Fetüs ve Doğuma Hazırlık

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Bir önceki sayımızda rahme yerleşen zigot değişim geçirmiş ve insana dönüşmeye başlamıştı. İlk iki haftanın zorlu ölüm kalım mücadelesini geride bırakmış, organ taslaklarını oluşturmak üzere hücre göçlerini başlatmıştı.

Yumurta ve sperm döllendikten sonra zigot, bir hafta tüplerde yolculuk yapar ve rahim bölgesine ulaşır. Rahme yerleştikten sonraki iki hafta boyunca zorlu bir varoluş mücadelesi verir. Bu üç haftanın ardından artık hayatında yeni bir merhale başlayacaktır:

“Ey insanlar! Şayet (öldükten sonra) dirilmeden yana şüphe içindeyseniz, şüphesiz ki sizi topraktan yarattık. Sonra bir damla meniden, sonra donmuş kan pıhtısından (embriyo) sonra da yaratılışı tamamlanmış, tamamlanmamış bir parça etten… (bunları yapanın yeniden diriltmeye kâdir olduğunu) sizlere açıklamak için. Dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizleri birer bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da yetişkinlik çağına ulaşmanız için (size ömür veriyoruz). Sizden kimi ölüyor, kimi de ömrün en kötü çağına döndürülüyor ki, bildikten sonra hiçbir şey bilemesin. Sen yeryüzünü kurumuş/hareketsizleşmiş görürsün. Üzerine su indirdiğimizde (önce) titreşir, (sonra) kabarır ve her göz alıcı çiftten bitkiler bitirir.”[1]

Dördüncü ve sekizinci haftalar arası “organogenez” dönemi olarak isimlendirilir. Bu dönemde hücreler, organları oluşturacakları bölgelere göç eder ve organ öncülleri oluşur. Bu öncüllerin büyüyüp gelişmesiyle organlar meydana gelir. İlk etapta kalp oluşur ve bebeğin vücuduna kan pompalamaya başlar.

Dokuzuncu haftadan doğuma kadar olan döneme “fetal dönem” denir. İlk sekiz haftada oluşan doku ve organlar bu dönemde olgunlaşmaya devam ederler ve çalışmaya başlarlar.

Bu dönemde fetüs süreç içerisinde insana daha fazla benzemeye başlar. Gözler zamanla yüzün ön bölgesine, kulaklar başın yanlarına kayar. Burun çıkıntısı belirginleşir. Gebeliğin ilk haftalarında beyin ve sinir sistemi çok hızlı büyür, bebeğin kafası vücuduna oranla çok büyüktür. Fetal dönemden doğuma kadar bebeğin vücudu ve organları geliştikçe kafa ile vücut oranı dengelenir ve insana daha çok benzer. İnsana benzedikçe sureti de güzelleşir:

“Andolsun ki, insanı en güzel surette yarattık.”[2]

Fetüste eller, ayaklar, kollar ve bacaklar oluşmaya başlar. Kemiği ve kasları oluşturacak hücreler göç ettikten sonra kolların ve bacakların olacağı bölgelerde kemikleşme başlar. Kemikler tomurcuk benzeri çıkıntılar oluşturur, çıkıntıların gelişmesiyle el ve ayak belirginleşir. Kemik yapının ardından el ve kollar -aynı şekilde ayak ve bacaklar- oluşunca çevresinde kas tabakası gelişmeye başlar. Uzuvlar biçimlendiği sırada eş zamanlı olarak o bölgeyi besleyecek kan damarları oluşur. Beyinle bağlantı kurması ve çalışabilmesi için sinirler gelişir. Zamanla üzeri deriyle örtülür. İlk başlarda parmakların arasında -ördeğin ayaklarındakine benzer- deriden perdeler vardır, parmaklar birbirinden bağımsız hareket edemez. Gün geçtikçe parmakların arasındaki perde yok olur ve parmaklar ortaya çıkar. Bebek yaklaşık yirmi haftalık olduğunda uzuvlarını hareket ettirebilir. Anneler tam bu zamanlarda bebeğin hareketlerini karnında hissetmeye başlar. Bir hücre yığınını düzenleyen; onu kemiğe, kasa, organa dönüştüren; ona şekil veren; en güzel surette yaratan ve onu çalışan, fonksiyon gören bir yapı kılan Allah (cc) ne yücedir!

“Sonra meniyi pıhtılaşmış kan (alak) olarak yarattık. Sonra o kanı çiğnenmiş bir et parçası (mudğa) olarak yarattık. Sonra o et parçasını kemik olarak yarattık, sonra da kemiğe et giydirdik. Sonra onu (sureti, aklı, duyguları olan) bambaşka bir varlık olarak inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.”[3]

Yunustan file, insandan zürafaya kadar doğuran ve yavrusunu emzirerek besleyen her canlı, zigot oluşturur. Zigot rahme yerleşir, rahimde evrelerden geçer, embriyo ve fetüs aşamalarını yaşar; organlar, kemikler, dokular benzer merhaleleri geçer. Oluşacağı canlıya göre farklı aşamalar da yaşanır ve suret, o canlının cinsine göre şekillenir. Fakat Rabbimiz tüm bunların yanında insana diğer tüm canlılardan farklı olarak anlayıp kavrayabileceği, kendisiyle muhakeme edebileceği, sorumluluklarını yerine getirebileceği akıl nimetini de verir; insanı düşünen ve duyguları olan bir canlı kılar. İnsan yaşayacağı bedbaht veya bahtiyar bir hayatın sonunda âlemlerin Rabbi olan Allah’a kavuşur ve tüm seçimlerinin hesabını O’na (cc) verir. Allah’ın rahmet ettikleri ve hesabı lehine olanlar cennete; nefsine zulmedenler, seçimleri ve hayatı aleyhine olanlar cehenneme girer. Rabbimiz adil olandır, kimseye zulmetmez.[4]

Abdullah ibni Mes’ûd’dan (ra) rivayet edildiğine göre, doğru ve doğruluğu tasdik edilmiş olan Allah Resûlü (sav) şöyle söylemiştir:

“ ‘Sizden birinizin anne karnında yaratılması nutfe (kan pıhtısı) hâlinde kırk gün sürer. Sonra bir o kadar sürede alaka (bir et parçası) hâlini alır. Ardından bir o kadar sürede de mudğa (organların belirginleşmesi) hâlini alır. Sonra bir melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelimeyi; o kişinin rızkını, ecelini, amelini, bedbaht mı bahtiyar mı olacağını yazması emredilir.

Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a kasem olsun ki içinizden biriniz cennet ehlinin amelini işler. Öyle ki cennet ile arasında bir zira’/arşın mesafe kalır. Fakat hakkındaki yazı öne geçer ve ateş ehlinin amelini işleyerek ateşe girer. Biriniz de ateş ehlinin amelini işler. Öyle ki ateş ile arasında bir zira’/arşın mesafe kalır. Fakat hakkındaki yazı öne geçer ve cennetliklerin amelini işleyerek cennete girer.’ ”[5]

Bebek, dokuz ay boyunca tüm bu merhaleleri ve çok daha fazlasını yaşar. Hayatta kalabilmesi için gerekli hazırlıkları yapmaya çalışır. Dünya için hazır olana dek rahimlerde bekler. Bu bekleyiş Rabbimizin dilediği bir zamana kadar devam eder:

“Dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizleri birer bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da yetişkinlik çağına ulaşmanız için (size ömür veriyoruz).”[6]

İnsan bedeninde her şeyin süreç içinde oluşup olgunlaştığı gibi rahmin doğuma hazırlanması da süreç içinde meydana gelir. Gebeliğin son ayında annede doğuma hazırlık kasılmaları başlar. Kasılmalar güçlü değildir. Rahim henüz antrenman yapıyordur ve kasılma süresi kısadır. Gebeliğin sonuna doğru kasılma gücü artar, öyle ki bir bebeği içinden çıkarabilecek kadar güçlü olmalıdır. Kasılma süresi uzamaya başlar. Kasılmalar daha sık aralıklarla meydana gelir. Tüm bunlar doğumun habercisidir ve yaklaştığının sinyalini verir. Özellikle ilk gebelikte bu süreç biraz daha uzun sürerken rahim doğum konusunda tecrübelendikçe daha kısa sürede ve daha hafif ağrılarla doğuma hazır hâle gelir.

Doğumun başlamasına anne mi, yoksa bebek mi sebep oluyor tam olarak bilemesek de Rabbimizin dilemesiyle bebekte ve annede birçok hormonal değişim görülür. Artık doğum başlamıştır.

Hormonların etkisiyle bebeğin akciğerlerinde dünyaya geldiğinde nefes alabilmesi için son bir değişim gereklidir. Doğum farklı sebeplerle beklenen zamandan önce başlarsa bebeğin akciğerleri doğum dönemi yaşanan son olgunlaşma evresini geçiremez ve bebek doğduğunda akciğer yetmezliği gelişir. Doğumu erken başlayan annelere verilen bir ilaçla bebeğin akciğerlerinin gelişmesi desteklenir. Nedendir bilinmez, bazı insanlar bu ilacı da reddeder ve bebekte bir ömür boyu akciğer hastalığı riski oluşur.

Hormonlar, rahmi bebeğin doğabileceği şekle sokmaya çalışır, rahmin kas dokusunda doğum için değişiklikler meydana gelir. Tam bu zamanlarda anne doğum sancıları çekmeye başlar ve doğumun başladığını hisseder. 

Rahim dokusu bir balon gibi bebeği ve bebeğin içinde bulunduğu suyu sarıp sarmalar, dokuz ay boyunca korur. Eğer rahim dokusu doğum ânında dönüşüm geçirmeden kasılırsa balon her yerden büzülür ve bebek içeride sıkışıp boğularak ölür. Bu nedenle rahmin üst tarafının (annenin göğsüne yakın kısmının) kas tabakası güçlenmeli ve rahmin alt tarafının kas tabakası zayıflamalıdır. Böylece rahim üstten güçlü bir şekilde kasıldığında bebek alt taraftan çıkabilir.

Rahimde yaşanan bu değişimler hekimler ve ebeler tarafından “açıklık” olarak takip edilir. Rahim belli bir açıklığa ulaşamazsa doğum gerçekleşmez. Rahim güçlü kasılamıyorsa veya açıklık yeterli değilse bebek doğamaz. Doğumun gerçekleşmesi için belli bir süre vardır. Eğer o süre aşılır ve yine de doğum gerçekleşmezse bebek anne karnında boğulmaya başlar. Rabbimizin dilemesiyle bebeği oluşturan, dokuz ay boyunca yaşamasına vesile olan, bebeği tüm tehlikelerden ve zorluklardan koruyan rahimdir. Fakat Rabbimizin doğum emriyle rahmin fıtratı değişir, artık bebeği dışarı atmak üzere çalışır. Doğum başladığı hâlde bebek doğamıyor ve rahmin içinde kaldığı süre uzuyorsa önce bebeğin beyin dokusu etkilenir, beden ve zekâ geriliği (serebral palsi) oluşur; akabinde bebek boğulmaya başlar ve sonunda ölür. Hüküm ve hikmet sahibi Rabbimiz dünyada fayda ve zarar dengesi kılmıştır. Rahim, otuz yedi ila otuz dokuzuncu haftaya kadar bebeği korumak üzere programlıdır. Bu haftalarda aldığı doğum emri yerine gelmezse kırk haftadan sonra bebeğe ve anneye zarar vermeye başlar.[7]

Sonsuz ilmi ve hikmetiyle eşsiz bir düzen içinde yaratan, bizleri sayamayacağımız nimetlerle rızıklandıran âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) hamdolsun.


[1]. 22/Hac, 5

[2]. 95/Tîn, 4

[3]. 23/Mu’minûn, 14

[4]. “O gün her nefis gelir ve kendisi için uğraş verir. Ve her nefse yaptıklarının karşılığı tastamam/eksiksiz verilir. Ve onlar zulme de uğramazlar.” (16/Nahl, 111)

[5]. Buhari, 3208; Müslim, 2643

[6]. bk. 22/Hac, 5

[7]. Rahmi olgunlaştırmak için annedeki hormonlar yeterli olmadığında doğumun gerçekleşmesi için tedavi olarak hormon desteği verilir. Adından mıdır bilinmez çoğu insan, halk arasında “suni sancı” olarak isimlendirilen bu desteği istemez, hem kendisine hem bebeğine eziyet eder.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver