Adamın biri doktora gider. Doktor şikayetini sorar.
– Çok unutkanım doktor bey der adam. Doktor:
– Peki ne zamandan beri başladı bu şikayetiniz deyince , adam:
– Ne şikayeti?
– Unutkanlığınız.
– Ne unutkanlığı?
Bir çoğumuz yaşamışızdır benzeri durumları. Söyleyeceğimizi unutmuşuzdur ya da verdiğimiz bir sözü. Ya bir yüzü ya da telefon numarasını. Yediğimiz yemeği, dün nereye gittiğimizi. Kimimiz getirmemiz gerekeni, kimimiz götürmemiz gerekeni unuturuz. Evde evladını, odada karısını unutanlar da yok değil hani. Ödevini ezberini, teklifini, hediyesini, teşekkürünü, sorumluluğunu, şahsiyetini, dinini, ahiretini unutanlar en vahimi… Kederini, yasını unutmak unutmanın en rahmetlisi.
Biz koca koca insanların unutkan olmasını bırakın bir kenara, küçücük çocuklarımıza dahi bu hastalığın bulaşmış olması daha vahimi…
Peki nedir unutkanlık?
Unutkanlık beynin işlevlerini değerlendirememesinden kaynaklanan, bilgileri hafızaya getirememe durumudur. Beynin işlevi nedir? Gördüğünü duyduğunu tespit etmek, depolamak ve geri çağırmaktır. İşte unutkanlık depolanan bilgiyi geri çağıramamadır.
Öyle mükemmel bir yapısı vardır ki beyinin, tam bir yaratılış mucizesidir. 140 milyar sinir hücresi ve sayısı katrilyonları bulan bağlantılardan oluşan beyin, tüm bu mükemmelliğine rağmen bilgileri geri çağırmada sorun yaşıyorsa, bir problemin varlığı aşikârdır. Zira unutkanlık vücuda giren mikroba işaret eden ateşlenme gibi olup, bazı sorunların habercisi olabilir.
Allah zü’l celal insanı, unutkan olarak nitelendirmiştir. Ancak ‘Unutmak semavi bir engeldir.’ diyerek bunu kendimize kılıf yapıp unutkanlığımızın sonuçlarından sıyrılmaya çalışmak da büyük hatadır.
İnsan unutkan olmakla beraber bunun önüne geçebileceği amilleri bulup hayata geçirmelidir.
Neden unutuyoruz?
Geçmişimize baktığımızda öyle saf dimağlara sahip bir nesille karşılaşıyoruz ki; inen her Kur’an ayetini indiği yere, inme sebebine, bunu Rasûl’ün nasıl ifade edip açıkladığına kadar aktarmışlar bize…
Onları takip edenler Kur’an hıfzının yanında, Peygamberin sözlerini senetleriyle beraber ezberlemiş, hatta ezberlediği hadis sayısı bir milyonu bulanlar olmuş… Senetleri karıştırılan hadislerin doğrusunu hiç teklemeden nutkedenler, tarihin şanlı sayfalarında yerlerini almıştır.
Peki aradaki bu açık farkın sebebi nedir?
1. 21. yüzyıl ne kadar teknoloji yenilediyse, bizim hafızamız da o kadar geriledi. Televizyon karşısında geçirilen saatler, bilgisayar karşısında uyuklamalar, dinledikleri yetmiyormuş gibi görüntü indirip indirip izleyenler, bilgisayar oyunlarına müptela olanlar… Tüm bunların zihinde ne kadar yer işgal ettiğini hiç düşündük mü?
Bilgisayarınıza Word dosyası indirin. Çok az yer kaplayacaktır… Ya video indirdiğinizde ne olur? Elbette kapladığı alan daha büyüyecektir. İşte görsel medyanın hafızalarımızı işgali de böyledir. Bu işgal unutkanlığın ana sebeplerindendir.
2. Hepimizin başladığı işi tamamlamadığı, tamamlayamadığı zamanlar olmuştur. İşte bu yarım bırakılan her iş, her kitap, her ödev, her ezber unutkanlığın artmasına sebeptir. Nasıl mı? Zihin bilgisayar gibi her yeni iş için bir dosya açar. Yarım bırakılmış onlarca dosya… Yarı boş, yarı dolu… Zavallı hafıza! Bu kadar karmakarışık bir çekmeceden, sahibinin istediği bilgiyi bul getir getirebilirsen.
3. Şeriatın nehyettiği bir ameliye çok yemek… Çok yemek özellikle de abur-cubur yemek bedene zarar verdiği gibi beyne de zarar veriyor. Üzerimize çöken ağırlık hissi, tansiyon düşmesi ile beyne giden kan akımı düşüyor. Yediklerimizdeki şeker kana karışınca beyince kısmi bir canlılık olsada tekrar yaşanan düşüş beyni zorluyor. Böylece yıpranan zihin, hatırlamada da zorluk çekiyor.
4. İki günü eşit olan ziyandadır diyor Peygamber. Neden? Her gün aynı saatte aynı işleri yapanlar artık düşünmeden bu işleri yaparlar. Tıpkı saati hep sol koluna takan kimsenin saate bakışının bir refleks haline gelmesi gibi. Beyin bu işi yaparken düşünmez. Sinirlerde bir hareketlilik yaşanmaz. Bu nedenle ilim adamları rutinin dışına çıkın diyorlar. İşe gittiğiniz yolları değiştirin. Zihni tembellikten kurtarın. Her namazda aynı sureyi okumak yerine, yeni sureler belleyip onları okuyun. Yanılmamak için zihin daha dikkat edecek, bu vesileyle sinirler, bağlantılar harekete geçecektir. Bu da unutmanın önündeki engellerdendir.
5. O kadar kolaycıyız ki. Kitap okurlar, çok az çevremizde. Zorla da olsa kitap okumaya niyet edenler ise en ince, en kolay, en basit olanlarını tercih ediyor. Oysa ki bu da zihni tembelleştirip unutkanlığa zemin hazırlıyor. Basit eserler yerine, seviyeye göre daha ağır eserler tercih edilip, bunlar üzerine düşünmek beynin melekelerini açacaktır. Örneğin her ferdin günlük takip ettiği eserler arasında bir tefsirin bulunması, Kur’an ayetleri üzerine tefekkür edilmesi kaçınılmazdır. Zihni zorladığınızda kısa devre yapmayacak, aksine açılacaktır. Kimyasal ve sinirsel hareketlilik onu canlandıracaktır. Tekrarlar da böyledir. Eski ezberlerin tekrar edilmesi, alınan notlara bir göz gezdirilmesi zihin canlılığını sağlar.
6. Beyindeki sinir hücreleri yenilenmez. Eliniz kesilse hücreler çalışır, bölünerek orayı doldurur. Ama sinir hücreleri için bu söz konusu değildir. Ondaki hasarların, ancak tamiri mümkündür. Bu da uyku ile olur. Yoğun çalışan insanlar, çalışarak iş yerinin veya hizmetlerinin kalitesini arttırmak için uykusuz kalırlar. Oysa ki dinlendiklerinde yapacakları 1 saatlik çalışma, uykusuz yaptıkları 5 saatlik çalışmaya denktir. Bunu yapmayanlar, uykusuzluk nedeniyle hafızalarını tehlikeye sokarlar…
7. Kişinin İslam’ının en hayırlısı, kendini ilgilendirmeyen şeylerden yüz çevirmesidir. Bakın bu boş şeyle, yani bizi ilgilendirmeyen kim yaptı, ne yaptı, ne zaman yaptı, ne getirdi, kime getirdi, nasıl getirdi vs. sualleri ve cevapları gereksiz bilgilerdendir. Ya da sırf malumatfuruşluk adına önüne ne gelirse okumak, bir menhec dahilinde ilim tahsili yapmamak, plaka veya tabelaları okumak da bu bağlamda ele alınabilir. Tüm bu malayaniyat, dosyaları arttırdıkça arttırır beyinde. Fazla dosya asla beyne zarar vermez. Zarar veren, sistemin ağır çalışmasına neden olan, bölük pörçük, başsız sonsuz, ıvır zıvır bilgilerdir. Bunlardan kaçınmak hem İslam’ın hem de hafızanın selameti için gereklidir.
8. Kalp hayatını tehlikeye atan harama bakma, beyin fonksiyonlarını da tehlikeye atar. Harama bakmak tıpkı birinci maddede zikrettiğimiz gibidir. Görüntüler ve zihin işgali… Kalp vücuda kan pompalar. Ve kalpten çıkan temiz kan, ilk önce beyini besler. Öyleyse kalp ile beyin aynı anda gıdalandığı gibi, birine zarar veren husus diğerine de verir. Her günah kalpte kara bir leke oluşturur. Katran karası kalpten çıkan kan ile beslenen(!) beyin… Bir müminin bundan sakınması gerekir. Ayrıca harama nazar edildiğinde beyin hemen hormonlara haber verir. Östrojen, progestron, stres hormonu, kortizon yayılır vücuda. Bunlar da beyni sersemleten hormonlardır. Sersem beynin hatırlama oranını varın siz hesaplayın.
9. Kafamıza bir şey taktığımızda, onun dışında başka bir şey düşünmek imkansızlaşır. Bu takıntı, sıkıntı bizi o kadar meşgul eder ki, uykularımız kaçar. Düzenli beslenemeyiz. Kalp hayatımız sekteye uğrar. Mutsuzlaşırız. Çevremize negatif elektrik yayarız sürekli. Başka hiçbir şey düşünemez, hiçbir meseleye odaklanamayız. Ve böylece unutkanlık baş gösterir. Bir çok şeyi unuturuz. Bu halden kurtuluş reçetesi, gönül doktorlarına tedavi, Kur’an tilaveti, zikir ve duadır… Ancak bu sayede hafıza sağlığımıza kavuşabiliriz.
Unutkanlığı basite almayalım… Önce basit tezahürleri görünen bu hastalığın daha da ilerlemesine zemin hazırlamayalım…
Selam ve dua ile…
İlk Yorumu Sen Yap