خَدِيجَةُ بِنْتِ خُوَيْلِد Hatice binti Huveylid
Geçtiğimiz sayıda Hatice Annemizin (r.anha) hayatından, Allah Resûlü (sav) ile evlenmesinden bahsetmiştik. Kader planında mübarek bir evliliğin nasıl gerçekleştiğini anlatmıştık. Daha sonra, ilk vahyin geldiği sırada karşılaştıkları zor durumda Allah Resûlü’nü (sav) hikmetli sözleriyle ve basiretli yönlendirmesiyle nasıl teskin ettiğini görmüştük. Bu yazımızda ise hayatının diğer yönlerine ışık tutmaya devam edeceğiz.
İlk Namaz
Kişi iman ettikten sonra imtihan olması şer’i bir kanundur. Bu yüzden iman eden müminlerin karşılaştıkları zorluklara karşı sabır kaynağına ihtiyacı vardır. İşte bu kaynak namazdır. Allah (cc) müminleri arındırması ve onlara güç vermesi için en önce namazı emretmiştir. Namaz ilk emirdir.
Hatice Annemiz (r.anha) ilk iman eden olduğu gibi ilk emri de ilk yerine getiren kimsedir. İmanda öncü olduğu gibi amelde de öncüdür. Allah Resûlü (sav) ile birlikte ilk namaz kılan Hatice Annemizdir.
Cibrîl (as) Allah Resûlü’ne (sav) gelip abdesti ve namazı öğretmişti. Allah Resûlü (sav) Cibrîl’in (as) öğrettiği gibi abdest alıp namaz kıldıktan sonra eşi Hatice’ye (r.anha) abdest ve namazı öğretmiş ve birlikte namaz kılmışlardı.[1] Dolayısıyla Allah Resûlü’nün (sav) arkasında ilk namaz kılan Hatice Annemizdi. Sonra Ali (ra) onların namaz kıldıklarını gördüğünde ne yaptıklarını sorup iman etmiş ve onlarla birlikte namaz kılmaya başlamıştı.[2] İman edenler çoğaldıkça onlar da çoğalmıştı.
Mümin hanımlar eşlerine ilk cemaat olmalılar. Tıpkı Hatice Annemizin Allah Resûlü’ne (sav) tabi olduğu gibi eşlerine tabi olmalı ve birlikte namazı ikame etmeliler. Bir evin maddi ve manevi bereketini arttıracak olan, anne ve babanın öncülük ettiği cemaatle kılınan namazlardır. Göz aydınlığı nesiller ancak namazın ailece ikame edildiği evlerden ortaya çıkar. Bu yüzden Müslim ebeveynler hep birlikte namaz kılmaya engel olan basit nedenleri artık bir kenara bırakmalı ve namazın nuruyla yuvalarını aydınlatmalılar.
Allah Resûlü’ne (sav) Desteği
Allah Resûlü’ne (sav) iman eden Hatice Annemiz (r.anha) o ândan sonra eşinin karşılaştığı tüm zorluklarda her şeyiyle ona destek oldu. Zaten ilk iman edenlerden olması davaya büyük bir destekti. Ama o yine de yaşamı boyunca eşine ve müminlere büyük fedakârlıklarda bulundu.
Evvela Allah Resûlü’ne (sav) sözleriyle destek oldu. İlk vahyin geldiği sırada Allah Resûlü’nün (sav) korktuğu ânda “Asla, Allah’a yemin ederim ki, Allah seni ebediyen utandırmaz.” diyerek teskin etti. İnsanlar Allah Resûlü’ne (sav) inanmadığı gibi sözleriyle de eziyet ediyordu. Hatice Annemiz ise hoş sözleriyle hem eşinin ağır yükünü hafifletiyor hem olumsuz cevaplara karşı teselli ediyor hem de gönlünü ferahlatıyordu.
Sözlü destek mühimdir. Zira birinin zor zamanlarında ona “Senin yanındayım.” denmesi kişiye büyük moral sağlar. Bu yüzden sıkıntılı durumlarda bize sözleriyle teselli veren yakınlarımızı asla unutmayız. Allah Resûlü de (sav) onu ve bu desteğini hiç unutmadı. Onu daima hayırla yâd etti.
Sonra çocuklarıyla destek oldu. Allah Resûlü’ne (sav) hepsi birbirinden güzel dört kız, iki erkek çocuk verdi.[3] Başta Fâtıma (r.anha) olmak üzere o çocukların hepsi Allah Resûlü’ne (sav) göz aydınlığı oldu. Allah Resûlü (sav) onların varlığıyla sevindi, yokluğuyla üzüldü.
Her insanın fıtratında çocuk sevgisi vardır. Bu yüzden Rabbimiz (cc) Kur’ân-ı Kerim’de üzerimizdeki nimetlerini hatırlatırken bizlere çocuk hibe etmesini zikreder.[4] Bu yüzden nebiler büyük arzularla Allah’tan (cc) çocuk istemişlerdir.[5] Bu yüzden Allah Resûlü (sav) Hatice Annemizden çocukları olduğu için de ona ayrı bir değer vermiştir.
Sonra malıyla destek oldu. Allah Resûlü’nün (sav) davete başlamasıyla birlikte müşriklerden gördüğü ilk eziyetlerden biri mali olarak kısıtlanmasıydı. Davetle ilgilendiği için çalışmaya eskisi kadar vakit de bulamıyordu. Bir de müşrikler müminleri boykot etmeye karar vermişlerdi. Müminleri bir mahalleye hapsedip çocukların açlıktan ağlamaları dışarıda duyuluncaya kadar yiyecekten mahrum etmişlerdi. Hatice Annemiz hem kendi malıyla hem de akrabalarının yardımıyla müminlere yiyecek temin ederek yardımcı olmuştu.
Hatice Annemiz bir kadın olarak eski imkânlarını kaybedip birçok zorlukla karşılaşmıştı. Allah Resûlü (sav) ile beraber tüm meşakkatlere göğüs germişti. Dünyevi birçok imkânı kaybetmesine rağmen hiç şikâyetçi olmadığı gibi bir de müminlere büyük destek olmuştu.
Bu fedakârlığından olsa gerek daha dünyadayken cennetle müjdelenmişti.
Ebû Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cibrîl, Nebi’ye (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! İşte bu Hatice’dir. İçerisinde katığın (veya yemeğin yahut içeceğin) olduğu bir kap ile sana geliyor. Yanına geldiği zaman ona Rabbinden ve benden selam söyle. Ve onu cennette içerisi incilerle dolu olan, hiçbir gürültünün ve güçlüğün olmadığı evlerle müjdele.’ ”[6]
Öyle büyük bir fazilet elde etmişti ki Allah Resûlü (sav) onu kadınların en üstünü tuttu.
Alî’den (ra) rivayetle Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“(Dünya) kadınlarının en hayırlısı Meryem’dir. (Dünya) kadınlarının en hayırlısı Hatice’dir.”[7]
Rabbine Doğru
İslam daveti nübüvvetin onuncu yılına doğru artık iyice yayılmış, dört bir yandan duyulur olmuştu. Mekkeli müşrikler çığ gibi büyüyen tevhid daveti karşısında çaresiz kalmışlardı. Ne teklifler ne tehditler Allah Resûlü’ne (sav) ve müminlere geri adım attırmamış aksine sebatlarını arttırmıştı. Onların sarsılmaz duruşu herkesin dikkatini çekiyor ve çok takdir ediliyordu. Müşrikler bu daveti durduramayınca müminleri bir mahalleye hapsedip boykot kararı vermişlerdi. Allah Resûlü’nün (sav) kutlu ashâbı ve yakın akrabaları büyük bir mahrumiyete maruz kalmışlardı.
Ve üç yıl süren şiddetli bir yokluğun ardından Allah’ın (cc) yardımı gelmişti. Allah (cc) duyarlı birkaç kişinin eliyle ve gönderdiği bir mucizeyle boykotu yıkmış ve onları bulundukları zor durumdan kurtarmıştı.
Ne var ki Allah Resûlü’nün (sav) imtihanları hâlâ devam ediyordu. Bu zor durumun hemen ardından daha zor bir durumla karşılaşmıştı.
Önce, çok sevdiği amcası Ebû Tâlib’i kaybetmişti. Allah Resûlü’ne (sav) olan yakınlığı ve İslam’a olan desteğine rağmen iman etmeden bu dünyadan ayrılmıştı. “Lailaheillallah” sözüyle yeğeninin yüzünü aydınlatmamıştı. Bu durum Allah Resûlü’nü (sav) çok üzmüştü.
Sonra, aradan üç gün gibi kısa bir sürenin geçmesiyle en sevdiğini kaybetmişti.[8] Yirmi beş yıl aynı yastığa baş koyduğu, birçok zorluğu birlikte atlattığı, hayatının her ânında büyük destek aldığı kıymetli eşini kaybetmişti. Onu elleriyle toprağa vermiş ve ahirete uğurlamıştı. Allah Resûlü’ne (sav) Hatice Annemizin (r.anha) vefatı çok dokunmuştu. Bu zamanda öylesine hüzünlenmişti ki artık bu yıl “Âmu’l Huzn/Hüzün Yılı” olarak isimlendirilmişti.
Allah Resûlü’nün (sav) Sevgisi
Hatice Annemiz (r.anha) buraya kadar anlatılan, dindeki samimiyeti ve özverisinden dolayı Allah’ın (cc) ve Resûl’ünün (sav) sevgisini kazanmıştı. Onun için semada oluşan sevgi yeryüzüne inmişti. Ne büyük bir lütuf ki Es-Selâm olan Allah (cc) bizzat kendisine selam göndermişti.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cibrîl, Allah Resûlü’nün (sav) yanında Hatice varken geldi ve ‘Şüphesiz ki Allah Hatice’ye selam söylüyor.’ dedi.
Bunun üzerine Hatice, ‘Allah Es-Selâm olandır. Cibrîl’e de selam olsun. Sana da (Allah Resûlü) selam olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.’ dedi.”[9]
Semada oluşan bu sevgi Allah Resûlü’nün (sav) kalbine de yansımıştı. Nebi (sav) onu herkesten çok sevmişti. Vefat ettikten sonra dahi onu hiç unutmamıştı. Bir koyun kestiğinde mutlaka Hatice’nin (r.anha) akrabalarına ve arkadaşlarına da gönderirdi. Sevgisi o kadar taze ve canlıydı ki Hatice’yi (r.anha) hatırlatacak bir durumla karşılaştığında çok heyecanlanırdı. Bir defasında Hatice’nin (r.anha) kız kardeşi Hâle yanına girmişti de onun Hatice’ye (r.anha) benzemesinden dolayı, “Allah’ım, bu Hâle!” demişti.
Âişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Hatice’nin kardeşi Hâle binti Huveylid bir gün Allah Resûlü’nün (sav) yanına girmek için izin istedi. Hatice’nin izin istemesini hatırladı ve âdeta dehşete kapıldı. Bunun üzerine, ‘Allah’ım, bu Hâle!’ dedi. Ben de çok kıskandım ve ‘Kureyş’in koca karılarından, ağzının etrafı kızarmış, geçmişte ölüp gitmiş bir kadını neden anıyorsun! Üstelik Allah sana ondan daha hayırlısını vermiş.’ dedim.”[10]
Bu yüzden Âişe (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) yaşayan diğer eşlerinden bile daha çok, vefat etmiş eşi olan Hatice’yi (r.anha) kıskanırdı.
Âişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisini görmediğim hâlde Hatice’yi kıskandığım kadar Nebi’nin (sav) eşlerinden hiç kimseyi kıskanmadım. Nebi (sav) ondan çok bahsederdi. Kimi zaman bir koyun keser, sonra da onu parçalar, arkasından onu Hatice’nin arkadaşlarına gönderirdi. Bazen ona, ‘Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok.’ derdim de o da bana, ‘O şöyle idi, böyle idi. Ondan çocuklarım var.’ derdi.”[11]
Allah Resûlü (sav) ise Âişe’ye (r.anha) Hatice’nin (r.anha) kendi için yaptıklarını hatırlatarak ondan daha hayırlı biriyle birlikte olmadığını söylerdi.
“Allah (cc) bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. İnsanlar beni inkâr ettiğinde o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığında o beni doğruladı. İnsanlar beni maldan mahrum bıraktığında o malıyla bana destek oldu. Kadınlar beni çocuktan mahrum bıraktığında Allah (cc) beni ondan çocuklarla rızıklandırdı.”[12]
Zaten biraz kıskanç olan Âişe (r.anha) o kadar çok kıskanırdı ki Hatice’yi (r.anha), bir defasında ölmüş olmasına rağmen onun arkasından konuşmuş ve Allah Resûlü’nü (sav) çok öfkelendirmişti.
Âişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Hatice’yi anmadan ve kendisine güzel övgülerde bulunmadan neredeyse evinden ayrılmazdı. Bir gün yine onu andı. Bunun üzerine kıskançlığım tuttu ve ‘O, yaşlı bir kadından başka biri değil miydi! (Kendimi kastederek) Allah, sana ondan daha hayırlısını verdi.’ dedim. Bu sözleri duyunca Allah Resûlü (sav) öyle öfkelendi ki hatta öfkeden saçının ön tarafı titredi. Sonra, ‘Allah’a yemin ederim ki hayır! Allah bana ondan daha hayırlı bir hanım vermemiştir. Çünkü insanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana malıyla sahip çıktı. Kadınlar beni çocuktan mahrum bıraktığı zaman Allah (cc) beni ondan çocuklarla rızıklandırdı.’ buyurdu. Âişe dedi ki: ‘Kendi içimden, bundan sonra ebediyen asla onu kötü anmayacağım, dedim.’ ”[13]
İşte Allah Resûlü (sav) onu böylesine sever ve savunurdu. Yaptıklarını unutmaz, daima vefa gösterirdi. Hatırasını hep hayırla yâd ederdi.
Allah Resûlü’nün (sav) Hatice Annemize (r.anha) olan sevgisi tüm müminlere sirayet etmiştir. Bugün herkes Hatice Annemizi (r.anha) çok sever. Allah (cc) bizleri cennetinde bir araya getirsin.
Selam olsun Hatice Annemize. Allah kendisinden razı olsun.
[1]. bk. Sîretu İbni Hişâm, Abdulmelik ibni Hişâm, Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafâ El-Bâbî El-Halebî ve Evlâdihi, 1/240-244
[2]. El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru Hecri, 4/62
[3]. Bazıları üç erkek, dört kız saymıştır. bk. El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru Hecri, 3/463
[4]. bk. 42/Şûrâ, 49-50
[5]. bk. 21/Enbiyâ, 89-92
[6]. Buhari, 3820; Müslim, 2432
[7]. Buhari, 3815; Müslim, 2430
[8]. Âlimler Hatice Annemizin (r.anha) vefatının Hicretten üç yıl önce olduğunu söylemiştir. Fakat Ebû Tâlib’in vefatıyla arasında ne kadar süre olduğuyla ilgili üç gün ve daha fazla olmak üzere farklı görüşler söylemişlerdir. bk. Delâilu’n Nubuvve, Beyhakî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2/353; Ma’rifetu’s Sahâbe, Ebu Nuaym, Dâru’l Vatan, 6/3201
[9]. Nesai, 8301; Hakim, 4856
[10]. Buhari, 3821; Müslim, 2437
[11]. Buhari, 3818
[12]. Ahmed, 24864
[13]. El-İstîâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, İbnu Abdilber, Dâru’l Ceyl, 4/1824; Usdu’l Ğâbe fî Ma’rifeti’s Sahâbe, İbnu’l Esîr, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 7/80
İlk Yorumu Sen Yap