DİJİTAL MİNBER VE DAVET

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

İslam tarihine baktığımızda davet her zaman müminlerin asli sorumluluklarından biri olmuştur. İslam’a davet çalışması, Nebevi hikmete uygun olarak bireylerin gönüllerine hitap eden bir tebliğ vazifesidir diyebiliriz. Çağımızda ise bu davet çalışmaları, dijital dünyanın sunduğu imkânlarla yeni bir boyut kazanmıştır. İslam’ın evrensel mesajını küresel ölçekte ulaştırmanın çağdaş yolu artık çoğunlukla “dijital minberlerden” geçmektedir.

Âlim zekâ mı, zalim zekâ mı?

Dijitalleşen dünyada, internetin geniş kitlelere ulaşma imkânı göz önüne alındığında, dijital platformların kullanımı davet çalışmalarında kaçınılmaz bir gerekliliğe dönüşmüştür. Bilhassa yapay zekâ gibi teknolojiler sayesinde İslam’a davet hem daha kolay hem de daha etkili bir hâle gelmiştir. Geleneksel yollarla yapılan bire bir tebliğin yanı sıra -ki bu çok değerli bir davet metodudur-; sosyal medya, dijital yayınlar ve yapay zekâ destekli araçlar sayesinde davet çalışmaları zamansal ve mekânsal sınırların ötesine taşınmıştır.

Dijital minberlerin en büyük avantajı, İslam’ın mesajını anlık olarak milyonlarca kişiye ulaştırabilme kabiliyetidir. Geleneksel medyanın sınırlarını aşan bu platformlar, çeşitli formatlarda (video, metin, ses) İslami bilgi ve tevhidin yayılmasına imkân tanır. Özellikle bireylerin ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş içerikler sunmak, tebliğin etkinliğini arttırmaktadır. Zira her kişiye mizacına uygun hitapta bulunmak, Nebevi metodun esaslarından biridir. Yine davetin farklı dillere dublaj tekniğiyle aktarılması da ciddi önem arz etmektedir. Hatta yakın gelecekte kişilerin dijital ikizleriyle davet yapılabilecektir. Sürekli tekrarlı olan bazı kalıp sorulara, masrafı ve israfı en aza indirecek şekilde otomatik cevap verebilen sistemler hâlihazırda kullanılıyor diyebiliriz.

Bu teknolojinin karşı cephesine baktığımızdaysa, menfaat eksenli sistemler tarafından üretilen kullanıma hazır bir manipülasyon canavarı görebiliyoruz. Zira hakikati tahrif etmek, yalanı pazarlamak onlar için ne vicdani bir yük ne de ahlaki bir engeldir. Bugün, sadece birkaç veri yükleyerek ve hiçbir kod bilgisine sahip olmadan, dakikalar içinde propaganda araçlarına dönüşen sohbet robotları üretmek mümkündür. Bu sistemler, çoğu zaman reklam kokan cevaplarla hakikatin üzerini örterek hizmet ettikleri çıkar odaklarının dilini konuşur. Onlar için mesele, doğruyu söylemek değil; ikna etmek, tüketmek ve yönlendirmektir. Kapitalist düzenin ürettiği ve acımasız veriler ile donatılan sistem birden âlim zekâdan zalim zekâya dönüşüverir.

Fakat mesele İslam’a, doğruluğa ve hidayete davet olunca, iş yalnızca teknolojik araçları kullanmakla bitmiyor. Burada asıl zorluk; kullanılan veri setlerinin ilmî titizlikle seçilmesi, her ifadenin sahih bilgiyle örülmesi ve ümmetin kalbine dokunacak şekilde hikmetle sunulmasıdır. Zira yanlış bir kelime, eksik bir yorum ya da bağlamından kopuk bir cümle, insanları hakikatten uzaklaştırabilir. Hele ki bilinmeyen yahut ihtilaflı konular söz konusu olduğunda, sorumluluk daha da ağırlaşır. Bu noktada sadece dijital değil, ahlaki bir hassasiyet de gerekir. Çünkü bu davet, insanların ebedi hayatlarını etkileyebilir ve bu da bizlere, her satırda ümmete karşı bir vebal bilinciyle hareket etme zorunluluğu/zorluğu getirir.

Yine bu çağdaş davet araçları, haddizatında potansiyel tehlikeler de barındırmaktadır. Modern yapay zekâ teknolojileriyle kişisel veriler istismar edilebilir; dijital manipülasyonlarla mesajın hakikati bulanıklaştırılabilir. Esasında odak noktamız şu olmalıdır: Kur’ân, Sünnet ve sahabe anlayışıyla süslenmiş bir dil modeli. Zira bu, Ehl-i Sünnet inancının temelidir ve hakikatin en sağlam yolu da budur. Herhangi bir teknolojik aracı kullanırken ölçümüz bu eksende olmalıdır. Sadece Kur’ân’ı merkeze alıp Sünneti dışlayan yahut her iki kaynağı da sahabe ve selef anlayışından kopuk şekilde yorumlayan sistemler, gerçekte tebliğe hizmetten ziyade hakikati silikleştirip sapmaları normalleştirir.

Dolayısıyla dijital tebliğde sadece “erişim” değil, “ehliyet” ve “emanet” sorumluluğu da esas alınmalıdır. Eğer bu çizgi korunmazsa, dijital davet aracı, çağın diliyle konuşan bir fitne vasıtasına dönüşebilir. Bu sebeple, tüm dijital davet çalışmalarının temel referansı, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat çizgisinde olmalıdır. Elbette en gelişmiş modeller dahi hata potansiyellerinin olduğunu ve cevapların kontrol edilmesi gerektiğini dipnot olarak itiraf etmektedir. Bu, İslami yapay zekâ çalışmaları adına kodlanacak dil modelleri ve projeler için de kullanıcılara arz edilmesi gereken bir uyarıdır: Yapay zekâ modelleri hata yapabilir.

İslami dil modeli ve buna olan ihtiyaç

Yapay zekâ teknolojisinin, kişiselleştirilmiş tebliğ stratejileri oluşturması açısında müthiş bir fırsat olduğuna değindik. Örneğin yapay zekâ destekli bir İslami büyük dil modeli (LLM), teknolojik bir projeden öte; ümmetin sesinin, sözünün, ortak aklının ve kalbinin dijital izdüşümü niteliği taşımaktadır. Zira davet çalışması, Batı dünyasının kurduğu çarpık değerler temelinde yükselmez, yükselemez.

Evet, iki yüzlü Batı dünyası çoktan kendi dil modellerini sözüm ona “etik ve hümanist değerler” ekseninde programladı; fakat var etmek istediklerinin ne olduğunu biz söyleyelim: Liberal bir kalp, seküler bir zihin, cinsiyetsiz bir kimlik… Süslü algoritmalarla insanlığa yön verdiğini sanan bu sistemler, aslında fıtratın sesini bastırmaya, tevhid inancını örtmeye çalışıyor. Zihni kapitalizm ile zehirlenmiş, insanları sayısal değerlerden ibaret gören, tüketim uğruna hiçbir ahlaki sınır tanımayan, Allah’ın (cc) sınırlarını çiğnemeye yer ayıran küffar bir düzenin ürünü nasıl ıslah edici olabilir ki zaten? Onlar bunun aksini şaşalı konferans ve sunumlarla iddia etseler dahi bu dikotomi hiç değişmedi, değişmez:

“Onlara: ‘Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz.’ derler. Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridirler. Lakin farkında değillerdir.”[1]

Bir de bizim mahallenin sokaklarına bakalım. Bugün Google’da birkaç kelimeyle arama yapınca Batı referansları karşımıza çıkıyor. Kur’ân’dan ayet isteyen bir Müslim bile çoğu zaman cımbızla çekilmiş, bağlamdan koparılmış, eksik ya da yanlış yorumlara maruz kalıyor. GPT modellerine yöneltilen İslami sorulara irca akidesiyle kodlanmış, dinler arası diyalog ideolojisiyle giydirilmiş bir cevap buluyor. Temiz fıtratıyla bir sorunun cevabını arayan gençlerimiz; fikri bulanık, inancı kırık bir yazıya/videoya denk geliyor. Günün sonundaysa tam da Batı dünyasının istediği bir kıvama geliyoruz: Gönlü bulanık, aklı karışık, izzeti kırık bir profil. Böyle bir kalp/zihin artık ne Kur’ân’ı anlayabiliyor ne sünnete anlam yükleyebiliyor ne de fıkhi ihtilafların zenginliğinden istifade edebiliyor. Sırf bu sebep bile ümmetin kendi yapay zekâ destekli büyük bir dil modeline ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır.

Frenklerin aksine, İslami dil modelimiz; ilk emrin Hira’da yankılanan sarsıcı çağrısını, Hicretin izzetli yürüyüşünü ve cihadın sarsılmaz gücünü dünyaya taşıyan bir desturla şekillenmeli: “Rabbinin adını yücelt!”

Bugünün genç bilişimcilerine de çağrımız şöyle olmalıdır:

“Ey teknoloji çağının tam ortasında doğmuş, fıtratı temiz Müslim kardeşimiz! Sadece onların ürettikleri algoritmaları tüketerek ümmeti de tüketme! Allah’ın boyasıyla boyanmış modelleri davetinin süsü yap! Öyle bir imanla kodla ki her satırında ‘Lailaheillallah’ yankılansın!”

Dijitalleşmede denge

Gerek dijital mecra gerek de İslami çalışmalarda şu kaideyi çok iyi fehmetmeliyiz: Her kuralın bazı zararları olabilir. Örneğin bu yazıda da bahsi geçtiği gibi konumuz dijitalleşmek ve dijitalin potansiyel enerjisiyle bir kinetik oluşturmak. Unutulmamalıdır ki dijital dünyanın avantajlarının yanında ciddi bireysel ve içtimai riskleri de bulunmaktadır. Dijitalleşme, insani bağları zayıflatma ve doğal olarak yüz yüze iletişimdeki manevi derinliği kaybetme riski de doğurmaktadır. Özellikle yapay zekânın aşırı derecede hâkim olduğu bir ortamda, manevi değerler zayıflayabilir, sabır ve derin tefekkür gerektiren İslami ilimlerde bir erozyon yaşanabilir​. Bu yüzden, dijital davet faaliyetleri sırasında manevi bağları kuvvetlendirmeyi unutmamalıyız. Çünkü bu konuda dikkat edilmediğinde, Allah’ın rahmet ettikleri müstesna, genelde “dijital” âleme dalıp “minber” terk edilebiliyor. Bundan Allah’a (cc) sığınırız.

Şuurumuzu her daim uyanık tutması için, zikreden bir dil ve şükreden bir kalp lazımdır. Dijital minberden daveti haykırırken takva elbisesine sıkıca sarılmalı, tevhid inancıyla kökleri yere sabit, dalları semaya yükselen ve her daim meyve veren bir ağaç misali davamızdan taviz vermemeliyiz.

Son söz yerine bir dua

“Ey iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, (Allah da) size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”[2]

Rabbimiz! Gençliğin elindeki dijital kalemlerin mürekkebini imanla, son ânlarına kadar da tevhid inancıyla süsle. İslami çalışmalardaki dijital araçları hakkın hizmetinde kullanacak şuurlu bir gençlik nasip eyle. İlk cümlesi “Bismillah”, sözleri ayetler ve cümleleri sünnetle süslü olan algoritmaları imanla kodlamayı bizlere kolaylaştır. Ümmetin dilini, kalbini, zihnini, gençliğini, geleceğini ihya etmeye bir sebep kıl. Rabbimiz! Duamızı kabul eyle. Şüphesiz ki sadece Sen dualara icabet edensin. Allahumme âmin!


[1] 2/Bakara, 12

[2] 47/Muhammed, 7

Önerilen makaleler