Başka hayatlara özendiniz mi hiç? Ya da kaçırdığınız fırsatlara hayıflandınız mı? Okusaydım şimdi burada olmazdım, evlenseydim hayatım bambaşka olurdu, medresede olsaydım daha iyisini yapabilirdim… Bu gibi cümleler kurup elinizde olmayana imrendiğiniz ve sahip olduklarınızın ne büyük nimetler olduğunun farkına varamadığınız oldu mu?
Yok, biz kadere inanıyoruz. Böyle şeyler hiç düşünmeyiz mi diyorsunuz? Peki, böyle buyurun: Bir adım ötesi hedef, bir başka ev güzel, bizim olmayan hayatlar mutlu, başkalarının eşi âşık olunası, el âlemin çocuğu uslu, diğerinin satın aldığı ucuz, medreseye alınanlar kısmetli, arkadaşın üstündeki daha şık, yan komşunun evi daha geniş diye düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Bu hataya pek çoğumuz düşmüşüzdür, eminim.
Neden öteki daha cazip bazılarımıza? Neden elimizdekinin değeri yok gözümüzde? Neden ânı yaşarken değil de sonraki adım gerçekleşince mutlu olacağımıza inanıyoruz?
Bu sorunun cevabını bir sınav denemesi çözerken öğrendim. Yaşanılan duruma “Öteki Oda Sendromu” adı verilmiş. Bu terimi Ronald W. Britton ortaya atmış.
Britton’a göre bireyler kendi yaşamlarını başkalarınınkiyle karşılaştırdığında bu hisse kapılır. Başkalarının başarılarını(!), yaşam tarzını(!), o ânki mutluluğunu(!) gördükçe kendini yetersiz veya eksik hisseder. Hisleri zamanla kıskançlığa, memnuniyetsizliğe ve kendisini ve yaşamını sürekli başkalarıyla kıyasa dönüşür. Bu kıyas öyle örter ki aklı kişi; başarı karşıdakine hiç yorulmadan ikram edilmiş, iyi bir hayat için sanki hiç ter dökülmemiş, mutluluk hayatlarının her ânını sarmış da üzüntü ve imtihanlar o kişiye hiç uğramamış vehmine kapılır.
Tatil üzerinden örnek vermek istiyorum. Adı tatil olmakla birlikte en yorucu zaman dilimidir o. Denize gideceksiniz diyelim. Hayali bile güzeldir. Ve bu hayalde serin sularda yüzülecek, acıktıkça erzak çantasındaki atıştırmalıklardan yiyilecek, neşeli pozlar verip durum paylaşılacak ve nihayet dönülecektir. Gerçekte ise su soğuktur, uygun yer bulmak oldukça zordur, dönüşte duş almak ve ıslak kıyafetlerin yıkanması söz konusudur. Atıştırmalıklar zahmetsiz hazırlanamamakta, maddi dahi olsa bir külfeti olmaktadır. Sıcak hava olur da sivrisinek olmaz mı? Onlar da vızıltıları ve sebep oldukları kaşıntılarıyla eşlik etmektedir. Uykusuzluk, çocukların anlaşamaması, havanın aşırı sıcaklığı… cabası. Tüm bunlar durumda paylaşılan görüntüye sığmıyor tabii. Orada sadece herkes gülümserken poz veriliyor. Arka planı görmeyen öteki odadakiler de “Onlar ne güzel eğleniyor, biz de sıkılmaktan başka hiçbir şey yapmıyoruz.” diyebiliyor. Kendi yaşadığı gerçek ile ötekinin durumundaki poz arasında kıyas yaptığı için yanılgıya düşüyor.
Bu her alanda böyle. Her başarının zorluğu var. Kimse zorluk yaşamadan başarı merdivenlerini tırmanmıyor. Fakat “öteki odadaki bizler” sürece vâkıf değiliz. Yalnızca sonucu görüyor, başarıyı kıskanıyoruz. Her evliliğin ağır imtihanları var. Eşler bu ağır süreçlerde zorlanıyor, yıpranıyor; fakat “öteki odadaki bizler” imtihanın sonunda gelen bir buket çiçeği görüp eşimizle kıyaslıyoruz. Her ortamın zorlu koşulları var, fakat “öteki odadaki bizler” o ortamın sağladığı liyakate herkesin namzet olduğunu vehmediyoruz. Lütfen duralım! Ne kendimizi ne eşimizi ne çocuğumuzu ne de hayatımızı başkalarıyla kıyaslamayalım. Çünkü kıyaslarken mutsuz ve nankör oluyor, “ân”ı kaçırıyoruz. Peki, ne mi yapalım? Her gün sahip olduklarımızı düşünmeye beş dakikacık ayıralım. Sınandıklarımızı, elimizden alınanları değil; hesapsızca verilenleri düşünelim. Bunun şükrünü eda edebilmek için kâl diliyle çokça hamdedip ânın kıymetini bilerek hâl diliyle de şükretmiş olalım. Sınandıklarımızın, verilenlere kıyaslanmayacak kadar az olduğunu fark edelim. Herkesin yaşamının bizimki gibi olduğunu; biz çıkarken onların indiğini, onlar çıkarken de bizim imtihan edildiğimizi unutmayalım. Kendi hayatımıza odaklanıp verilenlerle yetinelim. El-Vehhâb ve El-Kerîm tarafından hesapsızca ikram edildiğimizi, El-Alîm olan Rabbimizin bize en uygun olanı seçip verdiğini, El-Adl olan Allah’ın kimseye farklı muamele etmediği gerçeğini kalbimize nakşetmeyi asla ihmal etmeyelim. Her hâl ve durumda “Elhamdulillahi Rabbi’l Âlemîn!” demeyi alışkanlık hâline getirelim. Öteki odanın kapısına kilit vurmayı da ihmal etmeyelim. İnanın orada kimse yok…
İlk Yorumu Sen Yap