubeyr ibni Avvâm (ra) o gencecik göğsünde büyük bir Resûl (sav) sevgisi taşıyordu. Bu sevgiyle onu (sav) müdafaa etmek için her türlü tehlikeyi göze almıştı. Allah Resûlü’nün (sav) başına bir şey geldiğini duymuş, kılıcını kuşanıp onu korumaya ve intikamını almaya gitmişti.

Hişâm ibni Urve’den rivayetle dedi ki:

“Zubeyr Allah yolunda kılıç çeken ilk kişiydi. Nebi (sav) Mekke’nin aşağı taraflarında bulunuyordu, Zubeyr de Mekke’deydi. Zubeyr’e Nebi’nin (sav) öldürüldüğü haberi ulaşınca, hemen kılıcını çekerek dışarı çıktı. Halkın arasından yararak geçti, tâ ki Nebi’ye (sav) ulaşana dek. Ona ulaştığında hiç zarara uğramadığını gördü. Nebi (sav) ona bu hâlinden sordu. Zubeyr durumu anlatınca, Nebi (sav) hem ona hem de kılıcına dua etti.”[4]

İşte bu İslam’da çekilen ilk kılıçtı. Burada hem kendisi hem kılıcı Allah Resûlü’nün (sav) müstecab duasına mazhar olmuştu. Artık kendisi ölünceye kadar kâfirlerin üzerine yürüyecek, kılıcı ilelebet kâfirlerin üzerine kalkacak ve inmeyecekti.

Henüz on beş on sekiz yaşlarındaydı Zubeyr (ra). Ne gençlik sorunları ne de ergenlik sıkıntıları vardı. Genç olmasına rağmen hevasının hevesinin peşinden gittiğini bilmiyoruz. Dünyevi arzulardan tamamen uzak. Gençliğini Allah’a (cc) ve Allah Resûlü’ne (sav) adamış bir yiğit.

Zubeyr (ra) bugün bazı gençler gibi gençliğini dünyevi arzuların peşinde tüketmedi. Gençliğini ailesine ve çevresine çekilmez bir dert hâline getirmedi. Gençliğini ekranların başında tünekleyerek, caddelerde, sokaklarda boş boş gezerek, her türlü günaha gark olarak bitirmedi…

Tek amacı arzularını tatmin etmek değildi. Ömrünün en kıymetli zamanlarını sigarayla, içkiyle, zinayla, kumarla, uyuşturucuyla mahvetmedi. Bilakis iman etti, arındı ve adandı…

İşte bir yanda cahiliyeye batmış gençler, diğer yanda Zubeyr ibni Avvâm gibi imanıyla arınmış gençler…

Gençler! İşte bizler Zubeyr ibni Avvâm (ra) gibi olmalıyız. Onlar gibi gençliğimizi Allah’a (cc) adamalıyız.

Bugünün gençleri olarak Zubeyr ibni Avvâm (ra) gibi olmalıyız. Onlar gibi gençliğimizi Allah’a (cc) adamalıyız. Artık bireysel sorunlarımızdan sıyrılıp İslam ümmetinin sorunlarıyla dertlenmeliyiz.

Bugün bizim üzerimize düşen yük çok büyük. Firavunlar hiç olmadığı kadar çok ve her yere nüfuz etmiş durumda. İnsanları adanmışlıklarıyla uyandıracak gençlere ihtiyaç var. Firavunların egemen olduğu şu asırda Mûsâ’nın (ra) ashâbı gibi gençlere…

“Kavminden bir grup genç dışında kimse Musa’ya iman etmedi. (O gençler de) Firavun’un ve ileri gelenlerin kendilerine işkence etmesinden korkarak iman etmişlerdi. Çünkü Firavun, yeryüzünde üstünlük taslayan bir despot ve haddi aşan bir taşkındı. Musa demişti ki: ‘Ey kavmim! Şayet Allah’a inanıp O’na teslim olduysanız yalnızca O’na tevekkül edin.’ (Bunun üzerine:) ‘Allah’a tevekkül ettik.’ demişlerdi. ‘Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğuna fitne kılma. (Bize üstün gelirlerse hak yolda olduklarını zannederler. Onlara fitne olmuş oluruz.) Ve bizleri rahmetinle kâfirler topluluğundan kurtar.’ ”[5]

Bugün bazı nevmit kimseler gençliğe dair ümitlerini yitirmiş durumda. “Bu gençlik nereye gidiyor? Bu gençlerden adam olmaz? Bunlar mı bu davayı devralacaklar? Bunlar mı yeryüzünde şeriatı ikame edecekler? Bunlar mı insanlara imam olacak?” diyorlar.

Bizler bu yıkıcı söylemlere karşı önce Allah’a (cc) güvenerek sonra göğsümüzü gererek canıgönülden “Evet, bizler!” demeliyiz. “Evet, bizler bunların hepsini Allah’ın izniyle yapacağız.” demeliyiz.

Bizler Kehf ashâbı gibi gençler olacağız. Kalkacak ve uyaracağız…

“Biz sana, onların kıssalarını hak olarak/gerçek hâliyle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar, Rablerine iman etmiş bir grup gençti ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık. Ve kıyama kalkıp: ‘Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir! Onu bırakıp da hiçbir (sahte) ilaha dua etmeyiz. Andolsun ki o takdirde batıl/saçma bir şey söylemiş oluruz.’ dediklerinde, onların kalplerini (yakin, sabır ve kararlılıkla) pekiştirmiştik.”[6]

İşte bizler de o övülmüş gençler gibi kıyam eden ve uyaran gençler olmalıyız! Aksi takdirde bu fesat, bu bozgunculuk, bu kötülük bitmeyecektir. Nitekim işte gördük. Nasıl da Allah Resûlü’ne (sav) hakaret ettiler.[7] O pis dillerini uzattılar. Bu ilk değildi son da olmayacak. Bugün alındılar ama yarın arka kapıdan salıverilecekler. Bu sistem ortadan kalkmadan Allah’a hakaret edenler, Resûl’e hakaret edenler bitmeyecektir. Nübüvvet menheci üzerine bir hilafet gelmeden bu küfürler tükenmeyecektir.

Bize düşen, gençler olarak Zubeyr ibni Avvâm’ın (ra) ruhuyla Allah Resûlü’nü (sav) ve Allah Resûlü’nün (sav) davasını müdafaa etmektir.

Tıpkı bizim gibi bir genç olan İbrâhîm (as) gibi putları dilimize dolamak, onlara musallat olmak ve bir bir kırmaktır.

“Demişlerdi ki: ‘İlahlarımıza kim yaptı bunu? Şüphesiz ki o, zalimlerdendir. Bir genç işittik onları diline dolayan! Onun adı İbrahim.’ demişlerdi.”[8]

Tıpkı İbrâhîm (as) gibi ucunda ateşlerde yakılmak da olsa tevhidi haykırabilmektir. Önümüzdeki küçük merdivenleri tırmanarak, adım adım yükselerek, sancağı en zirveye dikmektir…

Devam edecek, inşallah…


[1]        .    Buhari, 3719; Müslim, 2415

[2]        .    Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Mektebetu’l Hâncî, 3/95

[3]        .    Hakim, 5547

[4]        .    İbni Ebî Şeybe, 9646

[5]        .    10/Yûnus, 83-86

[6]        .    18/Kehf, 14

[7]        .    Bu satırların yazıldığı sıralarda Leman dergisinde Allah Resûlü’ne (sav) ve Mûsa’ya (as) hakaret içerikli karikatürler yayımlanmıştı.

[8]        .    21/Enbiyâ, 59-60

Önerilen makaleler