Ziyaretleşmelerinde Nelere Dikkat Etmelisin? – 3

Değerli mü’mine bacım, bir önceki yazımızda sana İslam’ın ‘Ziyaretleşme Âdabı’na ilişkin va’z etmiş olduğu hükümlerden bazılarını maddelemiş ve önemli gördüğümüz noktaları izah ederek nasihatlerde bulunmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise ‘Ziyaretleşme Âdabı’ içerisinde zikredebileceğimiz bir konu olan ‘Boş ve Gereksiz Konuşmaları Terk Etme’ meselesini ele almaya ve bu şekilde nasihatlerimizi devam ettirmeye çalışacağız.

Bu ay üzerinde duracağımız konu senin için çok önem arz ettiğinden dikkatle okumanı tavsiye ederiz. Bütün himmet ve gayretini yazıya yoğunlaştırarak okumaya çalışırsan, çok büyük hayırlara muvaffak olacağını ümit ederiz. Rabbim bizi ve seni bu yazıdaki hayırları elde eden ve gereksiz konuşmaları terk edip kendi rızasına ulaşan kullarından eylesin.

Sekizinci Kural

‘Ziyaretlerindeki Boş ve Gereksiz Konuşmaları Terk Etmelisin.’

Değerli bacım, bilindiği üzere İslam ahkâmının geneli konusunda kadınlarla erkekler eşittirler ve aralarında her hangi bir farklılık yoktur; çünkü kadınlar, erkeklerin şekâiki, yani benzerleridirler. Tıpkı bir elmanın iki parçası gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

إن النساءشقااللغوال﷽﷽﷽ء الرجال

“Şüphesiz ki kadınlar erkeklerin benzerleridirler.” (Ebu Davud)

Bu nedenle onlara yapılan emir ve yasakların hemen hepsi –bazı istisnaları saymazsak– kadınlar için de aynen geçerlidir.

Dinimizde erkekler için yapılan en önemli emirlerden bir tanesi; erkeğin dilini koruması ve dilini malayaniden, boş sözlerden, gereksiz kelamdan, faydasız konuşmalardan muhafaza etmesidir. Bu hüküm kadınlar için de aynen geçerlidir. Buna göre bir kadın, dilini korumakla ve lisanını her türlü boş sözden ve faydasız kelamdan sakındırmakla sorumludur.

Bugün kadınlar hakkında toplumumuzda çok yanlış ve hatalı bir anlayış mevcuttur. Bu anlayışa göre kadın demek, çok konuşan, gevezelik yapan ve dırdırcı olan varlık demektir! Evet, toplum nazarında ve hatta Müslümanlar nezdinde bile kadınlar böyle bilinmektedir. Ama İslam’a göre bu böyle midir? Yani İslam’a göre kadın dırdırcı, geveze, çok konuşan ve boş konuşan bir insan olabilir mi?

Hayır! Kesinlikle hayır!

İslam’a göre kesinlikle kadın böyle olamaz, olmamalıdır; çünkü İslam’a göre bu vasıflara sahip olan kimseler –ister kadın olsun ister erkek– kesinlikle cehenneme giderler. Ayrıca bunlar Allah’a ve Rasûlü’ne sevimli olmadıkları gibi insanlar nazarında da sevilmezler. Ve yine bu tipteki insanlar kıyamet gününde Efendi’mizden en uzak olacak kimselerdendir.

Câbir radıyallahu anh anlatır: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştu:

“Güzel ahlaklı olanlarınız, içinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimselerdir. Çokça konuşan, sözünü beğendirmek için avurtlarını şişire şişire laf eden ve bilgiçlik etmek için lügat parçalayanlar ise, en sevmediğim ve kıyamet günü bana en uzak mesafede bulunacak kimselerdir.”

Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm:

— Ey Allah’ın Rasûlü! Çok konuşanları, sözünü beğendirmek için avurtlarını şişire şişire laf edenleri biliyoruz. Fakat bilgiçlik taslamak için lügat parçalayanlar (mutefeyhik) dediğiniz kimlerdir? diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Kibirlenen kimselerdir, cevabını verdi. (Tirmizi)

İşte İslam’a göre çok konuşan ve avurtlarını patlatacak kadar ağzını lafla dolduran kimseler, Rasûlullah tarafından sevilmeyen ve en nefret edilen insanlardan kabul edilmiştir. Dikkat edersen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu insanlar arasında kadın-erkek ayırımı yapmamış, aksine her birini aynı kefeye koyarak tek bir hüküm altında zikretmiştir. Dolayısıyla toplumumuzda bilindiği ve bizde de hâkim olduğu şekliyle kadınların çok konuşur olması doğru bir anlayış değildir. Doğru olan, Müslümanın az konuşması ve gereksiz konuşmalardan sakınarak dilini muhafaza ediyor olmasıdır. Bu hükümde kadınla erkek arasında herhangi bir farklılık yoktur ve her ikisi de bu konuda eşittir.

İşte bu nedenle sen ey değerli bacım; oturmalarında, ziyaretlerinde veya bilumum meclislerinde her türlü boş ve gereksiz konuşmalardan sakınmalı ve bu şekilde Allah Rasûlü’nün sevmediği insan sınıfından olmaktan kendini korumalısın.

Bilindiği üzere boş ve gereksiz konuşmak Allah’ın Kur’an’da övmüş olduğu mümin kulların vasıflarından değildir. Allah’ın kitabında övmüş olduğu mümin kullar, kendilerini ilgilendirmeyen ve dünya ve ahirette kendilerine hiçbir fayda sağlamayan her türlü konuşmayı terk ederek Rabblerinin rızasını elde etmeye çalışan kullardır. Kur’an’ı dikkatle etüt edenler, bu hakikati rahatlıkla görürler. Şimdi gel, şu ayetlere beraberce kulak verelim ve bu kulların hangi vasıfta insanlar olduğunu bir kere daha hatırlayalım. Rabbimiz şöyle buyurur:

“(Gerçek) müminler, hakikaten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu/derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (23/Mu’minûn, 1-3)

Bu ayet, kıyamet gününde gerçek manada felahı, kurtuluşu ve başarıyı elde edecek müminlerin ‘lağv’dan, yani faydasız her türlü söz ve amelden uzak duran kimseler olduğunu bildirmektedir.

Furkan suresinin son on dört ayeti de benzer bir konuyu ele alarak, Rahman’ın has kullarının nasıl kimseler olduğunu anlatmakta ve onların hangi vasıflarla öne çıkan insanlar olduğunu ortaya koymaktadır. O ayetlerin birisinde onların öne çıkan vasıfları şu şekilde ifade edilmiştir:

“Onlar, batıl ve günah olan hiçbir şeye şahitlik etmeyen ve faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” (25/Furkan, 72)

Bu ayet, gerçekten de üzerinde dikkatle durulması gereken ayetlerden biridir. Bu ayete göre Rahman’ın has kulları olan hakiki müminler, iki şeyden uzak dururlar:

1. ‘Batıl ve günah olan şey’ diye tercüme ettiğimiz ‘الزور/ez-Zûr’dan.

2. ‘Faydasız ve boş şey’ diye çevirdiğimiz ‘اللغو/el-Lağv’dan.

İslam âlimlerinin belirttiğine göre, birinci cümlede yer alan ‘الزور/ez-Zûr’ ifadesi, haktan batıla meyleden her türlü söz ve amel anlamına gelmektedir. Buna göre gerçek müminler, batıl olan şeylere –ki bunun içerisine yalan, gıybet, iftira, yalancı şahitlik, nemime ve müzik gibi tüm haramlar girer– asla şahitlik etmezler. Onlar bu sayılanları kendileri yapmadığı gibi, yapanlarla aynı ortamları da paylaşmazlar.

İkinci cümlede yer alan ve konumuzla asıl alakası olan ‘اللغو/el-Lağv’ ifadesi ise, aslında mubah olduğu hâlde içerisinde hayır barındırmayan her türlü söz ve ameli kapsamaktadır. Buna göre Rahman’ın sevdiği has kullar, aslında mubah olduğu hâlde kendilerine ne dünyada ne de ahirette hiçbir hayır getirmeyen tüm söz ve amellerden yüz çevirerek kendilerini daha hayırlı şeylerle meşgul ederler. Boş şeylerle uğraşmaz, hem dem olmazlar.

Boş işlerden yüz çevirmeyle alakalı söylenen bu ifadeleri uzun uzun düşünmek ve ne anlatmak istediği üzerinde gerçekten de layıkıyla kafa yormak gerekir. Ne demektir mubah olduğu hâlde faydası ve hayrı olmayan sözlerden yüz çevirmek? Bu nasıl olur? Nasıl becerilir? Ne ile mümkündür? Nasıl güç yetirilir?

İşte, bunları gereği gibi tefekkür etmek ve bundan dersler çıkarmak gerekir.

Tarihte öyle bir nesil vardı ki, bu neslin insanları Allah’ın zikrettiği bu vasıfları hayatlarında en güzel şekliyle pratize ederek dünyaya iz bırakıp gitmişlerdi. Onlar, samimiyetle bu vasıflarla muttasıf oldukları için, Allah da yedi kat semanın üzerinden bu ayetleriyle onları tezkiye etti ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlara kendilerini örnek gösterdi. Gerçekten de her türlü haramdan ve hayır getirmeyen tüm faydasız kelamdan uzak kalmayı tercih ederek –tabiri caizse– yeryüzünün yürüyen melekleri oldular. Ve bu şekilde adlarını tarihin sayfalarına altın harflerle yazdırarak şu fani dünyadan göçüp gittiler.

Şimdi o mübarek neslin, boş sözü ve faydasız kelamı terk etmenin önemine dair söylemiş oldukları hikmet dolu sözlerden birkaçını zikrederek hem kendilerini yâd etmiş olalım hem de kendimize dersler çıkaralım.

– Ebubekir radıyallahu anh ağzına küçük taşlar koyar, onlarla nefsini konuşmaktan menederdi. Bir keresinde diline işaret ederek şöyle dedi: ‘Beni tehlikeli yerlere sokan işte budur!’

– Ömer radıyallahu anh, bir dostuna şöyle nasihat etmiştir: ‘Çok gülenin saygınlığı azalır. Matrak olan hafife alınır. Kim bir şeyle çok meşgul olursa onunla bilinir. Çok konuşan çok hata yapar, çok hata yapanın utanma duygusu azalır. Utanma duygusu azalanın takvası azalır, takvası azalanın da kalbi kararır.’

– Ali radıyallahu anh oğlu Hasan ve Hüseyn’e şöyle nasihat etmiştir: ‘Bilmediğin bir şey hakkında söze girme! Sorumlu olmadığın meseleyi konuşma! Sapa olmasından korktuğun yoldan geri dön. Çünkü isabetini kestiremediğin için baştan geri dönmen, yola çıkıp korkunç musibetlere uğramandan daha hayırlıdır.’

– Bir seferinde de oğlu Muhammed’e şöyle nasihatte bulunmuştur: ‘Dilini tut! Susarak kaybettiğin şeyi tekrar elde etmen, söyleyerek kaybettiğin şeyi elde etmenden daha kolaydır. Çok konuşan dostlarını gücendirir.’

– Bir sözünde de şöyle demiştir: ‘Söz ağızdan çıkmadıkça senin esirindir; ağızdan çıktıktan sonra ise sen onun esiri olursun.’

– Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh şöyle demiştir: ‘Konuşmayı öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenin. Muhakkak ki en büyük yumuşak huyluluk, kişinin kendisini ilgilendirmeyen konularda susmasıdır. Konuşmaktan daha çok susmaya istekli olun. Kendinizi ilgilendirmeyen şeyler hakkında kesinlikle konuşmayın.’

– Bir sözünde de şöyle dediği aktarılmıştır: ‘Üç şey cehaletin alametidir: Kendini beğenmek, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri konuşmak, insanlara yasakladığı şeyi yapmak.’

– Çenesi düşük bir kadını gördüğünde de şöyle demiştir: ‘Eğer bu kadın dilsiz olsaydı, bu, onun için daha hayırlı olurdu.’

Yine o mübarek neslin insanlarının şöyle dedikleri nakledilmiştir:

‘Çok konuşmak insanın vakarını yok eder.’

‘Söz geri çevrilmesi mümkün olmayan bir ok gibidir.’

‘İnsana, dinlediği şeyler konuştuklarından daha fazla olsun diye bir dil, iki kulak verilmiştir.’

‘İnsan, söylediği şeyi inkâr etmekte zorlanır; ama söylemediği şeyi inkâr etmesi kolaydır.’

Ve bunun gibi daha nice hikmet yüklü güzel sözler. (Bu nakiller “Vejetaryen Olmak İstiyoruz!” adlı eserimizin ikinci baskısında yer alan ekler bölümünden alıntılanmıştır. Nakillerin kaynakları orada mevcuttur.)

İşte onlar boş sözden ve gereksiz konuşmalardan uzak kalmayı tercih ederek Allah’ın has kulları olmayı yeğlemişler; laflarıyla değil, amelleriyle malayaniyi terk ettiklerini tüm dünyaya ispat etmişlerdir.

Sen de onlar gibi Allah’ın sevdiği has kullardan olmayı istemez misin?

O hâlde meclislerinde ve oturumlarında boş ve gereksiz konuşmalardan uzak dur.

Değerli bacım, sen de bilirsin ki boş konuşmanın, malayaninin ve dili Allah’ın razı olmayacağı şeylerle meşgul etmenin kötülüğüne dair Allah Rasûlü’nden nakledilen onlarca hadis vardır. Bu hadislerin tamamının ana gayesi, insanoğlunu faydasız kelamdan uzak tutmaktır. Şimdi burada bu hadislerden birkaçını naklederek faydasız konuşmaların kötülüğünü bir kere daha zihinlerimize nakşetmek istiyoruz. Kim bilir, belki gerçek manada istifade etmemiz bu seferinde olacaktır?

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

– “Allah’ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanlar ise, Allah’tan en uzak kimselerdir.” (Tirmizi)

– “Kişi nereye varacağını bilmeden Allah’ın rızasını gerektiren bir kelime konuşur da, Allah bu kelime sebebiyle kendisine kavuşacağı güne kadar o kul için rızasını yazar. Bir kişi de nereye varacağını düşünmeden Allah’ın gazabını gerektirecek bir kelime konuşur da Allah bu kelime sebebiyle kendisine kavuşacağı güne kadar o kul aleyhinde öfkesini yazar.” (Tirmizi, Bu hadis hakkında İmam Nevevî rahimehullâh şöyle demiştir: “Bu hadiste dili korumaya bir teşvik vardır. Dolayısıyla, her hangi bir söz söyleyecek kimsenin, konuşmaya başlamadan önce söyleyeceği şeyleri düşünmesi; eğer bir maslahat söz konusu ise konuşması, aksi hâlde susması gerekmektedir.”)

– Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seferinde eliyle dilini tutarak Muaz bin Cebel’e radıyallahu anh:

— Buna iyi sahip çık, onu sıkı tut! dedi.

Muzz radıyallahu anh:

— Ey Allah’ın Rasûlü! Bizler konuşmalarımızdan dolayı hesaba çekilecek miyiz? diye sorunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Anan sana hasret kalsın ey Muaz! İnsanları yüzükoyun cehenneme sürükleyen dillerinin yaptıklarından başka bir şey midir, buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Tirmizi.)

Bir adam Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem gelerek:

— Bana özlü bir nasihatte bulun ey Allah’ın Rasûlü, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Yarın özür dilemek zorunda kalacağın/pişman olacağın bir sözü konuşma, buyurdu. (İbni Mace)

Aktardığımız tüm bu hadisler, boş ve faydasız konuşmaların kötülüğünü haber vermek suretiyle Müslümanları bundan uzak tutmayı hedeflemektedir. Müslüman aklını kullanarak bu hadislerin mesajını almayı bilmelidir.

Peki, Hiç mi Konuşmayalım!

Şunu da hemen belirtelim ki, bu hadisler mutlak anlamda normal konuşmaları ya-saklamamaktadır; zira insan konuşma özelliğiyle hayatını idame ettiren bir varlık olduğu için, hayat içerisinde hemcinsleriyle mutlaka konuşma ihtiyacı duymaktadır. Bu nedenle bu hadislerin konuşmayı mutlak anlamda kötülediğini söylemek yanlış olur. İslam hiçbir zaman konuşmayı mutlak surette yasaklamamıştır; aksine onun yasakladığı büsbütün susmaktır. İslam’da fayda verdiği sürece konuşmak esastır. Ne zaman ki konuşmak artık fayda vermez, hayır getirmezse işte o zaman bundan vazgeçerek susmayı tercih etmek güzel görülmüştür. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kimse, hayır konuşsun (eğer söyleyecek bir hayır bulamazsa, o zaman) sussun.” (Buhari)

Bu gün bazı mütercimler, Efendimiz’den nakledilen bu hadisi –farkında olarak veya olmayarak– yanlış aksettirmekte olup hatalı bir anlayışa kapı aralamaktadırlar. Onların tercümesine göre hadis: ‘Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kimse, ya hayır söylesin ya da sussun.’ şeklindedir. Çeviriyi bu şekilde okuyan bir kimse ilk olarak hemen kendisinin hayrı söylemekle susmak arasında muhayyer olduğunu anlayacaktır. Oysa herkes bilir ki İslam nazarında kişi hayrı söylemekle susmak arasında muhayyer değildir; aksine şer konuşmakla susmak arasında bırakıldığında susmayı tercih etme yönünde muhayyerdir. Dinimize göre kişinin evvela hakkı dile getirmesi, hakkı konuşması gerekir; şayet buna imkân bulamaz veya bazı nedenlerle bunu dile getiremezse, işte o zaman boş konuşmak yerine susmayı ve dilini korumayı tercih etmelidir.

İşte bu nedenle susmanın, her durumda konuşmaktan daha hayırlı olduğunu söylemek doğru değildir. Öyle durumlar vardır ki, bu durumlarda konuşmak, susmaktan çok daha hayırlı sayılır. Eğer böyle olmazsa insanlar kendi aralarında hayrı yaymayı, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi ve emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker görevini yerine getirmeyi nasıl yapabilirler ki? İşte bundan dolayı Müslümanların susmayı değil, hayır konuşmayı öncelemeleri gerekmektedir.

Senin de, oturumlarında ve arkadaşlarınla bir araya geldiğin meclislerinde öncelikle hayrı konuşmayı âdet edinmen, eğer bir sebebe binaen hayrı konuşmayı beceremiyorsan o zaman susmayı tercih etmen gerekir. Böyle olduğunda hem Rasûlullah’ın bir emrini yerine getirmiş olacak, hem de meclislerini hayır üzere akdedilmiş ortamlara çevirme ecrini yakalayacaksın.

Bacım, bu gün kulağımıza geldiği üzere Müslüman kadınlar bir araya geldiklerinde vakitlerini boş konuşmalarla geçirmektedirler. Onlardan kimisi hangi yemeği yaptığını anlatarak, kimisi izlediği dizideki acıklı sahneleri tasvir ederek, kimisi ördüğü dantelin motiflerinden bahsederek, kimisi de komşularının aldığı eşyaların güzelliğini hayranlıkla anlatarak boş ve gereksiz konuşma örnekleri sergilemektedirler. İşin aslı onların normal oturumlarında bu tür konuşmalara dalmasını bir noktaya kadar anlamak mümkündür. Peki, bu tür konuşmaları ders ortamlarına taşımalarını, sohbet halkalarında bile böylesi gereksiz sözlerle rahmet meclislerini berbat etmelerini nasıl anlayacak, ne ile izah edeceğiz?

Kadınlar ders yapmak için bir araya geliyorlar, ama ders süreleri kırk beş dakika sürerken geyik muhabbetleri beş saat sürüyor!

Bu kadınlar hiç Allah’tan korkmaz mı? Hiç kendilerinin hesaba çekileceğinden endişe etmezler mi?

Zamanın sahibi olan Allah elbette bu tür faydasız geçirilen zamanların hesabını kendilerinden soracak ve meclislerde boş konuşarak zamanlarını katleden kadınları gün gelecek gereği gibi yargılayacaktır.

Allah’tan korkmalı ve gerek zamanımızı, gerekse rahmet ortamları olan ilim meclislerimizi bu tür faydasız muhabbet ve gereksiz konuşmalarla heder ederek ömrümüzü tüketmemeliyiz. Unutmamalıyız ki Müslüman, gereksiz tüm işlerden yüz çevirmeyi bilen ve bunu en güzel şekilde becerebilen kimsedir.

Bu arada meclislerde boş sözler konuşmadığı hâlde yanındakilerin boş konuşmalarına şahit olan kimselere de bir hatırlatma yapalım. Onlara Rabbimizin şu ayetini hatırlatarak nasihatte bulunmak isteriz. Rabbimiz buyurur ki:

“(Onlar) boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler.” (28/Kasas, 55)

Eğer arkadaşların gereksiz konuşmalarla boş söze dalıyorlarsa hemen onlardan uzaklaş. Ya bir köşede Rabbini zikretmeye koyul ya da git mutfakta veya diğer odalarda yapılması gereken işleri yap. İnan, bu senin için o ortamda bulunmandan daha hayırlı olacaktır.

Hayır Konuşulan Meclislere Rahmet Yağar

Oturmalarında mutlaka hakkı gündem etmeyi ve hakkı konuşmayı âdet edinmelisin. Boş şeylerle fazla zamanını zayi etmemelisin. Eğer Allah’ın rahmetinin seni sarmalamasını istiyorsan bunu kesinlikle yapmalısın. Bak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne buyuruyor:

“Bir topluluk, Allah’ın evlerinden birinde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında ders yapar (anlayıp kavramaya çalışırlarsa) üzerlerine mutlaka sekinet iner, kendilerini rahmet kaplar, melekler onları kuşatır ve Allah onları kendi nezdinde bulunanlara anar.” (Müslim)

İslam’ın öncü simalarından birisi olan Selman-ı Farisî radıyallahu anh, Allah’ı zikreden bir toplulukla beraber bulunuyordu. Derken yanlarına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çıkageldi ve:

— Biraz önce siz ne söylüyordunuz. Ben üzerinize rahmet indiğini gördüm ve o rahmete ortak olmak için geldim, buyurdu. (Hakim)

Hayır Konuşulmazsa Ne Olur?

Oturmalarında hakkı ve hayrı konuştuğunda rahmetin seni kuşatacağını öğrendin. Peki, bunu yapmadığında ne olacağını biliyor musun?

Şimdi gel, sözü Allah’ın Rasûlü’ne bırakalım. Bak, o ne buyuruyor:

“Kim bir yere oturur da orada Allah’ı anmaz (gündem etmez) ise, Allah’tan ona bir pişmanlık yazılır. Kim de bir yere yaslanır orada Allah’ı anmaz ise Allah’tan ona bir pişmanlık yazılır.” (Silsiletu Ehadîsi’s-Sahîha)

“Bir mecliste oturup da Allah’ı zikretmeden (gündem etmeden) oradan kalkan bir topluluk sanki ölü eşek eti yiyip de kalkanlar gibidir ve bu oturma (kıyamet gününde) onlar için bir pişmanlık olacaktır.” (Ebu Davud rivayet etmiştir. Hadis sahihtir.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir mecliste idi. Bir ara gözünü göğe doğru kaldırdı, ardından indirdi. Bir süre sonra tekrar kaldırdı. Sonra neden böyle yaptığı kendisine sorulunca: “Bu topluluk, Allah’ı anan, zikreden bir topluluktu. Melekler tıpkı bir kubbe gibi onlara sekînet indirmekteydi. Tam onlara yaklaştıklarında içlerinden birisi boş ve batıl bir söz konuştu da, bunun üzerine o sekînet onlardan uzaklaştırıldı” (İbni Mubarek, Zühd, 943) buyurdu.

Selefin önde gelen isimlerinden birisi olan İbrahim en-Nehaî rahimehullah şöyle demiştir: “Kişi bir toplulukla beraber oturur. Sonra Allah’ın razı olacağı bir söz söyler ve bu sebeple hem onu hem de etrafındakileri rahmet kaplar. Ve yine kişi bir toplulukla beraber oturur. Sonra Allah’ı kızdıracak bir söz söyler, bu sebeple hem onu hem de etrafındakileri Allah’ın gazabı kaplar.” (Sünenu Said bin Mansur, 1407)

İşte bu nakillerle meclislerinde boş konuşmaman ve Allah’ı gündem etmeksizin bir oturma gerçekleştirmemen gerektiğini sana hatırlatmaya çalıştık. Bunları dikkate alarak oturumlarını sahabe neslinin oturumları gibi yapman mümkündür. Allah seni buna muvaffak kılsın.

Değerli bacım, ziyaretlerinde dikkat etmen gereken bir kuralı daha izah ederek sana nasihatte bulunmaya çalıştık. Rabbim imkân verirse, bir sonraki yazımızda yine bu konuyla alakalı bazı meseleleri ele alacak ve sana yaptığımız nasihatleri sürdürmeye çalışacağız. Allah bizi ve seni bu nasihatlerden en güzel şekilde faydalanan kullarından eylesin.

Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dileğiyle, fî emânillâhì

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver