Allah’a hamd, Resûl’üne salât, ona tabi olan ashaba ve Müslimlere selam olsun.
Kıymetli Kardeşim,
İçinde yaşadığımız toplum, Allah’ı (cc) özel günlerde hatırlıyor, hayatın geri kalanında ise O’na sırtlarını dönüyor. Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’i ölüm törenlerinde, mevlit gecelerinde, Ramazan aylarında açığa çıkartıyor, sonrasındaysa kitaplığa, kiler odalarına, hocaların kürsülerine hapsediyor. Anne babaya, eşe dosta; tayin edilmiş özel günlerde hediye alıyor, sevgi saygı içerikli mesajları sadece o günlerde atıyor, sonrasındaysa tahammülsüz, saygısız ve unutulmuş olarak muamele ediyor. Haramlara ve helallere bazı ay ve günlerde dikkat ediyor, ondan sonra ise günah bataklığının içerisinde yüzüyor. Gelinen sonuca baktığımızda içinde yaşadığımız bu toplum, Rabb olarak Allah’tan (cc), din olarak İslam’dan, nebi olarak Muhammed’den (sav) uzaklaşmış durumdadır.
Yazdığımız bu vakıa, içinde yaşadığımız toplumun vakıasıdır. Müslimler olarak bizler, bu toplumla beraber yaşıyoruz. Bizleri bekleyen en tehlikeli hâl, onlara benzeme durumudur. Bu nedenle, inanç, ahlak, amel vb. birçok konuda kendimizi muhasebe etmeliyiz. Ki koruma altında olabilelim.
Kendimizi toplumun din anlayışından, bidat üzere kurulu amellerinden, Batı’dan aldıkları hastalıklı ahlaklarından, siyasi ve iktisadi tüm anlayışlarından uzak tutmamız gerekir. Dinde, siyasette, iktisatta… örneğimiz Allah Resûlü’dür (sav). Bu konuda rehberimiz Kur’ân, Sünnet ve sahabenin anlayışıdır.
Neden bu şekilde bir giriş yaptık? Ramazan’ın sonlarına geliyoruz. Bu ayda yaptığımız ameller sadece Ramazan’a has olmamalıdır. Ramazan ayında Allah’a (cc) yakınlaşmamız; günahlarımızdan arınmak için akıttığımız gözyaşlarımız; Ramazan’ı süslediğimiz çeşitli amellerimiz, cömertliğimiz, coşkumuz, amellerdeki hassasiyetimiz diğer aylara da yansımalı ve devam etmelidir. Aksi hâlde, içinde yaşadığımız toplum gibi, amelleri bazı zamana has kılıp ondan sonra amellerden sırt çevirmiş oluruz ki bu bizim için hüsrandır.
Şunu unutmamız gerekir ki yaratılışımızın sebebi kulluktur ve bu kulluğun süresi yoktur. Geceye veya gündüze, gence veya yaşlıya has değildir. Doğumumuzdan ölüm ânımıza kadar hepimizin görevidir. Bu nedenle Ramazan ayında kulluk vazifemizi yerine getirdiğimiz gibi diğer aylarda da ifa etmeli, Ramazan’da harama ve helale dikkat ettiğimiz gibi diğer aylarda da aynı hassasiyeti göstermeliyiz. Var olduğumuz sürece Allah’a (cc) kul olduğumuzu unutmamalıyız.
Allah Resûlü (sav), Ramazan şuurunu diğer aylara taşıma noktasında bizler için örnektir. O (sav), Ramazan orucunun ardından altı gün Şevval orucunu tutmuştur. Her pazartesi ve perşembe günleri oruçlu olmuştur. Her ayın 13, 14 ve 15. günlerini oruçlu geçirmiştir. Ayın başında, ortasında ve sonunda oruç amelini ifa etmiştir. Anlaşılan odur ki Allah Resûlü (sav), oruç amelini sadece Ramazan ayına hapsetmeyip her ayın yarısını oruçlu geçirmektedir. Hakeza her zaman yaptığı salih amelleri, esen rüzgâr misali Ramazan ayında fazlalaştırmıştır.
Peki, bizler ne durumdayız? Ramazan’da amelleri fazlalaştırıyor muyuz, yoksa biraz amel yapıp sonrasında amelden yoksun bir hayat mı sürüyoruz? Ramazan ayı, amelleri fazlalaştırma ayıdır. Yoksa amellerin kendisine has olduğu bir ay değildir. Allah Resûlü’nün (sav) örnekliğinde gördüğümüz gibi, hem Ramazan günlerini hem de diğer günlerimizi salih amellerle süslememiz gerekir.
Aziz Kardeşim,
“Peki, Ramazan’ı Hayatımıza Nasıl Taşıyacağız?
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından biri; her Ramazan ayında otuz gün tekrar eden salih bir amel edinmek ve onu Ramazan sonrasında devam ettirmektir. Kişi bir Ramazan belli saatlerde Kur’ân okumayı, bir Ramazan belli saatlerde zikri, bir Ramazan belli saatlerde duayı, bir Ramazan nafile bir namazı… hayatına eklese; yavaş yavaş hayatında Ramazanlar biriktirecektir. Belki de hayatının en ciddi ve kârlı yatırımını yapmış olacaktır.
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından bir başkası; Ramazan ayında Ramazan sonrası için mektuplar yazmak, kişinin kendine, öz nefsine nasihat ederek hatırlatmalarda bulunmasıdır. Ramazan ruhuyla yazılmış bu mektuplar bir yandan kişiye o atmosferi hatırlatacak bir yandan da insanın en önemli azığı olan nasihat/öğüt ihtiyacını karşılayacaktır. Kendisine nasihat edebilen insan ne güzel insandır.
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından bir diğeri; bir dua veya zikir seçmektir. Dua veya zikir her ân söylenebilecek, kısa ve öz, insanın yüreğine dokunan bir söz olmalıdır. Öncelikle Ramazan’da, her fırsatta tekrar edilmeli ve onun Ramazan duası/zikri olduğu kabul edilmelidir. Ramazan sonrasında da bu kısa/öz sözler her fırsatta tekrar edilmeli, Ramazan duası/zikri olduğu hatırda tutularak söylenmelidir. Böylece hem Rabbimizi zikretmiş olacak hem de Ramazan iklimini şu âna taşımış olacağız.
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından biri de insana bahşedilen bir özelliği kullanmaktır. İnsan hayal kurabilen ve hayal aracılığıyla duygu transferi yapabilen bir varlıktır. Örneğin, şu ân geçmişte yaşanmış hüzünlü bir ânı hayal edip en mutlu ânımızı hüzünlendirebiliriz. Hatta hiç yaşanmamış bir hüznü kurgulayıp hayalimizde canlandırabilir ve hüzünlenebiliriz… Aynı şekilde mutlu bir anıyı, ister yaşanmış ister kurgu olsun, şu ân hayal edebilir ve hüznümüzü dağıtıp mutlu olabiliriz. Bu, Yüce Allah’ın bize bahşettiği bir donanımdır. Selef âlimlerimiz bu özelliği kullanarak kendilerini cennette veya cehennemde hayal eder, nefislerine öğüt verirlerdi:
İbrahim Et-Teymi (rh) şöyle söylemiştir: ‘Kendimi önce cehennem ehlinden biriymiş gibi tasavvur ederim. (Hayalen) onun azabından tadar, zakkumundan yer, kanlı irininden içer ve zincirlerine vurulmuş olarak görürüm. Sonra da cenneti düşünürüm. Kendimi cennet nimetlerinin arasında hurilerle beraber ve cennetin (zemininden akan) nehirlerinin yanındaymışım gibi hayal ederim. Ve nefsime dönüp sorarım: ‘Ey nefis, bunlardan hangisini istersin?’ Nefis de (hoşuna giden) cenneti arzular. O zaman şöyle derim: ‘Öyleyse temennide bulunacağına kalk ve istediğin o cennet için amelde bulun!’ ’[1]
Kişi Ramazan sonrasında Ramazan günlerini hayal edebilir. Orucu, teravihi, itikâfı, Ramazan mahmurluğunu, iftar sevincini… Bu çaba, kişinin Ramazan’da hissettiği duyguları hissetmesine neden olacak, Ramazan’ın maneviyatını his seviyesinde de olsa bugüne taşıyacaktır.”[2]
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından biri de Ramazan sonrası, bu ay içerisinde kazandığımız maneviyatın, huzurun, salih amellerin Allah’a yakınlaşmadaki etkisinin, kulluğa faydasının, bunlara her zaman ihtiyaç duyulduğunun eşimiz ve arkadaşlarımızla muhabbetini yapmaktır. Veya Ramazan şuuruna dair yazılmış kitapları okur, yapılmış sohbetleri dinler, kendimize, eşimize hayatın her alanında Ramazan şuuruna ihtiyaç duyduğumuzu hatırlatmış oluruz. Unutmayalım ki gündemlerimiz amellerimizi belirler, bizlere yön verir.
- Ramazan’ı hayata taşımanın yollarından bir diğeri de çabalamaktır. Bizleri her konuda başarıya götüren, harekettir. Adım adım da olsa ilerlemek, hayırlı sonuçlar doğurur. Şeytan ve avaneleri tuzaklar kuracak, vesveseler verecek, engeller çıkartacaktır elbette. Düşmana karşı başarılı olmak için sabır ve azimle yılmadan çabalamak gerekir. Sahabenin salih amellere muvaffak olması, çabalarının sonucudur. Bir sahabi cennette Peygamberimizle beraber olmak istediğinde Allah Resûlü (sav), çokça secde ederek kendisine yardımcı olmasını söylemiştir.
Ebû Firâs Rebîa ibni Ka’b El-Eslemî şöyle dedi:
“Resûlullah ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını ona getirirdim. Buna karşılık bir keresinde bana, ‘Dile (benden ne dilersen).’ buyurdu.
Ben, ‘Cennette seninle beraber olmayı isterim.’ dedim.
Peygamber (sav), ‘Başka bir şey istemez misin?’ buyurdu.
Ben, ‘Benim dileğim bundan ibarettir.’ dedim.
Peygamber (sav), ‘Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek kendin için bana yardımcı ol!’ buyurdu.”[3]
Rabbim bizleri Ramazan şuuruyla hareket eden, takvayla kendisine (cc) kulluk yapan, günahlardan arınan, kendisinin razı olduğu kullarından eylesin. (Allahumme Âmin)
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşme duası ile…
[1]. İhyâ’u Ulûmi’d Dîn, 4/405; Sıfatu’s Saffe, İbnu’l Cevzî, 2/52
[2]. bk. Hüküm ve Hikmetleriyle Ramazan ve Oruç, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, s. 159-160
[3]. Müslim, 226
İlk Yorumu Sen Yap