Psikolojik iyi oluşumuza katkıda bulunan etmenleri incelediğimiz yazı dizimize bu ay, kişiler arası ilişkiler üzerinden devam ediyoruz.
Bildiğiniz üzere insan yalnız yaşayamayan bir varlık. En yalnızım diyenin dahi yanında belli sayıda ilişki kurduğu insan vardır. Ebeveynlerimiz, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız ya da patronumuz. İlişki kurmadan duramayız. Yüzyıllardır insanoğlu bir başkasıyla hemhal olmaya çalışır.
İlk ilişki deneyimimiz anne ile bebek arasında gerçekleşir. Çocuk, annenin gözünde aksini görür. Değerli olup olmadığını annenin ilişkisel tutumundan anlar. Kendi yansımasına bakmak benlik kazandırır bebeğe. Sevindiğinde sevinen, ağladığında yardıma koşan bir anne; bebeğine hayatta var olduğunu fısıldar âdeta. Bebek de olsak, görülmemeye tahammül edemeyiz. Hepimiz hayatımızda en az bir kerede olsa bebeklerin, küçük çocukların sadece annelerinin ilgisini çekmek için kendini yere attığını, ağlamaya başladığını görmüşüzdür. Bu aslında “Ben buradayım ve beni gör.” demenin çocukça versiyonudur. Yani bize sadece bakım verilmesi yetmez. Aynı zamanda ilişkiler üzerinden değer verilip sevildiğimizi hissetmeliyiz. Bunun aksi versiyonun en bariz sonuçlardan biri 1980’ler ve 1990’larda Romanya’daki yetimhanelerde gözlemleniyor. Nicolay Çavuşesku’nun katı nüfus politikaları sonucunda yetimhaneler aşırı kalabalıklaşmış. Bu yüzden çocuklar beslenme ve barınma gibi temel fiziksel bakımları alırken duygusal ilgi ve sevgi görememişler. Sonuç ise çocuklarda sevgi ve duygusal destek eksikliği nedeniyle büyüme hormonu salgılanması baskılanmış ve çocuklarda psikososyal cücelik, büyüme gerilikleri, bilişsel gelişimde gerilikler; hatta bazı çocuklarda erken yaşta ölüm dahi gözlemlenmiş. Bu yaşanmışlıktan da anlaşılacağı üzere sadece beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlar insanoğlu için yeterli değil. Bizler sağlam ve sevgi dolu ilişkilere muhtacız. Bu bizim temel gereksinimiz.
Kişiler arası ilişkiler, yetişkin ya da çocuk olalım fark etmez psikolojik iyi oluşumuza çeşitli şekillerde katkıda bulunur. Örneğin yakın ilişkiler, duygusal destek sağlayarak stresin etkilerini azaltır. Etrafımıza baktığımızda insan ilişkileri iyi olan kişilerin daha tasasız olduğunu görürüz. Ailevi ilişkileri, arkadaş ilişkileri iyi olan kişiler öz saygı ve kendini değerli hissetmeyi daha sık yaşarlar. Sosyal etkileşimler; empati, iletişim becerileri ve problem çözme gibi bilişsel ve duygusal yetkinlikleri geliştirir.
Seçilmemiş bir yalnızlık ise farklı negatif etkileri beraberinde getirir. Çağımızın hastalığı olarak bilinen depresyon, kaygı bozuklukları gibi stres seviyesinin yüksek olduğu zorluklar yalnız olan kişiler arasında daha yaygındır. Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre yalnızlık ve sosyal izolasyonun inflamasyon düzeylerini arttırmanın kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini göstermektedir.[1] Hatta yalnız insanların başkalarıyla yakın bağları olan insanlara kıyasla nezleye dahi yakalanma riskinin üç kat daha fazla olduğu ortaya çıkmış.[2] Yapılan bir deneyde ise ciddi bir yalnızlığın, en az fiziksel bir saldırı kadar stres oluşturduğu bulunmuş. Yani derin bir yalnızlık yaşıyorsanız tanımadığınız birinden dayak yemiş kadar stres altındasınız denilebilir.[3]
Bu kadar yalnızlıkta fazla ama, der gibi olduğunuzu hissediyorum. Gerçekten de öyle. Yalnızlığın bu kadar acı olduğunu öğrendik. Peki, müzmin bir yalnızsak neler yapabiliriz? Yalnızlık duygusunun en etkili çözümü aidiyet duygusu geliştirebilmektir. Bu yüzden belki de Rahmân bizlerden kardeşlerimizle bir olmamızı, cemaatleşmemizi istemiştir:
“Hiç yarattığını bilmez mi? O, (lütuf ve ihsan sahibi, en küçük şeylere ilmiyle nüfuz edip haberdar olan) El-Latîf, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir.”[4]
“Allah’ın ipine hep beraber/topluca tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın!”[5]
Sosyal bağlantılar, aidiyet duygusunu güçlendirir. Bu, yalnızlık duygularını azaltarak psikolojik iyilik hâlini destekler. Kişi aidiyet hissetmediği bir toplumun parçası olarak var olmaya çalışırsa en çok kendini incitir. Derdi derdimiz olmayan; acısı, sevinci bize ait olmayan bir toplumda yeşeremeyiz, köklenemeyiz. Müslim kişi ancak Müslimlerin arasında aslını muhafaza edebilir, şeytanın onu yalnızlığından vurmasının önüne geçebilir. Kardeşlerimiz, göz aydınlığımızdır. Bunu vakti zamanında tek başına hayata tutunmaya çalışan Müslimler çok daha iyi anlayacaktır.
Diyelim ki Müslim bir topluluğun içerisindeyiz, ama yine de yalnız hissediyoruz. Bunun için ne yapabiliriz? Bizi yalnız hissettiren anları, kişileri, olayları tespit ederek onlara dair önlem almak, o alanları iyileştirmeye çalışmak oldukça önemli. Örneğin, özellikle belli kişilerin ortamda olması sizi geriyor ve rahat hareket ederek sosyalleşmenize engel oluyorsa bu kişilerden kaçınmayı, o insanlarla az görüşmeyi tercih edebilirsiniz. Ama daha hayırlı ve kesin sonuca varan başka bir yöntemi size belirtmek isterim ki o da hoşlanmadığınız bu kişiler için oturup dua etmektir. Evet, yanlış okumadınız. Örneğin Ali diye biri sizi geriyor, sizi yargılayacağına dair sinyaller veriyorsa oturun, Ali için, Ali’nin hayatına değer katacak güzel şeyler içeren dualar edin. Hatta yapabiliyorsanız kendiniz için istediğiniz iş, araba, eş vs. ne varsa aynısını; hatta ve hatta daha iyilerini onun için isteyin. Daha önce bunu yapmadıysanız ilk başta zorlanabilirsiniz, ancak zamanla beyniniz bu zorluğu da aşarak sizin için süreci kolaylaştıracaktır. Bu yöntemi denediğinizde çekindiğiniz, sizi yargılayacağını düşündüğünüz kişiler artık eskisi kadar can sıkıcı olmayacaktır. Çünkü dua ettiğimiz kişiyi artık beynimiz gözümüzde büyütemez, onu daha sevimli olarak algılar, tabiri caizse dost hesabına kaydeder. Bunlar beynimizdeki adımlar. Tabii ki Allah’ın kuluna yardımı, zorlansa da kardeşi için dua edişini mükâfatlandırması gibi nimetleri hepimiz zaten biliyoruz.
Bir diğer adım ise sosyalleşmenin sizin kendi psikolojiniz için iyi geleceğini kendinize hatırlatıp aksiyon almanızdır. Evde durarak sosyalleşemezsiniz. Sosyal medyada bu ihtiyacınızı karşıladığınızı zannediyorsanız bu bilginin tam tersi olduğunu söyleyen çalışmaları araştırmanızı tavsiye ederim. Sosyal medya bizi asosyalleştirir. Bu yüzden dışarı çıkarak insanlara kaynaşmaya çalışın. “Başkaları beni çağırmıyor ki kaynaşayım.” diyorsanız yukarıda yazılı olan bilgileri tekrar düşünmenizi tavsiye ederim. Başkalarından sizi çağırmasını beklemeyin ve ilk adımı siz atın. Sosyalleşmeyi inşa ederek kendi ruh ve fiziksel sağlığınız için bunu yaptığınızı kendinize sıkça hatırlatın.
Ve son tavsiye: Denemekten yorulmayın. İlki olmazsa ikincisi, o da olmazsa üçüncü, baktınız o da olmadı dördüncü derken muhakkak insanlar sizdeki güzellikleri keşfedecektir. Onların sizi tanımasına izin verin.
“Şüphesiz insana, kendi çabasının dışında bir şey yoktur.”[6]
Selam ve dua ile…
[1] Cacioppo, J. T., et al. (2015). Loneliness and social isolation as risk factors for mortality: A meta-analytic review. Perspectives on Psychological Science, 10(2), 227-237
[2] Emperor’s New Drugs, Tony Evans, s. 7
[3] Kaybolan Bağlar, Johann Hari, s. 94
[4] 67/Mulk, 14
[5] bk. Âl-i İmrân, 103
[6] 53/Necm, 39
İlk Yorumu Sen Yap