Allah Resûlü’nün, Sünneti Öğretme Çalışmaları

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Allah Resûlü’nün eğitim çalışmalarını incelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

O, Sünnetini Öğretmek İçin Her Fırsatı Değerlendirmiştir [1]

Allah Resûlü (sav) eğitim faaliyetlerini sadece mescid gibi sabit mekânlara hasretmemiş, bunun dışında, uygun olan başka mekânları da eğitim için kullanmıştır. Hadis kitaplarını incelediğimizde Allah Resûlü’nden aktarılan rivayetlerden eğitimin farklı mekânlarda cereyan ettiğini rahatlıkla fark edebiliriz: Mescidin eşiği, kendi evi, sahabenin evi, Medine sokakları, ziyaretleşmeler, kurulu sofra, yolculuk, konaklama yeri, cihad meydanları, çarşı pazar, mezarlık…

Yine Allah Resûlü (sav) eğitim faaliyetlerini sabit bir zamana da hasretmemiştir. Hadis kitapları incelendiğinde onun (sav), gündüzünden gecesine, gecesinden gündüzüne tüm vaktini ashabını eğitmek, onlara bir şeyler öğretmek için kullandığını, uygun olan her fırsatı değerlendirdiğini görmekteyiz.

Ebû Vâil’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Abdullah ibni Mes’ûd insanlara her perşembe günü vaaz verirdi.

Bir adam ona, ‘Keşke bize her gün vaaz versen.’ dedi.

İbni Mes’ûd, ‘Sizi usandırma korkusundan dolayı bunu yapmıyorum. Nebi’nin (sav) bizi usandırmamak maksadıyla vaaz vermek için uygun zamanlarımızı kolladığı gibi, ben de sizin istekli olduğunuz zamanları kolluyorum.’ dedi.”[2]

Yine Allah Resûlü (sav) eğitim faaliyetlerini her hâlinde devam ettirmiştir. Hadis kitapları; uzanırken, otururken, ayaktayken, yürürken, bineğindeyken, sağlıklı veya hastayken… her fırsatta ashabını eğittiğini gösteren rivayetlerle doludur.

Misal verelim:

Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü’ne (sav) birtakım savaş esirleri getirilmişti. Esirlerden bir kadın bir şey arıyordu. Esirler arasında çocuğunu bulduğu zaman onu hemen tutup bağrına bastı ve emzirmeye başladı. 

Allah Resûlü (sav) bize dedi ki: ‘Ne dersiniz, bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?’ 

Dedik ki: ‘Hayır, Allah’a yemin olsun ki elinden geldiğince atmamaya çalışır.’ 

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Allah, kullarına karşı bu kadının evladına merhametinden çok daha fazla merhametlidir.’ buyurdu.”[3]

Cerîr ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav) ile birlikte oturuyorduk. Mehtaplı bir gecede Ay’a baktı ve ‘Bakınız! Siz şu Ay’ı rahat bir şekilde gördüğünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz. Eğer Güneş doğmadan ve batmadan önce namazdan alıkonmamak elinizden gelirse bunu yapınız.’ buyurdu ve ‘Onların söylediklerine sabret. Güneş doğmadan önce ve batmadan önce Rabbini hamd ile tesbih et.’[4] ayetini okudu.”[5]

Câbir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav), yayla köylerinin birinden Medine’ye girerken bir pazara uğradı. Etrafında insanlar vardı. Kulağı yarılmış bir oğlak ölüsüne rastladı. Ona uzanıp kulağından tuttu ve ‘Hanginiz bir dirhem karşılığında bunun kendisinin olmasını ister?’ buyurdu.

Oradakiler, ‘Bedava dahi olsa bizim olmasını istemeyiz. Biz onu ne yapalım ki?’ dediler.

Bunun üzerine Resûlullah, ‘Allah’a yemin olsun ki Allah’ın nazarında şu dünya, bunun sizin nazarınızdaki değerinden daha değersizdir.’ buyurdu.”[6]

O, Ashabı Arasından Muallim Görevlendirmiştir

Allah Resûlü (sav) eğitim faaliyetlerini tek başına yürütmemiştir. Ashabından bazılarını, insanlara dinlerini öğretmeleri için görevlendirmiştir. Bunu iki başlık altında inceleyebiliriz:

a. Medine’de Muallim Görevlendirmesi

Medine’de İslam’a girenlerin sayısı fazlaydı ve her geçen gün artıyordu. Her bir Müslim’in özel ilgiye ve eğitime ihtiyacı vardı. Bu, yalnızca bir kişinin yürütebilmesi pek mümkün olmayan, insan takatinin kaldıramayacağı bir sorumluluktur. Bundan dolayı Allah Resûlü (sav), ashabından bazılarını görevlendirmiş veya yönlendirmeler yapmıştır. Ubâde ibni Sâmit, Abdullah ibni Saîd ibni El-Âs, Muâz ibni Cebel, Ubey ibni Ka’b, Zeyd ibni Sâbit; Ashab-ı Suffe’den Abdullah ibni Mes’ûd, Sâlim (r.anhum) gibi sahabiler buna örnek olarak verilebilir. Şimdi, konu hakkında bazı rivayetlere göz atalım:

Abdullah ibni Amr’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Kur’ân’ı dört kişiden öğrenin: Abdullah ibni Mes’ûd, Ebû Huzeyfe’nin azatlı kölesi Sâlim, Muâz ibni Cebel ve Ubey ibni Ka’b’tan.”[7]

Enes ibni Mâlik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimin içerisinden ümmetime karşı en merhametlisi Ebû Bekir, Allah’ın emri konusunda en şiddetli olanı Ömer, hayâ bakımından en doğrusu Osmân, haram ve helal bilgisi bakımından en bilgili olanı Muâz ibni Cebel, ferâizi (miras hükümlerini) en iyi bileni Zeyd ibni Sâbit, en büyük kıraat âlimi Ubey ibni Ka’b’dır. Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini Ebû Ubeyde ibni Cerrâh’tır.”[8]

Ubâde ibni Sâmit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ashab-ı suffa’dan bazı insanlara yazı yazmasını ve Kur’ân’ı öğrettim. İçlerinden birisi de bana bir yay hediye etti. (Kendi kendime), ‘Bu bir mal değildir. Onunla, Allah yolunda ok atarım. Resûlullah’a gidip sorayım.’ dedim.

Varıp, ‘Ey Allah’ın Resûlü, kendilerine yazı ve Kur’ân öğrettiklerimden birisi bana bir yay hediye etti. O, mal değil, Allah yolunda ondan ok atarım.’ dedim.

‘Eğer boynuna ateşten bir halka takılmasını istiyorsan, kabul et.’ buyurdu.”[9]

İmam Ahmed’in (rh) lafzında ise şöyle geçer:

“Allah Resûlü (sav) (Müslimlerin işlerinden dolayı) meşgul olurdu. Ona, hicret etmiş bir adam geldiğinde ona Kur’ân öğretmesi için bizden birine gönderirdi. Allah Resûlü (sav) bana bir adam gönderdi. O benimle birlikte evimde kalırdı. Aile halkıma yedirdiğim akşam yemeğinden ona da ikram eder, kendisini ağırlardım. Ona Kur’ân öğretirdim…”[10]

Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir kimseye Kur’ân öğrettim. O da bana bir yay hediye etti. Ben de bunu Resûlullah’a zikrettim.

O, ‘Eğer bu yayı alırsan ateşten bir yay almış olursun.’ buyurunca, ben de onu geri verdim.”[11]

Taif kuşatmasında Allah Resûlü’nün (sav), “Herhangi bir köle, eğer kaleden çıkıp yanımıza gelirse o hürdür.” vaadi üzerine kaçan yirmi üç kadar köle hakkında Vâkidî şöyle der:

“Resûlullah (sav) bütün bu köleleri azat etmiştir. Resûlullah (sav) her bir köleyi, geçimini sağlamak ve onu bindirmek üzere Müslimlerden bir adama emanet etti. Ebû Bekre, Amr ibni Saîd ibni El-Âs’a; El-Ezrak, Hâlid ibni Saîd’e; Verdân, Ebân ibni Saîd’e; Yuhannes En-Nabbâl, Osmân ibni Affân’a; Yesâr ibni Mâlik, Sa’d ibni Ubâde’ye ve İbrâhîm ibni Câbir, Useyd ibni Hudayr’a emanet edilmişti. Resûlullah (sav) onlara Kur’ân okutmalarını ve Sünneti öğretmelerini emretti.”[12]

Şihâb ibni Abbâd, Abdulkays heyetinden bazılarının şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“…Sabah olunca Peygamber (sav), ‘Kardeşlerinizin ilgisini ve sizi misafir edişlerini nasıl buldunuz?’ diye sordu.

Dediler ki: ‘Kardeşlerimiz çok iyi insanlar. Döşeklerimizi yumuşak tuttular, yemeklerimizi hoş yaptılar, gece ve sabahleyin bize Yüce Rabbimizin Kitabı’nı ve Peygamberimizin Sünnetini öğrettiler.’

Bu sözler Allah Resûlü’nün (sav) hoşuna gitti ve buna çok sevindi. Sonra bize yönelip bize öğreticilik yapacak kimseleri birer birer takdim etti. Biz de öğreneceklerimizi öğrendik. Kimimize tahiyyat duası, kimimize Ummu’l Kitâb (Fâtiha), bir iki sure veya Sünnetler öğretildi…”[13]

Sahabe, Allah Resûlü’nü (sav) her ân görebilecek geniş bir zamana sahip değildi. Birçoğu maişetini sağlamak için bağ bahçesiyle yahut ticaretle ilgileniyordu.[14] Bazen de Allah Resûlü’nün (sav) meşguliyetleri olurdu. Bu durumlarda sahabiler nöbetleşerek veya birbirine sorarak öğrenmeye çalışırlardı. Sürekli mescidde kalan Suffe Ashabı ya da Allah Resûlü’nün (sav) yanından ayrılmayanlar başkalarına öğretmek hususunda öncülük ederlerdi. Ayrıca Allah Resûlü (sav) duyanın duymayana ulaştırmasını emretmişti.[15] Sahabe bu emir mucibince hareket etmiş, bildiklerini başkalarına öğretmiştir. Böylece özel olarak tayin edilmiş bir muallim olmasalar da bildiklerinin öğretmenliğini yapmışlardır.[16]

b. Medine Dışına Muallim Göndermesi

İslam, Arap Yarımadası’nda her geçen gün yayılıyordu. Medine’nin uzağında birçok kabile/şehir ve birçok Müslim vardı. Buralarda yaşayan bazı Müslimler Medine’ye gelerek bir süre kalır, hızlandırılmış bir eğitim sürecine dâhil olur, böylece temel dinî bilgileri edinirlerdi. Onlar Allah Resûlü’nün (sav), “Bunu ezberleyin ve geride bıraktıklarınıza haber verin.”[17] emrine uyar, döndüklerinde öğrendiklerini başkalarına ulaştırır, öğretirlerdi. Bu açıdan düşündüğümüzde Allah Resûlü’ne (sav) gelen heyetlerin veya fertlerin “bildiklerinin öğretmeni” olarak beldelerine döndüklerini söyleyebiliriz. Bununla birlikte kendi beldelerinde bir eğitimciye ihtiyaç duyuyorlardı. Allah Resûlü (sav) kimi zaman kendi öngörüsüyle kimi zaman da gelen talep üzerine muallimler görevlendirmiş ve bu beldelere göndermiştir. Böylece Kur’ân ve Sünnet başka diyarlara da taşınmıştır. Bu muallimlerden bazılarına işaret edelim:

Berâ ibni’l Âzib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi’nin (sav) ashabından bize ilk gelenler, Mus’ab ibni Umeyr ile İbni Ummu Mektûm’du. Her ikisi de bize Kur’ân öğretiyordu. Sonra Ammâr, Bilâl ve Sa’d (r.anhum). Daha sonra yirmi kişiyle birlikte Ömer ibni Hattâb geldi. Nihayet Nebi (sav) geldi. Medine halkının onun gelişine sevindikleri kadar başka bir şeye sevindiklerini görmedim. Hatta kız ve erkek çocukları, ‘İşte bu, Allah’ın elçisi! (Şükürler olsun) geldi.’ diyorlardı. Nebi (sav) gelmeden önce A’lâ Suresi ile bu sureye benzer sureleri öğrenmiştim.”[18]

Adel ve Kâre kabilelerinin muallim talebi üzerine Allah Resûlü (sav) onlara on kişi göndermiştir. Ancak bu on muallim sahabi İslam tarihinde Recî’ Hadisesi olarak anılan bir ihanete uğramıştır.[19]

Yine, Allah Resûlü (sav) Necid halkının “Bize Kur’ân’ı ve Sünneti öğretecek kişiler göndersen.” talebi üzerine Suffe Ashabı’ndan yetmiş muallim göndermiştir. Bu sahabiler de ihanete uğramış, Bi’ri Maune olarak bilinen hadise yaşanmıştır.[20]

Enes ibni Mâlik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Yemen valisi Allah Resûlü’ne (sav) gelip, ‘Bizimle beraber, bize Sünneti ve İslam’ı öğretebilecek birini gönder.’ dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (sav) Ebû Ubeyde ibni Cerrâh’ın elini tuttu ve ‘Bu ümmetin emini işte budur.’ buyurdu. (Onu gönderdi.)”[21]

Câbir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav), Ci’râne umresinden döndükten sonra, Ebû Bekir’i (ra) hac emîri olarak göndermişti.[22] Ben de onunla birlikteydim. Arc denilen yere gelince sabah namazı için mola verdi. Tam tekbir alıp namaza başlarken arkasından bir deve sesi duyunca namaza başlamayı geciktirdi ve ‘Bu ses Resûlullah’ın (sav) devesinin sesidir. Belki de Allah’ın Resûlü (sav) hacca gelmiştir. Eğer gelen kendisi ise namazı birlikte kılarız.’ dedi.

Baktığımızda devenin üzerindeki kişinin Alî (ra) olduğunu gördük.

Bunun üzerine Ebû Bekir, kendisine, ‘Emîr mi, yoksa haberci olarak mı geldin?’ diye sorunca, Alî, ‘Haberci olarak geldim. Peygamber (sav), beni hac esnasında halka Berâe Suresi’ni okumam için gönderdi.’ karşılığını verdi.

Mekke‘ye geldiğimizde, Terviye Günü’nden bir gün önce, Ebû Bekir kalkıp insanlara bir konuşma yaparak onlara haccın usul ve adabını anlattı. Konuşmasını bitirince, Alî ayağa kalkıp Berâe Suresi’ni insanlara okudu. Bitirince oradan birlikte ayrıldık. Arefe Günü Ebû Bekir tekrar kalkıp insanlara bir konuşma daha yaptı ve yine hacda yapılacak görevlerden bahsetti. Hutbesini bitirince, Alî kalkıp yine Berâe Suresi’nin tamamını insanlara okudu. Bayram günü olunca yapılması gerekenleri yaptık. Ebû Bekir de yapması gerekenleri yapınca insanlara  bir konuşma daha yaptı. İfâda tavafından, kurbandan ve diğer yapılması gerekenlerden bahsetti. Konuşması bitince, Alî tekrar kalkarak Berâe Suresi’ni sonuna kadar okudu. Mina’dan döneceğimiz ilk gün Ebû Bekir kalkıp, insanlara yeniden bir konuşma yaparak Mina’yı nasıl terk edeceklerini, nasıl şeytan taşlayacaklarını ve diğer yapmaları gereken şeyleri öğretti. Konuşmasını bitirince Alî tekrar kalkarak Berâe Suresi’ni insanlara sonuna kadar okudu.”[23]

İbni Abbâs der ki:

“Allah Resûlü (sav), Alî’yi (ra) Yemen’e göndererek, ‘Onlara İslami hükümleri öğret ve aralarında hükmet.’ buyurdu.

Alî (ra), ‘Kadılık konusunda herhangi bir bilgim yok.’ deyince, Resûlullah (sav) göğsüne vurdu ve ‘Allah’ım! Kadılık konusunda ona yol göster.’ diye dua etti.”[24]

İbni Abbâs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav) Muâz ibni Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu:

‘Sen Ehl-i Kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Yanlarına varınca onları, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in, O’nun Resûlü olduğuna’ şahitlikte bulunmaya davet et. Bu konuda sana itaat ederlerse onlara, Allah’ın günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Bu konuda da sana itaat ederlerse onlara, Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını haber ver. Eğer bu konuda da sana itaat ederlerse mallarının en değerli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun duasından da kork. Çünkü mazlum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.’ ”[25]

Urve’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah (sav) Huneyn’e çıkacağı zaman Mekke’de yerine Muâz ibni Cebel’i bıraktı ve insanlara Kur’ân’ı okutup dinî konuları öğretmesini söyledi. Resûlullah (sav) Huneyn’den de Medine’ye gitti ve Muâz ibni Cebel’i Mekkelilerin başında bıraktı.”[26]

İbni Hişâm şöyle der:

“(Sakif Kabilesi) Müslim oldukları ve Resûlullah (sav) onlar için anlaşmayı yazdığı zaman, onlara Osmân ibni Ebi’l Âs’ı emîr kıldı. O onların yaşça en gençleriydi. Onun emîr kılınmasının sebebi, İslam bilgisini edinmeye ve Kur’ân’ı öğrenmeye onların en düşkünü olmasıydı.”[27]

Hâlid ibni Velîd (ra) H 9. yılda Hâris ibni Ka’boğullarına gönderilir. Onlar Müslim olunca da durumu rapor eder, mektubunun bir kısmında şöyle yazar:

“…Ey Allah’ın Resûlü (senin üzerine Allah salât etsin)! Sen beni, Ben-i Hâris ibni Ka’b’a göndermiş ve şöyle emretmiştin: ‘Onlara gittiğin zaman üç gün onlarla savaşma ve onları İslam’a davet et. Eğer Müslim olurlarsa onların içlerinde kal ve zekâtlarını al. Onlara İslam’ın esaslarını, Allah’ın Kitabı’nı ve Peygamber’inin Sünnetini öğret. Eğer Müslim olmazlarsa onlarla savaş.’

Ben onlara geldim ve onları İslam’a üç gün davet ettim. Allah Resûlü’nün bana emrettiği gibi. Onlara atlılar gönderdim, onlara şöyle tebliğ ettiler: ‘Ey Ben-i Hâris! Müslim olun ki selamet bulasınız.’ Onlar da Müslim oldular ve savaşmadılar. Ben şimdi onların arasında ikamet ediyorum ve onlara Allah’ın emrettiği şeyleri emrediyor, nehyettiği şeylerden sakındırıyorum. İslam’ın esaslarını ve Peygamber’in (sav) Sünnetini öğretiyorum…”[28]

Allah Resûlü (sav) cevaben Ben-i Hâris’ten elçilerle birlikte gelmesini yazar ve onlara muallim gönderir:

“Onların (Ben-i Hâris Kabilesi’nin) elçiler heyeti geri döndükten sonra, Resûlullah (sav) onlara Amr ibni Hazm’ı gönderdi ki onlara dinî bilgileri öğretsin, onlara Sünneti ve İslam’ın esaslarını öğretsin ve onlardan sadakalarını alsın.”[29]

İbni Sa’d (rh) şöyle der:

“Resûlullah (sav) onlara (Ben-i Temîm Kabilesi’nin ileri gelenlerine) Kur‘ân okudu; mallarının zekâtlarını toplamak, onlara İslam ilkelerini ve Kur’ân’ı öğretmek için onlarla beraber Abbâd ibni Bişr’i gönderdi. Orada on (gün) kaldı, hiçbir hakkı kaybetmedi sonra onlardan memnun olarak Resûlullah’ın (sav) yanına döndü.”[30]

“Umân ehli Müslim oldu. Bunun üzerine Resûlullah (sav) İslam’ı öğretmek ve mallarının zekâtını toplamak için El-Alâ ibni El-Hadramî’yi onlara gönderdi.”[31]

✽ ✽ ✽

Bir sonraki sayımızın sayfa aralarında buluşmak duasıyla…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. bk. Başöğretmen Muhammed (sav), Prof. Dr. Fadl İlahi, s. 13-17-34-159; El-Esâlibu’n Nebeviyye fi’t Ta’lîm, Ali ibni Nâyif Eş-Şuhûd, s. 351

[2]. Buhari, 70; Müslim, 2821

[3]. Buhari, 5999; Müslim, 2754

[4]. 50/Kâf, 39

[5]. Buhari, 554; Müslim, 633

[6]. Müslim, 2957

[7]. Buhari, 3806; Müslim, 2464

[8]. Tirmizi, 3790; İbni Mace, 154

[9]. Ebu Davud, 3416; İbni Mace, 2157

[10]. Ahmed, 22766

[11]. İbni Mace, 2158

[12]. Hz. Peygamber’in Savaşları (Kitâbu’l Meğâzî), 3/166

[13]. Ahmed, 15559

[14]. bk. Buhari, 7354; Müslim, 2492

[15]. bk. Buhari, 67; Müslim, 1679

[16]. “Sahabenin Sünneti Öğrenme/Muhafaza Etme Çabası” başlığını gelecek yazılarımızda ele almaya çalışacağız, inşallah.

[17]. Buhari, 53

[18]. Buhari, 4941; Ahmed, 18512

[19]. bk. Sîretu ibni Hişâm, 3/240

[20]. bk. Müslim, 677

[21]. Müslim, 2419, 2420; Ahmed, 14050

[22]. İbni Abbâs’tan gelen rivayette şöyle geçer: “Resûlullah (sav) Ebû Bekir’i hac emîri olarak göndermiş ve kendisine hac süresince yapacağı işleri de bildirmişti…” (bk. Tirmizi, 3091)

[23]. Nesai 2993, Dârimi 1956. Ayrıca bk. Tirmizi, 3091

[24]. Ebu Davud, 3582; İbni Mace, 2310

[25]. Buhari, 1496; Müslim, 19

[26]. Hâkim, 5181

[27]. Sîret-i İbn Hişâm, 4/248

[28]. age. 4/330-331

[29]. age. 4/333

[30]. Tabakât, 2/164

[31]. age. 1/336

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver