Kaht-ı Rical

Birkaç yıl önceydi. Oğlum eve gelip akşam arkadaşlarıyla parka gideceklerini söyledi. Bir abimiz, arkasına bisikletleri koyabileceği bir araç ayarlamış, çocuklara güzel bir organizasyon hazırlamış. Geriye bu organizasyona icabet etmek kalmış.

Hemen mısır patlattık, bir başka sefer kek yolladık, narlar ayıkladık, içecekler hazırladık. Yağmur kar demedik abi davet ettikçe icabet ettik.

Bu abimize kim verdi bu sorumluluğu? Çocuklarla ilgilenmesini kim öğütledi?

Bir başka abimiz delikanlılığa adım atan gençlerimizle ilgileniyormuş. Zaman zaman oğlumuzu da davet ettikleri için aktivitelerinden haberdar olduk. Sıklıkla mescit bahçesinde, Atak büfede, teravih çıkışlarında kapı önlerinde abimizin etrafında kümelenen gençlerimize şahit olduk. Kampta, havuzda, parkta, şehir turlarında gençlere helal dairede eğlenmeyi öğreten, etkinlikleri için bütçe oluşturan ve gençleri gücü nispetinde korumak için adım atan bu kardeşimiz kim tarafından görevlendirildi?

Bir başka abimiz kulüp kurmuş. Kendisi kick boks eğitmeni ama kitap okuma etkinlikleri tertip etmiş. Zahiren sadece kitap okunuyor olsa da zaman bilinci, irade eğitimi, toplumsal ahlak ve görgü kurallarını da araya sıkıştırmış. Zaman zaman dış mekân etkinlikleriyle eğlence de girince işin içine kulüp çocukların vazgeçilmezi olmuş. Peki aynı soruyu bir kez daha tekrarlayalım: Bu abimize bu sorumluluğu kim tevdi etti?

Daha birçok kardeşimiz var gençler için harekete geçen. Rabbim her birinden razı olsun ki O’nun rızası cennet nimetlerinin de üstünde.

Şimdi soruların cevabını verelim.

Bu kardeşlerimiz kimse tarafından görevlendirilmedi. Sen gençlerle, çocuklarla ilgilen diyen olmadı onlara. Onlardan kimisi bir ses duydu. Boğuk çıkan bir ses… “Ne olacak bu gençlerin hali?” diye soran bir ses… Evde gözümün önünde ama dışarıya yetemiyoruz diyen bir ses…

Bir diğeri dinlediği derslerde “Bize ne tavsiye edersiniz?” sorusuna verilen cevaba kulak verdi: “Tutun gençlerin elinden!” diyordu bir münadi. Hiç değilse birinin elini…

Bir başkası kendini düşündü belki. Bugünün çocukları yarının gençleri olacak dedi. Onlara yatırım yapmanın geleceği imar etmek olduğunu fıkhetti…

Hareket noktası ne olursa olsun hepsinden önemlisi içinde bulundukları bu küçük toplumun bir ferdi olmanın gereğini yaptılar. Durumdan vazife çıkardılar. Gençlerle ilgilenmenin zaruretini biliyorlardı ve ben ne yapabilirim diyerek taşın altına ellerini koydular.

Bu taşın altında maalesef çok el yok. Dün de yoktu. Yüz yıl önce de 12 asır evvel de… Sayıları o kadar azdı ki mesela Osmanlı’da bir tamlama yerleşti dillere: Kaht-ı rical… Adam kıtlığı… Gençlerin elinden tutacak, onlara rol model olacak rehber kıtlığını ifade ediyordu bu söz öbeği.

Daha eskilere gidelim. Orada da kıtlık vardı. Ömer (ra) sahabilerle oturduğu bir sırada onlara, “Haydi temennide bulunalım.” dedi. Yanındakiler şehirler dolusu altınımız olsa da Allah yolunda versek dediler. Farklı bir şey söyleyen olmadı. Sen temenni et denilince Ömer (ra), “Bana Ebû Ubeyde, Muâz ibni Cebel, Salim ve Huzeyfe ibni Yeman gibi adamlar versinler de İslam’a hizmet edeyim.” dedi.

Ömer biliyordu ki ne mal ne de imkânlar yetişmiş bir insan gibi değildir. Tüm imkânlar, yetişmiş insanların elinde değer kazanır. Aksi hâlde çarçur olur gider. Öyleyse Allah’tan mal istemek yerine o mala sahip çıkacak erler istemek gerekir. O erler nesle sahip çıkar. Böylelikle tüm zenginlikler korunmuş olur.

Bizler Ömer’in aradığı kişiler olabilir miyiz, bilmiyorum. Ama olmamız gerektiğine ve bunun aciliyetine inanıyorum.

Nesle yol gösterme, onları korumanın önemi bunlarla da sınırlı değil. Daha kesin bir ilke var karşımızda. İslam beş şeyi koruma altına alır. Onların güvenliği için savaş dahi yapılır. Haydi, üşenmeyelim de bu beş şeyi bir araştıralım. Neslimizi korumanın ne büyük bir gereklilik olduğunun idrakine varalım… Ve şu asr-ı ihanette, asr-ı şerde, adam kıtlığına son darbeyi biz vuralım…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver